Copyright 2015 by Leonard & Clever.com Third Edition, License Notes
Copyright Info:
Yayın hakları: © By Leonard & Clever.com
Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
Çeviren: Doğan Leon
Yayın hakları: © By Leonard & Clever.com
Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
Kreatif direktör: Can Güleç
Sanat yönetmeni: Leon Bul
Fotoğraf sanatçısı: Doğan AKYÜZ
Prodüksiyon: PPR İstanbul
Yasak Vampir
=================
Giriş
“Her şey karışık... bu aralar hayatımdaki her şey o kadar karışık ki ...”
Okuduğum kitap da dikkatimi tamamen çeken kelimeler belkide kitapta hiç kimsenin dikkat bile etmediği, okuyup geçtiği bu satırlar benim için o kadar farklı anlamlar belkide bilmediğim için anlayamadığım anlamlar içeriyor ki. Çünkü hayatım hiç bir zaman karışık olmadı “farklı,çılgınca,adrenalin ,tutku” gibi kelimelerin benim hayatımda işi yok hatta bu kelimeleri o kadar az kullanıyorum ki bazen anlamaları için sözlüğe bakmam gerekiyor. Okuduğum kitaplar ve izlediğim film replikleride olmasa dağarcığımdan çıkaracağım basit benim için çokda anlamı olmayan kelime yığını .
Annem, babam ve ben New York’un doğusundaki kırsal bölgede olan Lake Placid’de yaşıyoruz . Burası klasik bir ana caddesi olan ,çam ağaçlı tepeleri ve küçük göllerden oluşan ufak bir kasaba. Burada doğdum burada büyüdüm ve 17 yaşındayım görünüşe göre burada çürüyeceğim. KARMAŞIK kelimesinin gerçek anlamını yaşayarak öğrenmeyi çok isterdim hayatın karmaşık olan nesi var ki acaba ?
Benim için hayat gayet monoton, sabah kalkarım annemin her gün aynı ,-sabrımı dener gibi- hazırladığı kahvaltıyı ederim okula giderim ve gelirim. İşte bu bir çok kişi bende anlatsam benimde hayatım böle diyebilir ama ciddi anlamda benim hayatım bundan ibaret küçük de olsa kasabamızın biricik sinemasına gidemem baharda yapılan şenliklere katılamam Amerikanların vazgeçemediği ve vazgeçemeyeceği beyzbolu en ince ayrıntısına kadar bilmeme rağmen oynayamam evet bu anlatımdan yürüme engeli olan birisi sanılabilirim ama sadece saplantılı zorlanımlı temizlik hastası ve kızına aşırı düşkün olan bir annem var bütün bu kargaşanın açıklaması bu... aslında annem böyle birisi değilmiş ama benden önce olan kardeşim Amanda'ı beyzbol oynarken sopanın kafasına gelmesi ve beyin tıravması geçirmesiyle kaybetmişler.Kızını kendine
göre sorumsuzluk yaptığı için kaybettiğini düşünen annem o günden sonra kendine gelmemiş 5 yıl sonra ben dünyaya gelince dünyayı bana bir pencerenin arkasında göstermeye başladı.Benden önce annemin yaşadıklarını babamdan en ince ayrıntısına kadar öğrendiğim için hiçbir zaman tam bir ergen olup anneme ve bana yaptırdıklarına veya yaptırmadıklarına itiraz edemedim.Ama bu duruma alıştım artık benim böyle bir hayatım var ve hep böyle devam edecek. Bu kasabadan birisiyle evleneceğim ve annem yine biricik kabusum olarak yanıbaşımda olacak sadece farklılık olsun diye ev değişikliği yapacağız gibi bir şey .
Peki ama Melanie her şey aynı olmak zorunda değil evleneceğin kişiye hiç mi aşık olmayacaksın sorusunu kendime hep sordum ama nedense aşık olmak kendini birisine tutkuyla bağlamak bunlar bana göre değil. Bence aşık olmak sevmek bir yetenek işi ve bu yetenek nedense bende yok zaten annem yüzünden yavaş yavaş bendede oluştuğunu hissettiğim titizlik her şeyi önceden düşünme başladı bile ,ahh ne harika anneciğimin bana biricik hediyesi.
Okulda her zaman iyi bir öğrenci olmuşumdur takdir belgelerimde şimdiden Melanie ‘den 4 yıl daha fazla yaşamama rağmen, onunkileri geçememiş olsalarda kendimi hep iyi görmüşümdür. Küçük kasabamızda her şey hep yolunda gider.
Babam kasabanın en iyi diş hekimidir her ne kadar polinkinliği kasabanın dışında olsada kasabadaki herkes ona güvenir ve bu zamana kadar güvenlerini boşa çıkardığını kötü bir iş yaptığını görmedim.Babam anneme rağmen bu kasabadan dışarı çıkabileceğimi söyler durur tabiî ki Amerika’nın iyi bir üniversitesinde diş hekimi fakültesini okumak için.Yani anlaşılacağı gibi dişçi olmaktan başka mesleği düşünmem imkansız.Ne harika öyle değil mi ailem benim için hayatın karmaşık olmaması için meslek seçiminide kendileri yapıyorlar sırf daha fazla karışmaması ve içinden çıkamayacağım bir hal almasın diye zaten o kadaaaar içinden çıkılmaz bir halde ki .
Tek çocuk olmak kardeşlerimin olmaması yeterince zor değilmiş gibi hayatı bana sözde kolaylaştırmalarına rağmen iyice sıradanlaştırdıklarının farkında bile değiller.Okuldaki insanların nerdeyse hepsini tanırım beraber büyüdüğümüz (dikkatinizi çekerim oyun oynadığımız demiyorum çünkü hiçbir zaman evin bahçesinde kendimi kapıp koyverdiğim dercede oyun oynayamadım) insanlar içlerinde çok iyi kızlar var belki şimdi bulunduğum arkadaş topluluğundan çok daha iyi bir şekilde bu ufak kasabada eğlenmeyi bilen arkadaşlar olabilir ama ben hiçbir zaman onların grubunun içinde olmadım istenmediğimden değil nedense sessiz sakin kendi halinde ve kardeşi OLMAYAN insanlar bana hep cazip gelmiştir. Peki ya bu kadar basit,monoton,boş,pencere kuşu olarak yaşayan bir kızın başına neler gelebilirde hayatı film sahnelerinden kopmuş gibi heyecan,tutku,aşk,adrenalin gibi kelimelerle dolup taşar ? ...
=================
Bölüm 1 - "Maydonoz"
Sabah annemin hazırladığı krepin kokusuyla uyandım.
-Immm bu sefeeeeeeer maydonozda var.
Evet evet kesin maydonoz da var yada dereotu tanrım neden ikisini tam olarak ayırt
edemiyorum ki yıllardır bu kokuyla uyanmama rağmen yinede şu an hangisini kattığını bilemiyorum. İkilemdeyim bir yanım dereotu derken bir yanım maydonozda kararlı kokuyu tam olarak içime çekmeliyim ne olduğunu anlamam içim çektiğim kokuyu biraz ciğerlerimde tutup bıraktığımda damağımda
bırakılan hafif tatla anlamalıyım tamamdır havayı içime sonuna kadar çektim ve 5 saniye kadar tuttum bıraktığımda kararım maydonozdu ama hayır bu sayılmaz az tuttum içimde biraz daha tutmam gerekiyordu tekrar denedim bu sefer 10 saniye sanki şimdi dereotu gibi geldi. Tanrım ben burada ne yapıyorum yaklaşık 15 dakikadır uyanmama rağmen yatağın içinde acayip şekilde havayı koklayarak annemin krepin içine dereotu mu maydonoz mu kattığını anlamaya çalışıyorum. Harika delirmeme çok az kaldığını hissediyorum. Aptal aptal havayı koklayarak yattığımı fark ettiğim zaman ani bir hareketle yataktan çıktım.Saat 7:37 ouff 8 de evden çıkmam gerekiyor kahvaltı etmeden çıkmayacağıma göre en iyisi aşağıya inmek.
Annemin uyandığımı anlaması için biraz fazlaca gürültülü açtığım kapıyı daha yavaş bir şekilde kapattım. Kendimi hazır hissettiğimde aşağıya indim.
-Günaydın bebeğim nasıl uyudun ?
-Fena sayılmaz. Akşam kar mı yağdı yine anne ?
-Ahh evet yağdı biraz nasıl anladın üşüdün öyle değil mi tühh üşümemen için evin ısısını arttırıp üstüne battaniye de sermiştim ama...
-Hayır hayır üşümedim akşam su içmeye mutfağa indiğimde dışarıya bir göz atmıştım.
Bu cevabı yeterli görmemiş olacak ki endişeli bir yüz ifadesiyle elini hemen alnıma koydu sonra yüz kaslarının gevşediğini hissettim neyli krep yaptığını bilmemi istedi hahh bu konuda kızın oldukça kötü Kate(pardon anne ) zaten sırf bunu bilmek için aşağıya bile indim diyebilirim. Ama hala ilk kararım olan
maydonozda kalmıştı aklım sanki maydonozluydu krep anneme bilemediğimi söyleyerek cevabı söylemesini bekledim
-Tamam öyleyse ben söyleyeyim DEREOTLUUUU J
?
haaa inanamıyorum neden dereotlu ben maydonoz demesini bekliyordum oysaki, bu cevap üzerine yüzüm düşmüş olacakki annem bi sorun olup olmadığını sordu
-Hiçç anne ben sadece maydonozlu yaptığını sanmıştım bi an
-Ahh tatlım keşke daha önce söyleseydin ... şeyy vaktin var mı 10 dakikaya hazırlarım
Yoo yoo o kadarda değil zaten yeterince kafayı yediğimi düşünüyorum birde maydonozlu olmadığı için oturup maydonozlu krep beklemeyeceğim. Kararlı bi şekilde hayır cevabını alınca annemde fazla uzatmadan krebi önüme koydu kendisi kesinlikle babamla yemiş olacak. Hızlıca yemeği yiyerek kalan dereotlu kreplere bakmadan kendimi delirdiğim bu evden dışarı attım.
Okul o kadar uzak olmamasına karşın Colin'i yine evin kapının önünde otuziki diş gülerken buldum. Bu aralar sıkça karşılaştığım bir durum daha öncede Colin le okulda karşılaşırdık ama açıkçası bu kadar ilgili değildi. İtiraf ediyorum belki aneminde şımartmalarıyla kendimi güzel bulurum yani öyle çok bir çarpıcılığım
yok ama kendime güzel gelirim uzun koyu renk saçlarım kendimde en güzel bulduğum noktadır. Onun dışında yeşilimsi ela rengi gibi gözlerim 1.66 boyum hafif sivri olduğunu düşündüğüm bir burnum var J
-Selam Colin naber ?
-Harika bak sana ne aldım
Elinde en çok sevdiğim karamelli dondurma vardı. Aman tanrım onu ve Colin'i hemen buradan uzaklaştırmalıyım eğer annem dün kar yağmışken dondurma yediğimi görürse işim bitti demek ve bunu Colin'in verdiğini görürse Colin'in beni gördüğü son gün olabilir. Ani bir şekilde koluna girerek yapmacık sırıtışımla teşekkür ediyor bir yandanda onu evin bahçesinden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Koluna habersizce girmem onun çok hoşuna gidecek ki o cesaretle iki elimi birden kendi eline hapsetti birine dondurmayı koyarken diğerini sıkı bir şekilde tuttu. Şu an onunla ilgilenmiyordum zaten dondurmaya kendimi o kadar kaptırdım ki Colin'in ısrarla bişeyler anlatan sesini pek duymuyordum açıkçası. Gerçi ne anlatıldığını az çok tahmin ediyordum.Bu sıralar Lake Placid deki lisenin tek konusu Johnson'lardı. Kim oldukları o kadar merak ediliyordu ki daha gelmeden ünleri tüm kasabayı sardı. Ben o kadarda merak etmiyordum zaten ben burada neler görmüştüm hayatım burada geçiyordu öğrenciler aileleriyle birlikte gelir işleri ne kadar sürecekse yapar ve gerisin geri dönerlerdi bunlarda büyük ihtimalle öyle yapacaklar yeni başlamış olan 3. sınıfı bitirecek hadi belki bu liseden mezun olup gideceklerdi. Hatta bunun için Bill'le iddiaya bile girmiştik.
Okulun kapısında Lena bizi karşıladı. İmalı bakışlarına bir türlü anlam veremiyordum biz her gün Colin'le beraber gelirdik ilk günkü bakışlarının aynısıydı bunlar iyide sadece okula beraber gelen iki arkadaş olduğumuzu ona anlattığımı sanıyordum.
-Hey selam çocuklar siz okula beraber mi geldiniz ? (imalı gülümseyişi o kadar arttı ki resmen sırıtmaya başladı)
-Evet Lena biz Colin'le her zaman beraber geliriz. Colin'in evi bizim evin ordan geçiyor sanki bunu bilmiyorsun
-Biliyorum biliyorum bilmez miyim
Nereye baktığını bakınca ne olduğunu anladım. Aman tanrım ben hala Colin'in elini mi tutuyorum ? hayır hayır yanlış soru o hala neden benim elimi tutuyor çünkü o tutmaya başladı buda neyin nesi böyle ? Elimi hemen elinden çekip en içten gülümsememle Colin'e dondurma için teşekkür ettim.
-Önemli değil Mel İspanyolca dersinde görüşürüz.
Lena'ya döndüğümde hala bana ve uzaklaşan Colin'e bakarak sırıttığını gördüm. Sabah sabah hiç iyi olmadı bu, konuyu değiştirmem gerekti Lena'nın konuya hemen cevap vereceği bişeyler söylemem gerekiyordu çok düşünmeme gerek kalmadı
- Ee sen beni boşver de Johnson'lar dan haber ver en son durum ne ?
-Ahh Melanie bu gün geliyorlar tanrım onları o kadar merak ediyorum ki acaba Aaron söyledikleri kadar güzel gülüyor mu ? Eddie 'nin göz rengini de bir o kadar merak ediyorum birde David var tabi cool çocuk :D onada bir göz gezdirsem fena olmaz hani...
Konuşa konuşa kafeteryaya kadar gelmiştik. Daha doğrusu ben onu dinleyerek kafateryaya gelmiştik. Bu konunun kapanması için elimden geleni yapabilirdima ama ne yazikki bu sefer konuyu kendim açmak zorunda kalmıştım. Kafeteryaya geldiğimizde Paul'da Johnson'lardan bahsediyordu.
-Hey dostum duyduğuma göre Aaron en kaslı olanlarıymış o beyzbolda kesinlikle bizimle bunu tartışması bile yapılamaz.
-O kadarına emin olma bunları 80 yaşındaki Elizabeth söylüyor.Büyük ihtimalle dün ne yediğini hatırlayamayan bir kadın o eğer Aaron çelimsiz bir tıfılsa herhangi bir tartışma olamayacak aramızda merak etme
Johny bu sözlerinin üzerine bir kahkaha attı .Paul'un yüzü düştü görünen o ki bu ihtimal karşısında olayı çokda dostça karşılamayacak. Lena biricik Aaron'una bu sözlerin söylenmesine o kadar kızdı ki Johny'in kafasına bir tane vurdu. Lena'nın tanımadığı birini bu denli korumasını yadırgamıştım doğrusu. Konuşmaya bu sefer Sarah başladı.
-Evet şimdi bilgilerimizi gözden geçirelim Johnson ailesi 6 kişiden oluşmaktadır. Victor aile büyüğü 35 yaşında, Lilie karısı 30 yaşında , Aaron 18 yaşında kaslı sarışın diğer Johnsonlar gibi oldukça yakışıklı , Eddie de kaslı Aaron'a göre esmer ama aslında kumral tenli-
-Heyy oda nasıl oluyor öyle ?
Colin'in söylediğine bir anda bi kahkaha koparmasıyla yerimden sıçradım onun
burada olduğunu bilmiyordum kendimi kaptırmış ilginç bir şekilde ilgilenmediğim Johnsonlar'ı dinliyordum.
-Off Colin bi sussana burada bilgilerimizi pekiştiriyoruz. Evet devam ediyorum nerde kalmıştık ahh tamam bu arada Eddie de 18 yaşında sonra birde Sahsa var o 17 yaşında kestane renkli saçları var, evet evet şimdi sizi David ile tanıştırıyorum cool erkeğimiz 17 yaşında ama diğerlerinden hiçde küçük durmadığı söyleniyor demek ki oda kaslı hoş biri.
Sarah en güzel gülümsemesiyle bize gülümsemeye başladı. Oda anlattığı şeye kendini en az benim kadar kaptırmıştı. Müdür Mike Dumber'in herkese duyurmaya çalışır gibi sesini duyunca hepimiz yerinden sıçradık evet evet Sarah'ın anlattığı hikaye geliyordu. Bunu anladık. Müdür Dumber önde kafeteryaya 5 kişi girmeye başladı işte 1 aydır Lake Placid 'ı meşgul eden Johnsonlar karşımızdaydı.
Yazar : Leonard Clever
=================
Bölüm 2 - " Bakışlar"
Aslında anlatılanlara benziyorlar yani tabi Aaron kısmı hariç. Lizz hala görünüş olarak tuttursada Sashsa ile sevgili (veya evli herneyse işte) olduğunu söylememişti. Herkes onlardan gözünü alamazken ben hemen Lena'ya baktım Aaron'u o kadar sahiplenmişti ki bu olay onun için intihar sebebi olabilirdi. Ahh saçmalama Melanie Lena o kadarda aptal bir kız değil yani değildir umarım. Lena umduğum gibi dehşet içine düşmüştü. Hemen yayına gittim benden başka
herkes müdür Dumber'ın söylediklerini dinler ve onlara bakarken ben Lena'yı kendine getirmeye çalışıyordum bir şeyler mırıldanıyordu ama tam olarak duyamıyordum. Johnsonlar sanki kendilerinden bahsedilmiyormuş gibi kapıya yakın yuvarlak bir masaya oturdular. Herkesin onlara baktığını farkında olmamaları imkansızdı ama görünen o ki bu umurlarında değildi. En azından kendi arkadaş topluluğuma kendilerine gelmelerini öyle dik dik bakmamaları gerektiğini hatırlatmaya çalışıyorum tabi birde Colin o çok umursamaz görünmeye çalışsada itiraf etsin Johnsonları oda bu kadar ihtişamlı beklemiyordu . Uzaktan bakıldığında her gün geldikleri bir okulmuş gibi davransalarda extradan bir gösteri yapmasalarda onlar o kadarrrrr... şey güzel ve göze çarpan insanlar ki herhangi bir şey yapmalarına gerek bile yok.
En sonunda kendine gelen kafeterya eski düzenine devam etti. Kimisi konuşmaya bir çoğuda Johnsonların yanına gitmeye başladı. Paul bir Johnny'e bakıp bir Aaron olduğunu sandığımız kişinin kaslarına bakıyor ve sırıtıyordu. Lena'ya dönüp
-Heyy Lena sen iyisin öyle değil mi ?
-İyiyim tabi neden kötü olacakmışım ki ?
Bu cevap istemediği soruyu öyle bir söyledi ki insanın tabi canım niye kötü olasın ki diyesi vardı yalancı Lena !
-Ne bileyim Aaron'u fazla sahiplendin sanmıştım şimdi onu böyle görünce şimdiki gibi sakin olmazsın diye düşünü-
-Sen onun Aaron olduğunu nerden biliyorsun ? Belki yanındakidir hem belki o
kız kardeşleri falandır .
Kardeşi mi saçmaladığının farkında değil gibi görünüyordu hiç kimse kardeşiyle öyle bir yürüyüş sergilemez. Uzaktan bakan herkes onların kardeş olmadığını hatta akraba bile olamayacaklarını fark ederken Lena mı etmeyecek hah çok komik !!!
-Sen delirdiğinin farkındasın öyle değil mi sesimi çıkarmıyordum her zaman ki Lena işte dedim ama sen iyice çığrından çıktın hem baksana şu haline sanki sevgilin seni terk etmiş gibi görünüyorsun ayrıca senin Aaron denen o kişiyi sevdiğin falan da söylenemez sen sadece onu kendince benimsedin kendin yaptın her zamanki Lena işte kendine gel 1.si insanlar tanımadığı kişileri sevmez ,2.si senin onu sevdiğin falan yok kendince sahiplenme güdüsü bu ,3.sü de onlar kardeş gibi mi duruyor Lena yapma
Bu uzun cümlemin ardından bir nefes alıp Lena'nın söylediklerimi algılamasını bekledim.Yaklaşık 1 dakika sonra
-Peki öyle olsun ama sen onun Aaron olduğunu nerden biliyorsun haaaa onları daha önce gördün mü bu yüzden mi baştan beri bu hiç bişey umrumda değil tavrın ? Hem istediğim kişiyi sahiplenirim bu seni hiiiç ilgilendirmez hem onlar sevgili değil işte değil belki o Aaron bile değil ..
-Ben ne diyorum sen ne diyorsun daha onun Aaron olduğunu ne bilelim diyorsun, ben onları nereden göreceğim Lena ayrıca kendince aptal sahiplenme hissin zerrece umrumda değil ben sadece arkadaşımı geri istiyorum bunların geleceğini duyduğundan beri çıldırdın sen neyse ben İspanyolca dersine gidiyorum hadi Colin geliyormusun ?
Colin bu ateşli tartışmadan bir anda ona dönmeme şaşırdı tabiî ki der gibi kafasını sallayarak yanıma geldi sonra bir anda arkama dönüp kapıya doğru giderken onların değişik bir şekilde bana baktıklarını gördüm şey bunlar Lena'la konuşmalarımızı duydular mı acaba ahh yok canım imkanı yok duyamazlar. Onlara doğru yürürken yüzlerini daha dikkatli bakabildim. Aaron Elizabeth'in anlattığı gibi sarışın kaslı ve yüzü çok güzel Lena haklı bu aşık olunmayacak gibi değilmiş hani .Daha sonra bakışlarımı Eddie 'e çevirdim esmer ile sarışın arası çok hoş bir teni var onda daha nasıl desemmmmm ... vahşice evet evet vahşice bir güzellik var insanı içine çeken bir o kadar da iten garip ama kesinlikle tapılası bir yakışıklılık . Bu seferde gözlerimi grubun tek kızı olan Sasha'ya çevirdim kesinlikle bir Rus olduğu çok belli gülüşü bakışı hafiften duyduğum konuşmasıyla ben kesinlikle bir Amerikalı değilim imajı sergiliyor ve Sarah'ın dediği gibi cool çocuk David'e bakışlarımı çeviriyorum aslında yanlış bir tespit bu gruptaki herkes kesinlikle fazla cool, gelen insanların sorularına öyle bir cevap veriyorlar ki defolup gidermisin deseler daha iyiydi gerçi cevaplar çok kısa oluyor ama yinede bir şeyler söylüyorlar oldukça kibarlar ahh çok etkileyici :P !
Evet David aslında o ..............
yani o............
off onu nasıl anlatsam bilemiyorum o kadarda farklı ki yani sanırım bana öyle geliyor çünkü umursamaz tavrı hepsinden daha belirgin hiç gülümsediğini görmedim diğerleri Aaron,Eddie,Sasha'ya ayırdığım toplam bakma süresinden bile uzunca bir süre bakışlarım David'in üzerinde kaldı yani uzunca dediğim oturduğumuz masa ile kapı arasındaki mesafe belki 10 saniye tam yanından geçerken kafasını kaldırıp bana baktı.Tepeden tırnağa bana baktı en son bakışları yüzüme geldiğinde. ,sanırım masamdan kalktığımdan beri ona baktığımı anladı. Ouff harika başımı hemen önüme eğdim kötü bir şey yapmış suçlu çocuklar gibi hızlıca yanından geçip koridora çıktım. En son ağaca tırmandığımda anneme yakalandığım zaman böyle eğmiştim başımı .
-Hahh bu aptal kasabadan nefret ediyorum!!!!!
Ne oldu der gibi bakışlarımı Colin'e çevirdim
-Ne olacak şuna bakarmısın insanlar sanki uzaylı gelmiş gibi davranıyorlar
-Bak bu konuda haklısın neymiş bu Johnsonlarda kasabayı iyi meşgul ettiler
Colin yanımda bir şeyler daha söylüyordu ama benim kafam içerdeki anlayamadığım bakışlardaydı.
İspanyolca dersi çok çabuk geçti Bayan Webb'i hiç dinleyemediğim için nedenini anlayamıyorum ama hala gözlerime bakan gözlerinde takılı kaldım bakışlarını kafamda başa sarıp takrar tekrar düşünmeye başladım. Sonra bu gün ne kadar boş şeyleri gereğinden fazla düşündüğüm geldi aklıma sabah krep şimdi de David pehh
Düşünmeyi kesip Bayan Webb'i dinlemeye karar verdiğim zaman dersin bitimini haber veren zil çaldı ben ders ne çabuk bitti diye düşünürken Colin hem kendi eşyalarını topluyor hemde benimkileri çantama yerleştiriyordu
-Hadi Mel geç kalıcaz şimdi babam arabayı getirmiştir garajdan çabuk çıkalım senide evine bırakayım hadi
.
.
.
-Melanie Winston eşyalarını topladım ayağa kalkıp benimle yürüyecek misin yoksa seni taşımamı mı bekliyorsun ?
Colin'e baktığımda bana doğru bakmış gülümsüyordu. Bende hemen onun gibi ayağa kalktım ve hafiften bu saçma espirisine güldüm.
Okulun bahçesine doğru giderken aklıma Lena takılmıştı acaba şimdi nerde diye düşünürken onun sesini duymam bir oldu.
Siyah bir Toyoto arabanın önünde Johnsonlara bağırıyordu. Ne olduğunu anlayamıyordum Lena onlara neden bağırıyordu çantamı Colin'e atarak hızla onların yanına gittim ne olduğunu anlamam gerekiyordu.
Yazar : Leonard Clever
=================
Bölüm 3 - "Anahtar"
Kalabalığı geçip Lena'ya ulaşmam gerekti ama herkes sanki izlenecek bir film varmış gibi daire yapmış onlara bakıyordu.En son Bill'de iterek onları görüş mesafesine girdim. Ben onlara diğerlerinden fazla yaklaşınca hepsi kafasını çevirip bana baktı. Hiçbirine bakmayarak yüzümü Lena'ya çevirdim.
-Neler oluyor burada Lena bu gürültüde ne ?
-Ahh Melanie şu arabamın haline bak !
Lena harika bir oyuncudur o yüzden şimdiki ağlamaklı ses tonu gerçek mi değil mi anlayamıyordum ama yalanda olsa arkadaşımın yanında olmalıyım.Bana gösterdiği yere baktım yeni yaptırdığı arabasının önünde tamir olamayacak gibi değildi ama biraz hasar vardı.
-Kim yaptı neden bağırıyorsun böyle ?
Kafasını Sasha'ya çevirerek
-Bu araba sürmeyi bilmeyen kız yaptı. Gelir gelmez bir şeyleri dağıtabildi ne kadar yetenekli bir şeysin sen öyle
Sasha mı ? anlayamıyordum. Sasha bu söylenenlere çok kızmış gibiydi homurtu gibi değil çok farklı sanırım hırıldıyordu bir ses çıkardı. Aaron kızın kolunu okşayıp sakinleştirmeye çalışıyordu sanki.
-Sen delirmişsin ben arabana hiçbirşey yapmadım tam arabamı çıkartırken arkadan bir anda çıkan sensin ayrıca sinyal yakmıştım onu görmeyip devam edende sensin şimdi ben mi suçlu oluyorum ?
Ses tonu kesinlikle harikaydı biraz fazla yankılanıyordu sadece Lena tam konuşacakken Aaron araya girdi. Lena'ya dönerek
-Tamam Lena ,adın Lena öyle değil mi?
-E..ev..et
-Peki Lena arabanın anahtarını bana ver 2 güne en fazla 3 güne arabanı tamir ederim ve -
-Aaron bu benim suçum değil ki neden sen alıyormuşsun aslında biliyormusun o anda arabaya zarar gelmesini engelleyebilirdim ama ani bir refleks yapmak istemedim.
Farklı bir imayla Aaron'a bakıyordu. Aaron Eddie 'e öyle bir baktı ki Eddie gelip Sasha 'ı kolundan tutup arkaya çekti .Bende sözde olayları çözmeye gelmiştim sadece olanları seyrediyordum. Aaron Lena'ya bakarak devam etti.
-Tamam mı Lena arabanı eskisinden daha iyi yapacağım sadece bu konuyu uzatmak istemiyorum sanırım farkındasın herkes buraya bakıyor müdürün gelmeside an meselesi olayı ona taşımak istemeyiz öyle değil mi ?
Bunları söylerken hafiften gülümsüyordu.
-Şeyy ... tabi istemem ben sadece yeni tamirden çıkarınca bir anda şey çarpınca şeyy Sasha ..
Lena Aaron ona öyle bakarken konuşamadığının farkında gibi gözüküyordu o yüzden gittikçe kısılan sesiyle cümlenin sonunu getiremedi.
Aaron
-Harika teşekkürler Lena okula gelmeyi sorun etme bu 3 gün içinde birimizden birimiz mutlaka seni alıp okul bitince evine götürecektir. Dedi ve Sasha'ı kolundan tutarak arabaya götürdü. Bende sonunda kendime gelip bu da neyin nesiydi böyle diye sordum Lena'ya
-Bilmiyorum açıkçası 3 gün boyunca Aaron ile gidebileceğimi tahmin etmiyordum sadece benimle konuşur buda bana yeter diyordum ama ....
Lena bulutların üstünde uçuyor gibi bir hali vardı bunların hepsinin tuzak olduğunu anlamam gerekirdi gözlerimi devirerek Colin'in aramaya başladım onu gördüğümde onunda kalabalıkta beni aradığının fark ettim demek beni bırakıp gitmemiş oysaki acele bir işi vardı ne olduğunu hatırlayamadığım için kendime kızdım onu daha çok dinlemeliyim.
-Colin ....colin buradayım
Colin beni görünce rahatladı elimden çekerek kalabalığın içinden çıkardı beni çıktığımızda elimi hala bırakmamıştı. Colin elimi tuttuğunda nedense kendimi iyi hissediyorum sanırım onun için sabah elimi çekmemiştim. Bu dediğime kendimde inanmadım ama elimide geri çekmedim. Arabayı biraz hızlı kullanıyordu sonunda eve geldiğimizde her zamanki gibi benimle inip kapıya kadar eşlik etmedi
-İyi
- Gerek yok Colinsenin işin vardı şimdide onun için erken gidiyorsun zaten biliyorum, kendim gelebilirim.
-Sana söylemiştim hatırladın demek emin misin seni alabilirim de sorun olmaz ?
-Hayır hayır giderim ben sanada iyi akşamlar Colin
Arabadan çıktığım zaman Colin hızla gitti görünüşe bakılırsa benim yüzümden aslında Lena yüzünden geç kalmıştı. Arkama döndüm ve eve doğru yürüyordum bir yandan da çantamdaki anahtarı arıyordum tanrım çantamı arada bir temizlemeliyim . Önümde bir anda karartı hissettim ah yine mi şu lanet ağaca çarpacağım derken sağımdan uzanan bir kol beni tutarak karartıdan uzaklaştırdı. Sonunda kafamı kaldırdığımda olayları çözebildim ve olduğum yerde çakıldım. Bahsettiğim kol David Johnson'un koluydu. Tabi okulun bahçesinde o yoktu hatta eğilip arabanın içine kadar göz gezdirmiş ama onu görememiştim .
-Daha dikkatli olmasınız küçük hanım.
-Şey ... dikkatliksiz ben anahtarımı arıyordum sizi görmedim özür dilerim
-Önünüze bakmak işinize yarayabilir
dudaklarında imalı bir gülüş mu var bana mı öyle geliyor ?
-Özür dilediğimi sanıyorum.
-Eğer çarpsaydınız ağaçtanda mı özür dileyecektiniz?
İmalı sesi kulaklarımda çınlarken derin bir nefes alarak kendimi bir adım geri çekerek elimi uzattım.
-Adım Melanie ,Melanie Winston.
Hiç istemeyerek uzattığım elim havada sıkmayacağını anlatır gibi bakışlarını benden çekerek David Johnson dedi yalnızca fazlasıyla sinirlenmiştim elimi çekip hızlıca eve girdim. Yürürken acaba bizim evde ne işi var sorusu sonunda aklıma gelmişti ama dönüp sormadım anahtarı çantamdan hırsla çekerek kapıyı açmaya çalıştım.Ama kapı bir türlü açılmıyordu ben zorladıkça hiç birşey değişmiyor kapı öylece yerinde duruyordu. Arkamdan gelerek elini uzatıp kırılan anahtarı elimden aldı .
-Sorsan söylerdim ben burada seni bekliyorum yarım saattir.
Beni mi bekliyordu? Bir an cümlenin anlamsızlığı karşısında şaşırdım.
-Anlayamadım beni mi ?
-Evet anladığım kadarıyla okuldan da en son sen çıkıyorsun. Baban kilidi değiştirmiş annen evde olmadığı için yeni anahtarınızı bana verdi sana ulaştırmam için.
Yeni anahtarla kapıyı açıp anahtarı bana uzattı. O bunları yaparken ben ona bakıyordum sonra anahtarı elinden aldım ama hala bakıyordum ilginç kısmı oda acayip bir şekilde bana bakıyordu.Kendini toplayan o oldu.
-Neyse iyi akşamlar Mel
Gülümsüyor muydu bu ?
-Teşekkür ederim.
şaşırmıştım çok yakın arkadaşlarım bana Mel derdi başkaları dediğinde kaşlarımı çatıp hemen Melanie diye düzeltirdim ama David'de bunu yapmadım. Tabiî ki yapmadım nedenini bilmiyordum ama o benim içeri girmemi bekliyordu anlaşılan ben içeri girene kadar gitmeyecekti. Ondan beklenilmeyecek kadar eski bir o kadarda hoş bir hareket. Aklımı sonunda toplayıp içeri girdim odama
çıktım ve kendimi yatağa attım tanrım ne kadar uzun bir gündü bir an hiç bitmeyecek sandım.
Yazar: Leonard Clever
=================
Bölüm 4 - "Kurtarıcı"
4. Bölüm " Kurtarıcı"
Sabah güneş penceremin kenarından gözlerime doğru giriyordu.Bu beni rahatsız etti çok sıcağı sevmezdim.Bu gün bir gariplik vardı bir şey eksikti ama ne ?
Kısa süre sonra ne olduğunu anladım krep kokusu burnuma gelmiyordu bu kötüye işaretti annemin bana kahvaltı hazırlamadan gittiği bir gün pek bulunmazdı olduğu zamanda muhakkak kötü bir şeyler olurdu ve bende küçüklükten beri annemin bana bir şeyler hazırlamadan gittiği günler benim başıma hep bir şey gelirdi.Ya kötü bir not alırdım ya düşerdim yada başka bir şey ama hep bişey olurdu.Yataktan kalkıp aşağıya gittim.
-Anne anne ?
Ses yoktu mutfak masasının üzerinde bir not
-Emily teyzen iyi değil tatlım onun yanına gidiyorum kendine bir şeyler hazırla ve yemeden sakın okula gitme !!!
Sonunda üç tane ünlem vardı bu annemin çok önemli bir şey sakın atlama değişiydi ama vaktim yoktu hemen üstümü giyip evden çıkmalıydım elime bir çikolata aldım ve o an Colin'in sesini duydum.
-Günaydın Melanie nasılsın ouvv çikolata mı annen evde yok mu ?
-Evet yok
Otuziki dişimle gülümsüyordum.Bir şeyi keşfetmiştim ben böyle güldüğümde Colin'in çok hoşuna gidiyor ve sadece bana bakıyordu.Şimdide Colin'in sadece bana bakmasını istiyordum.Bu ilginçti.
-Böyle gülme Mel
Ne olduğumu anlayamamıştım demek gülünce çirkin oluyordum öyle mi öyle olsa bile bunu benim suratıma doğru söylüyordu.
-Nee ben an-la..madım
-Böyle gülünce bütün gün tekrar seni böyle nasıl güldürebilirim diye
uğraşıyorum senin gülüşünü izlemek sürekli yapmak istediğim bir şey =D
Bu son söylediklerimi beni bir yandan rahatsız etsede itiraf ediyorum çok hoşuma gitmişti hafifçe gülümseyerek teşekkür ettim.
Okula geldiğimizde Johnsonlarda arabalarıyla gelmişlerdi.David Johnsona her zamanki gibi gözüm takıldı o ise gözlerini kısmış elime bakıyordu daha doğrusu ellerimize Colin'in şu elimi tutma işi beni rahatsız etmeye başlamıştı herkes yanlış anlıyordu.Elimi çekmeye çalıştım Colin elimi almak istediğimi anladığında hemen gülümseyerek elini yavaşça elimden çekti.Colin kesinlikle yakışıklı ve harika birisiydi bu küçük hareketi bile kendini bir kez daha takdir ettirdi.
David yanıma doğru mu geliyordu bana mı öyle geliyordu sanırım bu taraftan geçecekti.Biz okula giderken onun gelmesiyle olduğumuzda yerde kaldık.
-Hey Mel nasılsın ? yeni anahtarına alışabildin mi bari ? : )
Colin hemen düzeltti.
-Melanie
Colin'e sorun değil der gibi bir bakış attım ama o bundan hoşlanmadı.
David Colin'in dediğini ona bakmadan
-Eğer Melanie dememi istersen sorun değil
dedi.
-Yok hayır hiç sorun değil arkadaşlarım bana Mel der bundan rahatsız olmam
ona doğru yanaşmış gülümsüyordum.Colin hemen karıştı.
-Evet Mel yakın arkadaşların sana Mel der daha dün gelen birileri değil !
-Baksana Petterson sen dersine geç kalmıyormusun eğer Melanie 'i sınıfına bırakmayı bekliyorsan sorun değil ben onu götürürüm.
-İkinizede teşekkür ederim ama sizden daha fazla bu kasabadayım ve bu okulda okudum o yüzden sanırım sınıfımı bulabilirim.
David bu söylediğimi sadece gülümsedi .Colin'de sadece homurdandı.
-Tamam o zaman senin dediğin gibi olsun sonra görüşürüz.
-Görüşürüz
Colin o gittikten sonra bana pis pis baktı ama bir şey demedi.
Ben kendi dersime girdim oda kendi sınıfının dersine.
İşin kötü tarafı bu gün öğleden sonraki bütün dersler boştu ama yalnızca benim Colin'in dersleri devam ediyordu .Annemde evde yoktu uff oldukça sıkıcı bir gün olacaktı.Kafeteryada sızlanırken Colin etrafımda dönüyor istersem okulu ekebileceğini söylüyordu ama hayır o kadarda değil bunu yapmasına izin verirsem artık başka bir şey olacaktı aramızdaki kesin cevabımı ciddi bir şekilde alınca fazla üstelemedi.Bende sıkıntıyla okuldan çıktım.David benim okuldan çıktığımı görmüştü bana doğru el salladı şaşırmıştım arkama dönüp bakıyordum acaba bana mı diye tekrar önümü döndüğümde bana doğru bakıp gülüyordu sanırım banaydı ve arkama dönmem onu güldürmüştü. Bende gülerek kafamı salladım. Yürüyerek gidecektim giderken yolun ağaçlarla kaplı alanı dikkatimi çekti.Burayı çok severdim çalılıkta dolaşmak her zaman çok hoşuma gitmiştir ama annem hiçbir zaman izin vermezdi kaçarak çok gitmişliğim vardır.Şimdi annemde olmadığına göre ayaklarım bir anda ağaçların arasına gitmeye başladı.Kendimi çiçeklerin ağaçların arasında çok iyi hissediyordum ve hiçbir şey aklımda değildi.Zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyordum.Öylece geziyordum .Sonra ilginç bir ses duydum bir insan sesi ama sanki bağırıyordu.
Hızla sesin olduğu yere doğru gittim tam tersini yapmam gerekirken çalılıkları iterek oraya doğru gidiyordum. Son çalılığıda iterek insan çığlığına benzettiğim şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Ve gördüğüm manzara karşısında kanım dondu. Kanın ciddi anlamada çekildiğini hissedebiliyordum. Doğru tahmin etmiştim bu bir insandı yine doğru tahmin etmiştim bağırmıştı çünkü öldürülmüştü aslında buna öldürmek demek yanlıştı bunlar onun KA..NI-NI emiyorlardı.Ve bunlar Lena'nın bir tanesi Aaron ve tapılası erkek Eddie'di.Beni ilk fark eden Eddie oldu ağzı kanla kaplanmıştı.Beni gördüğünde yeşil olduğunu sandığım kırmızı gözleri iştahla parladı.Bir çığlık attım ve kaçmaya başladım.Ama o kaadr hızlıydı ki ben kaçmayı düşünüp adımı attığım zaman o çoktan karşıma geçmişti ve bana doğru yürüyordu.
-Sen dur
Onun itihatkar sesini duyduğum anda zaten kaçmak için çok geç olduğunu anladım.Olduğum yerde sindim zaten kaçacak yerim yoktu.Bana doğru geldi öleceğimi anladım biraz önceki insanın boğazından ısırarak öldürmüştü benide öldürecekti bu bu bu bir VAMPİRdi ve benim hiç şansım yoktu.Onun soluğunu ensemde hissediyordum .Öldürülecek olacağımı bilsemde kesinlikle harika kokuyordu.
Soğuk nefesi yüzümden geçiyor ve sanki bütün hücrelerime işliyordu. Gözyaşlarım yavaşça yanaklarımdan süzülüyordu. Buraya gelmemeliydim gelmiş olsamda o sesi duyduğumda gitmeliydim yardım etmek bana mı kalmıştı.Her şey bitmişti.HER ŞEY ...
Sonra tanıdık olduğunu düşündüğüm birinin sesini duydum.
-Dur sakın sakın ona dokunma Eddie beni duyuyorsun öyle değil mi ona zarar verirsen sen diye bir şey kalmaz . Ellerini onun üzerinden çekkkkkk
Bu kurtarıcımın sesiydi bunu hissedebiliyordum Eddie bana bir şey yapmayacaktı çünkü bu sese itihat etmemek imkansızdı.Hala gözlerim kapalı bir şekilde yanaklarımda yaşlarımla olduğum yerde kalmıştım.Kurtarıcımın beni almasını bekliyordum sanki tüm bedenimle soğuk bir şeyin bana dokunmasını istiyordum ve kurtarıcım beni çok bekletmedi.
Yazar :Leonard Clever
=================
Bölüm 5 - "Çalılık"
5.Bölüm "Çalılık"
David kolumdan tutup beni hemen kendisine çekti. Ne olduğumu anlamadım. Çok hızlı bir şeyler konuşuyorladı. Onları takip etmek imkansızdı ama aslında onları duymak da imkansızdı. Eddie sürekli hırlıyor David'de çok sinirlendiği zaman çok korkunç sesler çıkarıyordu. O kadar yanımdaydı ki o sesi çıkardığı zaman korkuyla kollarında büzüldüm. Korktuğum anladığı zaman hemen sustu. Ve bana özür diler gibi baktı. Daha 5 dakika öncesine kadar bana böyle bakması hoşuma gidebilirdi ama şimdi ondan dehşet bir şekilde korkuyordum. Annem ve babam beni çok dindar yetiştirmemelerine karşın şu an içimden bütün duaları ediyor evime gitmek istiyordum. Annemin yanına...
Sonra Victor ve Lillie Johnson geldiler. Victor kumral uzun ve orta yaşlı olmasına rağmen çok yakışıklı biriydi. Lillie orta boylu kızıl saçları olan sade ama çarpıcı bir güzelliğe sahip birisiydi. İkisini başka bir ortamda bulsam çok göz kamaştırıcı bir çift diyebilir ve onlardan gözümü alamazdım ama şu an korkuyla onlardan nefret ediyor ve kanımı emecek kişilerin sayısının arttığı için kendimi berbat hissediyordum.Victor ve Lillie 'de konuşmalara katılmıştı ama ben onları duymuyordum bile o kadar korkmuştum ki zaten onları anlayabilmemde imkansızdı.Hala sessizce ağlıyor ve başıma ne geleceğini merak ederek David'in kollarında kaderimi bekliyordum. David kendini konuşmaya o kadar kaptırmıştı ki bazen sinirlendiği zaman kolumu sıkıyor ve benim orda olduğumu unutuyordu. Sessiz ve izinsiz gözyaşlarım devamlı akarken biri David'in kolumu sıkan eline damladı. Damladığını gördüğüm an korkuyla sindim kesinlikle şimdi ölecektim. David tamda düşündüğüm gibi elini kaldırıp yüzüme doğru yaklaştırdı. Ahh hayır ölmek istemiyorum hayır hayır
hayır
David kaldırdığı elleriyle gözlerimdeki yaşları tek bir hareketle sildi. Gözleri tekrar açmak istemiyordum ama yüzün bana doğru yaklaştırdığını hissedebiliyor ve sadece daha fazla korkuyordum.
-Ağlama seni öldürmelerini istemiyorum elimden geleni yapacağım ama ağlaman şu an için hiç bir şeyi değiştirmez onlar insan değil senin göz yaşına kanmazlar.
Sanki kendi vampir değil gibi konuşuyordu. Ama bunun imkanı yoktu onunda lensleri çıktığı zaman kırmızı gözleri ve taş gibi pürüzsüz bir teni vardı.Oda bir vampirdi ve biraz önce oda insan öldürüyordu. Bulunduğumuz alana bir anda Sasha geldi.
-Tanrı aşkına David çıldırdın mı sen daha tam ölmemişti bir anda çekip gittin delirdin mi sen o haliyle kaçmaya çalıştı eğer bende görmesem ailemiz genişlemiş ve başımızda bir yeni vampir olmuş olacaktı.
Sasha'nın söyledikleri ilede tamamen anlamıştım oda bir vampirdi.Ve şu an tek bir hareketiyle beni öldürebilirdi.Korkuyordum hem de çok korkuyordum gözyaşlarım artık bana sormadan akıyorlardı onları durdurmaya ve David'i kızdırmamaya çalışıyordum ama elimde değildi.
-Onu öldürdün mü tamam mı ?
-Evet
-O zaman ne diye konuşuyorsun. Şu an başka bir meseleyi konuşmalıyız ben bu kızın ölmesine izin vermiyorum.
Eddie hemen karıştı.
-Senden izin istediğimizi hatırlamıyorum David o bizi gördü ve -
-Evet sizi gördü çünkü siz iki gerizekalı kendinizi o kadar kaptırmıştınız ki bir insanın geldiğini bile göremeyecek durumdaydınız.
-Bu hiç bir şeyi değiştirmez o kız bizi gördü ve ö-le-cek.
-Buna sen karar veremezsin hem -
Victor'un otoriter sesi duyuldu.
-YETER !
Herkes sesini bir anda kesti ama David'e o kadar yakındım ki içinden hırıldadığını duyuyordum ve her hırlayışında benim kollarında büzülüşümüde hissediyor olacakki
-Özür dilerim bu seni korkutuyor öyle değil mi ?
Benimle konuşmaya ve beni sakinleştirmeye çalışır gibi bir hali vardı ama ne gözlerimi açtım nede tek kelime bir şey söyledim.Victor konuşmaya devam etti :
-David Eddie haklı bu kız bizim ne olduğumuzu gördü.
-Ama Victor gördüğü için illaki ölmesimi gerek bura onun yeri insanlar için yapılmış ve bu kız tüm hayatını burada geçirmiş ve fırsat buldukça bu ormanı gezen bir kız şimdi bunun için onu suçlayıp öldüremeyiz eğer suçlu varsa oda arkanda durun iki aptal bir insanın bile geleceğini duyamayacak kadar kendini kaptırıyorlar.
-Ne yani sen şimdi bizi öldürmekten mi bahsediyorsun biz mi ölelim
Aaron'un sesiydi bu
-Neden olmasın hem yaptığınızın sonucunuda ödemiş olursunuz ama şu an kollarımda titreyen bu kız ölmesi gereken son kişi
-Ne o şimdide bir insana mı aşık oldun? Seçimlerin her seferinde başımıza bela açıyor David!
-Eddie sesini kesmen gerçekten iyi olacak yoksa şu an elimdekini bırakıp senin kafanı elime alabilirim.
-Size susmanızı söylemiştim.David ne yapacağımı bilmiyorum ama bu kızı yaşatmak doğru değil gibi geliyor.
-Nedenini bir türlü anlamıyorum. Sasha'nın yaşamasına izin vermiştik ama Melanie'de neden buna izin vermiyoruz neden ?
Sasha konunun kendisine dönmesinden hiç memnun olmadığı yüzünden belliydi. Aaron hemen konuşmaya başladı.
-Ama Sasha bir vampir oldu. Oda şimdi bizden biri
David bağırmaya başladı.
-Bunu kendisi istedi.Biz hiçbir zaman onu zorlamadık bıraktık ve o kendisi geri gelerek vampir olmak istedi şimdi Sasha'ya yaptığımızı Melanie'de yapıp onu bırakmalıyız.Victor sen adaletli bir insansın aynı şeyi Melanie'e de yapmalıyız.
İlk defa Lillie'nin sesini duymuştum.
-Evet Victor ne kadar mantıklı olduğuna baksana olması gereken bu Melanie'yi serbest bırakmalıyız.
Hala David'in kollarındaydım. Ama beni serbest bırakacaklarını anladığım zaman gerçekten mutlu olmuştum ama hala tam olarak inanmıyordum.
-Onu serbest falan bırakmıyoruz
Sonra Eddie "Aaron" diye bağırmaya başladı. Aaron karasızdı ama dediğini yaptı ve David'i arkamızdaki ağaca attı. Her şey o kadar hızlı oluyordu ki Eddie bir anda karşımdaydı. Boğazımı yırtan bir çığlık attım. David Aaron'u atıp Eddie ve benim yanıma geldiğinde Eddie bir anda ayak bileğimden tutup beni tepetaklak karşıya attı bir meşe ağacına çarpmıştım. Ahhhh her yerim çok ağrıyordu. Bacağım bacağım tanrım en çok bacağım ağrıyordu. Bacağıma ağacın tahtası girmişti. Ve kanlar boşalıyordu. Hıçkırıklarımı tutamayıp deli gibi ağlıyordum. Sonra Aaron'u karşımda buldum. Çok kararsız bir ifadede suratıma 2 saniye kadar baktı Victor dur dediyse bile o beni saçlarımdan ve kolumdan tutarak yukarıya kaldırdı canım çok yanıyordu o yüzden ne yapacaksa yapsın artık bu acıyı durdursun istiyordum.Sürekli David'in bağıran ,hırlayan seslerini duyuyor ve Lillie'nin dur David Eddie'i öldürme diyen sesini duydum. Sonra Victor Aaron'a kulakları sağır eden bir sesle çarptı ve onu başka tarafa aşağıya doğru attı. Bu arada bende süreklenmiş ve yüzümü kayaya çarpmıştım. Acımayan tek yerim olan yüzümde yanmaya başlamıştı ağzıma paslı ve sıcak bir tat geldiğinde bunu benim kanım olduğunu anladım. Bir an öldüğümü sandım ama Lillie karşımda dikilip benim kalp atışlarıma bakıyordu ama bir yandanda kendini zor tuttuğu her halinden belliydi. David gelip beni yerden kaldırdı. Kucağına aldı ve nefesini tutup göğsüne bastırdı. Gözüm hiç bir şeyi görmüyordu. Sadece bağırış ve hırıltı duyuyordum. Eddie dişlerinin arasından tısladı :
-Şimdide mi şimdide mi yaşayacak şu halini gören herkes ona bir şeyin saldırdığını anlar onu öldürelim.
David hemen savunmaya geçti. Beni yaşatmak için sürekli konuşuyordu Victor'a dönüp
-Hayır ona bakabiliriz yaraları iyileşene kadar bekler ve sonra hayatına devam eder. Hadi Victor ne olursa olsun Sasha'ya yaptığın şeyi Melanie'den saklayamazsın.
dedi
-Bilmiyorum David peki ya söylerse her şey olabilir haline baksana
-Yapma Victor iyileşebilir bende yardım ederim. Yaralarını falan sararız David'le ona bakarız.
-Tamam ama bize söz vermeli iyileştiği zaman tek kelime etmeyecek konuştuğu an onun son sözleri olur
-Tamam
David bana döndü canım hala yanıyordu ve gözlerimi zor açıyordum.
-Melanie yaşamak için bir süre bizimle durman gerek ama merak etme sadece yaralarını iyileştireceğiz sonra ailenin yanına dönebilirsin ama bizi gördüğünü unutman gerekiyor bunun için bize söz veriyor musun ?
Eddie hemen söze karıştı :
-Eğer konuşursan zaten kimse sana inanmaz ve yemin ediyorum seni öldürürüm.
David yalvaran gözlerle bana bakıyordu. Kulağıma eğilip konuştu :
-Lütfen Melanie yaşamanı istiyorum ve sana söz veriyorum elimden geleni yapacağım ama senin şimdi söz vermen gerek.
Gözlerimi kapadım ve şu an nerede ne yaptığımı düşündüm.Şu an David Johnson'un kollarında kanlar içinde yatıyordum. Ve yaşamak için bu vampirlerin arasına girmem gerekiyordu. Kurtarıcım benim için her şeyi yapacağını söylüyor benden söz istiyordu. Ondan ve hepsinden deli gibi korkmama rağmen yaşamak istiyordum.Sessizce fısıldadım :
-Tamam kimseye hiç bir şey söylemeyeceğim .
David beni daha sıkı sardı ve yürümeye başladı. Bende şu an gözkapaklarımı serbest bırakıp kapanmalarına izin verdim.Nereye gittiğimi bilmiyordum bana ne olacağınıda bilmiyordum ama uyku o kadar baskındı ki bunlar için endişe bile edemiyordum.
Yazar : Leonard Clever
=================
Bölüm 6 - "Doğadan Uzak Kamp"
Uyandığımda kendimi rahat bir yatağın üstünde yatarken buldum. Gözlerimi hemen açmadım. Kendimi dinleyip ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ölmüşte olabilirdim en son yaşadıklarımı çok iyi bir şekilde hatırlıyordum. Ve yaa ahh bunlar rüyada olabilirdi. Gerçi ben pek vampirlerle ilgili şeyleri okumazdım ama belki bir yerde görmüşümdür bilinç altımda kalıp şimdi günyüzüne çıkmıştır. Evet evet böyle olabilirdi. Tanrım lütfen öyle olsun şu an kendi yatağımda annemin kreplerinin kokusuyla uyanayım. Başka bir şey istemiyorum. Gözlerimi hala kapalı bir şekilde sırtüstü yattığımın farkındaydım. Sadece yattığım yüzeyin kumaşının ipek ve çok rahat olduğunu anımsayabiliyorum. Bacağımın çok sıkı bir şekilde sarıldığının ve o kadar sıkı gibi canımın acıyıp acamadığını bile anlayamıyorum. Yüzümün sağ tarafı hafiften zonkluyordu. Sonra kolum , kolumunda çom iyi durumda olmadığının farkındaydım. Saç diplerimde ağrıyordu sonra hatırladım Aaron beni saçlarımdan havaya kaldırdığında olmalı o ara bacağımın ağrısı o kadar keskindi ki anlayamamıştım ama şimdi ağrısını çok güzel bir şekilde hissedebiliyordum. Bunun rüya olduğundan emin değildim rüya olsa herhangi bir hisesetmemem gerekirdi. Ne olduğunu anlamak için gözlerimi açmaya karar verdim. Yavaşça göz kapaklarımı araladım. Sasha’nın sesini duyuyordum :
-Sonunda uyanıyor Lillie
-Evet uyanıyor bir an hiç uyanmayacak sandım. Aaron’un ve Eddie’nin yaptığı çok iğrenç ve kabaydı. Şu kızın haline bak.
-Şimdi yine iyi David ‘in kollarında ne haldeydi hatırlasana
-Ahh Sasha git David’e haber ver Melanie uyandı diye
-Tamam
Sasha’nın giderken oluşturduğu serinliği hissedebiliyordum. Şimdi gözlerimi tamamen açtım.
-Merhaba Melanie nasılsın kendini biraz daha iyi hissediyorsun ya ?
- !!!
Cevap vermedim. Ama o konuşmaya devam etti.
- Olanlar için çok üzgünüz Melanie böyle olsun istemezdik ama yanlış zamanda yanlış yerdeydin. Tabi bunun için seni suçlamıyoruz buraya gelip senin dünyanı tehlikeye sokan bizleriz. Ama Eddie ve Aaron’un yapacaklarını bilmiyorduk bilsek emin ol önlem alırdık. Neyse ama sana bir şey olmadı ucuz atlattık haa ne dersin ?
Bana doğru eğilmiş gülümsüyordu. Eliyle yüzümdeki yaralara bir şeyler sürecek gibi yaklaştı bende korkuyla yatağın en uç noktasına doğru çekilmeye başladım. Böyle çekilirken bacağımı hiç hesaba katmamıştım. Refkleks olarak çekilmiştim çünkü onların her birinden özelliklede Eddie ve Aaron’dan ama Lillie’de tehlike demekti. Çekilmemle bacağımın ağrıması bir oldu inledim ve olduğum yerde kaldım. O an içeriye David ve Sasha girdi. Gözlerimin büyüdüğünü ve korkuyla
sessiz bir şekilde bağırmaya başladım. David , Sasha ve Lillie ellerini yukarıya kaldırarak geriye çekildiler. Eğer bu başka bir yerde başka şartlarda olsaydı bu durumlarına gülebilirdim ama şu an gülmek yapacağım son şey gibi gözüküyordu. David konuşmaya başladı ;
-Korkmana gerek yok Melanie sana zarar vermeyeceğiz burası Victor ve Lillie’nin odası yaralarını sardık bacağındaki bazı tentonlar kopmuş ama merak etme o kadarda kötü durumda değil yüzünün bazı yerleri parçalanmış ama bacağına göre oldukça iyi kolundada çatlaklar var sanırım ağaca çarptığın sıra olmuş ama onun dışında herhangi bir şeyin yok
-Tabi kızın başka bir yerinde zarar gelemez zaten David her yeri dökülüyor.
-Sesini kesebilirsin Sasha çünkü Aaron ve Eddie bunları yaparken senin hiçbir şey yaptığını görmedim.
-Demek sen o durumda bile etrafına bakıyordun hiç iyi bir kavgacı değilsin kavga sırasında karşındakinin hareketlerine bakarsın etrafı seyretmeyi değil
-Bunu yeni yetme bir vampirden mi öğreneceğim 200 yıldır böyle olmama rağmen bu işi Sasha’dan öğreniyorum ne harika ! Ayrıca ben bir vampirim birçok işi aynı anda yapabilirim
-Siz ikiniz susacak mısınız ?
Onlar konuştuğunda bende ağrımı biraz olsun kesecek bir şeyler yapmaya
çalışıyordum. Pozisyonumu değiştiriyor, belki bacağımın üzerinde yattığım için ağrıyordur diyordum ama ağrı içimdeydi ve geçmiyordu. Yüzümde sürekli zonkluyor hiçbir şeyim yokmuş gibi rahatsız ediyordu
Hafifçe soğuk bir el alnıma dokundu. Gözlerimi açtım ve korkuyla ne olduğuna baktım. David’in eliydi. Ona baktığımı görmemişti. Lillie’ye dönüp ;
-Ateşi hala var ve ağrısı artmış gibi gözüküyor yeni bir ağrı kesici versek mi ?
-Sanmıyorum David vermesek daha iyi olur o bir insan aynı gün içinde bu kadar ilacı kaldıramayabilir.
-Ama acı çekiyor Lillie bu onun her halinden belli
-Acıları onu uyuşturacaktır 1 saate kalmaz bedeni bu kadar acıyı kabullenecektir daha fazlası olduğu zaman bunu hissedecektir.
Sanki ölüm fermanım yazılmış gibi hissediyordum. Çünkü acı katlanılacak gibi değildi 1 saat bu acıya katlanabileceğimi sanmıyordum. Zaten sadece bir yerim ağrımıyordu vücudumun her yeri alarm veriyordu. David de sanki bu cevaptan pekde memnun kalmamış gibiydi. Acı çekmem onuda üzüyordu sanki ama anlayamıyordum.
Gözlerimi kapadım hiç sesim çıkmıyordu nefes alırken bile o kadar yavaştım ki beni duymasınlar istiyordum dikkat çekmemek ama onlarında nefes alışverişini duymuyordum sanki dikkatle birini duymak ister gibi ...
Gözümü araladığımda üçününde merakla bana baktığını gördüm. David elini hemen kalbimin üstüne koydu. Kalp masajı yapmaya başladı. Sasha bileklerimi ovuyor kanın daha çabuk yayılmasını sağlıyordu. Lillie’de boğazımla bir şey yapıyordu ama bu yaptığını ilk yardım derslerinde görmemiştim ne olduğunu anlayamadım. Gerçi şu an üçününde ne yaptığın anlayamıyordum. Sonra biraz bağırarak
-Siz ne yapıyorsunuz canım daha çok yanıyor ?
dedim
David konuşmaya başladı. Ama bana değil Lillie’ye konuşuyordu.
-Kan dolaşımı çok yavaş olmalı bundan dolayı nefes alışverişide çok yavaş. Ahh bunu neden anlayamadık nefes alamıyor belki iç kanama falandır hiç gelmedi o aklımıza
Sasha devam etti
-Nerden gelebilir David 30 yıldır sadece ben insanlıkla ilgili nerdeyse her şeyi unuttum sizinde hatırlamamanız çok normal hiç gelmedi aklıma iç dolaşımı
Bunlar yanlış anlamıştı. David ‘in kalbima yaptığı şey çok rahatsız ediciydi. Onun ellerinin bana dokunması bile beni korkutuyor ve tiksindiriyordu. Ama şu an üçününde elleri yani 6 el bana dokunuyordu.
-Bana dokunmayın
Sesim ağlamaklı çıkmıştı. Çünkü korkuyordum ve elleri çok ağırdı.
-Size bana dokunmayın dedim.
Şimdi ağlıyordum.
-Dokunmayın bana canımı daha çok yakıyorsunuz hiçbir şeyim yok benim dikkat çekip ortamdaki tek sesi ben çıkarmamak için öyle yaptım.
Konuşmamın sonuna doğru hıçkırıktan sesim çok az çıkmıştı ama onların duyduğuna emindim. Hepsi birbirine baktı ve ellerini üzerimden çektiler.
-Sasha , Lillie rica etsem odadan çıkabilir misiniz ?
-Emin misin David istersen yardım için kalabilirim haklıydın Aaron’u durdurabilirdim ama karışmak istemedim. Şimdi bu kızın ne kadar korktuğunu görünce yaptığın yanlış olduğunu anlıyorum.
-Gerek yok Sasha hem olan oldu , Melanie şimdide yardım edebilirsin. Yiyecek bir şeyler bulursan iyi olur o konuyuda unuttuk.
İkiside sessizce odadan çıktı. Hala ağlıyordum, ağlamak küçüklükten beri beni rahatlatan bir şeydi ağlamayı severdim. Ama hiçbir zaman bu kadar korkarak ağladığımı sanmıyorum.
Melanie bizden korktuğunu biliyorum sana yardım etmek istiyorum ama sen ağladığın zaman elim ayağım birbirine dolaşıyor bir vampire bunu nasıl yaptığını gerçekten merak ediyorum.
Sanki kendi kendiyle konuşur gibiydi. Cevap vermedim zaten verecek durumda değildim. Ellerimi yüzüme kapadım. Bunu yaparken kolum ağrıdı ama aldırış etmedim ağrımayan bir yerim var mıydı ki zaten ?
Bir süre ağlamama izin verdi. Sonra elleriyle, ellerimi yüzümden çekti.
-Ağlamak seni rahatlatıyor mu ?
Cevap vermiyordum. Uzun bir şekilde iç çekti.
-Keşke böyle olduğumu öğrenmeseydin.
Yüzüne baktığımda oldukça pişman birisinin yüz ifadesini gördüm.
- Vampir olduğumu bilmediğin zamanlar sana Mel bile dememe izin verirdin
seninle azda olsa konuşabiliyordum hem öğrenmemiş olsaydın bu halde olmamış olurdun.
Onunla konuşmak istemiyordum. Ondan korkuyor ve tiksiniyordum. İnsanların kanını emdiğini düşündüğüm zaman bu iki duygu bütün bedenimi sarıyordu.
- Benimle konuşmayacak mısın Melanie ?
-Haklısın kim kan emen bir ucubeyle konuşmak ister ki ?
Cevabı olmayan sorularını sıralayıp duruyordu. Ona görünüş olarak kesinlikle ucube olmadığını söylemek isterdim ama eski Melanie bunu yapardı yani onun bir yaratık olduğunu bilmeyen Melanie.
-Melanie bu çok garip ama senin canın yanmasın istiyorum. Garip derken ben ben insanları öldüren bir yaratığım bu benim doğamda var bunu için yaratıldım. -bunları söylerken sesi gittikçe kısılıyordu- ama böyle olmama rağmen bir insanın canının yanmamasını istiyor ve onu her şeyden korumak istiyorum ne kadar tuhaf öyle değil mi ?
Bana yine cevapsız bir soru soruyordu. Onu düşünmek istemiyor çok yakınımda olduğu gerçeğini kafamdan silmek başka şeyler düşünmek istiyordum. Sonra aklıma annem geldi. Tanrım annem onu hiç düşünememiştim ama delirmiş olmalıydı. Yaklaşık 12 saattir ortalıkta yokum
-Annem annem o ne yaptı ben size bir söz verdim ama onu unuttum bütün
dünyayı ayaklandırır. Onunla konuşmalıyım.
Telaşla bağırıyor annemin yapacaklarını tahmin edemiyordum bile .
-Sakin ol telaşlanma annenle Lillie konuştu. Bir kamp olduğunu ben ve Sasha ile bu kampa gittiğini kampın doğadan uzak bir spor salonunda olduğunu öğrenince sadece neden haber vermedi diye kızdı ama yemek yedikten sonra onunlada konuşursan sorun olacağını sanmıyorum.
Yani ben iyileşeceğim zamana kadar onlarda okula gitmeyip benimle mi kalacaklardı.?
Kafamda bir sürü soru vardı. Ama o yemek deyince midem şu an tek önemli, olan yemek der gibi bir ses çıkardı. David gülmemek için dudaklarını sıkıyordu.
-Peki yemek yedikten sonra demiştin öyle değil mi ?
David gülümseyerek hafifçe kafasını sallayıp farklı bir nazarla yüzüme bakıyordu.
Yazar : Leonard Clever
=================
Bölüm 7 - "Korkutucu Bakışlar"
David yemek deyince biraz rahatlamış , ve sabırsızlanmıştım. Kesinlikle çok ama çok acıktım. Bir şeyler yemem gerekiyordu ama bu evdende çok bir şey beklemiyorum kanla beslenen yaratıkların evinde ne tür bir insan yemeği olabilir ki ?
-Melanie bu bacakla aşağı nasıl inmeyi düşünüyorsun ?
-Ne neee ben aşağı inmem hayır hayır
-Yemek yemek istediğini sanıyordum.
-İstiyorum ama aşağı inmem ben Aaron ve Ed-
-İkiside sana kesinlikle dokunmayacaklar bir karar aldık ve buna uymak zorundalar eğer bir şey yaparlarsa bunu nasıl ödeyeceklerini Victor’la söyledik
-Ne demek bir şey yaparlarsa yani sen beni yemek yapmaktan mı bahsediyorsun haaa ben akşam yemeği olduktan sonra Aaron ve Eddie’yi ister yaşat ister yaşatma umrumda olacağını sanmıyorum
-Hep yanında olacağım seni görmeyecekler bile sana zarar vermelerine izin veririm mi sanıyorsun hadi ama Melanie şimdi açlıktan öleceksin sonra bütün çabalarım boşa gidecek.
Ona bana odaya servis yap diyemezdim. Herkes benim annem değildi. Uff lanet olsun birde annem kısmı vardı şu an beni oldukça uzak bir yerde sanıyordu. Oysa ben burnunun dibinde paramparça bir halde evde tutsaktım resmen.
-Ne düşünüyorsun ?
Neden bilmiyorum Aaron Eddie ve Sasha’dan ciddi anlamda korkmam rağmen David ve Lillie’den o kadar korkmuyordum. Sanırım onları insan kanı emerken görmediğim için , David’de bunu sadece tahmin ediyor öldürdüğünü bilsemde görmemiştim. Ondan kaçmak istiyordum kendimi tutup sorduğu soruyu cevaplamamakla yetindim.
-Benimle konuşmuyorsun
Bunu kendine söyler bir hali vardı. Cevap vermedim kendisiyle muhabbetini bozmak istemedim. Sessizce kafasını sallayıp önüne bakıyordu. Ses çıkarmak istemesemde yemek demişti en son ama şu an öylece durup üzgün gözüküyordu. Uff yemek bekliyordum ama onuda rahatsız etmek istemiyorum vampirlere kim dokunmak ister ki ?
Ama midem benim kadar sessiz durmadı ve yine kasılarak ses çıkardı. Şimdi yalvaran gözlerle David’de bakıyordum.
-Ahh yemek ben onu tamamen unuttum bir şey düşünüyordum bağışla çok acıkmış olmalısın.
Ne yapacağını anlayamamıştım şimdi ben nerde yemek yiyorum ki acaba ?
Elini bacağımın ağrıyan yerinde dokunmadan kendinden uzak bir şekilde tutmaya çalışarak kaldırdı. Anlaşılan aşağı iniyorduk bir vampire daha fazla itiraz etmek istemedim korkuyla bir şey yapmak gerçekten sinir bozucuydu.
Tek hareketiyle beni öldürebilecek bir yaratığa bu kadar yakın olduğumu unutup düzgün bir şekilde nefes almaya çalışıyordum. Gözlerimi kapadım onu görmesem daha iyi olurdu. Onlardan biriyle uzunca bir süre gibi burada yaşamak oldukça berbattı zaten birde bana dokunmaları tiksindiriciydi.
David ben gözümü kapatırken bana bakıyordu.
-Ahh lütfen önüne bakarmısın birde merdivenlerden düşersem işim bitti demektir.
-Merdivenlerden düşmek mi ?
Bir kahkaha attı. Onu böyle çok gülerken ilk görüşümdü. Ne olduğunu anlamadım.
-Merdivenlerden düşmek haaa =D Melanie şu an sorun edeceğin en son şey bu olsun lütfen.
Sesimi çıkarmadım. Aşağı indiğimizde Sasha ve Lillie koltukta oturmuşlardı. Bu sırada eve bakma fırsatı buldum. Ev oldukça güzeldi kasabanın biraz dışındada kalsa kesinlikle Lake Placid’da gördüğüm en güzel evdi ama içinde yaşayanlar hayatımda gördüğüm en iğrenç yaratıklardı ve hepsinden nefret ediyordum. Sasha konuşmaya başladı.
-Mel sana bir şey hazırladık umarım beğenirsin. David onu nasıl otutturacaksın sandalyeye ?
-Yardım et Sas sandalyeyi sabit tut.
Salonu mutfaktan ayıran eşiğe geldiğimizde Sasha önümüze geçip sandalyeyi tuttu. David beni yavaşça bıraksada bacağım sandalyenin ayağına sürttü ve ufak bir çığlık dudaklarımın arasından kaçtı. Elimle ağzımı kapasamda tutamadım. David :
-Birşeyin var mı çok mu acıdı ?
-___
-Melanie sana soruyorum.
-Beni neden merak ediyorsun ki iyiyim desem ne olacak her tarafım ağrıyor bunlar yetmezmiş gibi sürekli kendime yaratıklarla dolu bir evde olduğumu unutturmam gerekiyor çünkü sizden ciddi anlamda korkuyorum.
Aklım yerinde değildi sanırım neler söylüyordum açlık başıma vurmuş olmalı vampirlerle çevrilmişken onlara sert çıkıp birazda bağırıyormuydum ?
David hiçbir şey söylemedi. Tamda istediğim gibi kendini benden uzaklaştırdı ama tamamen de odadan çıkmadı. Sasha haklısın ama biz ne yapalım der gibi bakıyordu. Sonra önüme maydonozlu krepler koydu. Tamam acıkmıştım ama hepsini yemem gibi bir ihtimal yoktu. Yinede sesimi çıkarmadım başımı bile kaldırmadım . Sonra Lillie’nin sesini duyduk :
-Sasha iyice abarttın sende kız hepsini nasıl yesin birde en son insanlıkla ilişkisi olan sensin ben bile bu kızın bu kadar yiyemeyeceğini biliyorum.
Bunları gülerek söylemişti. Sasha bana döndü
-Melani o zaman söylesene bana fazla diye sesini çıkarmayınca bende ne bileyim
Sasha kendi kendine gülerek fazlasını tabağımdan aldı. Onlar bana bakarken nasıl yiyebilirdim ki Hafifçe suratlarına baktım ama beni anlamadılar. Sonra Lillie içeri girerek Sasha’yı yanımdan aldı rahatça ye yemeğini diyerek. Ama kimse David’e bir şey demiyordu ne yani onun beni rahatsız etmesi serbest miydi David’e bakmadan yemeği yedim kesinlikle harikaydı. Onlardan beklemeyeceğim kadar güzeldi.
-Doydun mu ?
David’le konuşmak istemiyordum bunu neden anlamıyordu. Korku nedir bilmiyormuydu yaaa ?
-Off Melanie benimle konuşmamandan nefret ediyorum. Sana ulaşmaya çalışıyorum ama benim suratıma bile bakmazken bunu nasıl yapabilirim ki
Gayet normal ağzımdakini çiğneyerek
-Senden korkuyorum
dedim
Kesinlikle bunu beklemiyormuş gibi
-Benden mi ?
Diye sordu çıldırdı galiba kan emen bir ucube olduğunu kendi söylemişti.
-Tabiki senden kan emen ucube tanımını kendin için yapmıştın bende kesinlikle katılıyorum. Senden ve diğerlerindende korkuyorum canınız sıkıldığı anda tek bir hareketinizle beni öldürebilirsiniz size güvenmiyorum ayrıca bu lanet yaraların ne zaman geçeceğinide bilmiyorum.
Ben bunları söyleyince David’in yüzü anlayamadığım bir hale girdi. Çok mu kötü şeyler söylemiştim ki acaba ama yoo içimdekini söyledim işte. Umrumda bile değildi
-Ben aslında sen ... yani anlamıyorsun sana senin daha fazla canını yakacak her şeyi senden uzak tutacağım ve onunla ben ilgileneceğim-
-Peki sen haa kanım çok cazip gelirse beni öldürmeyecek misin tabiî ki de öldüreceksin
-Bunu asla ama asla yapmam ben sana asla zarar vermem, veremem
-Kimse bunun garantisini veremez
O an bacağımdan ve kolumdan ağrılar zonklamaya başladı. Yüzümün ifadesi değişmiş olacakki David ellerini uzatarak beni yavaşça kaldırdı.
-Yatsan iyi olacak
Bir şey söylemedim salondan geçerken biraz çekinerekte olsa Sasha’nın yüzüne bakarak
-Teşekkür ederim Sasha kesinlikle harika olmuş
Sasha bütün dişlerini göstererek güldü.
-Önemli değil Melanie her zaman, akşamda Lillie ile beraber hazırlayacağız şimdi bir tarife bakıyoruz ama merak etme dışarıdanda bir şeyler söyleyeceğiz
Yukarıya çıktık.
-Uyuyacaksan çıkayım
-İnsanlar günlerinin tamamını uyuyarak geçirmez.
-Ama emin ol Melanie oldukça fazla bir zamanı boşa geçiriyorsunuz =D
Bir süre konuşmadı bende kendimi yatakta doğru bir yer seçip ağrıyan yerlerimi yataktan uzak tutmaya çalıştım
-Melanie bana hayatından bahseder misin ? Seninle ilgili daha çok şey bilmek istiyorum
-Bilecek bir hayatım yok oldukça sıradan
-Benim için değil bilmek istiyorum.
Anlatırdım 3 en fazla 4 cümlede biterdi. Ama ben en çokda onları merak ediyordum. O yüzden ilk benim anlatmam gerekiyordu sanırım.
-Anlatacak çok şeyim yok babam bildiğin gibi diş hekimi, annemde bir zamanlar öğretmenmiş ama ben doğduğum zaman her şeyden çekilip bana bakmaya başlamış
-Neden bırakmış peki bakıcılara güvenmemiş falan mı ?
-Hayır yani dolaylı olarak belki ama zaten bakıcıya vermek gibi bir şeyin aklından geçtiğini sanmıyorum. Benden önce doğan kardeşim Amanda’yı beyzbol oynarken kaybetmiş o yüzden beni her şeyden korumaya çalışıyor. Sonra işte yıllardır buradayım yaz tatilleri dışında Florida’ya teyzemin yanına giderim arada.
-Colin, Colin Petterson senin neyin peki ?
Anlayamamıştım Colin’den mi bahsediyorduk konuya pat diye girmişti.
-Şey arkadaşım neyim olacaktı akrabam falan gibi mi duruyor ki ?
-Hayır emin ol akraba gibi durmuyorsunuz sana öyle bir bakıyor ki kimse akrabasına o şekilde bakmaz.
-Değil zaten ama arkadaşım.
Bana doğru bakıp gülümsüyordu.
-Onun açısından öyle değil Melanie
-Bunu da nerden çıkardın bilmiyorum ama benim hayatım bu şeyy ben asıl sizi merak ediyorum.
-Bizi mi ? gördüğün yaratıklardan başka bir şey değiliz
-Nasıl yani şu tabut olayı falan
-Tabut mu hayır tabiî ki hayır =D Ama bizim duygularımız yoktur en azından ben öyle sanıyordum şu an karşımdaki şeye bakıyorumda bazen öyle biri giriyor ki hayatına bir vampiri bile etkileyebilecek kadar çarpıcı
Yüzüme bakıyordu o bana böyle bakarken daha fazla bir şey sorabileceğimi sanmıyordum. Bu bakışları oldukça ilginçti ve beni korkutuyordu.
=================
Bölüm 8 - "Sorular"
David bana garip bir şekilde bakıyordu. Sonra kendine geldi. Ve tekrar anlatmaya başladı.
-Dediğim gibi gördün insanları öldüren yaratıklarız biz
Dalgın dalgın kafamı salladım. Tekrar kafamı kaldırıp baktığımda bana bakıyordu.
-Benden korkuyor musun Melanie ?
-Ev..e.t
-Bu bu, hiç hoşuma gitmiyor. Yani seni anlıyorum ama ben sana asla zarar vermem ki
-Aşağıdada söylemiştim
-Melanie asla ama asla sana dokunamam ben senin canının acımasını ve daha fazla korkmanı istemiyorum zaten
-Tamam bir soru eğer gerçekten şey ne bileyim işte acıktın mı desem ki
David kafasını sallayarak hafiften güldü. Böyle güldüğü zaman bir vampir değil film karelerinden fırlamış bir yıldıza benziyordu.
-Biliyor musun bazen benim bir yaratık olduğumu unutuyorsun. Ve çok normal konuşuyorsun böyle olduğu zaman kendimi daha iyi hissediyorum.
Dikkatimi çekti kendine ve cinslerine “VAMPİR” tanımını kullanmıyordu.
-Eğer sizin insan öldürüp kanlarını emdiğinizi sürekli düşünürsem bu ağrılarım geçmeden korkudan ölürüm.
-Benden bu kadar korkmandan nefret ediyorum keşke keşke ne olduğumu bilmeseydin.
-Ama biliyorum ve şeyy devam etsene sizi anlatmaya
Yüzünü biraz daha astı.
-Size bir söz verdim. Ve zaten yaşamak istiyorum o yüzden ha eksik bilmişim ha fazla bilmişim ne önemi var
-Hayır hayır sorun o değil ben sadece nedense benden daha fazla korkup nefret etmeni istemiyorum.
-Biliyor musun aslında ben senin nasıl bir yaratık olduğunu biliyorum ama senden o kadarda korkmuyorum seni insan öldürürken görmedim ama Sasha ,Aaron ve Eddie’den çok korkuyorum.
Ben bunları söyledikten sonra bana bakarak gülümsedi. David’i ilk gördüğümde hiç gülerken dikkatimi çekmemişti. Ama şimdi öyle değildi. Anlayamıyordum. Ama o devam etti.
-Hep senin yanında olacağım. Ve şey Melanie yaraların çok çabuk geçecek gibi değil tabiî ki sürekli bu odaya tıkılmayacaksın evi istediğin gibi gezebilirsin ama yalnız olma. Ben Sasha yada Lillie yanında olsun mutlaka.
Sasha deyince titredim.
-Sasha’dan korkmana gerek yok o aramızda en uysalımızdır. Sana zarar vermez
Bir şey demedim. Bu konuda yorum yapmak istemiyordum onu birini öldürürken görmüştüm. Onun için ne derse desin gözümde hep korktuğum biri olarak kalacaktı. David bunu anlamış gibi sessiz kaldı.
-Kendini yorgun hissediyor musun ? veya ne bileyim yalnız kalmak falan çıkayım ben odadan
-Şey Eddie ve Aaron gelirse ben kork...u-yor.um
Kalktığı yatağımın ucuna tekrar oturdu. Elini bana uzatır gibi uzattı ama geri hemen çekti.
-Sakın korkma sana vampirlerle ilgili bir bilgi daha ne kadar uzun süreli bir vampirsen o kadar bilgili ve güçlü olursun şu an evde ben Victor ,Lillie ve Sasha senin yaşamanı istiyorsak yaşarsın Victor bizim bir nevi aile büyüğümüz onun söylediklerine uyarız.
-Bana senin söylediklerinde önemliymiş gibi geldi.
-Dedim ya yaş meseles-
-Kaç yıldır böylesin ?
Bunu gerçekten merak etmiştim. İçini çekti ve
-200 yılı geçti
dedi
Gözlerim büyümüş bir şekilde aptalca bakakaldım.
Sessizce odadan çıkarken arkasını döndü
-Eğer bizi gerçekten merak ediyorsan sana anlatırım Melanie
Merak ediyordum ama merak ettiğim bir başka konuda bana Mel yerinde Melanie demesiydi. Dikkatimi çekmişti bana o günden sonra Mel dememişti.
-Evet ama ondan önce bir şey soracağım bana neden Melanie diyorsun Mel dediğini sanıyordum.
Bir süre tereddüt etti. Ama sorduğum soruyu cevaplandırdı.
-Ahh nasıl olsa cevap vereceğim anlayamadığım diğer bir konu senin soruların cevapsız kalmamalı neyse sana Mel demiyorum çünkü, çünkü şey sana yakın arkadaşların Mel diyormuş.
-O gün bunun sorun olmayacağını söylemiştim ama
-Hayır ben
-Anladım sen Colin öyle dedi diye demiyorsun peki
-Hayır asla Peterson’un dediği hiçbir şey umrumda değil !
-Colin o ! herneyse o zaman niye anlamadım ?
-Ben senin yakın arkadaşın olmak istemiyorum zaten her şey bu kadar zorken birde her şeyi düzeltsem bile sonra sana çok yakın arkadaşların gibi seslenmek istemiyorum.
Dedi ve gitti. Bundan iki anlam çıkarabilirdim. Birincisi benimle arkadaş yani yakın arkadaş olmamak istemesi ikincisiyse daha derin anlamı olan bir şeydi. Bana tam adımla hitap ediyordu çünkü eğer seninle aramı düzeltirsem senin arkadaşın gibi gözükmek istemiyorum seninle başka bir şey olmak istiyorum der gibi. Bu anlamla anlamak istemedim ilk anlamı benim içinde onun içinde en iyisiydi. Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Oturup daha fazla endişe etmemin anlamı yoktu. Uyanalı 2 saat olmasına karşın tekrar yatmak iyi fikir gibi geldi.
David ve Sasha beni uyandırmamaya çalışarak ayağıma krem sürüyorlardı. Sasha’nın avına eğildiği gibi üstüme eğildiğini gördüğüm zaman çığlık attım ve yataktan kendimi attım. Bu gidişle iyileşemeyecek daha kötü olacaktım. Her tarafım daha kötü ağrısada Sasha kendisinden korktuğumu anladı. Ellerini yine yukarıya kaldırarak benden uzaklaştı. David yavaşça beni korkutmamaya çalışarak yanıma geldi. Elini uzatıp beni yerden kaldırmak istedi. Elimi ona doğru uzattım. Ondan diğerlerinden korktuğum kadar korkmuyordum ama tiksinti hissediyordum. Beni yavaşça yerden kaldırdı. Kremi Sasha’dan alıp kendi sürdü. İlaçlarımı verdi suyla hemen içtim ne olduklarını bile bilmiyordum ama ortamda bir gerginlik vardı. David ilaçları içince Sasha’ya döndü sanki benim duymadığım bir sohbetin ortasından başlamış gibi
-Buna gerçekten gerek var mı Sasha ? O burada evdeki 6 vampiri atlatıp bu ayakla nereye gidebilir ki onu onların yanına götürmek istemiyorum. Senden bile bu kadar korkuyorsa onlardan nasıl korkacaktır.
-Uff David neden bana söylüyorsun ki bende dedim ama özellikle Aaron Melanie ‘yi görmek istedi. Onu odaya almayacağımızı biliyormuş.
-Tabiki onu almayacağım bu kattan bile geçmesin o zaten Melanie’i kendi odama götüreceğim. Victor ve özellikle Lillie yeteri kadar yardımcı oldular.
-İyi ama senin odanda yatak yok ki
-Artık var
David konuşmayı kestirip attı. Bana döndü
-Seni aşağıya götürmem gerek ve bundan nefret ediyorum Melanie
Korkuya sindim. Sesimi bile çıkarmıyordum daha doğrusu çıkaramıyordum.
-Ne yaparsam yapayım yinede aşağıya inmek zorundayım değil mi ?
Diye sordum. David yüzünü dahada asarak
-Evet maalesef
dedi
Beni kucaklayıp aşağıya doğru inmeye başladı.
Onları gördüğüm zaman David’in kollarında iyice büzüldüm ağlamak üzereydim korkuyordum. David kulağıma eğildi.
-Sana zarar vermelerinden sakın korkma sana dokunmalarına bile izin vermem sakin ol ve ani bir hareket yapma
Dediklerini yapmaya çalışırdım ama zaten hareket edebileceğimi hiç mi hiç sanmıyorum.
David hemen yanıma oturdu. Lillie’de diğer yanıma oturdu. Lillie benimle konuşmaya çalışıyordu.
-Bacağın nasıl Melaniecim ? eskisi kadar ağrımıyor öyle değil mi ? ilaçları araştırıp öyle sana içiriyoruz.
-İyiyim Lillie
Eddie hemen cevap verdi.
-İyi olur tabi tekrar söylüyorum onu öldürmemiz gerek
David Eddie’ye dönerek cevap verdi.
-Hiçde gerek yok Sasha içinde aynısını istemiştin. Ama onu serbest bıraktık aynısını Melanie içinde yapacağız.
-Evet Sasha’nın da yaşamaması gerekiyordu Melanie’ninde üstelik şunun haline bak herkes ona bir şeyin saldırdığını anlar
-Onu burada iyileştirip öyle göndereceğiz
-Oldu David başka bir şey istiyor mu diye sordun mu peki ?
David sesini yükselmeye başladı.
-Senin yıkıntılarını daha doğrusu aptallığını düzeltiyoruz.
Victor konuşmaya başladı. Eddie’ye dönerek
-Burda Melanie’nin ne olacağını karar vermiyoruz kararı zaten verdik. David haklı hatanızı telafi ediyoruz. Kasabadan bir kıza saldırdınız ve şimdi olayı kapatmaya çalışıyoruz. Konu Melanie bize verdiğin sözü hatırlıyorsun öyle değil
mi ?
Bana dönmüştü. David’in konuş der gibi bakıyordu.
-Ev..e.t
-Ve sözünde duracaksın öyle değil mi ?
-Ev..e.t duracağım hiç kimseye hiç bir şey demeyeceğim.
-Tamam harika benim için bu sözler yeterli. Sasha Melanie için akşam yemeği olarak bir şeyler hazırladığınızı mı söylüyordunuz ?
Sasha yeni oyuncağını göstermeye çalışan çocuklar gibi gülerek bana döndü.
-Tavuk kanadını seversin öyle değil mi ?
Bunu öyle bir şekilde söylüyordu ki sevmem diyemezdim zaten
David ondan önce Aaron’a dönerek
–Bir şey mi söyleyecektin Aaron dedi
Aaron bana döndü
-Ben her ne kadar senin öldürülmenin doğru olduğunu düşünsem de ailemin kararına uyacağım ve sana dokunmayacağım Melanie herhangi bir şey istersen bana da söyleyebilirsin madem yaşayacaksın çabuk iyileşsen iyi olur.
Ve Sasha ile Lillie’nin hazırladığı yemeği yemek için David suratında memnun bir ifade ile mutfağa doğru ilerledik.
=================
Bölüm 9 - "Avlanma"
Burada hayat biraz garip olsa da korkarak geçiyor. David beni kendi odasına götürdü. Benim için yer fark etmezdi ama bu evdeki herkesin odası harika anlaşılan. Yemek konusunda Sasha ve Lillie hiç bıkmadan bana sürekli yemek yapma telaşı içindeler. Sanırım bu onları meşgul ediyor. Sasha ile gayet iyi anlaşıyoruz. Ondan korkmak gerçekten gereksiz gibi duruyor. David ile ikisi sürekli bir isteğimin olup olmadığını sorup duruyorlar bende her seferinde yok diyorum. Yine David ile beraber oturduğumuz bir zaman bu yolla çok ilginç bir şey öğrendim.
-Melanie senin sevdiğin yemek falan yok mu ?
David’in her zaman ki gibi benimle ilgili bir şeyler öğrenmeye çalıştığı bir gün.
-Var ama eve gidip herhangi bir şekilde korkmadan yani çekinmeden annemin yapmasını istiyorum. 6 gündür buradayım. Annemin hala sadece telefonda konuşmamızla yetinmesini anlayamıyorum zaten.
-Emily teyzen çok rahatsızmış. Sanırım onun yanında olmaktan seni düşünemiyor olabilir.
-Bilmiyorum ama ilginç
-Hem hala korkmanı da anlayamıyorum. Sana asla zarar vermeyeceğimizi anlayamadın herhalde
-Sadece bana zarar vereceğinizden dolayı yanınızda olmak istemiyorum sizin insanları öldüren yaratıklar oluşunuz benim için yeterince tiksinç lütfen birde üstüme gelme.
David hiçbir şey söylemedi. Ben böyle söyleyince yaptığı tek şey başını üzüntüyle sallayıp “keşke benim ne olduğumu bilmeseydin” oluyordu.
Kendini toparladı ve konuşmaya devam etti.
- Tamam madem ne sevdiğini söylemiyorsun ben Sasha’dan öğrenmesini bilirim.
-Sasha’da sizden biri ne kadar iyi anlaşsakta oda insan öldürüyor. Yani onlada çok vakit geçirmiyorum.
-O bakımdan söylemedim. O bilir.
Bu da ne demekti ona sölemezsem nasıl bilecekti ki.
-Anlayamıyorum nasıl bilecek ki ?
-Sasha’nın bir yeteneği var. Geçmişi görebiliyor.
Büyülenmiştim
-Nasıl yani geçmişi görebilmek mi ?
O an içeriye Sasha girdi.
-David yaa yeteneğimi üstün görü anlatmasana ayrıca sadece görmüyorum aynı anda koklayabilir, tadabilir, duyabilir ve hissedebilirim. Ve dolaylı olarak da geleceği görürüm.
-Nasıl yani baştan anlatırmısın Sasha ?
-Bak şimdi ben senin kafandaki tüm düşünceleri ve geçmişini 5 duyu organımla algılayabilirim. Sabah ne yediğini hem görür ,hem tadar hem koklar hemde şeklini elimle hissedebilirim. Ayrıca sen düşüncelerinde akşam kremalı tavuk yemek istediğini düşünürsen ben onuda görürüm yani sen daha o tavuğu yemesende görürüm dolaylı olarak geleceğide görmüş oluyorum.
Bana doğru bakıp göz kırptı. Yeteneğinden gurur duyuyormuş gibiydi. Cidden harika bir yeteneği vardı hem geçmişi hemde geleceği görüyor ve sanki orda yaşıyormuş gibi.
-Yani şeyy o an orda yaşıyormuşsun gibi mi ?
-Evet evet yaşıyormuş gibi ama aynı zamanda ne düşündüğünü de görüyorum.
David’e döndüm.
-Peki senin bir yeteneğin var mı ?
-Hayır. Olmasına da gerek yok zaten yeteri kadar çok özelliğe sahibim.
-Bencede gerek yok yaşı oldukça büyük olduğu için zaten bir çok vampirden daha güçlü ve hızlı ben sadece yeteneğimle durumu eşitliyorum.
Şaşırmıştım. Hemde çok şaşırmıştım. Ama aynı zamanda çokda etkilendim. David bana bakınca halimi anladı. Hemen ellerini bana doğru uzatıp götürmek istedi. Uff hep onun dediği oluyordu. Tam bahçede oturdum biraz nefes alıyorum etkilendim diyorum hemen beni içeri götürmek istiyor.
-Gitmek istemiyorum David biraz daha açık havada duralım. Ben bir insanım nefes almam gerek. Ayrıca hep senin dediğin oluyor sürekli taşınan bir eşya gibi hissediyorum kendimi.
-Tamaaam ben sadece gözün dalınca uykun falan geldi sandım.
-Demiştim sana insanlar bütün gün uyumaz.
Gerçi şu an aklım başka yerdeydi. Sasha’nın örnek verdiği kremalı tavuk da takılı kaldım. Annem harika yapardı. 1 dakika sonra Sasha bana doğru dönerek gülümsedi.
-Anneninki kadar güzel olur mu bilmem ama akşama kesin kremalı tavuk yapıyorum.
Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. David ne oluyor der gibi bakıyordu. Tabiî ki sesimi çıkarmadım, her şeyi bilmesine gerek yoktu. Ama o zaten Sasha’ya bakıyordu.
-Melanie örnek verdiğim kremalı tavuğu seviyormuş. : )
David bana bakarak gülümsedi. Ona doğru bakmıyordum. Yanağımın kızarmaması içinde dua ediyordum.
Herkes benim yemek yerken ki gürültüme alışmıştı. Aslında gürültü yapmıyordum ama onlar benim duymadığım şeyleri bile duyunca bu onlara gürültü gibi geliyor olabilir. Sasha kremalı tavuğu annemden bile güzel yapmıştı.
-Sasha bu zamana kadar yediklerimin en iyisiydi.
Sasha Aaron’a dönüp gülümseyerek.
-Teşekkürler ben bu yemek olayını çözdüm.
Eddie konuşmaya başladı.
-Biraz geç olmadı mı Sas insanken yemek yemene rağmen yumurta kıramıyordun şimdi yapmadığın yemek kalmadı. Demekki yiyemeyince kıymetleniyor.
Herkes Eddie’nin söylediklerine gülüyordu. Onun aslında oldukça komik ve sempatik biri olduğunu söyleyebilirim ama ben gülemiyordum. Özellikle onda tıkanıyordum.
Sabah uyandığımda Lillie ve David’in odamda olduğunu gördüm. Ben uyanınca bana bakıp günaydın dediler. Bir şey söylemeden kafamı salladım. Kolum ağrıyordu. Bacağım hala çok sıkı olduğu için dokunmayınca pek hissetmiyordum ama kolumun ağrısı bazen canımı çok yakıyor. Merhemi alıp sürmeye başladım. Kendime gelmeye başlamıştım. Yüzümdeki yaralar iyileşmeye başladı. Morluklar sarıya dönüyordu. Bu iyiydi işte. Ve artık David tarafından taşınmakda istemiyordum. Merhemi sürdüm. Ve ağrının geçmesi için gözlerimi kapayıp bekledim. Daha iyi olmuştu. Kendime gelince ayağa kalkmak istedim. David hemen ellerini bana uzattı. Görmemiş gibi kendim kalkmaya çalıştım.
-Ne yapıyorsun Melanie ? izin verde seni kaldırayım.
-Buna gerek yok kendim yürümek istiyorum. Sürekli senin tarafından taşınmak sinirlerimi bozuyor.
David Lillie dönüp konuştu.
-Sana söylemiştim Lillie görüyorsun ya yapabileceğim hiçbir şey yok
Ne olduğunu anlamamıştım ama anlamakda istemiyordum zaten. Kimseden yardım almadan ayağa kalktım ve yavaşça yürümeye başladım. David bana yardım etmesede yanımda elleri hazır bir şekilde yürüyordu. Ama düşmeyecektim. Kapıya doğru yürüdüm. Ve banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp kendime gelmem gerekiyordu. Çıktığımda David ve Lillie bana bakıyorlardı.
-Üstümde veya yüzümde bir şey mi var ben göremedim gerçi
-Hayır tatlım bir şeyin yok. Hatta senin adına sevindik bile yürümeye başlamışsın demekki yakında evine dönebileceksin. Sadece David’le konuşmuştuk. Sana bir şey söylemesi gerek. Konuşmanız bitince aşağı gel.Artık yürüyebiliyorsun. Kahvaltını beraber hazırlarız.
Lillie çıkınca David bana döndü. Güneş yüzüne vuruyordu. Onu biraz daha inceleme fırsatı buldum. Yüzü her zamankinden solgun görünüyordu. Ve gözleri beni korkutmamak için evinde de lenslerini takıyordu ama bu gün takmamıştı gözleri koyu kırmızıydı.
-Melanie benim gitmem gerek. Ama merak etme yarına dönerim. Yani umarım yarına dönebilirim ama elimden geldiğince çabuk olur geri gelirim hemen.
-Neyden bahsediyosun ? bir yere mi gidiyorsun ?
Bunu gözlerimi büyüterek söylemiştim. O ne olursa olsun beni bu evde koruyan kişiydi.
- Evet şeyy uzun süre oldu avlanmam gerek.
Ahh anlaşılıyordu şimdi. İstemeyerekde olsa ondan uzaklaşarak tamam dedim. Ben böyle yapınca hiçbir şey demedi. Oldukça yorgun ve bitkin gözüküyordu. Vampirler yorulurmuydu ?
Yemeğimi yediğim zaman Sasha ve David ellerinde küçük çantalarıyla aşağıya
indiler. Demek ikisi birden gidecekti.
-Selam Mel nasılsın bu sabah yemeğini ben hazırlamadım ama sizde fena yapmamışsınız hani : ) neyse biz gidiyoruz sonra görüşürüz. Bize iyi şanslar dilemek yok mu ?
İnsanları daha kolay öldürün diye mi iyi şanslar diyecektim. Kim bilir hangi insanı katledip öyle geleceklerdi. Bu kesinlikle iğrençti bu evden hemen hemde hemen gitmek kaçmak istiyordum. David yanıma geldi, sandalyemin önünde diz çöküp bana baktı. Ama ben hiçbirinin suratına bakmıyordum.
-Hemen geleceğim sen akşamları uyuduğun için ne olduğunu bile anlamayacaksın. Korkmana gerek yok sana hiç biri zarar vermeyecek. Yavaş yavaş yürümeye başladın diyede kendini çok yorma olur mu ? düşersen bu sefer kötü olur cidden.
Benden bir cevap bekliyordu. Ne söyleyecektim. Sen burada beni düşünüyormuş gibi yap ama sırf biraz daha nefes alabilmek için başkalarının nefesine son ver. Sessizlik rahatsız etmeye başladı. Bende düşüncelerimi kendime saklayıp sadece kafamı salladım. David yanımda içini çekti.
-Bu sana iğrenç geliyor öyle değil mi ? gerçi haklısın bir insana göre iğrenç. Ama yapabileceğim bir şey yok Melanie bunu yapmam gere-
-Bana açıklama yapmana gerek yok. Benden izinde alman beklenmiyor o zaman ne bu açıklama telaşın anlamadım. Ben bir şey demedim sadece beni öldürmediğiniz için minnettarın o kadar.
-Seni öldürmeyi hiçbir zaman aklımdan bile geçirmedim.
Cevap falan vermeyecektim.
-Neyse ben gelene kadar kendine iyi bak yeter bana.
Ellerini bana doğru mu uzatıyordu yoksa bana mı öyle geliyor ? Ellerimi ellerinin içine hapsetti. Ona doğru bakmıyordum ama o ellerin birazdan bir başkasını öldürmek için kullanacaktı. Ellerimi çektim ve yemek yiyormuş gibi yaptım. David sessiz kalmayı tercih etmişti yine bir şey demedi. Ona kaba davranıyordum hayatımı kurtarıp bana böylesine bakan birisine çok kaba davranıyordum ama gerçekten elimde değildi. Birinin insan öldürdüğünü bilerek yaşanmıyordu. Lillie’ye döndü.
-Dikkat et Lillie Eddie vazgeçti ama yinede gözün üstünde olsun.
Yine beni düşünüyordu. Lillie tamam dedi ama gözü bendeydi. Sanki en azından bir hoşça kal falan dememi bekliyordu. İçimi çektim tamam nasıl istiyorsa öyle olsun.
-Sonra görüşürüz David.
Bana bakarak hafiften gülümsedi.
-Emin ol görüşeceğiz Melanie...
Yazar : Leonard Clever
=================
Bölüm 10 - "Nedenler"
David’in gittikten sonra Victor benimle daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Hafta içi çalışıyordu. Kasabanın dışındaki üniversitede bu yaşına rağmen nasıl öğretim üyesi birisi olarak çalıştığını merak etmiştim. Şimdi anlayabiliyorum. Aaron’un benimle konuşmaya başlaması beni şaşırttı. Sasha’ya bile çok çok yakın olamazken Aaron’a da olmazdım herhalde ama Aaron o kadar sevimli birisi ki kendini vampirde olsa sevdirmeyi biliyor doğrusu. Bahçede hava aldığım bir gün yine yanıma geldi.
-David yanına bile yaklaşmama izin vermiyordu. Deli midir ne ? şimdi sizin kararınıza itiraz edipte 100 yıllık ailemden ayrılacak değilim.
Bunları gülerek söylüyordu. Sanki bir ara beni saçlarımdan havaya kaldırıp öldürmeye çalışan o değilmiş gibi bende ona sanki beni öldürmek istemiş biri gibi davranmıyordum.
Bir şey demedim bende hafiften gülümsedim.
-Eddie neden beni bu kadar öldürmek istiyor Aaron anlayamıyorum. ?
-Bak Mel insanların bizi görmesini istemeyiz. Hatta onların ilgisini bile çekmek istemeyiz. Okul bahçesinde o yüzden öyle yaptım zaten.
-Bu konuda pek başarılı değilsiniz. Aaaa Aaron Lena’yı 3 gün arabayla mı bıraktın cidden ?
-Evet tabiî ki ona söylemiştim yapana kadar götüreceğim diye ne oldu ki ?
-Hiçç
Aklıma Lena’nın Aaron’layken ki hali geldi. Kim bilir nasıl delirmiştir ?
-Ben tekrar özür dilerim Mel senin yaşayacağını bilseydim böyle yapmazdım.
-Peki öleceğime karar verilseydi. O zaman beni öldürür müydün ?
-Evet yani ailemizin kararını uygulardım tabi.
Ürperdim. Bu sadece göstermelik bir karar mıydı acaba ?
-Ama korkmana gerek yok. Kurallara uyarım.
Bana bakıp sırıtıyordu. Bir şey diyemedim.
-Heyy sıkılmadın mı ? sana vampir olmanın en iyi yanını söyleyeyim mi ? “HIZ” işte bu süper Mel kesinlikle adrenalini hissetmelisin. Gerçi sana bir şey olmayacağını bildiğin için pek adrenalin olur mu bilmem ama
-Neee yoo yo hayır istemiyorum.
-Neden ama insanlar adrenalini hissetmek için ne çılgınca şeyler yapıyorlar. Hemde hayatlarını tehlikeye atara-
-Hayır Aaron teşekkür ederim ama son kararım kesinlikle hayır
-Peki sen bilirsin ama bir insan olarak bile çok korkaksın Melanie
Gayet doğal bir şekilde
-Evet
dedim.
Çünkü gerçekten öyleydim. Bunu bende biliyorum.
Akşam yemeğini yediğim zaman herkesle birlikte salonda oturmaya hala alışamasamda onlar rahat gibi gözüküyorlar. Eddie bile.
Aaron’un getirdiği film ve kitapları elime alarak yürümeye çalışıyordum. Yürümeye başlamıştım ama elimle yardım almam gerekti. Aaron kendini oyuna feci kaptırmıştı beni fark etmedi, Lillie içerideydi, Victor da notları okuyordu sanırım kimse yardıma ihtiyacım olduğunu anlamadı. Bende tam kitap ve filmlerimi bırakıp öyle gidecektim ki, Eddie gelip kitapları elimden aldı. David gibi bana dokunarak yardım etmek istemediği açıkca belliydi. Tam o bana o günden sonra bu kadar yaklaşmışken etrafıma bakındım. Lillie içeriden gelmiş kapının kenarından bakıyordu, Aaron’da bir an kafasını kaldırdı sonra devam etti oyuna Victor’da bana güvenle gülümseyerek notlarına geri döndü. Ben önde Eddie arkada David’in odasına çıkmaya başladık. Lillie arkamızdaydı. Anlaşılan David’in tavsiyesine uyacaktı. Eddie benim için arkadan elini uzatıp kapıyıda açtı. İçeriye girip masanın üzerine bıraktı.
-İyi geceler Melanie
-Sanad- şey teşekkürler diyecektim.
-E yani uyuyamayacağıma göre
Bana doğru bakıp göz kırptı. Aslında Eddie oldukça sempatik ve iyi biri gibi duruyordu. Tabi gözlerine bakmazsam ışıldayan kırmızı beni ürkütüyordu. Tabi
herkesten David’in yaptığını bekleyemezdim.
-Eddie ben şey ben anlayamıyorum. Benden nefret ettiğini sanıyordum.
-Yoo senden neden nefret edeyim ? Sadece senin ölmenin daha doğru olacağını düşünüyorum o kadar.
-Hala mı ?
-Evet hala. Ama aile kurallarına uyarım. Bu zamanda iyi bir aile bulmak çok zor.
Kahkaha attı. Bende ona doğru güldüm. Sonra odadan çıktı.
-Lillie onu öldürmeyeceğim merak etme işin varsa yap. Burada sinmiş dinlemek hiç yakıştıramadım hiç
Lillie’nin gülen sesini duyabiliyordum.
-Ne yapayım David öyle bir tembih etti ki giderken ...
Aşağıya doğru indikleri için konuşmanın devamını duymadım. David sabah 7de gitmişti. Yarın gelirim demişti ama tam olarak zamanını söylemedi. Neyse şu an vücudumdaki yaralara bakıyordum. Durumum iyiydi ama hala biraz izler vardı.
Zaten izlerin tamamen kaybolmasınada gerek yoktu. Anneme kampta olduğunu söyleyebilirdim. Kendimi daha fazla yormadan yattım.
Sabah Sasha’nın sesiyle uyandım.
-Aaaa daha uyuyormusun sen kalksana !!!
-Dur sana Sasha bırak uyusun
-Ne uyuması bu böyle David sıkıldım ben kalksında konuşalım ya
-Merak etme Sasha uyandım.
-Sonunda saatten haberin var mı ? Saat 12’ye geliyor.
David bana döndü.
-Dün uyuyamadın mı Melanie ?
-Hayır. Bacağımı sıkan bandı çıkartıktan sonra ağrımaya başladı. Lillie böylesinin daha iyi olacağını söyledi.
-Çok mu ağrıdı ? Lillie’nin yanına gitseydin ya iyi misin şimdi ? bir şey sölesene !
-Tamam iyiyim ben
Arada bir gerginlik vardı.
-Ee nasıl vakit geçirdiniz eğlendiniz mi ?
Onlara sorduğum soruya bak. Bazen ne dediğimi bilmiyordum. David gözlerini kısıp bana baktı.
-Bunu bilerek yapıyorsun öyle değil mi ? Bizim kendimizden daha çok nefret ettirmek için
-Valla ben kendimden hiçde nefret etmiyorum. David kendi adına konuş.
-Hayır. Onun için yapmıyorum. Zaten öldürüyorsunuz. Nefret etmeniz hiçbir şeyi değiştirmez ki. Bu aynı sen benimle ilgileniyormuş gibi gözüküp gidip başkalarını katletmene benziyor.
-Bunu yapmasaydın şaşırırdım zaten. Kendini benden uzak tutmaya çalışıyorsun.
-Hayır. Seni benden uzak tutmaya çalışıyorum.
-Hahh o zaman bunun oldukça geç kaldın Melanie Winston !!!
Kapıyı doğru hızla gitti. Sasha’yla birbirimize bakakaldık.
-Ama Melanie sende azıcık fazla oluyorsun. David oldukça burnu havada gezen biridir. Ve insan hayatına hiç önem vermezdi. Ta ki şu ana kadar seni yaşatmak için yaptıklarını düşünürsek bir insana göre bile fazla kaba değil misin ?
Omzumu silktim.
-Neyse gel aşağıya inelim.
Kahvaltı ettim. David ortalıklarda gözükmüyordu. Akşama kadar bahçede Sasha ile konuştuk.
-Sasha sana bir şey sorabilir miyim ?
-Tabi.
-Sen daha doğrusu siz Aaron ile birlikte misiniz şimdi ? Ben anlamadım.
Hafiften güldü.
-Hem evet hem hayır.
-Nasıl yani ?
-Dönüşmeyi Aaron için istedim.
-Yaa bunu bilmiyordum.
-Evet yani aslında o öyle biliyor. Ama işin doğrusu pekde öyle değil.
-Şunu doğru düzgün anlatır mısın ?
-Tamam tamam bak şimdi ben insanken Aaron ile beraberdim. Rusya’da.
-Nasıl ama sen insansın. Yani o zaman öyleymişsin.
-Evet. Aaron benimle vakit geçiriyordu. Ve kendini deniyordu bir insana ne kadar dayanıklıyım diye hah beni öldürüp öldürmemesi umrunda bile değilmiş. Neyse sonra ben onların vampir olduklarını öğrendim daha doğrusu gördüm aynı senin gibi.
-Yaa peki sonra ?
-Victor ve Lillie benim ölmemin gereği olmadığı düşünüp tehditlerini ettikten sonra beni bıraktılar. Ama ben onların gücüne, hızına ve güzelliklerine aşık olmuştum resmen. : ) Ailem yoktu. Onları küçükken kaybetmiştim, teyzemle kalıyordum ama oda oldukça yaşlıydı. Böyle bir durumda onlar gibi olmayı istedim. Nedenini sordu Aaron bende onu çok sevdiğimi ayrılamayacağı söyledim. O günden beri aramızda bir şey var ama ne olduğunu tam olarak bende bilmiyorum. Ne kadar güçlü onuda bilmiyorum.
-Ama onun için dönüşmedin öyle değil mi ?
-Hayır dedim ya.
-Hımm.
O ara David geldi. Yüzüne bile bakmadım. Nedenini bilmiyorum ama haklıydı. Ondan uzaklaşmaya çalışan bir halim vardı ve oldukça kabaydım.
-Sasha içeri gidiyorsun.
-Neden ama yaa ?
-Lillie çağırıyor.
-Yalancı.
-Toz ol Sasha
Sasha homurdanarak gitti. David hemen sağ kolumun yanına oturdu.
-Eddie ile konuşmuşsunuz.
-İstihbaratın sağlam bakıyorumda.
Gülerek –Burası benim evim. Dedi
-Evet senin evin ve ben yarın bu evden ayrılıyorum.
-Nee yarın mı ?
Telaşlı bir hali vardı. Gerçi suratına bakmıyordum ama herhalinden belliydi.
-Evet yarın 15 güne yakındır buradayım. Gitmek istiyorum
-Ama ama şey sen daha iyileşmedin.
-Hayır iyiyim sadece bacağım sızlıyor ama onuda kampta düştüm derim. Önemli değil.
-Yüzün ?
-Yüzüm iyi. Biraz çürükler var ama onlarda kapanır çok belli değil.
-Ya kolun ?
-Uff David kolum zaten o kadar ağrımıyordu. Hiçbir şeyim yok benim gideceğim artık
-Melanie hemen gitmene gerek yok zaten 2 güne yakındır seni göremiyorum. Hem gideceğini söyleseydin en azından bu gün yanından ayrılmazdım.
Yüzüne baktım. Oldukça üzgün gözüküyordu. Neden üzülüyordu ? ben gidince beladan kurtulacaklardı peki David şimdi neden bana bahane uyduruyordu ? ve en önemli soru bana neden bu kadar derin bakıyordu ? o bana bakınca gözlerimi onun gözlerinden ayırmam çok zor oluyordu. Bu hiç hoşuma gitmiyor. Bakışlarımı hemen çektim, artık David falan yok gördüklerimi unuttuğum sürece yaşayacaktım. Ve ben çoktan unutmuş gibi yapıyordum bile. David falan yok.
David gülmeye başladı.
-Nee neye gülüyorsun ?
Ama o hala gülüyordu. Sinirimi bozmaya başladı. Burada onun yanında daha fazla kalamazdım. Ayağa kalkmaya yeltendim beni hemen otutturdu.
-Tamam tamam dur gitme.
-Bırak kolumu içeri gitmek istiyorum. Hem neye gülüyorsun öyle ? komik olan neki ?
-Hiçç sadece bir şeyi keşfettim.
Hala gülüyordu.
-Uff ne ne yaptım da böyle gülüyorsun ?
Sonra gülmeyi kesip biraz ukala bir tavırla ellerini bana uzattı. Bana sormadan elleriyle omuzlarımı kavrayıp gözümün içine bakarak konuşmaya başladı.
-Melanie ben sana gözlerimi dikip baktığımda gözlerini benden ayıramıyorsun.
Bunları hafiften gülerek söylüyordu.
-Haksız mıyım ? doğruyu söyle buraya geldiğinden beri tespitim kesinlikle öyle değil mi ?
Lanet olsun anlamış. Kendime şu an çok kızıyordum.
-Hadi söyle Melanie senin gibi bir aile kızı yalan söylememeli.
-Evet.
Rezil oldum, durumu eşitlemem gerek. Sonra ben gülmeye başladım. David’in yüzünde hoşnut bir ifade vardı ama ben gülünce biraz şaşırmış bir ifade bürüdü yüzünü.
-Ne ne oldu ? bu sefer gülme sırası sende mi?
-Komik geldi . hemde çoook.
-Komik gelen ne ?
İlk defa gözlerinin içine bakıyordum. Bu ona özel bir şey değildi. Eğer birini bozacaksam kesinlikle yüzüne bakardım.
-Komik olan ne biliyor musun? Eğer istersen bütün kızlar sana bakar. Bakıyorda zaten vampir olmanın extra özelliği ama sen gelmiş burada ben sana baktım diye seviniyorsun bu çok saçma ve tanrı aşkına neden , yani neden bu kadar önemli?
Konunun ciddileşmesiyle oda yerinde kıpırdanıp bir anda iki elimi birden tuttu.
- Melanie bu soruyu bende kendime sorup duruyorum inan. neden diyorum neden Melanie’yi görmediğim zaman içimde bir boşluk oluyor, neden onu bu kadar görmek istiyorum, neden onu kendimden bile korumak istiyorum ve bunun için hem onu kendimden uzak tutmak istiyorum hemde onun yalnızca benim olmasını istiyorum diye neden neden neden? Nedenlerim çok ve bu kadar soruya tek bir cevabım var ben vampir David Johnson insan olan Melanie Winston’a deli gibi aşık oldum.
Yazar: Leonard Clever
=================
11.Bölüm "Gelincik
Evet fotoğrafta Jensen'ın (David'in) ağzında ki gelincik *-* Şok içindeyim ve bu tesadüf karşısında saygıyla eğiliyorum =D Yıllar sonra bu fotoğrafına denk geldim ve huşu içinde bölüme ekledim O_o
***
11.Bölüm "Gelincik"
David'in söyledikleri karşısında aptala dönmüştüm. Aklımdan geçirdiğim zaman bile düşünceyi hemen kafamdan kovduğum şey yüzüme söylenmişti.
-Ne nee ben mi ?
-Evet sen neden bu kadar şaşırdın ki ? anlamamış mıydın?
-Hayır. Ben... ama ben insanım
Kafasını üzgünce salladı.
-Biliyorum.
-Ve sende vampirsin.
Bu sefer hafiften güldü.
-Evet bunuda biliyorum ve sana ilan-ı aşk ederken de bu gereksiz ayrıntıları söylemiştim sanırım.
Başka bir zaman olsa güleceğim bu espriyi şimdi içim acıyarak dinliyordum. İçimi bir öfke bürüdü. Anlayamadığım bir şekilde David'e sinirlendiğimi hissediyordum.
-Sen beni sevemezsin. Buna hakkın yok.
Söylediklerim David'e çok kötü etki etmişti. Yüzü anlayamadığım bir şekil aldı.
-Be..n b..en.-
Cümlenin devamını getiremedi. Karşımda oldukça kötü bir haldeydi. Söylediklerim yüzünden bu haldeyse cidden kendimden nefret edebilirdim. David benim hayatımı kurtarmış ve bana bakmıştı. Hala da şunu istiyorum desem seve seve bana getirecek kadar benimle ilgiliydi.
Sesimi çıkarmadım.
Ayağa kalkmaya yeltendim. Kolumdan tutup bana yardım etti. Odaya çıktığım zaman kendimi yorgun hissediyordum.
-Nasılsın ? yorgun gözküyorsun.
-Biraz yorgunum aslında.
-Hemen yemek yemek ister misin ? Yoksa biraz dinlendikten sonra mı ?
-David bana böyle davranma lütfen.
-Nasıl?
-Böyle işte bana bu kadar iyi olma ve ben şey özür dilerim, öyle demek istemedim
Sesim gittikçe kısılıyordu. David konuşacaktı ama önce yatağımdaki örtüyü üstüme örttü. Hala beni düşünüyordu. Ufff
-Birincisi ben sana asla kötü davranamam. Bunu ben istesemde yapamam. İkincisi benden özür dileme Melanie çünkü haklısın. Seni sevmeye hakkım yok benim. Ama asıl ben özür dilerim yanlışlıkla oldu diyemem tabi ama : )
Bu sefer bende güldüm.
-O yüzden benden özür dileme haklısın ama ben seni bir anda seviverdim Melanie. Hatta gördüğüm ilk an. Kafamı kaldırıp seni bana bakarken gördüğüm an orda oracıkta sevdim seni. Her gün gördükçede sevgim büyüdü içimde. Sana söylemem gerekiyordu. Çünkü sevgin içimde tutamayacağım kadar büyüdü taşıyamıyordum artık. Söylemeliydim bilmeliydin hakkındı.
Başı üzüntüyle eğildi. Bende sesimi çıkarmadım.
-Ben ne diyeceğimi bilemiyorum.
-Bir şey demene gerek yok Melanie'm. Sana beni sev diyemem tabi ama sende beni anla seni görmediğim ve konuşmadığım zaman çok anlaşılmaz ve kötü bir vampir oluyorum =D Yani daha kötü demek istedim. : ) Hem Sasha, Eddie ve Aaron'da bundan etkileniyor tabi. : )
Beni güldürmeyi çok iyi biliyordu. Güldüm acaba anlaşılmaz ve kötü bir vampir olduğunda neler yapıyordu ? Sormadım tabi ama istemsizce esnedim.
-Ben çıkayımda uyu sen.
-Yok yemek yiyeyimde öyle yatarım.
-Hayır yat şimdi zaten yarın gidiyorsun şimdi uykunu alda akşam benimle ol.
Ne diyeceğimi bilmiyorum. Ama ona yok diyemeyeceğim sanırım. Başımı yastığa koydum uyumak iyi gelebilirdi. Gergindim zaten.
Yastığımı düzeltirken gülüyordu.
-Yine ne yaptım? Neden gülüyorsun?
-İnsan olsaydım bu günü kesin bir yere yazardım. Ama zaten harika bir hafızam var o yüzden merak etme hiçbir zaman unutmayacağım.
-Neden?
-İlk defa benim dediğim bir şeyi yapıyorsun.
Kafamı sallayarak bende güldüm.
-Beni kötü etkiliyorsun. Kendim olamıyorum.
-Keşke hep böyle olsan. Ama sen zaten hep böylesin zaten sadece bana karşı bu kadar kötüsün. Normalde oldukça kibar birisin.
Bir şey demedim. Çünkü yine haklıydı. Kapıya doğru giderken yine konuşuyordu.
-Cevap vermiyorsun. Çünkü haklıyım.
-Sen kötü vampir olduğunda nasıl olduğunu bilemem ama beni kötü kız yapma düzelttiğin yastığı kafana fırlatırım.
-Hahaha bende kötü biri olduğumda böyle olsam Aaron'un tek istediği bu olurdu herhalde.
Kapıyı kapatıp odadan çıktı. Bende biraz düşünme fırsatı buldum. David beni seviyordu. Ve söylediğine göre içinde saklayamayacağı kadar çok seviyor. Peki ben ne yapacağım şimdi. Keşke onun yerinde olsaydım en azından ne hissettiğini biliyor. Böyle olmak çok berbat bir durum. Ama ben ona karşı o kadar kuvvetli bir şey hissediyor muyum ? Sanmam. Ama yine bilmiyorum ki. Neyse bunları düşünmek istemiyorum şimdi. Gözlerimi yumdum. Açtığımda David'i beni izlerken buldum.
-Ahh saat kaç çok mu uyudum ?
-Hayır yaklaşık 3 saat kadar.
-Yaa uyudum mu o kadar bende biraz kestirmek için yatmıştım. Şey ne yapıyorsun burada?
-Seni seyrediyorum ve hatırlamaya çalışıyorum. Uyku nasıl bir şeydi. Uyuduğunda olduğundan daha kırılgan duruyorsun. Rüzgarla kırılıp gidecek bir gelincik gibi...
-Uyku mu nasıl bir şey. Hımm bunu nasıl anlatırım ki bilmiyorum. Uyku uyku işte ne bileyim. Uykun geldiğini anlarsın sonra yatarsın.
-Bu o kadar kolay yaptığınız bir şey ki nasıl olduğunu bile anlatamıyorsun sanırım.
Yataktan doğrulmaya çalışırken mırıldandım.
-Sanırım.
-Ne yemek istersin?
Düşündüm. Sanki cevabım hazırmışta onu hatırlamaya çalışıyordum. Sonra hatırladım.
-Biftek.
David güldü.
-Sasha bildi.
-Bildi mi ? ama bunu şimdi düşündüm nasıl bilebilir ?
-Hayır bunu şimdi düşünmedin. Rüyanda gördün ve şimdi canın istiyor. İnsanlar garip varlıklar.
Bir şey demedim. En azından sizin gibi yaratık değiliz demek isterdim ama dilimin ucundan geri döndü. Ona kötü davranmayacağım. Neden bilmiyorum ama o bana ne hissettiğini söyledikten sonra ona karşı anlamsız öfkem geçmiş gibi duruyordu.
-Şimdide sen beni seyrediyorsun. Ahh Aaron suratımda bir şey mi bırakmış. Bakmıştım ama
-Hayır hayır suratında bir şey yok. Hem Aaron suratına bir şey mi fırlattı ki ?
Güldü.
-Bu soruyu boşversek. Emin ol önemsiz.
-Peki.
Aşağıya yemek yemem için indik. Lillie ve Sasha yine harika bir biftek hazırlamışlar. Kesinlikle bayıldım.
-Kilo alacaksın Melanie haberin olsun. Sen hep böyle mi yerdin yoksa bizim yemeklerimize mi özel ?
-Kesinlikle size özel.
Bütün dişleriyle sırıttı.
-Ama yinede kilo alacaksın. David seni kilolu beğenmeyebilir.
David'e imalı bir bakış fırlattı. Demek bana söylediğini duymuşlardı. Tabiî ki duydular onlar her şeyi duyar lanet olsun. Bir şey demedim, Sasha'da David'in kolunun altından kaçmaya çalışıyordu. Gözümün içine Melanie yardım der gibi bakıyordu. Onu kurtarayım bari.
-David bahçeye çıkmak istiyorum. Sende gelsene.
David bana döndü.
-Teşşekürler Mel
Sasha bana göz kırptı. Ona bakmadım bile.
David'le bahçedeki salıncağa oturduk. Evin ve bahçenin ışıkları yüzümüze vuruyordu.
-Nedendir bilmiyorum ama sanki bana daha iyi davranıyorsun. Bildim mi ?
Bana bakıp gülümsüyordu. O bana yine böyle bakarken bakışlarımı ondan çekmem gerekiyordu. ama bu sefer hemen çekecektim. Rezil olmak istemiyorum. Kafamı öne eğdim.
-Senin extra bir yeteneğin yok sanıyordum.
-Yok
-O zaman medyumluğa başladın.
-Sadece bir tahmin Melanie
Bir şey demedim. O bana bakıyordu. Garip ve rahatsız edici bir sessizlik vardı. En sonunda duramadım.
-Bu sessizlik insanı çıldırtır.
Gülerek
-İnsanları çıldırtır beni değil. Hem ben sana söyleyeceğim her şeyi söyledim. Keşke daha önce söyleseymişim hem baksana bana sonunda iyi davranabiliyorsun. Demekki senin içindede azıcıkda olsa küçük bir insancık varmış sonunda bana acıyabildin.
Dudaklarımı büzerek ona döndüm. Kafasını çevirdi. Beni terslediği zaman suratıma bakmıyordu. Ama yandan hafifçe güldüğünü görebiliyordum. Ve ona alıcı gözle seyretmeye başladım. Gözleri normalde kırmızıydı ama sırf benim için evde bile yeşil lens takıyordu. Ama lensin altında bile gözleri hafif kırmızımsıydı. Yüz hatları çok güzeldi. Elmacık kemikleri çok çıkık değildi. Dudakları biçimliydi. Yanakları soluktu. Ama yüzüyle uyumluydu. Göğsü kaslıydı, ama sırf kaslardan ibaretmiş gibi durmuyordu. Ne Aaron gibi nede Eddie gibi ortası ve benim için oldukça güven veren bir vücut. Gözlerimi yarı ölü bir şekilde açtığımda bu gözleri görmüş bu göğse bastırılmıştım. David geldiği andan itibaren birçok duyguyu yaşar olmuştum. Adrenalin, korku, büyülenmek ve tam olarak ne olduğunu çözemediğim bir sürü duygu yığını. Peki ben şimdi ne yapacaktım. Haklıydı. Eğer o bir rüzgarsa ben ancak bir gelincik olabilirdim. Kırılmaya hazır, tek bir esintiye bağlı....
Yazar: Leonard Clever
=================
12.Bölüm "Ayrılık"
Bütün gece David’le oturup konuştuk. Ama şimdi bile ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Hatırladığım benim bolca güldüğüm ve David’in beni sıkacak kadar soru sormasıydı. Bir ara rüzgar çıkınca David 5 saniyeliğine içeriye girdi. Elinde battaniyeyle geldi.
-David sen delirdin sanırım iyice. Annem bile bu kadar değil emin ol.
-Zaten annen veya baban olmak istemiyorum Melanie emin ol. Annenle aramızda bir fark olması iyi.
Bu söylediklerinden sonra küçük bir kahkaha attı. Bende kendimi tutamayıp güldüm. Akşam istediği gibi onunlaydım. Saat 4’ü geçiyordu. Esnemeye başladım. 6 saattir burada oturmuş onunla konuşuyordum. Yüzünü astı.
-Yine mi uyku yaa ?
-Yapabileceğim bir şey yok. Hem bayağıdır buradayım.
-Tamam şimdi gidip rahatça uyuyabilirsin ama yarın gitme Melanie ertesi gün git ama yarın değil lütfen
-Hayır yarın gideceğim ben !
-Yalvarırım ne olur yarın değil
-Hayır dedim David yarın evime gidiyorum ben. Hem sen ne diye ısrar ediyorsun ki ne güzel işte başınızdan gidiyorum sizinde korkmanıza gerek yok.
-Biz zaten senden hiç korkmamıştık. Sana güveniyoruz. Ayrıca hemen gitmeni istemiyorum çünkü sana tam ulaştım artık konuşuyorum diyorum şimdide gidiyorsun.
Kafamı salladım.
-Gidiyorum ben.
Ama şunu hiç akıl etmemiştim belki izin vermeyecekti. Ondan izin istemiyordum tabiî ki ama onlar benden daha kuvvetli ve yaratıklardı. Onların isteği mi olur ki ? kafamı yana eğip yandan David’e baktım. Hiçde izin vermeyecekmiş gibi değildi. Yüzün asık gibiydi veya ben öyle görmek istiyordum bilmiyorum. Kalktım. Oda benimle birlikte kalktı.
-İstersen sen otur. Ben gidip biraz yatacağım.
-Sen olmadan ne yapayım ben buraya bende geliyorum.
Bunları kısık sesle bana bakmadan söylüyordu. Gidip biraz yattım. Sabah 11 gibi gözümü ancak açabildim. Dehşete düşmüştüm bu kadar uyumayı aklıma bile getirmemiştim. Ben en fazla 8 de kalkacaktım ama . David odada kitap okuyordu.
-David beni neden uyandırmadın. Saat kaç olmuş.
-Uff uyandın mı?
-Evet uyandım ama gördüğün gibi öğlene doğru ancak. Niye uyandırmadın gideceğim demiştim sana.
-Ne yani gitmen için seni uyandırmamı mı bekledin? Böyle bir şey yapacağıma dair bir sözde hatırlamıyorum zaten.
Homurdanarak yataktan kalktım. O ara Sasha geldi. David’e dönerek
-Ben dedim sana gitmek isterse gider diye. Neyse sana yardım edeyim dur Melanie.
-Kıyafetler için tekrar teşekkürler Sasha ama diğerleri sende kalsın giyeceklerim yeterli.
-Hayır hayır onlarıda götür hem annene kampa gittiğini söyledik. Tek kıyafetle bu kadar zaman kalamazsın ya.
Bu aklıma hiç gelmemişti. Haklı bunlarıda götürsem iyi olacak. Sasha küçük bir çanta getirdi içine yerleştirdik. Ben yatağı düzeltiyordum. Sasha’da hazırladıkları sahte kamp belgelerine müdür Mike Dumber’ın imzasını atmaya çalışıyordu ve bu konuda oldukçada başırılıydı. Biz bunları yaparken David sessizce bizi izliyordu. Banyoya girip Sasha’nın verdiği pantolon ve pembe sarı yuvarlakları olan bir tişortü üstüme geçirdim. Saçlarımı hızlıca yandan örerek örgüyü sağ boynuma doğru attım. Orada hala bir iz vardı. Sonunda hazır olduğumda saat 12’yi geçiyordu.
-Tamamdır hadi Mel bir şeyler ye ondan sonra evden çıkarsınız.
-Bir şey yemek istemiyorum Sasha gidelim hemen.
David araya girdi.
-Bizden bu kadar mı çabuk kaçmak istiyorsun Melanie. Bir şeyler ye ben seni arabada bekliyorum.
Dedi. Ve yanımdan hızlı hızlı yürüyerek kapıdan çıktı. Peki yine onların dedikleri olsun bakalım. Sasha çantamı elimden aldı. Merdivenlerden aşağıya inip salona indik. Herkes oradaydı. Victor,Lillie, Aaron, Eddie Sasha’da gidip kahvaltı masasının başına oturdu benimle.
-Bu yaptığım son yemek oldu. Benim aşçılık kariyerimde buraya kadarmış.
Söylediğine güldüm.
-Sorun değil Sas. Eğer yemek yapmayı çok istersen beni her zaman denek olarak kullanabilirsin buna alınmam.
Ben bunları söyleyince Sasha mutlulukla gülümsedi. Hem ben ne diyordum. İlk geldiğimde özellikle Sasha’dan deli gibi korkan ben değimliydim. Buradan hemen uzaklaşmalıydım bu yaratıklar insanı hemen kendilerine bağlayan cinsten şeylerdi.
-Teşekkürler Mel
Kahvaltımı ettim sonra yavaşça masadan kalkarak salona yürüdüm. David’de içeri girmişti. Oda orada beni bekliyordu. Tam tamam David gidebiliriz diyecektim ki aklıma bilekliğim geldi onu banyoda unutmuştum.
-Ahh bilekliğim onu banyoda unuttum. David beni iki dakika bekleyebilir misin ?
-Tamam çık al sen buradayım.
Yukarıya çıkıp banyoya girdim. Elimi yıkarken oraya koymuştum. Hemen aldım benim için önemliydi. Takmaya çalıştım ama delikten bir türlü geçiremiyordum. Daha fazla uğraşmadım pantolonun cebine koydum. Tam odadan çıkacakken neden bilmiyorum dönüp tekrar bakmak istedim. Bu odada korkarak ve kan içinde yattığım zaman aklıma geldi. Çoğu uyandığım zaman David’i beni
izlerken bulmuştum. Burası onun odasıydı ama bende bir o kadar alışmış sanki kendimi bildim bileli benimmiş gibi hissediyordum. Kendimi toparladım biri beni burda buraya bakarken yakalamadan aşağıya indim. Lillie kollarını açarak bana doğru yürüdü. Tamam bana çok iyi davranmış olabilirler ama ben onlardan korkuyordum özelliklede böyle yaptıklarında bir şey demeden kollarıyla beni sarmasına izin verdim. Sasha boynuma sarıldı.
-Seninle olmak çok güzeldi Mel arada bir gel diyeceğim ama gelmezsin sanırım.
-Eddie araya girdi.
-Yok birde gelmesini mi bekliyorsun Sasha.
Eddie yine gülümsüyordu. Bende ona gülümsedim. Tabiî ki gelmeyecektim.
Sasha boynunu büktü. Aaron’da sevimli biriydi bana sarılacaktı ama David tembihlediği için sadece kafasını sallamasıyla yetindi. Güldüm.
-Neden gülüyorsun Söyle bakalım.
-Hiç David seni yine iyi tembihlemiş sanırım baksana kafa sallayıp duruyorsun.
Koca bir kahkaha atıp kollarını bana doladı. İrkildim ama ani bir şey yapmak istemedim. Eddie elini uzattı yavaşça sıktım.
-Yaptıklarım için tekrar özür dilerim Melanie seni yaşatacağımız aklıma gelmemişti.
-Ben o zamanları hatırlamak istemiyorum Eddie zaten buradan çıktıktan sonrada hiçbir şey hatırlamayacağım.
Son söylediklerimi Victor’a dönerek söylemiştim. Victor kafasını memnuniyetle salladı. Elini daha emin bir şekilde bana uzattı. Hepsiyle vedalaşmıştım. Sonra David’de döndüm. Bütün vedalaşma sahnesini sessizce ama yinede orada bulunarak izlemişti.
-Beni götürmene gerek yok David ben kendim giderim aslında gayet iyiyim ben.
-Hiç yorulma istersen söz konusu bile olmaz.(kapıdan eğilerek eliyle dışarıyı gösterdi) gidelim mi ?
Bende kendimi dediği gibi yormadan çıktım. Arabaya bindik evime doğru yavaşça sürüyordu. Bir şey demedim. İçim içime sığmıyordu sonunda kendi evime kavuşabilecektim ne olursa olsun David’in odası dışında kendimi hep yabancı gibi hissettiğim o evden uzaklaşıyorduk. Yol boyunca hiçbir şey konuşmadık. Evin önüne geldiğimiz zaman hemen arabadan atladım. Yüzüm istemsizce gülüyordu. David’de indi arabadan bana kalsa hemen eve koşardım ama David’le vedalaşmam ve iyi bir teşekkür etmem gerekiyordu. ama onun yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
-Seni böyle içten gülerek görmek çok güzel ama güldüğün konu neyse
-David ben sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Ne olursan ol bana çok yardım ettin hayatımı sana borçluyum ailen beni sen duymadan öldürebilirdi ama sen izin vermedin hem bana çok iyi baktın. Şimdi buradaysam senin sayende teşekkür ederim her şey için.
-Tabiki izin vermedim. Asla da vermem ne olursa olsun sana zarar vermesine fırsat vermem. Ve önemli değil Melanie.
-Birde özür dilerim.
-Niçin?
-Şey ben sana biraz kötü davrandım biliyorum başlarda ama -
-Ben anlayorum seni yani anlamaya çalışıyorum da bu hiç kolay bir şey değil ve hiç mi hiç önemli değil.
Son söylediği önemli değil sözünün içinde çok daha farklı anlamlar vardı ama anlamak için uğraşmadım. Ona doğru gülümsedim. Oda bana çok içten olduğunu söyleyemeyeceğim bir şekilde gülümsedi. Ellerini bana doğru uzattı. Aaron’da bile sarılmasına izin veren ben David’e mi izin vermeyecektim. Bir şey demeden kollarıyla beni sarmasına ses çıkarmadım. Beni göğsüne bastırdı. Kokusunu hissedebiliyordum. Ve bu kokuyu çok iyi biliyordum. Korkuyla ağladığım zamanlar David’in göğsüne bastırıldığımda bu kokuyu içime çekebildiğim kadar çekiyordum. Bu kendimi iyi hissetmem yardımcı oluyordu. Ve odasının her eşyasına sinmiş olan bu koku o kadar hoştu ki sanki onun değil benim özel
kokum gibi. Bunları tabi ona söylemedim. Ama kokuyu son kez içime çektim. Kafasını saçlarımın içine gömdü sanki oda benim kokumu içine çekiyordu ama bu koku onun için iştah açıcı olmalı. Normal bir sarılmadan daha fazla beni kollarının arasında tuttu. Bir şey demedim. Sonra gülerek kollarını gevşetti.
-Tamam seni serbest bırakıyorum. Ama bana söz ver başına bir şey geldiğinde veya geleceği zaman bana söyleyeceksin ve şey benden uzaklaşma Melanie
-Tamam bir şey olursa sana söylerim ama başıma daha kötü bir şeyin geleceğini sanmıyorum ve şey diğeri içinde denerim.
Beni tekrar kendine çekti saçlarımdan öptüğünü hissedebiliyordum. Sonra beni kendinden iyice uzaklaştırdı. Burukça gülümsedi yine
-Kendine dikkat et Melanie’m. Bunun için oldukça telaşlanan bir kişi tanıyorum
Kendinden bahsediyordu. Gülümsedim David beni seviyordu. Bunu da süreklide bana hissettiriyordu. Bunun hoşuma gidip gitmediğini çözdüğüm zaman bende kendi duygularımdan emin olacaktım ama o gün bu gün gibi durmuyordu. Gözlerimi gözlerine dikip bir süre gülümseyerek ona baktım. Oda bana bakıyordu gözlerimin içine sanki gözlerimin derinliklerinde benim bile bilmediğim bir şeyi arar gibi....
=================
13.Bölüm "Petterson"
David sonunda kollarını gevşetip beni bıraktı.
-Kendine dikkat et Melanie ve verdiğin sözüde unutma.
-Tamam denerim.
Elindeki çantamı alıp ona arkamı döndüm. eve doğru yürümeye başladım. Kapıyı çaldığımda annemin terliklerinin sesini duydum. Mutlulukla gülümsedim. İşte olmam gereken yer kendimi harika hissediyordum sonunda evime girecektim. Annem beni görünce ufak bir çığlık attı.
-Aaa neden bağırıyorsunuz Susan Hanım ?
Anneme gülerek bu soruyu sorduğumda onu gerçekten özlediğimi anlaması içindi. Annemle aramızda farklı bir ilişki vardı. :)
-Sonunda ,seni iyice merak etmeye başlamıştım.
Sonra kafasını arkaya çevirdi. David hala oradaydı sanırım. David’e kafasını sallayarak bir nevi teşekkür etti. Ahh ahh başıma gelenleri bir bilse ne yapar acaba?
Kapıyı kapattık ve annemle içeride özlem giderme telaşına girdik.
-Ayy Mel ne kampıymış bu böyle ya 2 haftayı geçti.
Sasha’nın yaptığı sahte belgemi anneme uzattım.
-Kamp işte ne bileyim gitmem gerekiyormuş.
-Neden sadece sen gittin anlamadım ya benim kızım bir tanecik ama.
Gözlerimi devirdim.
-Abartmasak anne her gruptan bir kişi gidiyordu bu seferde ben gittim. Hatırlarsan hiçbir yaz kampına katılmış değilim.
-Tamam tamam nasıl istiyorsan öyle olsun. Ee nasıldı?
Dudağımı ısırdım.
-Bilmem iyiydi sanırım. Çalı, ot, ağaç bilmem bana çokda çekici gelmedi ama bitti işte odama çıkabilir miyim anne yorgunumda biraz?
-Johnsonlar’la gittiniz değil mi? Bayan Johnson bana öyle söylemişti. Seni
yalnız falan bırakmadılar öyle değil mi ?
-Hayır hayır bırakmadılar. Doğru söylemiş ayrıca 17 yaşımı bitireli 7 ay olduğunun farkında mısın bilmiyorum ama sen hala 10 yaşındaymışım gibi davranıyorsun.
-İyi iyi hadi çık odana duş al istersen rahatlarsın.
Duş evet evet kesinlikle iyi fikir kendi evimde banyo tek istediğim bu gibi şimdi. Duşa girdikten sonra annemin sorularına cevap vermeye başladım. Bir ara Lena aradı. Sonrada Colin onlarla konuştum. Akşam babamla santraç oynadık. Lanet olsun ya bir kerede ben yensem nolur yani.
-Ahh tatlım ben bu oyunu sana öğretmeden mi oynamaya başladık yoksa?
Babam kocaman bir kahkaha attı. Yüzümü astım.
-Bir daha seninle oynamayacağım baba bu iş burda bitmiştir.
-Hep böyle dersin sonra elinde santraçla gelen sensin güzel kızım.
Yanıma oturdu. Elini omzuma atıp yanaklarımdan öptü. Babamı özlemiştim annemden daha fazla belki. Her zaman babamla aramızda ikimizinde anlayamadığı kadar fazla bir sevgi vardı. Babam benim kahramanımdı dişlerim ağrıyana kadar şeker yediğim zaman dişlerimi kurtaran babam olmuştur. Annem
o kadar çok üstüme düşmüştü ki dışarıya yönelmem gerekirken yine izin vermemiş bende babama yönelmiştim. Herşeyi onunla yapmak dans etmek, onun yediği gibi yemek yemek, babamla vakit geçirmek bir ara yaptığım tek şeydi. Hatırlıyorum annemin üzüldüğünü ondan iyice koptuğumu hatırlıyorum gerçekten. Onu gizlice ağlarken gördüğümde hemde benim yüzümden aradaki dengeyi kurmam gerektiğini anlamıştım. Akşam yemeğini yedik.
-Melanie sabah Lena geldi. Ders notlarını bıraktı sanırım. Bakarsın sonra.
-Tamam zaten şimdi çıkacağım odama nerede demiştin?
-Odana bıraktım masanın üzerinde.
-Tamam size iyi geceler yatarım ben sonra.
Yukarıya çıktım ders notlarına göz gezdirdikten sonra kendimi yatağıma atıp deliksiz bir uyku çektim. Sabah kendimi oldukça iyi bir şekilde hissederek uyandım. Üstümü giyip aşağıya indim annemle gülerek ve sürekli bir şeyler bahsederek kahvaltı ettik. Colin’i unutmuştum kapıyı çaldı.
-Ahh Colin olmalı ben unuttum onu gidiyorum ben anne görüşürüz.
Annemin yanağına bir öpücük kondurup evden çıktım. Çıkar çıkmaz Colin bana bütün dişleriyle gülerek belimden tutup kendine çekti. Bana oldukça sıkıca sarılmıştı. Şok olmuştum Colin bana böyle ne zaman sarılmıştı ki ya. Hafiften gülerek kendimi geriye çektim. Oda beni bıraktı.
-Seni çok özledim Mel. Şu aptal kampta sinirimi bozdu gittide seni buldu.
-Ama bitti.
-Evet bitti. Sonunda neyse hadi okula gidelim.
Yine belimden tutuyordu. O kadarda değil ama elini hemen belimden çektim. Yüzünü hafiften bana çevirdiğini görebiliyordum ama umrumda değildi açıkçası. Arabasına bindiğimiz zaman bir şeylerden bahsediyordu ama anlamıyordum. Onu dinlemiyordum yine kendime kızdım Colin’i dinlememek bende huy olmuştu resmen dikkatimi ona çevirdim söylediklerini anlamaya çalıştım. Okula geldiğimizde garaj çok doluydu.
-Sen in Mel ben şunu park edecek bir yer bulayım.
-Tamam derste görüşürüz.
Arabadan indim. Okula doğru yürürken Lena kolumdan tuttu. Elini başına doğru uzatıp sallamaya başladı. Bu çok önemli şeyler oldu ama sana anlatamadım canım nerelerdeydin demek oluyordu. Ona güldüm.
-Tamam anlat bakalım neler oldu?
-Hoş geldin faslını falan geçiyorum. Ayy Mel Aaron beni tam 3 gün boyunca okula getirip götürdü. Ve sana bir sürprizim varr.
Cırlayıp duruyordu. Biraz başımı bile ağrıtmıştı şimdiden.
-Sasha o aptal kız okulda yoktu biliyor musun? Sordum ailevi bir sorununun olduğunu New York’a şehir merkezine gitmesi gerektiğini söyledi.
-Hadi canım yani şimdi Sasha yoktu ha ortalarda bak sen
Sanki ben bunu bilmiyordum. Sasha bana bakmak için okula gelmemişti.
-Evet. Sonunda onun o lanet yüzünü görmeden okul çekilebilir bir hal aldı.
-Lanet falan değil onun yüzü. Oldukça iyi birisi onun hakkında böyle şeyler demesen diyorum.
Lena kaşlarını kaldırarak yüzüme bakıyordu. Gözlerini kocaman açarak
-Sen ne dediğinin farkında mısın? Bana o kızı mı savunuyorsun? Hem sen onun iyi birisi olduğunu ne biliyorsun? Onunla mı konuştun?
-Şeyy evet şey ... şehir merkezinden geldikten sonra bir ara kampa uğradı. Ve
oldukça tatlı bir kız tanısan sende severs-
-Saçmalama kes sesini demek tatlı kız ha demek konuştun ha ? git o zaman o tatlı şeyle vakit geçir.
Yanımdan hızla uzaklaştı. Uff Melanie konuşsun dursun sen niye savunuyorsun ki Sasha’yı? Ama Sasha iyi birisiydi ve bana yaptığı yardımlarıda unutamazdım. Reflex olarak söylemiştim ama pişmanda değildim .Lena zaten affedecekti beni. Etrafıma bakındığım zaman Sasha ve David’i bana bakarken gördüm. Sasha otuz iki diş gülüyordu. Ve bana öpücük gönderiyordu. David’de dudaklarında çarpık bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Sanırım söylediklerimizi dinlemişlerdi. Bende aptalca gülümsedim. Arkadan Colin geldi. Yine elini belime dolayarak konuşmaya başladı.
-Hadi sen daha burda mısın? Geç kalacağız.
Gözüm David’e kaydı. Gözlerini kısmış Colin’in elini attığı yere bakıyordu. Rahatsız gözüküyordu. Yine elimle elini çektim. David şimdi daha iyiydi sanki. Hızla yürüdüm Colin arkada kalıyordu. Kolumdan çekti yüzümü kendine çevirdi.
-Bir sorun mu var Mel?
-Yoo yok tabiî ki var gibi mi duruyor?
-Ne bileyim beni beklemiyorsun bile anlayamadım. Ve sanki bir şeyler olmuşta
bana anlatmıyorsun gibi bir halin var.
Gülerek elimi Colin’e uzattım. Elimi tuttu ama hala tam olarak ne olduğunu çözebilmiş değildi benim gibi. Ona doğru yaklaştım.
-Tabiki yok Colin olur mu hiç? Seninle aramız ne zaman bozuldu ki sana öyle gelmiş veya ben halan yorgunluğu atamadım.
-İstersen derse girmeyelim.
-Hayır bu gün dün yaptığım ödevi teslim etmem gerek belki sonra bilmiyorum hadi gidelim.
15 günden beri derse girmediğim için ders biraz zor geçti. Öğleden sonra kafeteryada herkes farklı bir şeyden bahsediyordu. Ben yokken biraz fazla şey olmuş gibi. Lena ve Colin her konuşulanı bana anlatmaya çalışıyorlardı ama sıkıldım açıkçası hiç bir şeyle ilgim yoktu. Bilmiyordum. Ayağa kalktım. Colin elimden tuttu ben oturttu.
-Tamam tamam sana anlatacağım Bill bir şey sorunca ona cevap verdim. Gel -
-Hayır Colin sıkıldım zaten ben sen anlatsanda hiç bir şeyden haberim yok bahçeye çıkıyorum ben
-Gelmemi ister misin?
-Hayır gerek yok.
Arkamı dönüp bahçeye doğru ilerledim. Biraz hava almak iyi olabilirdi. Bir sandalyeye oturdum. O ara Johnsonlar ailece yanımdan geçiyorlarmış fark etmemiştim. Aaron bana laf atana kadar : )
-Ooo güzelim bizden ayrılmak yaramadı sana baksana düşünen heykele dönmüşün.
Eddie ve Aaron güldü. Eddie devam etti.
-Ama heykel için kıyafetlerinin olmaması gerekir sonuçta sanatla ilgili bir ülkede yaşıyoruz heykeller kıyafetsiz olduklarında şahsen daha çekiciler. Ee Melanie sanat için soyunacak mısın?
O ara David geldi. Eddie’nin hemen arkasındaydı. Ensesine doğru konuşmaya başladı.
-Eddie biliyor musun Melanie korku filmlerini seviyormuş vahşet falan onun istediğini yapalım mı? Hem seninde soyunmana falan gerek yok ben seni her türlü parçalayabilirim.
Eddie ellerini yukarıya kaldırdı.
-Tamam dostum nasıl istersen öyle olsun. Ben kendime başka bir heykel bulurum nasıl olsa.
Gülüyordum. Eddie’nin cidden korkmuş bir hali vardı anlaşılan bu şaka gibi dursada David’in şakalarının biraz can yakan türleri var.
-Şaka yaptım Mel. David sende şu dişlerini çeker misin? İnsanlar ilgi alanıma girmiyor.
David yüzünde memnun bir ifadeyle yanıma geliyordu. O ara Sasha kolundan tuttu.
-Melanie’yi görünce sözünü unutma hadi.
David kafasını sallayarak diğerleri ile birlikte içeriye girdi. Sadece Sasha kalmıştı yanımda. Bana bakarak güldü.
-Ne oldu? Neden gülüyorsun?
Yanıma oturdu. Koluma girdi.
-O sinir bozan arkadaşına beni savunduğun için teşekkürler Mel.
-Haksızdı.
-Evet tanımadan konuşuyor. Ama sebebi Aaron biliyorum.
-Peki bu seni rahatsız ediyor mu?
-Bilmiyorum ediyor sanırım. Sonuçta o kadar yıldır Aaron benimdi ve şimdi bir insanın gelmesi sinirimi bozuyor rica ediyorum söyle sürekli Aaron’u düşünmesin.
-Düşüncelerine nasıl karışabilirim. Hem düşünceleri neden seni rahatsız ediyor?
-Neler planlıyor diye sürekli onun neler yapacaklarına bakıyorum ve Aaron ile ilgili fazla ve kötü şeyler düşünüyor. Sinirlerimi bozuyor.
Güldüm. O ara David geldi.
-Tamam sözümü tuttum şimdi defolabilirsin.
Sasha dil çıkararak yanığımdan öptü irkildim ama ses çıkarmadım. Hafifçe güldüm.
-Sonra görüşürüz Mel
-Görüşürüz.
David bir sandalye alıp yanıma çekti sağ tarafımda oturuyordu.
-Eee ne yaptın dün akşam.
-Hiçç ders notlarına bakıp babamla santraç oynadım ve yine yenildim. (Ona döndüm ) David ya ben bir türlü yenemiyorum onu. Bu işin hilesi falan yok mu?
Gülüyordu.
-Melanie ne hilesi bu konuda yardım et desen anlardım ama hile söyle demek pekde uygun olmaz sanki. Ne dersin?
Yüzümü buruşturdum.
-Ama sana yardım edebilirim. Tabi bazı stratejiler var.
Gülerek –Olur dedim. David’le yine konuşmaya başladık. Onunla ne zaman konuşsam gülücüklerimi ve zamanı unutuyordum. Bir ara Colin geldi.
-Her yerde seni arıyorum Mel ( David’e kötü kötü bakarak) burda mıydın? Dedi
David onu umursamıyordu bile hafiften gülerek gözünü benden ayırmadı.
-Şeyy evet geliyordum bende zaten. Benden dersine çok mu geç kaldık?
Tam ayağa kalmıştım ki David kolumdan tutarak beni geri oturturdu.
-Kalkma Bayan Krewer burada değil ders boş.
-Emin misin?
-Evet.
Colin konuşmamızı böldü.
-Tamam boşsa boştur. Sen gel yinede
Elini uzatıyordu. David sonunda bakışlarını benden çekti ve Colin’e bakmaya başladı.
-Melanie burada benimle konuşuyor Petterson yanınıza gelmek isterse gelir.
-Yanıma gelmek istiyor ve geliyor öyle değil mi?
Colin yine belimden tutmuştu bundan hoşlanmadığımı anlaması gerekiyordu sabahtan beri elini çekiyordum. Ben belimden tutup kaldırdı. David’de benimle kalktığını ve Colin’in belimdeki elinin üstüne elini koyduğunu hissettim. David sinirlenmişti. Colin’in elini belimden çekti. Ama kendi elinide koyup beni çekmedi. Beni elimden hafifçe çekti.
-Onu zorla mı götüreceksin Petterson?
Aptal olmuştum. Ama David’in de kendini çok zorlayarak böyle konuştuğunu biliyordum. Alttan almak için kendiyle savaşıyordu resmen. Korktum David sinirlenirse Colin’e kötü şeyler yapabilirdi.
-Gerekirse evet burada kalmasından daha iyidir.
David ona doğru bir adım atıyordu ki. Elimi David’in göğsüne koydum. Onu durdarabilecek kişi bendim sanırım.
-Tamam David sorun yok kalksam iyi olacak zaten.
Elimin altındaki bedeninin titrediğini hissettim konuşmalarımızda bazen insanları çok öldürmek istediğinde veya çok sinirlendiğinde kendini zor
tuttuğunu ve titrediğini söylemişti. Çok korktum hayır bunu yapamaz yapmamalı. Gitmekten vazgeçtim. Benimde elim titriyordu. O ormanda yaptıklarını Colin’e yaparsa ahh hayır yapmamalı yapamaz. Onu sakinleştirmeliydim. Colinê döndüm.
-Sen git Colin bende gelirim birazdan David’e bir şey sormam gerek. Şu kampla ilgili bir şeyler. Kaybolmayın geliyorum birazdan.
Colin gözlerimi büyümüş bir halde bana bakıyordu. Tam bir şey söyleyecekti ki David ona öyle bir baktı ki sesini çıkarmadı arkasını dönüp gitti. David’e döndüm hala elim göğsündeydi ve hala biraz titriyordu. Elimi göğsünden çektim oturdum ve kolundan çekip onuda oturturdum. Gözleri kapalıydı. Açtığında konuşmaya başladı.
-Bir gün bu Petterson’u öldüreceğimden korkuyorum.
-Bende
-O yüzden bu gün olduğu gibi hep yanımda kal o zaman söz kimseye dokunmam. :)
Gözlerimi kıstım.
-Sende bu kadar basit şeylere sinirlenme
-Basit mi? Senin belinden tutup kendine çekmesine sinir oluyorum bahçedede aynı şeyi yaptı. Ayrıca çokda anlayışsız bundan rahatsız olduğunu anlayamadı yada anlamak istemedi.
-Yeter ama onu bu kadarda kötüleme Colin’i severim ben iyi birisidir.
David içini çekti.
-. Eddie ile bile aranız düzeldi. Ama bana karşı aynısın. Sen zaten bir beni sevmiyorsun. Veya seviyorsun da daha bunu sende bilmiyorsun ha ne dersin hangisine daha yakınsın?
Yüzümü buruşturdum. Bilmediğim şeyleri sormakda üstüne yoktu.
-Tamam anlaşılan bunu sende bilmiyorsun. Sorun değil en azından bir ihtimal var ben beklerim. Ama bu bekleme süresinde bu Petterson’a karşı bu kadar anlayışlı olur muyum bilmiyorum.
-Colin’e bir şey yapmayacaksın David
-Denerim.
-Ne demek denerim ona zarar verme.
-Sen bana diyorsun ya benden uzaklaşma dediğimde denerim diye bende denerim anlaşma böyle kabul ediyorsan?
Dudaklarında imalı bir gülüş,tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Gözlerimi kısıp ona pis pis baktım.
-Bu yaptığın hiç adil değil.
-Adil olmayan sensin Melanie’m kendinden emin olmayanda sensin. Ama ben senden tam bir cevap vermeni istemiyorum ki zaten benim sevgim ikimizede yeter ben sadece seni sevmeme izin vermeni istiyorum. Benden uzaklaşma yeter bana. Sonsuza kadar yeter.
=================
14.Bölüm "Sadece Bana Ait Bir Yer"
David’i sakinleştirdikten sonra Lena’nın ortasında bulunduğu bir arkadaş topluluğu aramaya başladım. Lena kesinlikle konuşurken herkesin yüzüne bakacağı için onu bulmam zor olacaktı. Onu tahmin ettiğim gibi ortada herkesle konuşurken buldum. Yanlarına gittiğimde bana kafasıyla Colin’i işaret etti. Köşede yüzünü okula çevirmiş bakıyordu. Geldiğimi daha görmemişti. Ona kendimi göstermek ve konuşmak için yanına gittim. Gerçi neden konuşacağımı ve ne konuşacağımı bilmiyordum. Ne zamandan beri Colin’e hesap verir olmuştum? Yanındaki betona ayaklarımı sarkıtarak oturdum.
-Ee Colin napıyorsun burada? Arkanı dönmüşsün Bill beyzbol maçından bahsediyordu. Gitsene yanlarına rahipler gibi çekilmişsin kenara.
Yüzünü bana döndü.
-Lafı hiç dolandırmayacağım Melanie o adamla ne işin var özellikle kamptan geldiğinin ertesi günü bizi bırakıp onun yanına gidecek kadar ne oldu? Zaten onunla kampa gittiğini duyduğum an kan beynime sıçradı. Neyse anlat bakalım ne var aranızda ve ne oldu benden bir şeyler saklıyorsun.
Öncelikle bana tam adımla hitap ediyordu. Bu resmi bir konuşma olacağının sinyallerini veriyordu zaten. Ve Colin anlamıştı ondan bir şeyler daha doğrusu herkesten bir şeyler sakladığımı. Colin’i 2 yıldır tanıyordum ama onunla ilgili çok az şey biliyorum ama o benim her şeyimi biliyordu. Demekki o benim gibi değil söylediğim herşeyi can kulağıyla dinliyor.
-Tamam bende sana lafı dolandırmadan anlatayım. Aramızda hiçbir şey yok Colin. Olmasını mı isterdin-
-Saçmalama tabiî ki hayır ben sadece anlamaya çalışıyorum bir an buraya geldi ve sen bir anda onunla vakit geçirir oldun.
Gözlerimi devirdim.
-Yapma Colin sadece bu gün.
-Ondan öncede sana yakın davranmasına izin verdin Melanie gerçi bu gün sanki zorla orada durdun bir şeyi engellemeye çalışır gibi ama ...
-Ama ne?
-Ama onun bakışlarını beğenmedim Mel sana bakışlarını hiç beğenmedim hemde.
-Offf Colin bakışlarında ne varmış ki kampta hazırladığımız dosyalarla ilgili bir şey sordu. Şu değerlendirme soruları bilirsin işte onları cevapladım. O kadar.
-Bakışlarında ne var biliyor musun Mel? Bakışlarında bağlılık var bunun nasıl bir şey olduğunu annemden biliyorum sana sonuna kadar bağlıymış veya seni kendine bağlayacakmış gibi bakıyor.
Yüzümü çevirdim. Colin her zaman çok iyi bir gözlemci olmuştu. Şimdide öyleydi. Kısık sesle sordum.?
-Peki ben, ben nasıl bakıyorum ona?
-Beni çok endişelendirmese de ona bakmaman daha çok hoşuma gider tabi.
Sinirlenmiştim. Colin’in beni böyle sahiplenme güdüsü sinirimi bozuyordu. O benim için sadece arkadaştı. Ama bu tavrı Lena’ya hak vermem ve Colin’e karşı daha tutarlı olmam gerektiğini fısıldıyordu bana.
-Tamam kapatalım bu konuyu çok gereksiz cidden.
Dedim ve ayağa kalktım. Oda benimle birlikten kalktı söylediklerim onu biraz tatmin etmiş gibiydi.
-Day Light ‘da bu gün amatör ama bence gayet iyi bir rock grubu sahne alacak ne dersin gidelim mi?
-Bilmem olabilir aslında
-Tamam okul çıkışında alırım seni Lena’ya da söyle.
-Tamam.
Colin’in benden başka bir şey daha istememesini dua ederek hızla uzaklaştım oradan. O kadar hızlı gidiyordum ki önüme bakmadım sanırım. Giderken az kalsın David’e çarpıyordum. Gülerek konuşmaya başladı.
-Seninle ilk konuştuğumuz günde söylemiştim sanırım yürürken önüne bakmalısın Melanie :) O günde demiştim çarpışırsak sana bir şey olacağından korkuyorum. Hem sen kimden kaçıyorsun böyle?
Son cümleyi kaşlarını biraz çatarak söylemişti.
-Hiç kimseden ve tamam dikkat ederim.
Dedim ve ondanda hızla kaçmaya çalışıyordum ki tam yanından geçerken gözlerini devirerek kolumdan tutup beni 180 derece döndürerek kendine çevirdi.
-Söyle.
-Uff Colin’den.
-Petterson’dan mı? Ne yaptı o ahmak bu sefer onun icabına bakacağım.
-Bence yeter artık David. Sıkıldım bundan hayatıma bir anda girdin ve şimdide arkadaşlarımla ilişkime karışıyorsun.
-Senin Petterson’la bir ilişkin falan yok Melanie !!!
Sinirle ayağımı yere vurdum bu söylediği bir şeyi belirtmek değildi bunu emrederek söylemişti.
-Biliyor musun sırf sen böyle dedin diye Colin’le sevgili bile olabilirim.
Kolundan kurtulup hızlı adımlarla yanında uzaklaşmaya başladım. Arkamdan Melanie diye seslendi ama Sasha onu eve götürmesi için belirdiği için arkamdan gelemedi. Sinirlenmiştim Bu gün neden hepsi üstüme gelmek zorundaydı Colin beni sevgilisi falan zannediyordu sanırım, David’de Colin’le kafayı bozmuştu.
Lena’yı gördüm ve çıkışı işaret ederek ben gidiyorum der gibi bir işaret ettim. Ne olduğunu anlamamıştı kafasını salladı ama şaşırmıştı. Okuldan çıktım ve en son okuldan çıktığımda başıma neler geldiğini anımsadım. Sanki düşünceleri dağıtmaya çalışır gibi kafamı hızlıca salladım.
Dersten kaçıyordum bu çok sık yaptığım bir şey değildi. Ama zaten beden dersi boştu belki biraz dolaşır geri gelirdim. Keşke yine ormana gidebilsem ama içimdeki bir ses ikinci bir şansımın olamayacağınıda söylüyordu. Başıma her şey gelebilirdi. Hatta olamayacağını düşündüğüm şeyler bile olabilir bunu David ve ailesiyle karşıklaştıktan sonra anlamıştım. Ama küçüklüğümden beri çalılık benim tek çıkış yolum olmuştu annem beni bunaltıp sıktığında oraya gidip gökyüzüne bağırmışlığım çoktu. Yine aynısını yapmak için deliriyordum. Dışarıya “Uffff lanet olsun ormana gitmek ve kendimi kaybedercesine gezmek istiyorum” diye bağırdım. Arkadan gülmeye benzer bir ses duydum. Döndüğümde David’in bir ağaca yaslanıp gülümseyerek beni izlediğini gördüm. Çok şey duruyordu şeyy harika. Yani aradığım kelime harika olmalı çünkü ağaca yaslanmış ve bir ayağınıda geriye doğru çekmiş Hollwood starları gibi poz veriyordu sanki. Feci bir şekilde utanmıştım.
-Senin bu orman sevgin başına bela açacak demeyi isterdim ama zaten açtı hala mı akıllanmadın sen.
Kızarmaya başladığımı hissediyordum. Oysa gülüyordu hala. Öfkeyle ona döndüm.
-Sen kendini ne sanıyorsun ha? Seninle olmak istersem olurum ama şu an istediğim son kişi sensin.
-Sakin ol Melanie senin öylece gitmene izin veremezdim. En son gittiğinde bizimle karşılaşmıştın hatırlarsan-
-Senden izin falan istemiyorum.
Şimdi ona bağırıyordum. Utanmış ve rezil olmuştum şimdide bağırarak bunu örtmeye çalıştım. Sesim yüksek bir şekilde devam ettim.
-Kimseden izin istemiyorum istediğimi yaparım ve ben yalnız olmak istiyorsam yalnız olurum seni istemiyorum kimseyi istemiyorum.
-Tamam bağırmayı keser misin? Eğer gitmemi istiyorsan gideriz tamam.
-Gider(iz) de ne demek oluyor? Görüyor musun sahiplenme güdüne bak ben senin gitmenden bahsediyorum ve sen kibarca sende gelmezsen gitmem diyorsun.
Gözlerini devirdi.
-Tabikide sahiplenme güdümü görebiliyorum. Ama emin ol sana çok azını yansıtıyorum Melanie içimde yaşadıklarımı tahmin bile edemezsin neyse şimdi sen kibar olmamdan mı yakınıyorsun?
Konuyu çeviriyordu anlamamazlıktan gelip yine cevaplamamı bekleyen sorular yıkıyordu önüme. Ormana gitmeyi düşünmüyordum ama David’in söylediklerinin tersini yapmak için içim içime sığmıyordu.
-Ne halin varsa gör ve benden uzaklaş.
Ormandaki çalılıklara doğru ilerledim. Adımımı atmamla onu önümde bulmam bir oldu. Şaşırmıştım ve sonra dudaklarımı büzüp etrafından dolanmaya çalıştım ama nafile belimden tutup yine kendine çevirdi.
-Benim söylediklerimin tersini yapmak sana zevk mi veriyor? Sadece azıcıkda olsa güvende olmanı istiyorum.
-Evet hoşuma gidiyor çünkü ben sen yokmuşsun gibi davranmak istiyorum çünkü benim için yoksun sen.
İçini çekti.
-Ama sen benim için varsın hepte olacaksın önemli olanda bu.
-Demek önemli olan senin hissettiklerin ben ne dersem deyim önemsiz.
-Benim için öyle evet. Yani anlatmak istediğim senin için değişen bir şey yok
ama ben tamamen değiştim ve avlarımdan birine aşık oldum. Bunu ceylan avlamaya çıkmış bir insanın ceylana deli gibi aşık olmasına benzetebilirsin. ;)
Kollarında silkindim belimdeki elini çektim.
-Benden uzak dur David.
Çalılığa doğru yürümeye başladım. Tabiî ki arkamdan geldi.
-Bunu boşuna söylüyorsun istesemde yapamam bunu.
-Hah birde benim için herşeyi yaparsın öyle söyleyip duruyorsun.
Bir anda ensemde hissettim onu. Ürperdim.
-Hala sana olan sevgimden kuşku mu duyuyorsun?
Tam arkamdaydı korku olmasada huzursuzdum. Döndüm.
-Diyelim ki evet bu neyi değiştirir veya ne getirir ki?
-Bu bir şeyi değiştirmez ama bana senin yanında olmam için bana bahane vermiş olur.
-???
- Eğer sevgimden şüphen varsa bu sana bunu tam olarak yansıtamamış demek yani seninle daha çok vakit geçirmem gerek.
Yüzüne öyle aptal aptal bakmış olacağım ki gülümseyerek ve yüzümü ellerinin içine alarak bir açıklamalı yani cümlesi daha kurdu.
-Yani şu an hiçbir yere gitmiyorum.
Ona öylece bakakaldım. Konuyu nasılda böle bağlayabilmişti hayret doğrusu. Ben bunları düşünürken o diğer eliyle belimi kavramıştı bile. Beni iyice kendine çekti. Aramızda boşluk bırakmamıştı. Ne olduğunu anlamamıştım ben sadece onunla konuşuyordum ama şimdi iki eliyle birden beni sarmıştı ve kollarının arasında sıkışmış kalmıştım. Hareket etmedim daha doğrusu edemedim ona bu kadar yakınken ani bir hareket etmek istemiyordum konuşmalarımızda onları her hareketi çok çabuk algıladıkları ve kendilerini ona göre ayarladıklarını söylemişti. Şimdi bir şeyler yapıpta canımın yanmasını istemiyordum. Yeteri kadar zarar görmüştüm. Sonra beni biraz daha sararak sarıldı. Bir süre öyle kaldık. Kollarını gevşettiğinde geriye çekildim. Elini uzatarak çenemi kendine doğru çekti. Ve dudağını yaklaştırmaya başladı. Yapacağı şey için korktum onu öpmek çok zor olacaktı. Yüzünü daha çok yaklaştırdı gözlerimi kapadım. Tam dudağımdan öpeceğini sanıyordum ki o yavaşça çenemi öptü. Gözümü açtım ağzımdan istemsizce çıkan cümleler onu şaşırtmış gibi değildi.
-Buda neydi böyle?
Hafifçe gülümsedi.
-Sen beni daha kabul etmedin ve bana karşı ne hissettiğini bilmiyorsun onun için seni dudağından öpemem buna hakkım yok ama diğer taraftan seni herkes gibi yanağındanda öpemem bir ayrıcalığım olmalı bende bir orta yol bulmalıyım diye düşündüm SADECE BANA AİT BİR YER.
Göz kırptı. Bu hoşuma gitmemişti ve izin vermeyecektim. Ne demek herkes gibi yanağımdan öpememişte kendine ait bir yer seçmiş yüzümde. Kafamı salladım. Bu bir itirazdı. Tam bir şey söyleyecektim ki arkamızdan bir ses geldi. Ben oraya doğru kafamı çevirecektim ki David çoktan ne olduğunu anlamaya çalışır gibi oraya bakıyordu bile. Yüz yüze duruyorduk. Ve iki elide belimdeydi. Tek elini aldı ve beni yanına çekti. Diğer eli belimde ne olduğunu görmeye çalışır gibi bende onun baktığı tarafa baktım.
-Sasha sen misin?
Ona döndüm.
-Orada bir vampir mi var?
Kafasını salladı.
-Hayır orada vampirLER var.
Korkmuştum oda huzursuz olmuştu.
-Neyse hadi hemen şimdi çıkıyoruz buradan.
İtiraz etmedim içimde anlamsız bir tehlike alarmı vardı. David kolumdun tutup hızla beni aşağıya doğru götürürken bir şey aniden önümüze çıktı. Çarpacağımızı düşündüm ama tabiî ki çarpmadık David’de bir vampirdi sonuçta. David beni arkasına doğru çekti.
-Tanışıyor muyuz beyler?
Orada tek kişi vardı ama David çoğul konuşmuştu. Sonra ağaçların arkasından iki kişi. daha çıktı. Ortadaki adam konuşmaya başladı.
-Sorun değil tanışırız tabiî ki ama sadece seninle kızla olmaz yemeklerimizle prensip icabı konuşmayız
Bana doğru göz kırptı. Titredim. Neler oluyordu böyle? David bana baktı. Sonra öfkeyle onlara döndü.
-Kız benim şimdi gidebilirsiniz. Başka bir av bulun kendinize.
-Ama ben onu istiyorum.
Sağdaki adam söylemişti bunu. Ve yapmacık bir şekilde dudaklarını büzmüştü. Diğerleri güldü. Ortadaki konuşmaya devam etti.
-Adamım eğer Jason istiyorsa kızı onu vermende fayda var. Kendi ırkımıza zarar vermek işimiz değildir.
sağdaki devam etti.
-Ama bunu yapmayız demek değil tabi.
David beni kendine dahada çekerek konuştu.
-Kız benimle dedim ve sizde her ne iseniz işinize baksanız iyi olur. Aksi takdirde yalnız bir göçebe olmadığımın farkındasınız umarım.
Ortadaki ve soldaki kafasını Jason’a çevirdi. Jason omzunu silkti.
-Blöf yapıyor.
Sonra hızla bana doğru yaklaştı. Geriye çekildim. David hemen ona saldırdı. Dehşete düşmüştüm David’in boynuna saldırıyordu. Diğeride David saldırmaya
gitti. Onu öldüreceklerdi. Tanrım David’i ve beni burada parçalayacaklardı. Gözümden yaşlar akmaya başladı. Ve diğer adam arkamdan saçları tutmuş beni göğsüne çekmişti. Sonra David onu alıp arkaya attı. 3 kişiyle birden savaşamazdı. Saçlarımın dipleri ağrımaya başladı elimi başımın arkasına götürdüm. İçimden bir ses bu ağrı biraz sonraki olacaklar için hiçbir şey der gibi fısıldıyordu...
=================
15.Bölüm "Kafeteryada David Johnson Olayı"
15.Bölüm “Kafeteryada David Johnson Olayı”
Sürekli kükreme ve şiddetli hırlama sesleri duyuyordum. Elimle kulaklarımı kapadım. Eğer David’e bir şey olursa görmek ve sesini duymak istemiyordum hem bu benimde öldüğümün resmiydi bu resmi görmek istemedim. David bana doğru bağırdı.
-Ağaçların ağaçların oraya git Me-
Adımı söyleyememesi üzerine ona baktım. İkisi birden üstüne saldırmıştı. Onu öylece beni kurtarmak için düştüğü durumu görünce gözümdeki yaşlar habersizce akmaya başladı. Gösterdiği yere doğru yürümeye çalışıyordum ayaklarım titriyor kendimi gelmeye çalışıyordum. Ama bu çabalarım boşunaydı. Ayağım yerdeki dala çarptı tam yere kapaklanıyordum ki beni tutan soğuk eller hissettim çığlık attım aman tanrım gelmiş yanıma gelmiş. Kafamı kaldırmamla onun Jason veya diğerleri değil Victor olduğunu gördüm.
-Şişşt sakin ol Melanie benim.
Beni Lillie’ye uzatıp hızla David’in yanına gitti. Victor’un yüzünde öfke vardı. Arkasından Aaron, Eddie ve Sasha’da onlara saldırdı. Lillie’nin kollarında bir çocuk gibi büzülmüştüm. Lillie beni kendime getirmeye çalışıyordu.
-Melanie tatlım Melanie bana bak. Sakin ol bir şey yok bakma artık oraya David’e bir şey olmaz kimseye bir şey olmaz artık.
Sürekli kırılma, parçalanma ve çığlık sesleri vardı. Kendime gelemiyordum. Onun bana saldırırken ki dişlerini öfkesini David’in kafasını koparmaya çalışmasını unutamıyordum. Bir yandanda saçlarım acıyordu. Lillie saçlarımı okşuyordu ama bir gözüde benim arka tarafımda olan kavgadaydı büyük ihtimalle birine bir şey olsa hemen gidecekti. Saçlarımı okşarken eline topak topak saçlarım geliyordu. Endişeyle elindeki saçlarıma baktı.
-Tanrım ne oldu saçlarına böyle?
Ağlamam durmuştu ama hıçkırıklarım kesilmemişti. Hıçkırıklarımın arasından konuşmaya çalıştım.
-Saç- .. o şey saçla..rım..dan çekti ben..i
-Tamam tatlım ama bak başka bir şeyin yok.
Ellerimi yüzüme kapattım. Sırtımı döndüğüm çalılık alanda olanlar hayal gücümün ve kendimin kaldırabileceğinden çok fazlaydı.
1-2 dakika sonra berbat bir yanık kokusu her tarafı sardı. Ayaktaydım ama yüzüm Lillie’nin omzundaydı. Sırtımı yavaşça okşaması kendimi daha iyi hissettiriyordu. Hemen sonra belimde soğuk elleri hissettim. İrkildim. Lillie konuştu.
-Şimdi değil David korktu zaten ellerini çek.
Yavaşça çekti ellerini. Ama o benim hayatımı kurtarmıştı. İlginç. O hem buraya gelerek benim hayatımı tehlikeye sokuyor hemde kendi canı pahasına beni koruyordu. Şu an ondan korkmuyordum aksine ona karşı ayrı bir sempati geliştirdiğim bile söylenebilir. Kafamı kaldırdım. David ellerini benden çekmişti ama yüzümü görünce tekrar bana doğru uzandı. Lillie bu sefer bir şey demedi. Hafiften gülerek kafasını salladı ve ellerini benden yavaşça çekti. David hemen bir elini belime sardı. Diğeriyle yüzümü tuttu. Tutması iyiydi. Çünkü kafamı taşımakta zorlanıyordum aslında bütün vücudumu taşımakta öylesine zorlanıyordum ki. Titreme nöbetim biraz geçmişti ama hala hafiften titrediğimin farkındaydım. David’de farkına varmış olacakki yüzümde olan eliyle eğildi ve beni kucağına aldı. Etraf berbat kokuyordu. Ona doğru büzülüp kokusunu içime çektim. Bu daha iyiydi. David hareket etmeye başladı. Hızlıca koşuyor olabilirdik ama bu gözümü kapama işi kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyordu etrafımda olmaması gereken şeyler oluyor. Hepsini görmem gerekmiyordu. Gözümü açtığımda onların evinin önündeydik ve arkamızda Sasha ile Lillie vardı diğerlerini görememiştim. Korkuyla David’in yüzüne baktım. Ben ona bakınca oda bana baktı. Ağlamaktan sesim sert çıkmıştı.
-Diğer-..leri onlar ner..ede ?
-Endişelenme bir şeyleri yok sadece ufak bir iş var halledip gelecekler.
Beni kendi odasına çıkardı. Yatağım hala orada duruyordu. Onu üstüne bıraktı.
-Birazdan geleceğim burada kal.
Dedi ve odadan çıktı. Üşüyordum. Titreme nöbeti geçmiş yerini üşümeye mi bırakmıştı. Yorganın içine girdim ve gözlerimi kapadım. Hayatımda çok garip şeyler oluyordu ve ben bunları kaldıramıyordum. Hep biraz atraksiyon ve adrenalin istemiştim ama bu kadar uç noktada şeyleri hiç hayal bile etmemiştim. Sonra kapının açıldığını duydum. Gözlerimi açtım David gelmişti. Yanıma uzandı. Saçlarıma dokundu.
-Nasılsın?
-Şu durum için en kadar mantıklı bir soru. Harikayım David oldukçada mutluyum az daha birilerinin yemeği olacaktım. Ama sorun değil alıştım zaten böyle görülmekten.
Yüzü oldukça üzgündü. Ellini yanağıma koydu.
-Bunun için ne kadar üzgün olduğumu sana nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Melanie biraz önce gördüklerin bir insan için çok zor şeyler biliyorum.
-Bilemezsin en son ne zaman kendini insan gibi hissettin zira az önce pek insana benzemiyordun.
Ne yapıyordum. Kendini benim için tehlikeye atan birisinin üzgün olduğunu görüyor ve daha çok üstüne gidiyordum. Yüzü üzüntüyle buruştu. Üzüntü bile David’e çok yakışıyordu. Ona bakıyordum. Sadece
-Çok üzgünüm.
Demekle yetindi ama bunu içinde hissederek gerçekten söylemişti. Daha fazla bir şey demedim. Zaten demem çok yanlış olurdu. Elini yüzümden çekti.
-Gidiyor musun?
-Evet ama istersen kalabilirim. Korkuyorsan falan.
Bir şey demedim. Korkuyordum. Ve kalsa iyi olurdu. Uyumanın şu an için iyi olacağını düşündüm. Gitmekten vazgeçti. Oda yorganın içine girdi. Beni belimden yavaşça tutup kendine çekti. Eliyle çeneme uzandı yüzümü kaldırdı. Çenemi yavaşça öptü.
-Gerçekten üzgünüm Melanie ama buradasın ve güvendesin.
Bir şey demedim. Kafamı göğsüne bastırdım. Diğer eliylede beni belimden sardı. David’in bir daha beni kendine ayırdığı çenemden öpmesine izin
vermeyecektim öyle demiştim ama şimdi ne değişmiştide onun kollarında yatar olmuştum. Düşünecek çok şey vardı. Ama ben ona sadece birini sordum.
-Ben şimdi burada mı kalacağım yine?
-Evet 1-2 gün burada bizimle kal. Hiç sanmıyoruz ama belki arkasından gelecek vampirler vardır.
-Ama nasıl kalacağım ki ?
-Ahh Melanie biraz önce öğrendim. Emily teyzen -
-Ne ne olmuş ona?
Endişeyle yataktan doğrulup ona baktım.
-Sakin ol dur bir şey olmadı sadece durumu ağırlaşmış hastaneye kaldırıldı.
-O..o ölmedi öyle değil mi?
-Hayır gerçekten ölmedi. Sadece annenden dolayı endişelenme evde değiller zaten tek başına kalacaktın.
-Ama burada kaldığımı bilmiyorlar mı?
-Lillie söyleyecek şimdi.
Daha fazla soru sormadım. Tekrar yatağın içine girdim garip bir üşüme bütün vücudumu sarmıştı. David’in kolları beni sürekli sarıyordu. Bundan rahatsız mıydım değimliydim anlayamıyordum. Ama bildiğim tek şey onun göğsünde yatmak ve kokusunu içime çekmem ne şekilde olursam olayım kendimi iyi hissettiriyordu. Uyudum bütün bunların rüya olmasını dileyerek. Ama bundan çokda emin değildim. Bunların hepsinin rüya olmasını istiyor muydum gerçekten? Lillie Sasha ve en önemlisi David onlar olmamalarını daha mı çok isterdim bunları bilemiyorum David’in kollarında uykuya daldım.
Sabah David’in sesiyle uyandım.
-Biraz fazla uyumadın mı Melanie? Akşam 6 gibi yattın saat kaç oldu.
Biraz endişeli gibiydi. Kalktım fazla uyumuştum kalktığımda başım döndü. Geri düşüyordum. David tuttu. Tekrar kalktım daha iyiydim.
-Sanırım biraz fazla uyumuşum. Okula geç kaldık mı?
-Hayır o kadarda geç değil Sasha bunları sana getirdi. Duş al giyin aşağıya bir şey yemek için gelirsin sonrada okula geçeriz.
-Tamam.
Hala biraz uyku sersemiydim. David bir anda yanımda belirdi. Çenemden tutup öptü. Sonra aynı hızla kayboldu. Ayakta öylece dikili kaldım. Sanırım David’in bunu yapmasına engel olamayacaktım. O bu hareketiyle “beni sevmek zorunda değilsin seni zorlamıyorum nasıl istersen öyle olsun ben beklerim ama diğerleri gibi normal arkadaşın olamam seni sevdiğimi ve sana neler hissettiğimi bil” demek istiyordu. Her seferinde bu uzun cümleyi kurmak yerine böyle yapıyordu. Kafamı sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Kıyafetleri alıp banyoya geçtim. Duş aldım ve temiz kıyafetleri tam giyecektim ki şaşırdım. Kıyafetlere hiç dikkat etmemiştim. Bana askılı lacivert belinden ince kemerli bir elbise vermişti.
Üstünede üşümeyeyim diye siyah düğmeli bir kazak. Şaşırdım ama Sasha’nın elbise anlayışı buydu sanırım. Günlük giymek için biraz fazla şıktı. Daha fazla havluyla kalmadan elbiseyi üstüme geçirdim. Siyah kazağıda üstüne giydi ama düğmelerini iliklemedim. Ayakkabılarımı temizlemişti beyaz converlerimi giydim aynadaki görüntüm hoştu ama farklıydı pek ben gibi değildi sanki neyse daha fazla görüntüm üzerinde durmadım aşağıya indim.
Merdivenlerden inerken Eddie küçük bir ıslık çaldı. Aaron güzel der gibi gülerek kafasını salladı. David mutfaktan çıkarak ne olduğunu görmeye geldi. Beni gördüğünde yüzünde çarpık gülümsemesi ve hayranlık vardı sanırım. Beni elimden tutup döndürdü. Sonra kendine çekti.
-Vayy bence kıyafet seçimini Lillie’ye bırakmalısın. Eskidende harikaydın ama bu elbise sana çok yakışmış.
-Lillie mi? Bunu bana o mu aldı?
-Evet noldu ki akşam sen uyurken giyecek bir şeye ihtiyacın olacağını düşündü.
-Bir şey olmadı. Ee ne yiyorum?
Sasha hemen mutfaktan çıktı.
-Aaa ne bu ıslıkların sebebi?
Beni görünce
-Anlaşıldı. :) ne yiyorsun ben sana söyleyeyim canım. Mantarlı sote yanında patates kızartması ve krepte var. Meyve suyu veya kahve artık oda sana kalmış. ;)
Kokuların olduğu yere doğru hızla ilerledim. Yemeği hızlı hızlı yiyiyordum. Sasha kendiyle gurur duyan bir gülümsemeyle bana bakıyor, David sen daha fazla beslemeliyiz der gibi, Lillie de yavaş ye boğulacaksın der gibi bakıyordu. Onları bana yaratıkmışım gibi bakarken kendimi tutamadım. Kahkalarla gülmeye başladım. David kafasını sallayarak gülümsedi.
-Sanırım doydun gülmeye başladığına göre hadi gidelim.
Kalktım. Sasha ve ben David’in siyah arabasına binerek okula doğru gidiyorduk.
Diğer arabada Eddie ve Aaron vardı. Normal hızda giderken David bir anda hızlandı. Sasha ve o birbirlerine bakarak gülüyorlardı. Hızları gittikçe arttı kafamı yana çevirince Aaron ve Eddie ile yarıştıklarını gördüm. Ahh tanrım delirmiş bunlar David çok hızlı gidiyordu. Sonra aklına ben gelmiş olmalıyım ki bana döndü.
-Melanie sen iyisin öyle değil mi?
Sasha’da bana döndü gülmeye başladı.
-Yaa ne iyiya yavaşla David yoksa Melanie’yi koltuktan kazımak zorunda kalacağız.
Sonunda okula gelmiştik. Arabadan indim. David’in arabayı park etmekte fazla sorunu yoktu. Hemen bana yetişti. Kafeteryaya doğru gidiyorduk. Bu gün sadece coğrafya derslerimiz aynı sınıftaydı. Tam Lena ve Colin’lerin olduğu masaya gidiyordum hoşça kal demek için ona döndüm. Bir anda belimi sardı. Yüzümden tutup kaldırdı ve yine çenemden öptü sonra bana sıkıca sarıldı. Yüzünü saçlarımın arasında gömmüş Colin’e bakarken güldüğünü hissedebiliyordum. Bense aptal olmuştum bütün okulun önünde David ne yapıyordu böyle Colin’e söylediklerimin hepsi boşa gitmişti. O tarafa yüzümü bile çeviremiyordum. David ellerini belimden çekti. Ne yaptığının farkında mıydı acaba? Ona öylece bakakaldım.
Yazar: Leonard Clever
=================
16.Bölüm " Colin yine ne yaptın sen? "
16.Bölüm
Gözlerime bakmıyordu ne yaptığının farkında gibiydi. Yaramazlık yapmış çocuklar gibi bakışlarını etrafta gezdiriyor bir türlü bana bakmıyordu. Sonunda hafifçe gülerek suratıma baktı. Ona;
-Sen bira..z ön..ce ne yaptın öyle?
-Ne yapmışım ki? Sen benimsin Melanie bunu herkesin görmesi gerek.
-Bu... bu – yaptığın hiç hoş değildi. Sana kendimi bilmiyorum demiştim üstüme gelmeyeceğini sanıyordum.
-Gelmiyorum zaten. Sadece etraftaki kişilere senin benim için ne ifade ettiğini azda olsa anlamasını istiyorum. Ben bıraksam seni kapacak çok kişi var akbabalar arasında yaşadığını biliyor muydun?
Gözlerimi devirdim. Ne dersem deyim kendini haklı bulacağını biliyorum.
-Sana hiç bir şey demiyorum ben artık. Uff lanet olsun Colin’e ne diyeceğim ben şimdi?
Yumruklarını sıktığını gördüm. Dişerinin arasından konuşmaya başladı.
-Petterson’a bir şey söylemene gerek falan yok Melanie. Neden ona açıklama yapasın ki? Hem Colin benim için arkadaş diyorsun hemde ona yaptıkların için açıklama yapıyorsun.
- Ben bir şey yapmadım. Sen yaptın.
Gözlerini devirdi. Hem haklıydı. Colin’e açıklama yapma gereği duyuyordum.onun üzülmesini veya bana küsmesini istemiyordum. Neden böyle ki yoksa ben ona farklı şeyler mi hissediyordum. Bilmiyorum eğer David buraya gelmeseydi. Belki Colin’le olabilirdim ama o kafamı iyice karıştırmıştı. Ona karşıda ne hissettiğimi bilmiyor aptal gibi ortada geziyordum.
-Sen burda böyle dikilecek misin? Asıl şimdi herkes bize bakıyor.
Kafamı sallayıp kendime geldim. Sonra ona bakmadan Lena ve Colin’in olduğu masaya doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan seslendiğini duyuyordum.
-Son derslere girmeyeceğim ama çıkışta seni alırım Melanie.
Bir şey demedim arkadan kafamı salladım. Anlamıştır herhalde.
-Günaydın herkese sabah sabah çizgi roman mı okuyorsun Sarah?
-Ne yapayım nasılmış diye aldım. Süper bir şey çıktı. Bu arada David Johnson’nun sana ne yaptığını gördüm şekerim sabah sabah çizgi romanımdan bile ilginçti tek sizin için kafamı kaldırdım kıymetini bil. ;)
-Yaa çok sağol.
Sarah’ın ne demek diye fısıldadığını duydum sanki. Sonra bakışlarımı her ne kadar istemesem de Lena ve Colin’in olduğu tarafa çevirdim. Lena bana bakmış sırıtıyordu. Colin’se ben ona bakınca gürültülü bir şekilde sandalyesini geriye çekip hızlı adımlarla kafeteryanın çıkışına doğru gitti. Ona doğru bakarken David’inde ona baktığını gördüm. Sonra Sasha’ya dönüp bir şeyler dedi. Sanırım ne planladığını veya ne düşündüğünü bilmek istiyor. Colin’in kalktığı yere sessizce oturdum. Lena ellerimi havaya kaldırdı. Hala gülüyordu.
-Bana bir şeyler anlatmak ister misin güzelim?
-Şeyy hayır.
-Aaa yapma Mel neler oluyor? Biraz önceki gösteride neydi?
-Gösteri falan yapmadım ben.
-Ama David’in niyeti biraz farklıydı sanırım.
Yüzüne baktım. Bana imalı imalı bakıp gülümsüyordu.
-Hadi ama Mel benden demi saklayacaksın?
-Gerçekten saklanacak bir şey bile yok biraz önceki şey neydi bende bilmiyorum fark ettiysen benim dışımda gerçekleşti. Neyse ben sınıfa gidiyorum.
-Erken değil mi daha?
-Evet ama gideceğim ben burada durmak istemiyorum.
Onun yanında durup bana böyle bakmasına daha doğrusu okulun yarısının bana bakmasına daha fazla katlanamayacaktım. Oradan çıktım. Kimya sınıfına ilerliyordum. Laboratuarı hep sevmişimdir. Onu buna karıştır yepyeni bir şey yarat. İlgimi çeker. Oraya doğru giderken biri kolumdan tutup çekti. Bir anda reflex ufak bir çığlık attım.
-Ahh sen miydin Colin. Korkuttun beni. Bir şey mi var?
-Demek birde bir şey mi var diye soruyorsun haa?
Yüzüne ne olduğunu anlamaya çalışır gibi baktım. Aslında biliyordum içerideki olanlardan bahsediyordu.
-Melanie dün akşam okul çıkışında beni ektin seninle yeni açılan kafeye gideceğimizi sanıyordum. Hadi bütün bunları geçde içeride olanlarda neydi öyle bana David Johnson’la aramda bir şey yok diyorsun ama ertesi gün sarmaş dolaş kafeteryaya giriyorsun. Bir günde ne yaptı bu adam sana, yoksa bana mı yalan söyledin yok diye?
-Bak Colin Day Light olayı için üzgünüm gerçekten ben onu tamamen unuttum.
-Farkındayım unutmuşsun anlıyorum zaten baksana David Johnson büyüsüne kapılıp onun arkasından koşan aptal kızlardan hiçbir farkın kalmamış.
Colin bana neler söylüyordu böyle çok sinirlenmiştim. Sanki ben keyfimden gelmemiştim kafeye. Ama ona bir açıklamada yapamıyordum. Kanımı içmek isteyen vampirler vardı onun için David’le biraz uğraştık diyemiyordum. Ama ben David’in arkasından koşmuyordum. Ben şu duruma bile nasıl geldiğimi anlayamıyordum ki.
-Sen bana ne dediğinin farkında mısın haaa? Ne hakla benimle böyle konuşursun?
Bağırmaya başladım. Oda konuştuğunda sesi yüksekti.;
-Hah sen yalancı birisin Melanie Winston. Johnsonlardan hoşlanmıyorum dedin hepsiyle arkadaşsın. David Johnson ile alakam yok dedin şimdi onun arkasında gezen sadık köpeği olmuşsun. Winstonları tanırım hiç senin gibi insanlar değildir. Demekki bir tek sen çıktın.
Sinirden elim ayağım titremeye başladı. Bu benim konuştuğum arkadaşım olamazdı. Bu Colin olamazdı. Yumruğumu elimde zor tutuyordum kesinlikle şu an Colin’in suratına geçirmeyi istiyordum.
-Seninle benim artık hiçbir ilgim olamaz Petterson. Sakın ama sakın bir daha bana yaklaşma bile.
Ona David’in seslendiği gibi Petterson demiştim. Bu onu daha çok sinir etti. Bunu anlayabiliyordum. Zaten daha çok sinirlenmesi için öyle söylemiştim. Sinirle kimya sınıfına gittim. Sıraya yaslandım gözlerimi kapayıp sinirimin geçmesini bekledim. Bana neler söylemişti. Sakinleşmek için bunları düşünmemeye çalıştım. Daha iyi olduğumda gözleirmi açtım. David kapının önünde yine poz veren ünlüler gibi duruyordu. Ama yüzü biraz asık gibiydi sanki. İnledim yine David beni bir türlü yalnız bırakmıyordu. Bıkkınlıkla konuştum.
-Yine ne var David ?
Yanıma yaklaştı.
-Bir şey olduğundan gelmedim. Colin ile konuşmalarınızı-
-Ahh tabiî ki duydun siz herşeyi duyarsınız zaten.
-Dinlemedim Melanie duydum bunun için üzgünüm. Yani konuştuklarınız için
bunlara neden olduğum için.
İçimi çektim onun bir suçu yoktu ki. Eğer istesem David’i kendimden uzak tutabilirdim.
-Senin suçun değil bu. Aslında kimsenin suçu değil. Colin benimle nasıl konuşması gerektiğini unuttu bir an için.
-Onu affedecek misin?
-Bilmiyorum affetmemi ister miydin?
Omzunu silkti.
-Benim için bir şey fark etmez. Senin onu affetmen yada affetmemen benim sana karşı tutumumda ve hissettiklerimde bir şey değiştirmez ki.
Buna benzer bir cevap geleceğini biliyordum. Hafifçe güldüm.
-Neden güldüğünü sorabilir miyim?
-Hiç bunun gibi bir cevap bekliyordum bende.
Oda gülümsedi.
-Bir yerlere gidelim mi? Yoksa ben kimya dersime girmezsem olmaz mı diyorsun? :)
-Nereye gideceğiz?
-Bilmem nereye istersen.
-Tamam gidelim o zaman.
Beraberce kalktık. Arabasının olduğu yere giderken aklıma Lena geldi. Bir anda kaybolursam çok meraklanırdı.
-Bir dakika Lena’yla konuşmalıyım.
Hızlıca tekrar kafeteryaya girip gözümle Lena’yı aradım. Masada bir şeyler yiyordu. Yanına gittim.
-Lena -
-Melanie bende seni arıyordum. Kimya dersi nedendir bilmiyorum boşmuş ondan sonraki dersede girmeyi düşünmüyoruz sinemaya gideceğiz sende gel.
-Ahh şey yok ben gelmeyeyim. Eve gideceğim. Sonra görüşürüz.
Bilmiyorum ama bir anda Lena’ya yalan söyleme gereği duymuştum. Bunu daha fazla düşünmedim. David’in arabasını bulup hızla onun yanına gittim. Koltuğa oturdum.
-Ee nereye gidiyoruz?
-Bilmem nasıl bir yer olsun kapalı bir yer mi açık bir yer mi?
-Açık hatta mümkünse rüzgar essin.
Güldü. –Tamam essin.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Arabayı sürmeye başladı. Bu arada bizde konuşmaya başladık. Ne ara geldiğimizin farkına varmamıştım. Bizi Lake Placid sahiline getirmişti. Gölün kenarına daha önce buraya gelmiştim. Ama bunca yıl burada oturmama rağmen hiç gezmemiştim. Dışarıda her zamanki hafif sert hava vardı. Ve gölün yakınlarında rüzgar esiyordu. Arabadan indik ve sahile doğru yürümeye başladık.
-Ben buraları hiç bilmiyorum haberin olsun.
-Ne yani hiç gezmedin mi?
-Hayır.
Şaşırdı.
-Şimdi gezeceksin. Geldiğimizde ilk keşfettiğim yer. Ben beğendim sende beğeneceksin.
Daha ileriye sahilin öteki tarafına doğru gidiyorduk. Atlamam gereken otlar ve taşlar vardı ve bu elbiseyle pek kolay olduğunu söyleyemeyeceğim. O zaman David beni yavaşça tutup geçmeme yardım ediyordu. En son durduğumuz yer oldukça ilginç ve güzeldi. Çok uzun ağaçların vardı ve göle vuran yansımalarıyla beni büyülüyordu. Ben bunca yıldır burada yaşıyordum ama buraları hiç görmemiştim. David bir yerimi kanatmamaya çalışarak beni daha yakına götürdü.
-Ben buraları hiç görmemiştim.
Bana bakıp gülümsedi. O beni bende etrafı seyrediyordum.
-Bana ne bakıyorsun. Şuraya baksana kesinlikle fotoğrafı çekilesi bir yer bayıldım.
Omzunu silkti.
-Ben daha güzel bir şey buldum. Hem herkes bayıldığı şeyi seyretsin.
Daha fazla bir şey demedim. Kayaların üstüne çıkıp yürümek istiyordum. Ben kalkınca David’de kalktı.
-Ayağım kayarsa falan düşmeden tutarsın öyle değil mi?
-Tutarım evet istediğin gibi takıl.
Kayaların üstünde yürüdüm. Kayanın altında sakin görüntüsüyle Lake Placid’in gölü uzanıyordu. O sıra David arkamdaydı ve onunla konuşuyordum. Beni güldürmeyi o kadar iyi beceriyordu ki insanın sürekli onunla konuşası geliyor. Harika bir gün geçirdim. En son kendimi hala yeşil kalmayı becerebilen otların arasına atıp dinlendim. David’de yanıma oturdu.
-Harika bir gündü David teşekkür ederim.
-Ne demek her zaman. Artık gidelim mi hava kararmak üzere.
-Annemle babam gelecek mi bu gün?
-Sanmıyorum Sasha gelemeyeceklerini söyledi. Emily hala pek iyi değilmiş sanırım.
O an bir suçluluk hissettim. Teyzem yerinde koyduğum ve yıllarca beni kendi kızı gibi seven kadın hastalanmıştı ve ben kendi düşüncelerime dalmış onu görmeye bile gitmemiştim. Yüzüm asılmış olacakki David bir şey olup olmadığını sordu.
-Hayır yok.
Bunu sessizce söylemiştim.
-Eğer yalnız kalmaktan korkuyorsan zaten bizimle kalıyorsun bu akşam yalnız bırakmam seni.
-Yok ondan değil ben kendimi suçlu hissediyorum David Emily’yi bir kez bile görmeye gitmedim.
Elimden tutup kaldırdı.
-Çok acıkmış olmalısın kalkalım hadi tamam yarın seni hastaneye bırakırım.
Tekrar arabaya binip oradan uzaklaştık. Yolda giderken kafamı cama yasladım. O sıra Colin’i gördüm. O ne yapıyordu orada olamaz.
-Arabayı durdur David
-Ne oldu?
-Durdur hemen, hemen çabuk
Yazar: Leonard Clever
=================
17.Bölüm ' Ben Tavşan Değilim'
İnanmıyorum Colin ne yapıyordu öyle? O kadar şaşırmıştım ki David’in söylediklerini duyuyor ama algılayamıyordum.
-Melanie ne oluyor neden durdurdun?
Ona cevap vermeden arabadan atladım. Ben çıkınca onunda kapıyı açtığını duyabiliyordum. Hızla Colin ve onun daha önce görmediğim yeni arkadaşlarının olduğu yere gidiyordum. Belkide bu yaptığım saçmaydı ama Colin’in ne halde olduğunu görmem gerekiyor. İşaret parmağımı Colin’e doğru uzatarak konuştum.
-Sen, aptal burada ne yapıyorsun böyle elindekinin uyşturucu olmadığını söyle bana. Hem birde içkiyle mi içiyorsun gerizekalı kendini öldürmeye mi çalışıyorsun?
Kafasının iyi olduğu belliydi. Kelimeleri zorlukla söylüyor konuşurken dili peltekleşiyordu. Sırıtarak;
-Kendimi öldürmek mi hayır güzelim burada birazcık eğlenmeye çalışıyorum o kadar. Hem sanane sevgilini alıp basıp gitsene.
Dedi.
-Colin sen delirmişsin-
Daha konuşacaktım ama David hemen kolumdan tutup kendine çekti.
-Melanie iyi değil şimdi sonra konuşursun hadi gidelim.
-Hayır gitmiyorum ben bir yere şunun haline bak David hap içiyor.
-Bağırmayı keser misin? Şu an ne halde olduğunu sende görüyorsun gel gidelim sonra belki konuşursun onunla.
-Ne demek belki onunla konuşacağım David
-Melanie bu hale gelmiş biriyle konuşmana izin vermeyebilirim.
-Hah birde izin mi alacağım.-
Colin’in yeni arkadaşları gülerek konuşmamızı böldü.
-Aaaa olmuyor ama yeni sevgililerin böyle kavga etmesi. Yok yok hiç yakıştıramadık. Hem çekip gitsenize önümüzde tartışıyorsunuz. Ama sizde istiyorsanız
Elindeki ufak şeyi bize uzatıyordu. David tam elini kaldırdı vuracaktı ki elini tuttum. Haklıydı gitmeliydik. Ama şu konuşma kısmı için David’den izin falan almayacaktım.
-Tamam David gidelim hadi.
O sıra Colin’in gülen sesi yerinde ağlamaklı sesini duydum. Döndüm ve onu oldukça perişan bir halde gördüm.
-Sizi gördüm gülerek konuşarak gölün sahilinden iniyordunuz. Sen hiçbir zaman buraları sevmezdin ne oldu Melanie haaaa ne oldu da David’in bu kadar esiri haline geldin?
Onu böyle görünce içim parçalandı. Colin üzüldüğümde, sevindiğimde hep benimle olan harika bir insandı ve şimdi benim yüzümden ne hale gelmişti. Bende üzüntüyle yüzümü buruşturup elimi ona doğru uzattım. Oda elimi tutacakken David dokunmama bile izin vermeden elimi tuttu ve beni arabaya doğru sürüklemeye başladı.
-David dursana onunla konuşmalıyım.
-Tamam konuşursun ama burada bu şekilde böyle insanlar varken olmaz hadi eve gidiyoruz.
Beni böyle götürünce Colin’de sallana sallana bize doğru gelip David’e
bağırmaya başladı.
-Bıraksana onu görmüyor musun benimle konuşmak istiyor.
David’in beni saran kolundan tuttu. David Colin’in ona dokunmasıyla hırlamaya başladı. Bu hoşuna gitmemişti. Zaten normalde David her halükarda Colin’i döverdi ama birde Colin böyleyken hiç şansı yoktu. David’e döndüm.
-Sakın ona bir şey yapma sakın.
-Arabaya bin hemen.
Colin konuşuyor bana ulaşmaya çalışıyordu.
-Hayır Melanie onunla gitme ben ...ben-
Bunları söylerken Colin David’i sürekli vurmaya benzer bir şekilde itiyordu. Sonunda David onu kolundan atıp hızla yere attı. Colin biraz gürültüyle yere düştü. Bir anda haykırdım.
-Ona dokunma dedim sana neden dinlemiyorsun beni ne yaptın sen?
Colin’e doğru giderken David beni tuttu.
-Melanie sana arabaya bin dedim ayrıca ona hiçbir şey yapmadım. Çok fazla şey içtiği için zaten dengesi yoktu itmemle devrildi. Hadi bin şu arabaya.
Tam binecekken Colin yerde oturur pozisyonda dikildi. Ağlıyordu. Onu öyle görünce bende gözyaşlarıma hakim olamadım. Ellerini sanki ulaşabilirmişim gibi bana uzattı.
-Melanie gitme ne olur? Onu seçme ben, ben onunla olmana dayanamam.
Biraz önceki cümlesini tamamlamıştı. Ağlamaklı ses tonuyla konuşmaya devam etti.
-Gitmeni istemiyorum Mel benimle olmanı istiyorum. Çünkü ben seni ..- ben uff lanet olsun seni çok seviyorum Melanie.
Ellerini umutsuzca indirdi. David ona gitmeme izin vermiyordu. Gerçi şu an onun yanına gitmem ne kadar doğruydu bilemiyorum. David’in düzenli tıslamasını duyabiliyordum.
-Colin ben ne yapacağımı bilemiyorum.
-Onunla olma. O yokken her şey çok güzeldi. Neden onun bu kadar içimize girmesine izin veriyorsun haa? Bırak onu yine okula beraber gidelim yine yanında sadece ben olayım. Bunun nasıl bir şey olduğunu tahmin bile edemezsin ben seni ondan çok daha fazla seviyorum Mel ama geldi ve bir anda seni benden
aldı.
-Colin-
-Yeter artık.
David’di bunu söyleyen beni kucaklayıp zorla arabaya bindirdi. Bağırdım ama umurunda değildi. Sonra kendi arabaya süreceği kısma geldiği zaman Colin ona vuracaktı. Tabii ki vuramadı. David bu sefer hırsla yüzüne bir yumruk geçirdi.
-Sen artık fazla oluyorsun Petterson
Colin yere düştüğünde onun üzerine eğildi ve;
-Ayrıca bu dünyada onu benden daha fazla sevecek kimse yok.
Diye tıslayıp arabaya bindi. Ona yine vurmuştu. Ona vurmaması gerektiğini söylemiştim.
-Sen ne yaptığını sanıyorsun ona vurmamanı söylemiştim. Bunu yaptığın için bile senden nefret ediyorum.
Bana baktı. Sinirle bakıyordu.
-Biraz önce seni çok seviyorum Melanie seni ondan çok seviyorum deyip benimle ol diye yalvardı farkındasın değil mi? Ne yapacaktım. ? tamam deyip çekip gidecekmiydim? Eğer böyle bir şey beklediysen üzgünüm asla bunun gibi bir tepki vermem ben.
-Tepkilerini görüyorum. Hah David beni kendi evime bırak seninle olmak istemiyorum.
-Hayır.
-Ne demek hayır neden benim hiçbir dediğimi yapmıyorsun? Evime kendi evime gitmek istiyorum.
-Neden acaba 1.si evde kimse yok tek başına kalmana izin vermem.2.si tek başına olduğun için tekrar Colin’in yanına gidebilirsin ki buna asla izin vermem. 3.sü şuan hissetmeye bilirsin ama açsın Melanie eve gidip bir şeyler yemen gerek.
-Zaten bende senden izin bekliyordum.
Bağırarak konuşan hep bendim. Sonra daha fazla ısrar etmedim zaten bir şey değişmezdi. Kafamı cama yasladım ve Colin’i düşündüm. Onu ne hale getirmiştim. Açıkçası David’de de kötü davranmıştım. Haklıydı çekip gitmesini veya konuşturmasını bekleyemezdim. Ama ona vurmamasını söylemiştim. Ne olursa olsun onun canı yansın istemiyordum zaten yeteri kadar canı yanıyordu birde fiziksel bir acıya gerek yoktu. Ama David’de dayanamış vurmuştu. Bunları
düşünürken aklıma Colin’in bir sözü geldi. ‘Sizi sahile inerken gördüm’ demişti. Nasıl yani eğer Colin oradaysa veya sonradan gelmişse bile David’in bunu bilmesi gerekir. Yani o bir vampir eğer bir insan ortama girerse bunun kokusunu alır bunu konuşmalarımızda kendi söylemişti. Ve onun orda olduğunu bilmesine rağmen acı çekmesi için bizi başka bir yere bile çekmemiş veya bana söylememişti. David’de dönüp bağırarak konuşmaya başladım.
-Sen ne yaptın haa?
-Yine ne oldu Melanie ayrıca bağırmadan konuşur musun?
-Sen çok kötü birisin David. Bunu nasıl yapabildin. Zaten çok kötüydü birde bunu nasıl-
-Neden bahsediyorsun sen?
-Gölün yakınında dolaşırken Colin’in orada olduğunu biliyordun ama yinede bana söylemedin veya bizi görmesini engellemedin. Bunu yapabilirdin. İnsanları hissettiğin zaman bizi kenara çekebilirdin ama yapmadın onun daha fazla üzülmesini istedin.
-Evet onların orada olduğunu biliyordum ama Colin’in daha fazla üzülmesini falan istemedim sadece benim olduğunu anlamasını istiyorum. Melanie ayrıca adil bir şekilde seni alacağımıda kimseye söylemedim. Bu zaten vampir olarak bulunmamdan dolayı hiçde eşit birşey değil elimdeki her durumu kullanmaktan başka ne çarem var?
-BU BİR YARIŞ DEĞİL. Ben de arkasından koşulan tavşan değilim.
-Eğer bir kişiyi aynı anda iki kişi birden seviyorsa ne durumda olunursa olunsun bu bir yarış haline gelir Melanie ama haklısın sen sürekli kaçan bir tavşan değilsin. İşte birazda bu yüzden Colin’in orada olduğunu söylemedim kendini kaçan biri gibi hissetme diye.
Haklı olsada olmasada şu an çok sinirliydim söylediklerini algılayamıyordum. Eve geldik. David aşağıya indi kapıma açmaya geliyordu. Ona fırsat vermeden kapıyı açıp hızla yürüdüm. Eve girdim. David arkamdan sesleniyordu.
-Bekle Melanie seninle konuşmam gerek bana bu şekilde tavır alma lütfen.
Onun sesini bile duymak istemiyordum. Hırsla odasına gittim. Kendimi yatağa attım. Geçerken diğerlerinin şaşkınlıkla baktığını görebiliyordum. Yorganın içine girip sakinleşmeye çalıştım. David kapıdaydı.
-Melanie içeriye girebilir miyim lütfen bak anlatmama izin ver. Yanlış anlıyorsun lütfen. Hem aşağıya in bütün gün bir şey yemedin.
-Git başımdan David bir şeyde yemek istemiyorum.
Kapıyı açıp içeriye girdi. Yatağın yanına oturduğunu hissedebiliyordum.
-Çek şunuda konuşalım lütfen.
- !!!
-Melanie yine konuşmuyorsun benimle en baştaki halimize geri döndük. Yapma böyle sana anlattım. Neden bir anda herşeyi silip Colin’i savunuyorsun ben ona bir şey yapmadım sende yapmadın bunu biliyorsun.
- ___
-Tamam benimle konuşmak ama şunları ye bari. Aç aç yatmana dayanamam hadi.
Yavaşça üstümdeki pikeyi aldı. Yüzümü yavaşça ellerinin arasına aldı.
-Ne olur bana böyle davranma.
-Melanie lütfen yapma böyle konuş benimle Colin en ufak bir şeyde içindekileri sana bu kadar belli ettiği için mi böylesin veya ağlayabildiği için mi? Ağlayamıyorum ama emin ol ağlayabilseydim bu zamana kadar beni oldukça çok kez ağlatırdın.
-Bu söylemen kendimi daha iyi hissettirdi. Çok sağol David.
-Kendini kötü hisset diye söylemiyorum beni anla diye söylüyorum bir şeyler
yiyeceksin öyle değil mi?
-David gerçekten canım istemiyor gerçekten. Lütfen yemeyeyim zorlama beni.
-Tamam sen bilirsin.
Yatağa uzandım. Uyumak istiyordum.
-Uyuyacak mısın?
-Evet kendimi çok şeyy hissediyorum suçlu ve yorgun karışık.
Yanıma uzandı.
-Sakın kendini suçlu hissetme sana aşık olmak nasıl bir şey biliyorum o yüzden Colin’i az da olsa anlayabiliyorum. Bu bizim elimizde veya senin izninle olan bir şey değil. O yüzden kendini iyi hissetmelisin. Hadi uyu biraz.
Ne kadar ona sinirli olsamda elini belime dolayıp beni göğsüne yasladığı zaman birşey demedim. Ona yaklaştım ve hep güvenli olduğunu düşündüğüm kollarında suçlu çocuklar gibi içimi çekerek uykuya daldım.
Yazar: Leonard Clever
=================
18.Bölüm 'Yıldızlar'
Hastane’nin ürpertici ve korkutucu kokusu tüylerimi ürpertiyordu. Annem ve babam yanımda hastane koridorunda bekliyorduk ama neyi veya kimi beklediğimizde dair hiçbir fikrim yoktu. bende hastanenin beyaz oturaklarına oturup beklemeye başladım. Herkes oldukça kötü görünüyordu özelliklede annem. Sonra kapısının önünde beklediğimiz odadan kulakları sağır edecek bir çığlık duyuldu. Elimle kulaklarımı kapadım. Artık daha fazla dayanamayıp ‘ neden buradayız neyi bekliyoruz’ diye bağırdım cevap veren olmadı. Sonra kapı açılıp içeriden sedyeye yatılı kanlar için yatan Emily teyzem geldi. Onu öyle görünce şok olmuştum. Annem ağlamaya başladı.O Ölmüştü. Ama sanki eliyle beni gösteriyor. Elini bana doğru uzatmıştı sanki. Nefesim kesildi. Ve bir anda geriye doğru sendelemeye başladım. Colin arkamda olduğu için ona çarptım.
-Ahh Colin neler oluyor burada?
-Tabi sen bütün zamanını David ile geçirdiğin için bilmezsin. Emily teyzen öldü. Ve sen onu bir defa bile görmeye gelmedin.
-Colin ben-
-Evet sen sen sen
İşaret parmağını bana göstererek üstüme yürüyordu. Bağırmaya başladım. Boğazım acıyana kadar bağırdım.
Gözlerimi açtığımda David’in korkuyla bakan gözleriyle karşılaştım. Bütün hücrelerimle rahatladığımı hissedebiliyordum. Yanaklarım ıslanmıştı demekki sadece rüyamda değil buradada ağlamıştım.
-Melanie ne oldu? Ahh beni ne kadar korkuttuğunu bilemezsin.
-Kötü bir rüya mı gördün?
-Evet çok kötüydü bana doğruyu söyle David Emily’e bir şey olmadı değil mi? O ölmedi?
-Emily mi? Hayır tabiî ki bir şey olmadı. Olsa ben sana söylemez miyim hiç?
Rahat bir nefes aldım. Sonra ellerimi ona doğru uzattım. Boynuna yapışıp kendimi ona yaklaştırıyordum. Şu an kendimi çok kötü hissetmiştim ama yanımda o vardı ne zaman kötü bir şey olsa hep o vardı. Her ne kadar o geldikten sonra hayatım altüst olsada. Bir elimle boynuna diğer elimle saçlarına yapıştım. Oda şaşırmıştı. Ama kendini benden uzaklaştırmadı belimden tuttu. Saçlarıyla yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Tanrım neler yapıyordum ben? Dudaklarını dudaklarıma bastırdım. Ona yavaşça öpmek gibi bir niyetim yoktu ama o beni narince dudaklarımdan öptü ve yüzümü görebilmek için biraz geriye gitti. Gülümsüyordu.
-Her ne kadar kötü rüya görmen beni üzse de eğer her seferinde böyle bir tepki vereceksen bu o kadarda kötü bir şey değil sanki?
Bende gülümsedim. İki eliyle belimden tutup iyice bana yaklaştı. Saçlarımdan öpüyordu.
-David?
-Efendim.
-Bir vampirden hoşlanma ihtimalim ne kadar?
Bedenime yapışık bedeninin heyecanlandığını hissedebiliyordum.
-Bilmem ki.
Başımı göğsüne yasladım. Uyumaya çalışıyordum ama uyuyamıyordum. Gerçi uyumak falan istediğimde yoktu. David’de uyuyamadığımı anlaşım olacak ki ;
-Uyuyamıyor musun?
Dedi.
-Hayır uykum kaçtı.
-Bir yerlere gidelim mi? Bu saatte kimsenin sana sunamayacağı şeyleri sunuyorum bak sana.
-Bu saatte nereye gideceğiz ki?
-Nereye istersen benim için mesafe sorun değil.
Gülümsedim.
-Biliyorum ama çok uzağa gitmemize gerek yok aşağıya bahçeye insek yeter oradan gözüken yıldızları seviyorum.
-Tamam nasıl istersen.
Aynı anda kalkıp beni kucağına aldı.
-Aaa David iyileştiğimi anlasan diyorum.
-İyileştiğini biliyorum ki zaten. Sadece yanımda olduğunu bir şekilde hissetmem
gerek ayrıca bu bir alışkanlık hemen vazgeçemem öyle.
Daha fazla itiraz etmedim. Zaten bir şeyi değiştirmezdi. 2 saniye sonra beni sallana uzun salıncağa bıraktı. Kendide yanıma oturdu. Yüzümü yıldızlara doğru kaldırdım. Onları inceliyordum. 3 tane yıldız dikkatimi çekti. İkisi çok parlaktı. Yan yana parıldıyorlardı ama diğeri onlardan birazcık daha uzakta daha sönüktü. Ama diğerleri gibide değildi. Parlıyordu ama diğer ikisi kadar değil. Neden bilmiyorum o biraz sönük olanı Colin’e benzettim. Ve bu canımı yaktı. Colin parlak olan olmalıydı.
-Bu yıldızlar bu kadar mı ilgini cezp etti?
-Evet onları kendi hayatımda birilerine benzetiyorum. Küçüklükten gelen bir alışkanlık. Eskiden odamı çatı katına hazırlatmıştım. Sırf yıldızlara bakarak uyumak için.
-Peki buradakileri kimlere benzettin?
-Şu parlak olan ikisi var ya onları yanındaki daha sönük olanı Colin’e benzettim.
David gösterdiğim yere biraz daha baktı. Sonra dişlerini göstererek gülümsedi.
-O zaman şu parlak olanlarda biziz.
-Evet o parlaklardan birini kendim yaptım ama Colin’i o biraz daha sönük
yapmak kendimi kötü hissettiriyor.
-Eğer o parlak olan Colin olursa diğeri ne olacak. Yani anlatmak istediğim hayatına Colin’i alırsan ben ne olacağım? Benim olmayışım seni daha mı mutlu edecek?
-Ben bilmiyorum ama senin olmayışın beni mutlu edeceğini de sanmıyorum.
-Tamam bu senin yanında olmam için yeterli bir bahane.
Bana doğru gülümsüyordu.
-David ama Colin’in böyle oluşuda beni üzüyor.
-Çünkü kendini suçlu hissediyorsun. Ve bunu bir arkadaşda bir başkasına hissedebilir. Bu onu sevdiğini göstermez.
İçimi çektim ve yine o iç yıldıza baktım. Sonra kafamı David’de yaslayıp gözlerimi kapadım.
Sabah gözlerimi açtığım da David yanımda yoktu. Eddie ve Aaron bana doğru eğilmiş elindeki uzun çubukla yanağıma dokunuyorlardı.
-Aaa uyandı hemen.
-Aman azıcık eğlenecektik.
-Ben sizin oyuncağınız değilim deyip mutfağa doğru gittim. Sasha ve David ortalıkta gözükmüyordu. Lillie mutfakta bana bir şeyler hazırlıyordu.
-Günaydın tatlım. Seni uyandırmadılar değil mi?
-Hayır ben zaten fazla uyumuşum kalktığım iyi oldu. Şey ben ne yiyorum Lillie?
Lillie gülümseyerek yaptığı börekleri gururla bana gösterdi. Bütün dişlerimi göstererek bende gülümsedim.
-Sen harikasın Lillie.
-Hadi otur meyve suyu mu çay mı kahve mi ne istersin?
-Meyve suyu.
Meyve suyunu doldurup böreklerimi önüme koydu.
-Sana afiyet olsun canım ben içerideyim bir şey istersen seslenmen yeterli.
-Tamam teşekkürler.
Giderken saçlarımdan öptü. Lillie harika bir insandı ve bana insan değilde sanki onlardan mışım gibi davranıyordu. Bu kendimi daha iyi hissettiriyordu.
Yaptığı muhteşem böreği iştahla yemeğe başladım. Aaron ve Eddie kapının girişinde suratlarında biraz tiksindirici birazda şaşırmış bir ifadeyle bana bakıyorlardı. Hiç rahatsız olamdan konuştum.
-Evet beyler bir sorun mu var? Eğer sizde isterseniz alabilirsiniz. Çekinmeyin.
Eddie kusmaya benzer bir ses çıkardı.
-Onları yiyeceğime ölürüm daha iyi.
Sonra Aaron konuştu.
-Onları bu iştahla nasıl yediğini anlayamıyoruz. İğrenç gözüküyorlar. Ve beslenirken çok şeysin masum ve kırılgan diyelim.
-Emin olun iğrenç değiller ve bir insanın boynunu kırıp beslenmediğim içinde
kırılgan olmamam gerekir.
Eddie umursamayıp içeriye gitti. Aaron’da omzunu silkip salona geçti. Haklıydım ve zafer dolu bir gülümsemeyle yemeğime devam ettim. Yemeğimi bitirdiğimde tabakları ve bardakları makineye yerleştirip saatte bakmaya gidiyordum ki David önümde belirdi.
-Günaydın Melanie. Yemeğini yedin mi?
-Evet. Saat kaç David çok mu geç oldu eve gidip üstümü değiştirebileceğim zaman yok mu?
-Hemen çıkarsak var. Hadi gidelim.
Lillie tekrar teşekkür edip evden ayrıldık. Kendi evimize geldiğimde arabadan çıktım.
-Hemen gelirim sen burda bekle istersen.
-Tamam arabadayım ben.
Odama çıkıp üstümdeki lacivert elbiseyi çıkardım. Oldukça rahat bir elbiseydi. Kesinlikle bende ketenden bir elbise almalıydım. Altıma açık renk kotu üstümede tek kolu açık, açık mavi bir bluzu giydim. Saçlarımı bağlayıp yağmurlu hava olduğu için biraz uzun çizmelerimi giyip evden çıktım. Arabaya
bindim.
-Birde kızlar insanı çok bekletirmiş sen bu konuda oldukça iyisin.
-Teşekkürler.
David’le konuşa konuşa okula gittik. Arabadan inince direk Colin’i gördüm. Okul kapısının önünde Sarah ve Bill ile konuşuyordu. Oda beni gördü. Beni görünce yolunu değiştirip okulun içine girdi. Yüzümü astım. David arabayı dolanıp yanıma geldi. Elini belime doladı.
-Asma yüzünü ona bakmazsan sana nasıl davrandığınıda görmemiş olursun bak bu benimde çok hoşuma gider.
Yüzüme bakıp göz kırptı. Gözlerimi kısıp ona kötü kötü baktım. Okula girdik. İlk ders kimyaydı. Laboratuara ilerliyorduk. Dersimiz David ile ortaktı ama aynı zamanda Colin’lede ortaktı. Ve benim laboratuar eşim Colindi. Peki şimdi ne olacak ki?
Colin ikimizin olan eşyaların oradaydı. Bu kaçma işini ders dışında yapıyor anlaşılan. Bu durum David’in hiç hoşuna gitmedi. Sanırım oda benden buradada uzaklaşacağını sanıyordu. Oda bana baktı. Aslında bu durum hoşuma gitmişti. Colin’i özlemiştim ve onunla konuşmak istiyordum. David bir eliyle belimden tutup diğer eliyle çenemden tutup öptü. Belki burası için gerekmeyen bir hareketti ama Colin’e Melanie benim haberin olsun demesi gerekiyordu oda böyle demişti. Bende Colin’in olduğu tarafa doğru yürüdüm. Laborantımızda kapının önündeydi geliyordu. Bir masada iki kişi çalışabilirdi ama sadece bir oturak vardı. Biri otururken diğeride oturmasın çalışsın diye. Ben gelince Colin
yavaşça kalkıp benim oturmam için kenara çekildi.
-Teşekkürler.
-Önemli değil. Ayrıca bu her kimya dersinde yaptığım bir şey sanki yeni fark ediyor gibisin.
Gerçektende yeni fark ediyordum. Colin’in yaptığı ufak kibarlıkları hiçbir zaman dikkatli bir şekilde incelemediğim için fark etmemiştim.
-Bilmem belkide şu aramızdaki garip gerginlik yüzündendir.
Yüzüme baktı.
-Ben sana dargın falan değilim Mel.
-Gerçekten mi? Doğruyu söyle küs değilsin değil bana? Ama hiç öyle davranmıyorsun.
-Evet sana küs kalamam hem ben. Davranışlarım içinde üzgünüm Mel bir an kendimi kaybettim. Umarım sende bana küs değilsindir. Bahçede söylediklerim için.
-Hayır değilim. Unuttum bile ne söylemiştin?
Güldü. Bende ona gülümsedim. İşte Colin’le böyle olmalıydım. Yoksa kendimi kötü hissediyordum. Yapmamız gereken bir deney vardı ve son 10 dakika olamsına rağmen becerememiştik. Telaşlanmış bildiklerimizde unutmuş acayip bir karışım yapmıştık. Sonra kendimizi tutamayıp gülme krizine girdik. Bir ara kafamı David’in olduğu yere çevirdim tabiî ki erkenden bitirmişlerdi. David’in yaptığına adım gibi eminim çünkü Kate’in kimya dersleri her zaman çok kötüydü. Ve şimdide David tavanı Kate’de David’i seyrediyordu. Güldüm David’in canı sıkılmış olmalı. Kate içinde üzüldüm. Güzel bir kızdı. Kimi beğendiyse bu zaman kadar çıkmıştır ama David avladığı erkekler arasında olamayacaktı. Çünkü o çoktan bana aşık olmuştu bile. Bunu düşününce zafer dolu bir gülümseme yüzüme yayıldı. Zil çalınca laborant gelip yaptığımız deneye baktı. E almıştık işte bu kötüye işaretti ama biz birbirimize bakıyor ve gülmemek için dudaklarımızı ısırıyorduk. Ders bitince Colin;
-Sonra görüşürüz Mel
Dedi.
-Görüşürüz Colin.
Colin gitti aynı saniye David yanıma geldi. Gülerek David’de döndüm.
-E aldık David. Düşün o kadar kötüydük.
-Evet gördüm. Ama bana pekde kötü gelmediniz.
Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.
-Şey evet barıştık. Onunla küs kalamıyorum David.
Çantamı koluma takıp koridora doğru ilerledik. David hem içini hemde beni kendine doğru çekerek;
-Bunu tahmin etmiştim. Eh ne yapalım şu an benimlesin ve benim için önemli olanda bu.
Deyip saçlarımdan öptü. Bense kendimi çok daha iyi hissediyordum. Lena’yı görmeye fizik sınıfının olduğu kısma gittim.
Yazar: Leonard Clever
=================
19.Bölüm 'Tanışma'
Lena’yı kafasını sıraya yaslamış tek başına otururken buldum. Yanımda David vardı. Sanıırm oda benim gibi sürekli gülen arkadaşımın neden böyle olduğunu
merak etmiştir. David’e döndüm.
-Seninle sonra görüşsek Lena’nın yanına gidiyorum ben.
-Tamam çıkışta alırım seni.
-Tamam.
Çenemden öpüp koridorda yürümeye devam etti. Artık alışmıştım. David’in çenemden öpmesi gayet normal bir şeymiş gibi gelmeye başlamıştı.
Lena’nın yanındaki boş sandalyeye oturdum.
-Bir sorun mu var Lena?
Yüzü asıktı.
-Hayır yok.
-Emin misin? Madem yok bu yüzünün hali ne o zaman?
- ...
-Lena hadi ama bendende mi saklayacaksın?
-Uff Mel ben sanırım Aaron’a aşık oldum.
Gözlerimi devirdim.
-Yapma Lena aşık falan olmadın. Sana anlatmıştım. Bu gözünde fazla büyütmekten başka bir şey değil.
-Hayır Melanie aynı değil. Hem sen kendine bak. David’den hiç hoşlanmıyordun ama şimdi sevgilisiniz.
-Hayır sevgili değiliz.
-Emin misin?
-Evet değiliz Lena söyledim ya.
-Tamam ama en azından aranızda bir şey var. Sen bile onlardan hoşlanabilirken ben neden sevmeyeyim. Hem onu tanıyorum artık Mel onu hem dış görünüşü hemde karakteriyle seviyorum ben eskisinden daha ezici bir güçle.
-Sen ciddi misin?
-Evet hem de oldukça eminim bundan. Beni eve getirip götürdüğü günlerde ilk başta bahsettiğin aptal duygu vardı. Ama onu tanıdıkça duygularım değişti ve nasıl desem farklı şeyler hissediyorum ona karşı.
David ve ailesinin vampir oluşu sonra başıma gelenler ,Colin’le olanlar derken en yakın arkadaşımı boşlamış onun neler hissettiğini bilemez olmuştum. Sanırım haklıydı. Baştaki saçma sahiplenme güdüsü şimdi kendiliğinden aşka dönüşmüş gibi. Bunu anlayınca sinirlendiğimi hissedebiliyordum.
-Aaron’u unut Lena Sasha ile sevgililer ve oldukçada iyi bir ikililer saçma duygularını kontrol et. !
-Ben sevgili olduklarını biliyorum.
Kısık sesle yavaşça söylemişti bunu. Sonra verdiğim tepkinin fazla olduğunu anlamıştım. Ama bunu yapmaması gerekiyor. Sasha o bundan rahatsız oluyor. Yani tamam Lena benim eski ve çok sevdiğim bir arkadaşım ama Sasha’ya bunu yapamaz.
-Ben üzgünüm bir anda aşırı tepki verdim ama yapma Lena bunun olmaması gerekiyor onun bir sevgilisi var ve mutlu gözüküyorlar. Bu duygularını-
-Duygularımı kontrol edecek zamanı geçtim Mel artık çok geç. Ama sorun şu ki
onlar tahmin ettiğin kadarda mutlu değiller.
-Nasıl değiller? Ayrıca böyle bile olsa sen nereden biliyorsun Lena?
-Birazcık dikkat et Melanie birbirlerini gerçekten seven iki insan gibi miler?
-Ben bilmiyorum senin gibi dikkat etmiyorum ama sevmeseler neden birlikte olsunlar ki?
-Tamam hiç sevmiyorlar demiyorum sanırım o kadarda değil ama tahmin ettiğimiz gibi büyük bir aşk yok aralarında.
-Bunu bilmiyoruz Lena bilemeyizde ama sen bu Aaron sevdandan vazgeçeceksin.
Kafasını bana çevirdi.
-Sen beni anlayamıyorsun Melanie ya ben kendimi anlatamıyorum yada sen anlamak istemiyorsun.
Dedi ve çantasını alıp hızla yanımdan uzaklaştı. Kafam feci karışmıştı. Şimdi arkadaşımı kırmıştım ama önemli olan o değildi. Sorun sadece Sasha ile Aaron’un sevgili oluşu değildi. Aaron bir vampirdi ve Lena’nın ondan uzaklaşması gerekiyordu. Ona nasıl anlatırdım ki daha ben bile anlayamamış alışamamışken. Bende boş sınıftan kalkıp beden dersi için soyunma odasına
gittim. Altıma eşofmanımı üstüme de beyaz okul tişörtünü giydim. Kaküllerimi bırakıp saçımı bağladım dolabımı kapayıp çıktım. Geçen hafta hentbol oynamıştık bu hafta büyük ihtimalle voleybol oynardık. Beden derslerini severdim. Enerjimi dışarı atmak için harika bir bahanemdi. Değişmeyen voleybol takımım oyuna başlamamış benim gelmemi beklemişti. Gülümsedim ve oyuna başladık. Bir ara gözüm yedeklerin bulunduğu tarafa takıldı. Lena orada öylece oturuyor birinin sakatlanmasını veya oyundan çıkmasını bekliyordu. Lena sportif olaylarda pek iyi değildi. Bende o biraz kafasını dağıtıp oynasın diye oyundan çekileceğimi yorulduğumu söyledim. Sarah itiraz etti.
-Yapma Mel ne yorulması seninle bütün gün voleybol oynadığımız zamanlar bile oldu.
-Bu gün kendimi pek iyi hissetmiyorum Sarah ben çıkayım Lena girsin oyuna
Sarah’ın biraz yüzü asıldı. Ama sonra kafasını salladı. Lena sinirle ayağa kalktı. Bana doğru dönerek zehirli oktan beter sözlerini saçtı.
-Senden bana karşı sadaka gibi oyun vermeni istemiyorum, kendince kafamı dağıtırım diye oyun oynamamı düşünmenide istemiyorum bunları sen yaparsın çok güzel voleybol oynarsın diğer sporlardada harikasın bilmediğin yeni bir şey öğrenecek olsanda hep müthiş olursun. Ders notlarında benden az çalışmana rağmen hep çok daha iyidir. Bu sensin Melanie Winston. Ama ben farklı biriyim ben Lena’yım ben kafamı dağıtmak istediğim zaman spor yapmam müzik dinleyip sahile inerim ama sen bunları nereden bileceksin çünkü her zaman senin dediğin olur öyle değil mi? Ben senden hiçbir şey istemiyordum sadece Aaron konusunda yanımda olmanı en azından beni teselli etmeni bekledim ama sen o kızı tercih ettin benden bu kadar Melanie hanım kendi başının çaresine bak artık Lena yok .
Hırsla kapıya doğru yürüyüp gözden kayboldu. Bense aptal gibi arkasından bakakalmıştım. Lena’nın bana bu kadar dolduğunu hiç tahmin edemezdim. Oysa ne kadar yanlış düşünüyordu. Bense her zaman onu daha çekici ve harika bulmuşumdur. Lena’nın gözleri ela-yeşil karışımıydı ve çok güzellerdi. Onun dışında Lena’nın çok iyi müzik bilgisi vardı hep biraz kıskandığım bir noktada çok cana yakın ve kolay arkadaş bulmasıydı. İnsanlar en çok onu severlerdi. Bende hep onun yanında sönük kaldığımı düşünmüşümdür. Söyledikleri karşısında şok olmuştum. Ben onu korumak istemiştim. Elimdeki topu bırakıp yavaşça çıkışa doğru yürüdüm. Gözümden yaşlar aktığını hissedebiliyordum. Herkes beni yanlış anlıyordu veya sürekli insanları kırıyordum. Bundan nefret ediyorum kendimden nefret ediyorum. Çalılıklara bakan banklardan birine oturdum. Ağladığımı birilerinin görmesini istemiyordum. Yavaşça olanları düşünürken yanıma birinin oturduğunu gördüm. Göz yaşlarımı silip kim olduğuna baktım. Colin gelmişti. Yavaşça yanımda oturuyor hiç sesini çıkarmıyordu elindeki mendili bana uzattı. Bende bir süre daha ağladıktan sonra mendille göz yaşlarımı silip kendime geldim.
-Rahatladın mı biraz?
-Sayılır.
-Seni ağlatan şeyin ne olduğunu sorsam söyler misin?
-Ben ... ben her şeyi mahvediyorum Colin. Lena beni yanlış anladı ve çok kötü şeyler söyledi. Sonra sen senide çok kırdım. Ben kendimden nefret ediyorum.
Colin huzursuzca yerinde kıpırdandı. Sonra vücudunu da yüzünü de bana döndü.
-Öncelikle Lena her zaman fevri bir kızdır sana bağırmış olsada haksız veya seninde mutlaka bir yerlerde haklı olduğunu anlayıp geri gelecektir. Bana gelirsek.-
Sesini biraz daha yumuşattı.
-Sen beni kırmadın Mel ben kendimi kaybettim. Bambaşka bir Colin oldum. Senin sevdiğini düşündüğüm Colin değildim ben. O anki sinirimle asla yapmam dediğim şeyler yaptım. kendimi ve beynimi uyuşturdum, sana kötü şeyler söyledim ve bir sürü şey daha. Bunları yaptım evet ama hiç biri senin suçun değildi ki. Sen gelip de Colin bana aşık ol demedin.
Bunu söyledikten sonra hafifçe gülümsedi. Bende gülümsedim.
-Dediğim gibi kendinden nefret etme eğer benim aptallıklarım için kendini üzersen asıl o zaman ben kendimden nefret ederim. Hadi şimdi ağlama Melanie.
Yanağımdaki kalmış olan son göz yaşını silerken elini yanağıma koydu şimdi dikkat ettim Colin’le bayağı yakındık. Rahatsız oldum. Bahçenin karşısında David’i gördüğüm zaman telaşlandım. Sanki yapmaman gereken bir şeyi yapıyor gibi hissediyordum. David uzaktan öylece bakıyordu sadece. Gülümseyerek geriye çekildim.
-şimdi kendini biraz daha iyi hissediyor musun?
-Evet kesinlikle daha iyiyim Colin. Sen harika birisin. Teşekkür ederim yanımda
olduğun için umarım Lena konusunda dediğin gibi olur. Gitmem gerek hoş çakal.
Banktan kalkıp David’in olduğu yere hızla ilerledim. David bana bakmıyordu Colin’e bakıyordu. Tam yanında olduğum zaman bile bakışları halan Colin’deydi. Kısa bir süre sonra yüzüme baktı. Yüz hatları gergindi ama bana bakınca yumuşadı. Elini yanağıma koyup kendine çekti.
-Bir sorun mu var neden ağladın? Veya kim ağlattı?
Son cümleyi sertçe söylemişti. Hemen kavgaya hazır David güldüm.
-Yok bir şey sadece Lena işte. Ama onuda hallederiz gibime geliyor.
Ben gülünce rahatladı.
-İyisin yani sorun yok.
-Hayır yok.
-Tamam hadi eve gidelim o zaman.
-Hangi eve?
-Sizin eve.
Şaşırmıştım.
-Sende mi geleceksin?
-Sakıncası yoksa evet.
Evde annem vardı ve birazdan babamda gelecekti. David’in ne yapmak istediğini anlamadım ama onu kırmak istemediğimden ‘Ne sakıncası olabilir tabiî ki gelebilirsin’ dedim. Arabaya doğru ilerledik ne olduğunu anlayamadığım için aklıma gelen şeyi sordum.
-Ailem ile mi tanışmak istiyorsun?
Gülümsedi.
-Onları zaten Sasha sayesinde tanıyorum ama evet onlara göre öyle olacak.
-Sanırım benim hakkımda Sasha ile çok konuşuyorsunuz.
-Sasha’nın yeteneğini bu zamana kadar hiç bu kadar kullanmamıştım beni öldürmek üzere onu söyleyeyim sürekli sözler veriyorum ve yapmak zorunda kalıyorum.
Sözler tabi ya
-Demek Sasha’ya sözüm var derken bunun içindi.
-Tabiki yoksa Sasha’ya neden gidipte bir ev alayım ki?
-Ev mi ona ev mi aldın?
-Evet gitmek istediği üniversitenin yanında aslında kendide alabilir ama yeteneğini boşa kullanmak istemiyor.
Bunu söyledikten sonra güldü. Bense sinirlenmiştim beni ve hayatımı bir nevi kullanıyorlardı.
-Bu hoşuma gitmedi.
-Şaşırmadım.
Yine gülüyordu eve gidene kadar konuşmadım. Sonra arabadan indik David
elimden tuttu. Ona bir bakış attım.
-Ne ne oldu yine?
-Şu elini çeksen diyorum.
Yapmacık bir şekilde şaşırmış gibi yaptı.
-Neden çekecekmişim? Buraya hangi sıfatla geldiğimi sanıyorsun Melanie?
Bu gün David’i çok güldürmüş olmalıyım yine gülüyordu. Yüzümü astım. Ve David’le el ele ilk defa Winston’ların malikanesine doğru yürümeye başladık.
Yazar: Leonard Clever
=================
20. Bölüm 'Şey Sanırım Bende Seni S...'
20. Bölüm ‘Şey Sanırım Bende Seni S...’
Tam kapıyı çalmak üzereydim ki David’e son birkez daha baktım. Bundan emin miydi? Gözlerini devirdi.
-Hadi ama bu kadar korkak olma ne olabilir ki?
-Hiç bir şey falan dememi bekliyorsan yanılıyorsun Johnson.
Güldü bende kapıyı hafifçe çaldım. Ne olur duymamış olun yada ne bileyim evde olmayın. Zaten benim ne zaman dileklerim kabul olmuştu ki. Annemin hafif topuklu terliğinin sesini duyabiliyordum. David’se yanımda bir elimi tutmuş gayet rahat görünüyordu. Onun rahatlığı sinirlerimi daha çok bozuyordu.
-Ne ne var Melanie durdukça dahada sinirleniyor gibisin.
-Evet daha da sinirleniyorum senin rahatlığın öfkelenmemi neden oluyor.
-Daha huzursuz veya acemi erkekler gibi heyecanlı olmamı mı istiyorsun? Yani senin için bir denerim ama pek başarılı olacağımı sanmıyorum.
Bana doğru bakıp göz kırptı. Annemde o ara kapıyı gülerek bana açtı. Yani sadece ben varım sanmıştır herhalde. Ama yanımda David’i görünce biraz şaşırdı.
-Biz geldik anne.
Annem kendini hemen toparladı.
-Hoşgeldiniz tatlım. Hoş geldin David seni burada görmek ne kadar güzel.
-Teşekkürler Bayan Winston.
-Lütfen bana Kate de. Buyurun içeriye girin.
İçeriye girerken annem David ile ellerimize bakıp yavaşça gülümsedi. Bana da içtenlikle gülümsedi. Sevgilisini annesine göstermeye çalışan aptallar gibi hissediyordum kendimi. Hiç böyle bir şey düşünmemiştim. Kimse için.
David elimi bırakacak gibi değildi onun için bende onun yanına oturmak zorunda kaldım. Annemde karşımıza oturdu. Ortamda garip bir sessizlik vardı. Bundan rahatsız oldum. Odama gitmek istiyordum en azından üstümdekileri değiştirmek için. David’de burada yalnız kalsın buraya gelmeyi kendi istedi. Elimi çekip konuştum.
-Ben üstümü değiştirmek için odama çıkıyorum.
David’in hayır falan demesini veya gözleriyle kalmam bu garip gerginlikte onu yalnız bırakmamam için bakmasını falan bekliyordum. Oysa o çok rahat birşekilde elini benden çekti. Ve anneme dönerek konuşmaya başladı. Sinirle odama çıktım. Yatağıma oturdum. Hala sinirliydim ve bu çok saçmaydı. Neden sinirleniyordum ki David çok normal bir şey yapıyordu annemde her zaman
konuştuğum kişileri tanımak bilmek isterdi. Bu onunda hoşuna gitmiş olacak. Ama bende bir gariplik vardı. Bunu istemiyordum ve David bunun için bana sormamıştı. Daha fazla üstünde durmamaya çalıştım. Bir akşam yemeği Mel yensin ve David’de gitsin. Ama sorun o değildi. David iyice kendini hayatımın içine sokuyordu. Yerleşiyordu. Bundan rahatsızdım yoksa arkadaşlarımla akşam yemeği benim için hiç sorun değil. Daha fazla sinirlerimi bozmadan banyoya girdim soğuk suyla yüzümü yıkadım. İyi gelmişti kollarımı da ıslattım boynum derken pes edip banyoya girdim.
Su kendimi daha iyi hissettirmişti. Çıktığımda haince gülümsedim. Yaklaşık 20 dakikadır yoktum ve David’in gitmiş olma olasılığı vardı. Üstümü giyip saçımı kuruttuğumda merdivenlerden aşağıya inerken annemin kahkasıyla karşılaştım. Şaşırdım babamda David^’in yanında oturmuş gülümsüyordu. Ben gelince David gözleri ışıldayarak bana baktı. Annem onun bana bakışına gülümsedi. Bende asık suratımla David’den en uzak yere oturdum.
-Hiç oturma Mel hadi masaya yemek yiyelim.
Sonra yavaşça David’e döndü.
-Sende akşam yemeğinde bizimlesin değil mi David?
Güldüm işte şimdi gitme zamanıydı.
-Tabi bayan Kate memnuniyetle.
Kafamı çevirip şaşkınlıkla ona baktım. Oysa bana haince gülümsüyordu. Kafamı eğip masaya ilerledim. Masanın başına babam otururdu bende onun yanına değişmeyen yerime David’in oturmasına bozulmuştum. Bu babam için önemli bir konuk onu yanımdan ayırmak istemiyorum demekti. Annemin yanındaki sandalyeye oturdum. David yemeklerden az az ama yiyordu. Şaşırmıştım. Bildiğiniz insan gibi yemek yiyor her lokmasının ardından zorlukla suratını düzeltip harika yapmışsın Kate bayıldım diyordu. Yemekde de annem ve babamla harika geçiniyordu. Bense sesimi hiç çıkarmamıştım. Yemeğimi yiyor David’in suratına bile bakmıyordum. Yemek bitti. Ve David’in gitme vaktide gelmiş oldu.
-Biraz daha kalsan sorun olur mu ailen açısından falan?
-Teşekkürler Kate her şey için ama artık gitsem iyi olacak.
-Geldiğin için memnunuz David ne zaman istersen gelebilirsin.
Babama geleceğini söyledi. Kapıya kadar eşlik ettik. Sonra babam ve annem içeriye girdiler. Annem gitmeden önce
-Çok fazla kapının önünde kalma Mel dışarısı soğuk dedi. David gözlerimin içine bakıyordu.
-Bir sorun mu var ne bakıyorsun öyle?
-Bu günden rahatsız oldun öyle değil mi?
-Bunun bir önemi yok beni dinlemedin ve geldin.
-Evet. Dinlemedim çünkü bilmelisin ki senin için yanlış olan hiç bir şey yapmam ben ama bu yanlış değildi Melanie. Ben sadece hayatında yer aldığımın bilinmesini istiyorum.
-Ama bunu daha ben bile kabul etmezken.
-Bunu bildiğim için yaptım zaten. Beni kabullenmen için kim gerekiyorsa onunla iletişime geçerim.
Bu sözüne ne diyebilirdim ki. Bir şey demedim. Yüzümü asıp kafamı eğdim. Bir eliyle çenemden tutup yüzümü kendi yüz hizasına kaldırdı. Diğer eliyle belimden tutup kendine çekti. Yine çenemden öpeceğini sanıyordum onun için yüzümü biraz daha kaldırmasını doğal karşıladım. Ama o çenemden biraz daha kaldırıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Şok olmuştum. Onu dudaklarımda hissettiğim an kalbim deli gibi atmaya başladı. Ellerimi nereye koyacağımı şaşırdım. Onun için hiç oynatmadan öylece onun kollarında kaldım. Oysa beni gittikçe daha tutkulu bir şekilde öpüyor belimi daha çok sıkıyordu. Diğer eliyle de ensemdeki saçlardan beni kendine daha çok çekiyordu. Sanki daha fazla yakınlaşabilirmişiz gibi. David delirmiş miydi.? Bunu biz yalnızken bile yapmazken şimdi evimin kapısının önünde yapıyordu. Ama onu itecek cesareti kendimde bulamadım. Kendime de çekemiyordum kendimden de uzaklaştıramıyordum. Öpücüğüne onun gibi delice karşılık vermesem de onu öpüyordum. Tanrım ne olur dursun artık! Beni biraz daha öptükten sonra dudaklarını dudaklarımdan çekti. Nefes nefese kalan bir ben değildim. Ellerinin hala biri belimde biri ensemdeydi. Sonra gülümseyerek gözlerime baktı. Gülümsemesi gittikçe büyüyordu. Nedenini anlamamıştım. Eğer herhangi bir şey yapmış olsaydım kesin yanlış bir şey yaptımda ona gülüyor derdim ama.
-Bu ..da ney.-di böyle?
Soruyu zorlukla sormuştum. Gülümsedi. Son olarak yavaşça dudaklarımdan öpüp kendini benden uzaklaştırdı.
-İyi geceler Melanie
Deyip gitti. Ne güzle bir açıklama ama. O gittikten sonrada kapıda öylece beklediğimi anlayınca kollarımı ovuşturup kapıyı kapattım. Daha önce evimin kapısı önünde öpüşmemiştim. Aslında bu konuda pekde iyi sayılmazdım.
İçeriye girdim. Annem gitmeyi düşündüğü okulun öğrencilerinin resimlerine bakarken babam maç izliyordu bense bir hayalettim.
-Mel?
-Melanie?
-Ne ahh pardon efendim anne. Dalmışım.
-İyi misin diye soracaktım.
-Evet iyiyim yani sanırım.
-Bu arada David oldukça düzgün bir çocuğa benziyor gelip bizimle tanışmasıda büyük incelik.
-Yaa evet sormayın kendisi çok anlayışlı ve ince bir İNSANdır.
-Belli.
Babamda konuşmaya girdi.
-Babası Victor Johnson ve karısıda oldukça iyi insanlardır.
-Onlarla daha önce tanışmadım ama görmek isterim.
Annem sözlerinin ardından bana bakıyordu. Ne demek görmek isterim David’in ailesini neden görmek istiyordu ki? omzumu silktim.
-Ne münasebet neden tanışmak istiyorsun ki çok saçma.
Dedim ve odama girip hayalet olmaya devam ettim. Bu öpücük kafamı allak bullak etmişti. Düşünememeye çalıştım. Ama onu öperken aklıma Colin gelmişti. Ve bu tamamen onu düşünmemi engelliyordu. Veya David’leyken bir
anda aklıma Colin gelip onu düşünebiliyordum. Bu ona haksızlıktı bunuda biliyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Colin’in yanında olduğum zamanda David hem aklıma geliyor hemde yanlış bir şeyler yapıyormuşum gibi geliyordu. Artık ciddi anlamda bir karar vermenin zamanıydı. David olmadığını düşünüp öyle davranmalıydım veya Colin yokmuş gibi. Eğer hangisini daha çok özlersem kesinlikle onunla olmalıydım. Çünkü böyle bir öyle bir böyle hem beni hemde onları yıpratıyordu. Daha erken olmasına rağmen kafamı yastığıma koyup uyumaya çalıştım. Tam uyuyacaktım ki yastığım altındaki telefonum titredi. David mesaj atmıştı. ‘daha erken değil mi uyuyacak mısın gerçekten?’ Ahh inanamıyorum Sasha ile yaptıkları bu anlaşma sinirimi bozmaya başlamıştı. Sasha benimle ilgili gördüğü herşeyi anlatmak zorunda mı gerçekten. ‘ Sasha’ı rahat bırak ve evet uyumayı düşünüyorum’ telefonun yine yastığın altına koydum. Ama gözlerimi kapamadım. Ondan mesaj bekliyordum kendi kendime güldüm. ‘ Bu zamana kadar onu boşuna mı korudum ayrıca eğer seni her istediğim zaman görebilecek olsaydım bu yeteneğin olması için her şeyimi verirdim. Neyse uyu Melanie’m rüyanda seni gerçekten mutlu edecek istediğin şeyleri gör keşke bende uyuyabilsemde akşamlarıda seni rüyamda görebilsem iyi geceler benim kırmızı gelinciğim.’ Bu mesajdan sonra hemen uyumamı beklemiside garip yine gülümsedim. Bir şey yazmadım zaten gülümsediğimi Sasha yaklaşık 3-4 dakika sonra görür David’e söyler. Telefonu komedinin üstüne koydum tam uyuyacaktım ki bir mesaj daha. Bu David değildir o asla beni uykumda uyandırmaz. Tahmin ettiğim gibi David değildi. Colindi mesajı atan. ‘ Yarın seni alamaya geleyim mi Mel?’ Evet güzel bir soru şimdi ben David beni almaya gelecek gelme nasıl derim gerçi gerek yok sağ ol Colin yazsam bile anlayacaktır. Lanet olsun akşam akşam Colin’i üzmek istediğim son şey. Ne yapacağımı anlayamamıştım ki David’den bir mesaj daha geldi. ‘Tamam bu kadar düşünme sorun değil benimle olman demek arkadaşlarından kendini soyutlayacağın anlamına gelmiyor Colin’le tabiî ki gidebilirsin hem benim yarın halletmem gereken işler var okulda görüşürüz seni seviyorum’ Bu mesajı okuyunca David’e karşı içimde yine bir şeyler hissettim. O kesinlikle harika birisi benim gibi birine aşık olupta sürünmemesi gereken birisi. Gülümsedim ve bende ona büyük ihtimalle şimdi yazmazsam bir daha yazamam ‘teşekkür ederim sen bu dünyada tanıdığım en harika kişisin ve şey evet sanırım bende seni seviyorum’ yazıp vazgeçmeden gönder tuşuna bastım. Colin’e de ‘ tamam harika olur Colin yarın görüşürüz o zaman :)’ yazıp gönderdim. Artık ciddi anlamda uyusam iyi olacaktı. Kafamı kesin olarak yastığa koyup rahatça uyudum.
Sabah biraz erken kalktım. E tabi o saatte uyursam hangi dersler var diye bakarken aklıma yapmadığım fizik ödevim geldi. 2 saat içinde onu bitirsem kalan zamandada hazırlansam evet tamam vakit var. Ödevimi bitirdiğimde boynum ağrımış ve resmen sandalyeyle birleşmiştim. Aşağıya inip annemle kahvaltı yaptım.
-Anne sence ne giysem?
-Hımm kahverengi ve krem rengi çok uyumludur sana da çok yakışıyor.
-Evet ne giyeceğimi biliyorum haklısın teşekkürler yukarıdayım ben.
Hızlıca yukarıya çıktım. Altıma kahverengi bir pantolon üstüme de krem rengi bir bluz giydim. İnce kahverengi bir kemer taktım. Saçlarımı her zaman ki gibi düz yapmak yerine biraz daha dalgalandırıp bukleler yaptım. çantamıda koluma alıp tam kapıyı açacaktım ki Colin karşımda belirdi.
-Günaydın Colin
Deyip arkama döndüm anneme seslendim.
-Ben çıkıyorum anne.
-Tamam tatlım görüşürüz.
Tekrar ona döndüm bana bakıyordu.
-Güzel görünüyorsun. Bu neye borçluyuz.
-Sanki her zaman berbat giyinipte bu gün dikkat etmişim gibi davranmasan iyi olur hani.
Güldü.
-Emin ol bunu anlamaman için elimden geleni yaptım.
Karın boşluğunu dirseğimle dürttüm. Güldüm. Arkasında tuttuğu elini bana doğru uzatıp karamelli dondurma paketini elime bıraktı. Görünce çocuk gibi sevinmiştim aynı zaman da daha 1.5 ay önce getirdiği dondurmayı hatırladım o zaman sanki 10 yıl önceymiş gibi geliyordu. Güldüm ve bir yandan Colin’i çekiştirerek evden uzaklaştırmaya çalışarak koluna girdim. Oda güldü.
-Sanki o günü yaşıyor gibiyim.
Anlamamazlığa gelerek gülerek
-Hangi gün dedim.
Kafasını sallayarak gülümsedi. Arabayla gelmemişti. Bizde yürüyerek ve konuşarak okula doğru ilerledik. Vardığımızda David ortalıklarda görünmüyordu. Belki kafeteryadadır diye Colin’le ayrılmadan oraya gittim. Hiç biri yoktu. Her zamanki masamıza oturacaktım ama Lena oradaydı. Geri dönmek yerine gidip Lena’nın yanına oturdum. Yüzüme bile bakmadı. Ben konuşacaktım.
-Günaydın Lena.
Sarah konuştu.
-Bize günaydın yok mu Mel sadece Lena’ya mı?
-Önemi yok Sarah benim günaydınımı alabilirsin çünkü hiç mi hiç önemi yok benim için. (sonra bana döndü) sende yanımda oturmaktan vazgeç sana söyleyeceğimi söyledim.
Herkesin içinde bu söylediklerine şok olmuştum. Colin’de onaylamayan bakışlarla Lena’ya bakıyordu. Bende sinirle kalktım.
-Haklısın seninle konuşarak hata bendeydi zaten. Sen ergen sorunlarınla ve kıskançlıklarınla devam et.
Ben bunu söyleyince deliye dönmüştü bunu görebiliyordum ama daha fazla orada durmadan kapıya yöneldim. Hızlı hızlı gidiyordum giderken Aaron’a
çarptım. Hepsi kafeteryaya giriyordu.
-Pardon Aaron ben görmedim.
-Artık benide görmüyorsan ciddi bir şey olmuş demektir.
Gülümsedim. David geldi. Koluma dokundu.
-Bir sorun mu var.
Sasha cevap verdi.
-Lena.
David anlamayan bakışlarla bana baktı.
-Lena mı? Sorunların vardı değil mi? Artık anlatma vaktin gelmedi mi?
Haklıydı zaten ona herşeyi anlatıyordum. Hem olayı Sasha’da biliyordu. Eğer anlatılmasını istemeseydi söylemezdi. İçimi çektim. Elimi Aaron’a uzatarak onu gösterdim.
-Sorun mu sorun o işte.
Buse YARALI
=================
21.Bölüm 'şimdi birde Colin ile uğraş '
Aaron konunun o olduğunu anlayınca şaşırmış bir şekilde bana baktı. Daivd’in de kafasının karıştığını anlayabiliyordum. Lena’nın pek umrunda değilmiş gibi duruyordu yada öyle gözükmesini istiyordu. Lena umarsızca konuşmaya devam etti.
-Hadi böyle kapının önünde mi dikileceğiz ne anlatacaksa Melanie size otururken de anlatabilir.
-Sanki ne anlatacağımı bilmiyorsun Sasha
Sasha omzunu silkti.
-Neyse ne ben burada dikilmek istemiyorum.
Sasha’nın hırçınlaştığını anlayabiliyordum. Kapının yanındaki masaya doğru
ilerlerken Aaron kafasını bana çevirdi. Anlaşılan hala şaşkınlığı atamamıştı.
-Melanie emin misin benimle Lena’nın ne ilgisi olabilir ki birde siz tartışıyorsunuz bu nedenden?
İçimi çektim. Karmaşa büyüyordu.
-Anlatacağım Aaron.
Masaya oturduk. Eddie’de şaşırmıştı. Oda bir şeyler söylemek için konuşuyordu. Ne dediğini anlayamıyordum çok hızlıydı. Ama Aaron’u sinirlendiren sözlerdi anlaşılan.
Dirseklerimi masaya dayadım. David yanımdaydı. Aaron ise tam karşımdaydı. Yine elimle onu gösterdim.
-Aslında tüm tartışmalarımızın ve küs kalmamızın Lena’nın ruh sağlığının bozulmasının sebebi sensin.
-Ben mi? Ne ilgisi var Mel ben Lena ile neredeyse hiç konuşmuyorum bile.
-Sorunda bu zaten sen onunla konuşmadıkça ama terslemedikçe de hep bir sorun oluyor.
-Şunu başından anlatır mısın?
David bana dönmüş bu soruyu soruyordu.
-Tamam. Siz gelmeden önce bildiğiniz gibi nerdeyse tüm Lake Placid sizi biliyordu. Ve sizinle ilgili öğrenebilecekleri herşeyi öğrenmeye falan çalışıyorlardı. Bazıları sizi neredeyse sizden daha iyi tanır hale geldi. İşte bu bazılarından biri Lena’ydı. Özellikle Aaron daha gelmeden sana şey o sana aşık olmuştu.
David gözleri büyümüş bir halde bana bakıyordu. Aaron ise elindeki içmediği su şişesini yere döküyordu. Lena düşmeden tuttu. Ama Aaron’a da kötü kötü baktı. Aaron ona değil bana döndü.
-Bu saçmalık insan tanımadığı birini sevemez ki.
-İşte bende ona bunu anlatmaya çalıştım. Dedim ya onun ruh sağlıyla oynuyorsun. Ama beni dinlemedi. Sen ona ne zaman baksan yada ne bileyim konuşsan o bunu yanlış yerlere çekiyordu.
Lena konuşmamı böldü.
-Sen ona bakıyor veya konuşuyor muydun?
Aaron ellerini yukarıya kaldırdı.
-Hayır yemin ederim ben ona hiç öyle bir şey yapmadım. Asla Sasha saçmalama o bir insan. Ben David değilim onun kadarda sabırlı biri de değilim. Lena olsa olsa benim akşam yemeğim olur.
Bu sözlerine kızmıştım. Eddie’de gülmüştü. Eddie de oldukça ilgiliydi. Şaşırmıştım Eddie umursamaz biri olarak kalmıştı aklıma şimdide Lena yani bir insan konusunda ilgisini görünce şaşırdım.
-Sen –
David cümlemi tamamlatmadı.
-Asla tanıdığımız en azından gördüğümüz kişileri öldürmeyiz.
Ona döndüm.
-Çok sağ olun iyi ki varsınız.
David gözlerini devirdi. Aaron’a baktığımda garip garip Lena’ya bakıyordu. Sonra bana döndü.
-Bu garip neyse evet bunun sizinle ne ilgisi var?
-Ben en baştan beri bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalıştım. Seni görmeden aklına takmıştı. Gelincede bu devam etti. Hemde daha kuvvetli bir şekil de. Sizinde ne olduğunuzu öğrendiğim zaman Lena’ya bunun asla olmaması gerektiğini söyleyip durdum. Ama o beni yanlış anladı. Onun iyiliğini düşündüğümü anlayamadı. Çünkü sizin ne olduğunuzu bilmiyor.
Aaron ne dediğimi anlamıştı. Kafasını salladı. Ama kafasının karıştığını da anlayabiliyordum. Sasha rahatsızdı. Aaron bir süre boş gözlerle Sasha’ya baktı. Sonra gülümsemeye başladı. Gülümsemesi gittikçe artıyordu. Lena’ya dönerek konuştu.
-Demek sen bu yüzden yapıyordun.
Sasha hiç sesini çıkarmıyordu. Aaron konuşmaya devam ediyordu anı zamanda gülüyordu da.
-Hadi ama Sasha kıskandın değil mi?
-Uff Aaron -
Konuşmanın devamını duyamadım. David yanıma yaklaştı.
-Sıkıldım ben bu konudan gel hadi çıkalım buradan.
Elimi ona uzattım. Beraber kaferyadan çıktık. Bahçedeki banklar daha çekici gözüküyordu. Açık havaya karşı yüzümü yukarıya kaldırıp oturdum. David yanımda sessizce duruyordu. Eminim ki beni seyrediyordur. Yüzümü ona çevirdim doğru tahmin. Gülümsedim. Ben gülünce ne olduğunu anladı.
-Gülme seni seyretmekten başka yapacak güzel bir işim yok.
-Zaten ben bir şey demiyorum artık sana.
Elleriyle bana uzandı. Beni kendine çekti. Bir eli belimdeydi diğer elide saçlarımda. Bu bana evin önünde yaptıklarımızı daha doğrusu onun yaptıklarını hatırlattı. Kalbin anında hızlanmaya başladı. Nabzımın daha hızlı attığını hissedebiliyordum. Ben hissediyorsam eminim ki David’de hissediyordur. Yüzünü boynuma yaklaştırdı. Nefesini boynumda hissedebiliyordum. Ürperdim.
-MmMm harika kokuyorsun Melanie.
Yutkundum. Zoraki gülümsemeye çalışarak;
-Hımm normalde bunu bir insan söylese hoşuma gidip teşekkür edebilirdim ama bir vampir deyince işler değişiyor.
Dedim. Yüzünü boynumdan çekip yüzüme baktı. Kaşlarını yapmacık bir şekilde çatmıştı.
-Ne o alındın mı dediğime ama öyle David ne diyeyim şimdi. Afiyet olsun al biraz ye mi yoksa insanlar gibi teşekkür mü edeyim?
Yine gülüyordum.
-Ben insanlar gibi bir cevap alsam yeterdi.
-Hımm tamam bir dahakine öyle bir cevap veririm o zaman.
İki elinide belime sardı. Bir süre öyle oturduk. Sonra Colin ve Lena kafeteryadan çıktığı zmana ikiside bizi gördü. Sanki uygunsuz birşekilde basılan ünlüler gibi hemen ayağa fırladım. Onlar geçene kadar ayakta dikildim. Döndüğümde David gülüyordu.
-Ne var ne gülüyorsun öyle ?
-Melanie resmi tören gibi onlar geçene kadar ayakta dikildiğine hala inanamıyorum da o kadar.
Gülüyordu hala. Sinirlerim bozuldu. Haklıydı.
-Haha ne komik. Gidiyorum ben.
Çantamı elime aldım. Ona arkamı dönüp bana gçre hızlı ona göre yavaşça yürüyordum.tabiki hemen yanımda görünüverdi.
-Aa bak güneş açıyor. Sen niye geldin. Ne o güneşlenmek istemedin mi?
Kahkahamı dudaklarımda tutamayıp dışarıya çıkmasına izin verdim. Ben bu kadar gülünce David’de gülümsedi.
-Konu her ne kadar hoşuma gitmese de seni bu kadar güldürmesine sevindim.
Bütün gün beraber geçirdik. Eddie ile bol bol güldüm. Aaronla da diğerleri gibi dalga geçmek istesem de konunun Lena olması beni engelledi. Lena ile küs olunca sanki diğer arkadaşlarımlada konuşmuyormuş gibiydim. Ama onları bana Lena tanıştırmıştı. Onun sayesinde arkadaş olmuştuk. Ama bunun yanlış olduğunu anladım. Bütün günü David ve ailesiyle geçirince akşam eve Colin’le gitmeyi istedim. Hem onlarada küsmediğimi göstermek için.
-David ben Colin ile eve gitmeyi düşünüyorum sen ailenle gidebilirsin.
Gözlerini kıstı.
-Emin misin?
-Evet eminim Colin zararlı maddeymiş gibi davranmasan diyorum.
Omzunu silkti.
-Tamam. Peki ona söyledin mi ya gitmişse.
-Evet söyledim. Gelir birazdan ha geliyor işte.
David’e döndüm. Elimi uzattım.
-Görüşürüz David.
Ben sadece basit bir vedalaşma düşünmüştüm ama David uzattığım elimi kolumdan çekerek belime sarıldı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp beni evin önündeki gibi öpmeye başladı. Colin bu tarafa bakıyordu bunu eminim ki görmüştü. Zaten onunda görmesi için yapılan bir şey olduğunu anladım. David hala beni öpüyordu. Dudakları tenine göre daha yumuşaktı. Beni bahçenin ortasında Colin’in karşısında bu şekilde öpmesi belki kanunlara göre bile yasaktı. Bu düşünceme içimden güldüm. Evet Colin Petterson’ı çok kıskandırdığınız için içeriye atılıyorsunuz David Johnson. Ne aptal bir düşünce Colin’in beni kıskandığınıda nereden çıkarmıştım. Hemde çok kıskandığını. Sonunda David ben kalp krizinden gitmeden beni bıraktı. Yüzüme baktı.
-Seni özleyeceğim.
Aptalca gülümsemeye çalıştım.
-Sadece yarın tekrar benim yüzümü görmek zorunda kalcaksın.
Omzunu silkti.
-Yine özleyeceğim.
Tekrar dudağımda yavaşça öperek beni kollarından bıraktı. Sarhoş gibi biraz sendeleyerek Colin’e doğru yürümeye başladım. Gözlerini kısmış bana bakıyordu. Harika şimdi birde Colin ile uğraş...
Leonard Clever
=================
22.Bölüm 'Day Light Gecesi'
22.Bölüm 'Day Light Gecesi'
Colin ben onun yanına gidene kadar gözleri kısık bir şekilde bana bakıyordu. Yine bir açıklama gereği duyacaktım. Ve bütün gün yüzü asık gezecekti. David bunu bilerek yapmıştı ve bu yaptığını ona ödetecektim. Colin’in yanına gitti. Gülümseyerek konuşuyordum.
-Selam Colin naber nasıl gidiyor?
Gözlerime biraz daha baktı. Evet şimdi patlayacak bana. Kendimi hazırladım. Çok saçmaydı. Haklıydı David’le aranda ne var diye sorduğunda hep geçiştirdim. Ama şu an ki görüntüye bak. Bazen kendimden nefret ediyordum. Tam Colin ağzını açacaktı bende kendimi hazırlamıştım ki. konuşmaktan vazgeçti. Omzunu silkti.
-Fena değil işte. Fizik ödevi sen yapmıştın ya ben yapmadım Bay Thomson ile uğraşıp durdum bütün gün.
Ağzım açık ona bakakalmıştım. Bu benim tanıdığım veya beni sevdiğini söyleyen Colin gibi değildi. Nedense bu beni rahatsız etti. Sanki bana hesap sorması hem istediğim hemde istemediğim bir şeydi biraz kafam karışsada kendimi topladım.
-Yaa keşke sana sabah hatırlatmak için mesaj falan atsaydım bende sabah yaptım zaten...
Okuldan ordan buradan konuşa konuşa evin önüne geldik. Gülümseyerek Colin’e döndüm.
-Böyle konuşmayalı uzun zaman olmuştu iyi oldu. Bana eşlik ettiğin için teşekkürler Colin.
-Ne demek her zaman. -..
Sanki bir şey söyleyecek ama tutuk gibiydi.
-Bir şey mi söyleyecektin Colin?
-Eğer David’le falan buluşmayacaksan veya annen falan-
Güldüm.
-Ne söyleyeceksen söyle hadi Colin onu bunu bahane etme.
Oda güldü.
-Hadi seninle bir türlü gidemediğimiz Day Light’a gidelim mi?
-Olur harika olur hemde ama bekler misin biraz beni üstümü falan değiştirsem?
-Tabi.
İçeriye girdik. Odama çıkıp üstümü değiştirdim. Saçımı tepeden toplayıp
Colin’in yanına indim.
-Hadi gidelim. Neyle gideceğiz uzak değil miydi orası?
-Araba evin önünde görmedin mi gelirken?
-Nasıl yani araban bizim evin önünde miydi? E o zaman okula neden onunla gelmedin? Eve arabayla gelirdik beni yürüttün o kadar.
Colin yine biraz sıkıntılı sanki söylememesi gereken bir şeyi sormuşum gibi.
-Şey biraz daha vakit geçirmek istedim seninle. Konuşmak falan.
Ahh şimdi anlaşılıyor. Colin’in daha fazla rahatsız olmasını istemedim.
-Aa iyi yapmışsın çıkalım hadi.
Evden çıkarken annemle karşılaştık.
-Nereye gidiyorsunuz Melanie? Bu arada hoş geldin Colin otursaydınız biraz daha.
-Teşekkürler Bayan Kate. Bizde tam çıkıyorduk.
Colin bana dönmüş ne yapalım der gibi bakıyordu. Tabiî ki oturup annemle vakit geçirmeyecektik. Ayrıca annemin resmiyeti atmaması David’de olduğu gibi bayan ekini attırmaması dikkatimi çekti.
-Colin’le gidemediğimiz bir cafe tarzı bir yer vardı ben çok merak ediyorum oraya gidiyoruz. Telefonum açık istediğin zaman arıyabilirsin.
Annem tam bir şey diyecekti ki Colin konuştu.
-Geç kalmayız Bayan Winston Melanie’yı zamanında eve getireceğimden şüpheniz olmasın.
Annem pek hoşlanmasada kapıdan çekildi.
-Tamam öyle diyorsan sana güveniyorum.
Annemin olayı devlet sorunu haline getirmesinden rahatsız olsamda sesimi çıkarmadım.
Arabaya bindiğimizde Colin bana bakıyordu. Kafamı ona çevirdim.
-Bir şey mi oldu?
-Şey yok hayır olmadı.
Radyoyu açtı. Açtığı an benim en çok sevdiğim Fransız şarkı une belle historie’ye çıktı. Sevinçle radyoya baktığımda Colin’de gülümseyerek bana bakıyorud.
-En çok sevdiğin şarkılardan.
-Evet.
Yüzüne baktığımda bu nerden bildiğini anlayamadım. Ona söylediğimi yada onun yanında dinlediğimi hatırlamıyordum. Ama o benimle ilgili benim bile bilmediğim şeyleri biliyordu. Şarkıya eşlik ederek mırıldanıyordum. Şarkı bittiğinde Colin gülümseyerek bana döndü.
-Sende benim en çok sevdiğim herhangi bir şeyi söylesene. Şarkı deyip kısıtlamıyorum herhangi bir şey.
Upss yüzümü buruşturdum. Kafamı cama çevirdim. Yemek aklıma ilk şey yemek oldu.
-Sen en çok cheeseburger seversin.
Gözlerini devirdi.
-Onu sevmeyen bir Amerikalı göster bu soruyu iptal edelim.
Güldüm. Haklıydı ama-
-E ben varım ya.
-Hahaha evet ama ben seni Amerikalı olarak görmüyorum.
-Hımm sen en çok bifteklisini seversin.
Bunu biliyordum. Bildiğim için emin bir şekilde gülümseyerek ona döndüm. Gözleri ışıl ışıl bana bakıyordu.
-Evet.
Sonra ne oldu bilmiyorum Colin’in bana daha çok böyle bakmasını isteyerek onunla ilgili bildiğim her şeyi söylemeye başladım.
-Sonra Gaga’dan pek hoşlanmazsın Britney Spears’n çok daha iyi olduğunu
düşünürsün. Rihanna’nın seksapalitesinin tavan yaptığını ama Katy Perry’ninde gözlerine seversin. Green Day konserine gitmek için okulun en çirkin kızını öpmüş ama yinede konsere gidememiştin. Rap seversin ama çok hızlı olduğunda sözlerini anlayamadığın için şarkıyı kendileri için yaptığını düşünürsün. Fransızca şarkıları dinlemeyi seversin yada ben dinlerken beni kırmamak için öyle söyledin. Ama şahsi fikrimide araya sıkıştırayım asla Fransızca konuşamayacaksın.
Söylediklerim sonunda küçük bir kahkaha attım. Colin bana hayran hayran bakıyor aynı zamanda yüzünede sahte bir kızgınlık yerleştirmeye çalışıyordu.
-Neden konuşamayacakmışım?
-Hahaha Fransızcadan neden İspanyolcaya geçtiğini hatırlatmayayım istersen?
Clup’ün oraya gelmiştik. Arabayı durdurup ellerini yukarıya kaldırarak güldü.
-Tamam pes ediyorum haklısın.
Bende güldüm. Sonra Colin’in yüzü ciddileşti.
-Benimle ilgili bu kadar şey bildiğini bilmiyordum.
Aslında bende bilmiyordum. Ama Colin’i umursadığımı hatta çoğu arkadaşımdan daha çok sevdiğimi biliyordum. Sanırım buda bunu açıklıyor.
Bunu Colin’e de söylemek istedim.
-Seni diğer arkadaşlarımdan daha çok umursayıp daha çok seviyorum o yüzden daha iyi biliyorum sanırım.
Dişlerini gösterecek kadar gülümseyerek elimi tuttu.
-Benimde seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun değil mi Mel? Söylememe gerek olduğunu düşünmüyorum.
Kafamı salladım. Azıcık rahatsız olmuştum. Gülümseyerek elimi çektim ve arabadan çıktım. Gittiğimiz yer Clup, cafe ve kareoke karışımı bir yerdi. Burayı sevmiştim. Bir yerde herkes bir şeyler içerken bir yerde dans ediyorlar bir yerdede şarkı söylüyorlardı. Buranın adından dolayı David’le gelemem diye düşünüp kendi kendimi güldürmüştüm. Colin’le çok eğlenmiştik. Çok fonksiyonlu bu yeri her yerini kullanmıştık. Cafe gibi bir şeyler içtik dans ettik ve en son ben bile şarkı söyledim. Kendimi kaybetmiştim. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim.
Saattin kaç olduğunu anlayamamıştım. Burası hep biraz karanlık olduğu için dışarıyı anlamam olanaksızdı. En son elimde kokteyl ile şarkı söylerken kapının girişinde David’i gördüm. Şaşırdım. Ona Colin ile olacağımı söylemiştim. Colin nereye baktığımı görünce sinirlendi. Ama belli etmedi. Colin’le içki içmemiştik. Sonuçta annem bekliyordu. Ahh Annem... ben onu tamamen unutmuştum. Saat kaçtı acaba? Telaşla şarkı söylenen yerden indim. Colin’in yanına gittim. O sıra David’de yanıma doğru geliyordu. İyice elim ayağım birbirine karıştı. Colin bana döndü.
-Ne oldu?
-Geç kalıyoruz sanırım. Saat kaç Colin?
-Saat 10 o kadarda geç değil hadi çıkalım.
Colin elini bana uzatmıştı. Ben kalabalıkta birbirimizi kaybetmeyelim diye uzattığı elini tutacaktım ki David elini tutmamı engelledi. Yüzünde anlayamadığım bir öfke vardı.
-Hey ne oluyor?
Colin bence gayet mantıklı bir soruyla David’e döndü. David ona kötü kötü bakarak
-Melanie’i ben bırakırım.
Dedi. Colin’in ters bir şey söyleyeceğini falan sandım ki haklıydı. Sonuçta ben onunla gitmiştim ve anneme Melanie’i getireceğim demişti. Colin’le gitmem mantıklıydı ama David yine bir yerden çıkıp beni almaya çalışıyordu. Kavga çıkacaktı. Lanet olsun. Colin dişlerini sıkıyordu. Sonra kendini sakinleştirdi.
-Bunu Melanie’e soralım bence.
-Sana fikrini sormadım Melanie’e de sormadım. Gidiyoruz hemde hemen.
Colin alttan aldıkça düzgün konuştukça David saçmalıyor sinirlerimi yükseltiyordu.
Colin yinede bana döndü.
-Eğer David’le gitmek istiyorsan sorun değil Mel?
-Ben şey fark etmez eve gideyimde annemle uğraşmak istemiyorum.
David lafımı kesti.
-Sanırım uğraşmak zorunda kalacaksın Melanie çünkü geç kaldın ve annende beni aradı.
-Ne seni mi aradı?
Sinirlenmiştim. Yarım saat geç kaldım diye hemen etrafı arayıp ortalığı ayağa kaldırıyordu. Tam bir şey söyleyecektim ki David konuştu.
-Haklı neyse hadi hemen şimdi gidiyoruz.
Kolumdan çekiştiriyordu. Colin’e baktım sinirliydi ama David gibi oda bana veya etrafa bağırmıyordu. Ona bir kez daha hayran oldum. David’e döndüm. Kolumu sertçe çektim.
-Tamam dur geliyorum.
Elimi Colin’e uzattım. Şaşırdı ama oda elimi tuttu. Ona sarıldım. Şaşırdığını ve heyecanlandığını hissedebiliyordum. Belimden kendine çekip oda bana sarıldı. Kulağına eğildim. ‘kim gelmiş olursa olsun harika bir gündü teşekkür ederim en yakın zamanda okul dışında tekrar vakit geçirelim’ dedim.
Yüzüne baktım. Şaşkındı. Biraz kekeleyerek ‘ benim içinde harika bir gündü tabi memnuniyetle’ dedi. Gülümsedim ve David’e döndüm. Bir şaşkında buradaydı ama bunda aynı zamanda öfkede vardı. Sanki Colin’i parçalamamak için kendini zor tutuyordu. Eğer Colin’e zarar verirse ona ne yapacağımı bildiği için yapmasa iyi olurdu. Bende ona yüzümü astım. Eliyle bana uzanmaya çalıştı. Elinin etrafından dolanıp bana dokunmasına izin vermedim. Ben önden hızlıca gidiyordum. O biraz geride kalıyordu. Burnundan soluduğunu buradan bile duyabiliyordum. Çıkışta bana seslendi.
-Melanie?
-Sana sesleniyorum Melanie !
En sonunda kolumdan tutup kendi çevirdi.
-Buda neydi neler oluyor burada?
-Bırak kolumu ve hiçbir şey olduğu yoktu tabi sen gelene kadar.
-Annem çılgına dönmüştü. Beni aradı evde olmadığını ve hala Colin’le dışarıda olduğunu söylediği zaman ne halde olduğumu anlayabiliyorsun sanırım.
Kolumu kurtarmaya çalışarak konuşuyordum.
-Ne halde olduğun umrumda bile değil. Bu yaptığını unutmayacağım.
-Sen nende bahsediyorsun ben ne yapmışım? İçeride Petterson’la sarmaş dolaş ayrılan sensin. Eğer onu orada parçalamadıysam bunun için dua etsin.
Parmağımı ona uzattım.
-Eğer böyle bir şey yaparsan hayatın boyunca yüzümü göremezsin. Ben anladın mı?
Parmağımı tuttu. Beni kendine çekmeye çalışıyordu.
-Bunu bir daha yapmayacaksın Melanie
Kendimi ondan kurtarmaya çalıştım.
-Colin benim en yakınım bu sahneyi daha çok göreceksin.
Hırladığını ve boğazından garip sesler çıktığını duyabiliyordum. Korktum ve geriye gitmeye çalıştım. İzin vermedi. Beni arabaya götürüp eve doğru gitmeye başladık. Yüzüne bile bakmıyordum. O ise sakinleşmişti. Arabayı durdurdu. Elini bana uzattı.
-İçeride biraz kaba olduğumun farkındayım. Bunun için özür dilerim.
Hiç cevap vermiyor hala yüzüne bakmıyordum.
-Melanie?
Eliyle yüzümü kendine çevirdi.
-Sana söylüyorum. Özür dilerim ben bir an kendimi kaybettim.
Gerçekten üzgün gibi duruyordu.
-Bak Colin benim en yakınlarımdan onu bir anda silip atmamı bekleme benden.
-Beklemiyorum zaten ama içeride yaptığın ondan uzaklaşmaya çalışan biri gibi değildi. Neyse sen benimlesin. Bunu unutma. Ve tekrar özür dilerim.
Yüzüne baktım. Beni çok seviyordu. Bunu anlayabiliyordum. Yinede bir şey demedim. Yüzümü çevirince içini çekip arabayı çalıştırdı.
İlerlerken bir anda karanlıkta önümüze bir şey çıktı. David hemen fren yapıp arabayı durdurdu ama bu yerden gelen bir şey değildi bu havadan arabanın önüne konan bir insandı. Ve bu bir kadındı. Arabanın ışıklarıyla onun sarı saçlı bir kadın olduğunu anladım. Dehşete düşmüş bir şekilde David’e baktım bu pek insan gibi değildi. Ama anlayamadım. David bana bakmıyordu şok olmuş bir şekilde kadına doğru bakıyordu. Ve ağzından yalnızca şunlar döküldü.
-Meredith !!!
Leonard Clever
=================
23.Bölüm 'İnsan Sevdiğine Hiç Bağırır Mı?'
23.Bölüm ‘İnsan Sevdiğine Hiç Bağırır mı?’
David gözlerini kadından ayırmadan bakıyordu. Ne olduğunu anlamam gerekiyordu. Kadınsa bir gölge gibi arabanın önünde dikiliyordu. Sanki arabanın içindekilere yani bize mi bakıyordu? Ben tam göremesem de David’in vampir gözlerinin şu an onun ne yaptığını çok iyi bildiğini biliyordum. Tekrar David’e döndüm.
-Neler oluyor burada? Bu da kim?
David bir süre daha arabanın dışındaki gölgeyi izledi. Sonra kafasını salladı ve bana dönmeden;
-Hiç kimse
Dedi. O an aniden gaza bastı. Aşırı bir hızla araba sanki kükreyerek ileriye doğru atıldı. Ne olduğunu anlatmasını ve önümüze çıkan bu garip yaratığın ne olduğunu söylemesini bekliyordum oysa bir kasaba için fazla bir hızla arabayı evime doğru sürüyordu.
-Sana ne olduğunu sordum David o şey... yani kadınımsı şeyde neydi?
Yüzünü bana dönmüyordu sanki araba sürerken karşıya bakması gerekiyormuş gibi bakışlarını yoldan ayırmıyordu.
-Ben şey tam olarak bilmiyorum ama bir vampirdi.
Evet tüm açıklaması bu muydu yani? Sinirlendiğimi hissedebiliyordum. Adını bile bildiği birisini nasıl olurda bilmediğini söylerdi?
-O dişi bir vampir mi?
Hala yüzüme bakmadan konuşuyordu. Daha doğrusu kelimeleri ağzından zorla alıyordum.
-Sanırım.
-Ne demek sanırım sen bir vampir değil misin? Kendi ırkından birini gördüğün an ne olduğunu anlaman gerekmiyor mu? Ayrıca kadının adını biliyordun.
İşte şimdi sinirlenmiştim. Sonunda yüzünü bana döndü.
-200 yılı aşkın bir zamandır bu dünyadayım mükemmel bir hafızam var insanken gördüğüm birini bile kusursuz bir şekilde hatırlarım. Onuda mutlaka bir yerde görmüşümdür. Ve hafızam benden önce devreye girip kim olduğunu hemen söylemiş olamaz mı? Vampirlerle ilgili hiçbir şey bilmezken ve beynimizin bile nasıl çalıştığı hakkında bilgin olmadığı halde gelmiş bana vampirlerle ilgili bir şeyler öğretmeye kalkmasan Melanie rica ediyorum.
Harika şimdide suçlu ben oldum. Evin önüne gelmiştik. Arabadan inmedim. Ona
döndüm. Ben ona dönünce oda bakışlarını bana çevirdi. Bakışları daha yumuşaktı.
-Eğer yolda birlikte giderken karşımıza bir erkek çıkıp yanıma gelse bende onu gördüğüm zaman heyecanlanıp ne diyeceğimi şaşırsam sonra gittiğinde haklı olarak sen kim olduğunu sorduğunda sen bilmezsin insan bile değilsin anlatsam ne anlarsını daha kibar sözcüklerle söyleseydim neler hissedeceğini merak ediyorum.
Deyip arabadan indim. Arkamı dönsem bile David’in bakışlarını hissedebiliyordum. Ben içeriye girmeden arabayı sürüp uzaklaştı. Eve girdiğimde kafam biraz karışıktı. Annemi tamamen unutmuştum. Benim içeri girmemle salondan çıkıp bana doğru yürümesi bir oldu. Yüzünde kızgınlık ve öfke vardı. Harika bir bu eksikti ama cidden bu gün annemi çekemeyecektim. İşaret parmağını bana uzatarak sinirli bir şekilde konuşmaya başladı.
-Sen Melanie Winston geç kalmayacağını söyleyerek o aptal Petterson’la gittin ama-
Annemi çekemeyip direk odama gidecektim ama Colin’e aynı David gibi Petterson demesi ve üstüne üstlük ‘aptal’ sıfatını ekleyerek aşağılaması sinirlerimi yükseltti. Öfkeyle bende ona döndüm.
-Ağzından çıkanı kulağın duysun Kate o benim arkadaşım ve onunla harika bir gün geçirmiştim ta ki gardiyan David’i peşime takana kadar. Ne olmuş yani yarım saat geciktiysem ne olmuş? Sakın bana etraftakiler sana bir şey yapabilir gibi saçma bir cümle kurma herkes kollarını açmış beni beklemiyor veya yolun dönemecinden Melanie gelsede bıçaklasak demiyorlar! Yeter artık anlıyor musun yeter hayatıma burnunu bu kadar sokma ve sakın bir daha David’i peşime takma birde onunla uğraşamayacağım. David Johnson benim hiçbir şeyim olmuyor
sevgilim falan değil emin ol hiçbir zamanda olmayacak. Ama o ‘aptal’ Petterson’un bunun için potansiyeli daha fazla onun için ona alışsan iyi olur.
Açıkçası sözlerim sonuna kadar arkasında dursamda son cümleyi söylemesemde olurdu.
Sinirle Colin bir anda sevgilim olabilir dedim. Ama daha fazla onun yüzüne bakmadan odama çıktım. Annemin arkamdan bağıracağını biliyordum ama onun yerine babamın sesini duydum.
-Yeter artık Catherine artık senin sesini duymak istemiyorum hele Melanie için hiç. Kızımız oldukça olgun ve ne yapacağını bilen biri onu iyi bir şekilde yetiştirdik. Nasıl kararlar alacağına kendi karar vermeli ayrıca beni aramak yerine David’i aradığın içinde ayrı bir kızgınım sana bir akşam yemeğine geldi diye bir anda nasıl güvenebilirsin? Yeter hepsi için yeter bunca zaman yaptıkların için yeter anlıyor musun?
Anlaşılan annem ben gelene kadar babamıda çığırından çıkarmış onun anneme bu kadar bağırdığını hiç duymamıştım. Annem haksızdı. Aslında annem hep haksızdı. Ben hayatımı hiç doya doya yaşayamadım. 18 yaşıma girmek üzereyim ama hala alışveriş için bile annemle gitmek zorundayım. Zaten her şey benim için yeteri kadar karmaşık değilmiş gibi birde David girmişti hayatıma. Biraz önceki ani çıkışı ve olanlar canımı sıkmıştı. Ama artık David’i düşünmek veya onun için canımı sıkmak istemiyordum. Üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım. Üstümün açık olduğunu biliyordum. Ama yorgana uzanıpta kapatmak bile gelmiyordu içimden. Kafamdaki düşünceleri uzaklaştırmaya çalışarak uyudum.
Uyandığımda her yanımdan ter boşalmıştı. Çok kötü bir rüya görmüştüm. David ve Eddie’yi bir insanı parçalarken görmüştüm. Korkuyla onlara yaklaştığımda bu
insanın annem olduğunu gördüm. Gözlerimi açtığımda odamdaydım. Her taraf karanlıktı. Işığa uzanıp açtım. Gözleirm ışığa alıştığında üstümde geceliğimin olduğunu ve yorganında örtük olduğunu gördüm. Anlaşılan annem gelmişti. Bu nedense gözlerimin dolmasına neden oldu. Ani bir hareketle yataktan kalktım. İki kat aşağı indiğimde babamı kanepede elinde kitabı uyuyakaldığını fark ettim. Bir kat daha yukarıya çıkıp annemin ve babamın yatak odasının kapısını yavaşça açtım. Annem yatıyordu. Bende diğer yanına geçerek yorganı kaldırıp içine girdim.
-Melanie sen misin?
Annemin uykulu ses tonunu duyduğumda yerimden sıçradım kendimi suçlu hissediyordum . çünkü annem hep böyleydi böyle olmayan bendim. Ben bağırmaz ve tekrarının olmamasına çaba gösterirdim. Yani bu gün suçlu olanda bendim.
-Benim anne.
Ona doğru uzandım. Yüzünde bir gülümseme olduğunu fark edebiliyordum. Yüzümü göğsüne dayadım. Saçlarımı okşuyordu.
-Ahh ne kadar terlemişsin hasta olacaksın dur değiştirelim üstünü.
-Bir şey olmaz anne lütfen ben sana sarılarak uyumak istiyorum. Böyle uyumayalı bayağı oldu.
-Evet bayağı oldu. Ne yapayım artık büyüdün sanırım bunu fark edemiyor oluşum benim hatam.
Bir yandanda saçlarımı okşuyordu.
-Hayır ben senin istediğin yaştayım anne. Ve ben şey .. bu gün için özür dilerim.
-Sen bir şey yapmadın asıl ben artık fazla oluyorum-
-Hayır hayır hiçde öyle değil anne sen hep böylesin farklı olarak asla yapmamam gereken bir şeyi yapıp sana bağıran benim bunu birdaha asla yapmayacağım özür dilerim.
Gülümseyerek saçlarımdan öptü.
-Keşke daha az endişelenen bir anne olabilseydim ama üzgünüm Mel.
-Ben seni böyle seviyorum işte benim annem.
Bunu söyledikten sonra ikimizde güldük.
Şu an iki karar almıştım. 1. bir daha asla ama asla anneme bağırmayacaktım. 2. David Johnson’a ile ilgili daha fazla şey öğrenmeye çalışmayıp soru
sormayacaktım tıpkı eskisi gibi. eski hayatıma dönmeye çalışacaktım. Anneme biraz daha sokularak kısa olacağını bildiğim güzel bir uyku çektim.
Sabah annemin sesiyle uyandım.
-Hadi Melanie kalk artık üstüne değiştirip aşağıya gel. Beraber kahvaltı yapalım.
Gözlerimi ovuşturarak kalkmaya çalıştım.
-Sen yemedin mi babamla?
-Hayır.!
Annemin sesi biraz sert çıkmıştı anlaşılan beni hemen affedebilmişti ama aynı şey babam için geçerli değildi. Sanırım onun biraz çaba sarf etmesi gerekiyordu. yataktan kalkıp odama geçtim. Nedense bu gün üstüme biraz daha özen göstermek istedim. Havalar ısınmaya başlamıştı. Hatta bazen güneş Lake Placid için olması gerekenden daha fazla üstte duruyordu. Bunun için açık kahverengi belinden ince kemerli bir elbise giydim. Boyu dizimin üstündeydi. Altına bej rengi topuklu ayakkabılarımı giyip takı olarak sadece işaret parmağıma açık renk taşlı bir yüzük taktım. Saçlarım hafif dalgalıydı. Açtım ve elimle biraz daha dalgalandırıp düzelttim. Aynada kendime güzel gözüktüm eğer ben kendimi güzel buluyorsam gerçekten hoş olmuşum demekti. Çantamıda ayarlayıp odadan çıktım.
-İşte bence hep böyle giyinmelisin. Kot pantolonda neymiş bence sana daha
fazla elbise ve etek almalıyız neyse gel otur şöyle.
Annemle uzun zamandır yapmadığımız bir kahvaltı yaptık çoğunlukla o babamla birlikte yer benimle sadece çay içerdi. Kahvaltıyı yaptıktan sonra kapıyı açtım. Kimseyle karşılaşmamak garip geldi. Normalde Colin veya David olurdu. Sonra kafamı salladım. İkisine de ihtiyacım yok. Okula vardığımda bahçede ilk işim Lena ve arkadaşlarını görmek oldu. Harika artık kendi arkadaşlarımada Lena’nın diyordum. Onlara uzaktan selam verip okula giriyordum ki Lena onlardan ayrılıp bana doğru yürümeye başladı. Şaşırdım ama büyük ihtimalle benim olduğum tarafta işi vardır. Sonra gelip bana sarıldı.
-Üzgünüm Mel sana söylediklerim için.
İçimi çektim Colin haklı çıkmıştı. Yine. Sonra gülümsedim. Bende ona sarıldım.
-Önemli değil Lena bende üzgünüm söylediklerim için.
-Hiç önemi yok hadi sana anlatacakalrım var. Bu arada kıyafetin dikkatimi çekmedi sanma harika olmuşsun.
Derse girene kadar sürekli bir şeyler anlattı. Bende gülerek onu dinledim. Sonra Colin’i gördük. Karşıdan bize doğru gelene kadar gözlerini benden ayırmadı. Ve aptal aptal baktı. Lena kıkırdayınca dirseğimi karnına batırdım. Colin’de sohbetimize katılınca oldukça eğlenceli bir o kadar normal bir zaman geçiriyordum. Ama dikkatimi çekti David’i hiçbir yerde görmemiştim. Derse girdim ordada yoktu. Ders başladıktan 10 dakika sonra David kapıyı çalıp izin istedi gelip yanımdaki yerine oturdu. Ona bakmadım. Artık gerçekten sıkılmıştım. Ne onunla kavga etmek nede onunla konuşmak istiyordum. Evet
David Johnson’dan sıkılmıştım. Zil çalınca eşyalarımı toplamaya başladım. David beni izliyordu. Ona bakmamı bekliyordu anlaşılan ama ona baktığım zaman konuşacak ve gitmeme engel olacaktı ama ben onunla konuşmak istemiyordum ona dargın veya trip yapmak için değil bu sefer gerçekten içimden gelmiyordu. Çantamı koluma takıp kalktığımda kolumdan tuttu.
-Bu gün çok güzel görünüyorsun bunu neye borçluyuz? Ve yine yüzüme bile bakmıyorsun acaba bunu neye borçluyuz? Hımm...
Düşünmeye çalışır gibi yapmacık pozlar veriyordu sanki filmden fırlamış gibiydi artık nedense bu hareketleri bana fazla yapmacık gelemeye başlamıştı. Bunu bilerek yapmadığını biliyordum ama nedense ona kızgın gibi hissettiğim için hareketleri ters gelmeye başladı. Ben ona baktığımda ne olursa olsun bana baktığını bildiğim için yüzüne baktım tabiî ki bakışları heemn benimkilerle buluştu ama bir şey demedim. Yeni planım buydu bu biraz onun sevgisini kullanmak olabilirdi ama bana bir şey anlatmadığı sürece böyle olacaktım. Kesinliklede tek bir soru bile çıkmayacaktı ağzımdan. Ben ona böyle davranacaktım hem bana ulaşabilecek yakınlıkta hemde psikolojik olarak uzakta. Bakışlarımı geri çektim çantamı koluma takıp sıradan kalktım. Kapıya doğru yürürken yanımda belirdi.
-Melanie bir sorun var değil mi?
-Yoo en azından benim açımdan yok.
-Ama buradan var gibi duruyor.
-Bu senin bakış açın yapabileceğim bir şey yok.
O an ondan kurtulmak için etrafıma bakınıyordum. Bill’i elinde basketbol topu ile koridorun sonunda gördüğümde can kurtarınım gibi olmuştu. Elimi sallayarak ona doğru seslendim.
-Hey Bill buradayım çok beklettim mi?
Bill bir süre şaşkınlıkla baktı. Sonra yüz ifadesini toplayarak elini saçlarına götürdü.
-Şey hayır çok beklemedim.
-Tamam öyleyse hadi spor salonuna gidebiliriz.
David’e döndüm. Ona küsmüşüm gibi davranmayacaktım. Sadece sanki o yanımdayken rahatsızmışım gibi olacaktım. Ve bunu iyi idare ediyordum sanki.
-Sonra görüşürüz David.
-Ne beni bırakıyor musun şimdi? Seni özledim Melanie ve o kadar işim varken sırf seni görmek için geldim okula.
Suratına boş boş baktım.
-Ee ne yapabilirim sen geldin diye tüm günümü seninle mi geçireyim? Hem gelirken bana sormadın.
Ona arkamı döndüm. Yüzünde şaşkınlık, kırgınlık ve en çok reddedişi görebiliyordum. Artık bundan sıkılmıştım. David benden hep bir şeyler saklıyor ve bazen çok kırıcı olabiliyordu filmlerde böyle sahnelerde ben esas oğlana çok kızarken annem bunun çok sevgiden olduğunu ve onlarında bunu isteyerek yapmamış olabileceklerini söyler haklı bulurdu. Ben buna inanmazdım insan sevdiğinden -hemde çok sevdiğinden- bir şey saklayıp sırf birkaç arkadaşıyla vakit geçirdi diye bağırır mıydı?
Buse
=================
24.Bölüm 'Spor Salonu'
Bill önde ben arkada gidiyorduk. Koridorun sonuna geldiğimizde Bill dönemeci dönüp bana baktı.
-Sayın Melanie Winston biz ne zaman seninle koridorda buluşma kararı aldık?
-Şeyy o an öyle söylemem gerekti bozmadığın için sağ ol Billy.
-Önemli değil şey ama anlaşılan David Johnson’dan kaçıyorsun?
-Şey tam olarak öyle değil ama onun gibi bir şey.
-atlatmaya çalışıyorsun o zaman. Seni seviyor gibi.
-Evet. Sanırım.
-Yanlış anlama Mel seni severim ama o biraz değişik biri tehlikeli sanki. Ben sadece şey anlarsın ya Colin’in sana karşı hisselerini biliyoruz. Ve ben David yerine onunla olmanı daha çok isterim.
İçimi çektim. Bill ve Colin iyi anlaşırlardı. Gerçi Colin David hariç tanıdığım herkesle iyi anlaşır.
-Bunu biliyorum Bill. Tahmin edebiliyorum en azından.
-O zaman kızmazsın umarım söylediğime ben sadece içimde tutamam düşündüğümü söyleyeyim dedim.
Kafamı salladım.
-Neyse ama bir daha yalanına beni ortak edeceksen lütfen daha inandırıcı olsun. Ben hiçbir kızla ayaküstüymüş gibi koridor kenarlarında buluşmam. Bu arkadaşım bile olsa.
Tüm dişeriyle bana sırıtıyordu. Bende gülerek omzuna vurdum.
-Tamam aklımda bulunsun.
Gülerek spor salonuna gittik. Basketbolda çok iyi olmasamda bu gün zamanın yarısını Bill, Stefan ve arkadaşlarıyla basketbol oynadım. Bir ara Lena ve Sarah’da geldi Bill ve arkadaşları sabırla bana ayak uydurdular. Bayağı terlemiş bir halde hala oynarken Colin kapıda belirdi beni görünce hem şaşırdı hemde sevindi.
-Hey Mel seni tekrar görebilmek ne güzel.
-Sanki hiç spor salonuna gelmezmişim gibi konuşuyorsun Colin.
-David Johnson’la olduktan beri dersler dışında buraya ne zaman geliyorsun?
Haklıydı. Kafamı salladım.
-Boşversene David Johnson’u. Şimdi buradayım ve geleli daha 2 saat bile olmadı.
Dişlerimi göstererek gülümsedim. David’i tek kalemde atmaktan bende rahatsızdım ama konuştuğum herkesin David yüzünden şöyle oldun böyle oldun demeleri sinirimi bozuyordu. Ben aynı Melanie idim. Bunu herkese gösterecektim özellikle bana beni sevdiği söyleyip zerre kadar önem vermeyen David’e sıkılmıştım ondan bunu kendimede onlarada kanıtlayacaktım. Colin montunu çıkartıp artistik hareketlerle topu bir anda elimden aldı. Bill ellerini
yukarıya kaldırıp dizlerinin üstüne çöktü.
-Tanrım Colin’i gönderdiğin için sana binlerce kere teşekkür ediyorum bir an hiç bitmeyecek sandım.
Gülerek yerdeki kıyafetlerini alıp diğer tarafa geçiyordu. Gözlerimi kısıp kötü kötü ona baktım aslında tahminimden çok bile dayanmıştı.
-Seni pislik. Hem ben kendimi gayette ilerletmiştim.
-Yaa sorma Mel benden bile iyi oynuyorsun.
Bunun üzerine Colin ve Bill kahkaha attı. Somurttum. benim yüzümün asıldığını görünce Colin yanıma geldi. Bir eliyle kolumu tuttu. Diğeriyle topu bana uzattı.
-Asma yüzünü ama.
-Sen Bill ile gül Colin devam et.
Topu elinden aldım.
-Tamam tamam gülmüyorum artık. Ee Melani ne kadar ilerlettin kendini görelim.
Topu elimden almaya çalışıyordu bende topu çok büyük gayretle ondan saklayıp sayı yapmaya çalışıyordum.
Sonra Colin bir anda durup kahkaha atmaya başladı. Yüzüm yerde topu sektiriyordum. Kahkahası üzerine kafamı kaldırıp ona baktım. Yakınımdaydı. Boyu benden daha uzun olduğu için yüzü yukarıda olsada yüzüm yüzüne bayağı yakındı. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Nefesi tarçın kokuyordu. Colin, ona çok yakışan parfümü ve tarçın kokuyordu. Bu çok hoş bir kokuydu. Uzun bir nefes aldım. Bunlar çok kısa bir zaman içinde gerçekleşmişti Colin hala gülüyordu. Sonra kendime geldim. Kaşlarımı çatmaya çalışarak konuştum.
-Neden gülüyorsunuz Bay Petterson?
-Hahaha Mel o kadar komik görünüyorsun ki. Resmen çoçuğunu korumaya çalışan anneler gibi yapışmışsın topa. Çok komik duruyorsun.
-Aman ne komik.
Topu elimden almak istemesiyle alması bir oldu. Yüzüm asıldı uff bunlar basketbolda çok iyilerdi.
Hala çok yakınımda duruyordu. Nefesi yüzüme tarçın kokusu üflüyordu. Gülümsemesi yüzünden silindikçe daha ciddi bir ifade yerleşmişti yüzüne. Bu kadar yakın olması beni biraz rahatsız etsede yerimden kıpırdamadım. Parfümü çok bunaltmasada burnuma geliyordu. Topu dışarıya doğru tutup diğer elini belime doğru yaklaştırıyordu. Bense öylece yüzüne bakıyordum kendime
uzaklaşmam gerektiğini ve oyuna devam etmem gerektiğini hatırlatıyordum. Ama nedense kendimi olduğum yerde bıraktım. Colin elini yavaşça sanki beni kırmak istemiyormuş gibi narince tuttu. Kendine çekmedi. Sadece bana dokundu. Bu Colin’di işte. Colin farkıydı. Hayır hayır bu yaptığım yanlıştı. Aslında Colin herhangi bir şey yapmıyordu. Sadece elini yavaşça belime koymuştu. Sanki dans eder gibi. Gülümsüyor ve yüzüne doğru şirinlik yapıyordum. Colin biraz şaşırmış gözüküyordu. Uzanıp kahkaha atarak topu elinden aldım. Yaptığım saçmalığı ancak böyle kapatabilirdim. Colin benim sadece arkadaşımdı ve öyle kalmalıydı. Bunun ilerisine gidecek bir adımı ne ben atmalıydım nede buna izin vermeliydim.
Başta basketbol oynadık. Sonra Bill ve diğerlerinide alarak voleybol oynadık. Gerçekten berbatlar. Hayatımda hiç bu kadar gülerek bir oyun oynamadım.
-Yeter artık Billy seninle oynamıyorum ben şuna bak topu karşı tarafa atarak sayı alacağız arkana atmayacaksın ben Melanie’nin takımına geçiyorum. Hey Sarah sende benim yerime Bill’in takımına gel , gelmek istersin belki?
Sarah’ın yanımda kızardığını görebiliyordum. Ahh Colin bunu söylemek zorunda mıydın? Sarah Colin’e kötü kötü bakarak yer değiştirdi. Sarah’ın Billy’e olan ilgisini Bill’den başka herkes biliyordu. Sarah’ın karşıya geçmesiyle eşitlensekte maçı biz kazandık. Yine çok eğlenceli bir gündü. O kadar çok terledim ki kendimi eve atıp duş yapmam şarttı. Maçı kazanınca Colin’e doğru sevinçle gittim.
-Son anda takım değişikliği iyi olmuş yoksa bizim yediklerimizin hesabını ödemem biraz pahalıya mahal olacaktı.
Gülerek oda bana doğru geliyordu. O kadar terlemem rağmen bunu umursamayıp bana sıkıca sarıldı.
-Sen olmasaydın kazanamazdık.
Gülerek ondan uzaklaştım.
-Yok canım abartma. Elimden geleni yaptım diyelim.
-Pekala öyle olsun. Hadi gel şu yemeği ne zaman yapacağımızı kararlaştıralım.
Elimi tutarak beni o tarafa sürükledi. Colin’in elimi tutması beni rahatsız etmiyordu. Çoğu zaman yalnızken veya okula gelirken tutardı. Ama okulda birilerinin önünde tutması hoşuma gitmedi. Elimi çekince durup bana doğru döndü.
-Elini tutmam seni rahatsız mı ediyor Melanie?
-Hayır tabiî ki Colin sadece okuldayken şey bunu yanlış anlayabilirler.
-Onların yanlış anlaması benim umurumda bile değil. Sen benim arkadaşımsın ve bu beni rahatsız etmiyor. Etraftaki insanların ne dediğiyle pek ilgilenmediğini sanıyordum.
Benide etmiyordu ve haklıydı aslında hiçbir zaman başka insanların ne düşüneceği beni kararımda etkilemezdi. Hem eski Melanie olduğumu herkes
göstermek istiyorsam eskisi gibi olmalıydım. Elimi geri çekmekten vazgeçip gülümsedim.
-Haklısın.
2 gün sonraya ancak kararlaştırdık. Günün sonunda Colin hala elimi tutmuş bir vaziyette spor salonundan ayrılırken David ile karşılaştık. Oda sanırım beni görmek için oraya gelmişti. Onu en son 5 saat önce bırakmıştım. Demek aklına yeni geliyordum. Bizi öyle görünce gözleri büyüdü. Sonra hışımla yanımıza doğru gelmeye başladı. Elimi Colin’den çekmedim. Colinse yüzüne bana çevirmişti.
-Eğer senin için sorun olacaksa elimi çekebilirim Mel bu sorun olmaz.
-Benim için herhangi bir sorun yok Colin biz David gelmeden öncede böyleydik. Değişen hiç bir şey yok.
Colin şaşırmıştı.
-Beni bazen çok şaşırtıyorsun Melanie.
David yanımıza geldi. Tam karşımda durup gözlerim içine baktı. Dişerimin arasından tıslarcasına konuştu.
-Bende seni arıyordum.
Sinirine taban tabana zıt bir hareketle umarsızca omzumu silktim.
-Buradayım işte.
Ellerimizi göstererek;
-Görüyorum.
Dedi.
Sinirden titriyordu. Colin elini benden çekip David’in omzuna dokundu.
-Hey dostum sen iyi misin?
Ahh hayır Colin dokunma ona! Şimdi çok kötü durumda. Sana bir şey yapabilir. Elimi Colin’e uzatarak onu David’den uzaklaştırma çalıştım.
-Şey Colin benim birazcık işim var sen eve git. Ben kendim dönerim eve David’de iyidir herhalde belki canını sıkan bir şey olmuştur herneyse sonra görüşürüz.
Deyip bir nevi onu kovsamda Colin dalgınca Davidê bakarak kafasını salladı.
-Görüşürüz Mel.
Colin uzaklaşırken onu seyrettim David’e dönmedim. Ama iyice görünmeyecek kadar gittikten sonra mecburen yavaşça ona döndüm. Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen. Kolumdan tutup bir anda karanlıkta karşımda belirdi.
-Sen ne yaptığını sanıyorsun Melanie?
Kolumu ondan kurtarmaya çalışarak;
-Ne yapmışım.
Dedim.
-Sen beni çıldırtmaya çalışıyorsun yemin ederim yapmak istemediğim şeyleri bana yaptıracaksın Melanie bundan korkuyorum.
-Ne yapacaksın beni mi öldüreceksin belkide en başta yapman gereken buydu ha?
Gittikçe bağıran sesimle ona doğru elimi sallayarak konuşuyordum. Elimi tutup
açtığım mesafeyi kapatarak beni kendine çekti. Benim aksime dişerinin arasından yavaşça konuşuyordu.
-Tabiki hayır ama aynı şeyi Petterson için söyleyemem.
-Sana son kez söylüyorum David Colin’e bir şey yaparsan benim sana yapacaklarımı tahmin bile edemezsin.
-Hah sanki hiç bir şey yapmıyorsun. melanie sen ben çok üzüyorsun ben artık seninle ne yapacağımı bilemiyorum.
Ellerinden kurtuldum.
-Hiçbir şey benimle hiçbir şey yapmayacaksın.
-Herşey iyiyken neden ruh halin bu kadar çabuk değişiyor anlam veremiyorum. Ben ne yaptım sana. Seni ne kadar sevdiğimi bildiğini sanıyordum.
-Şunu söylemeyi kes hiç inandırıcı değil.
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Tabiî ki hemen arkamdan gelip kendine çevirdi.
-Ne demek inandırıcı değil ben anşamıyorum seni Melanie anlamıyorum senin beni sevmen için seni sevdiğimi söylememem gerekiyordu değil mi? Böylelikle daha çok ilgilenirdin benimle. Bunu söylediğim için pişman falan değilim ama bunu yapma.
-Neyi?
-Sanki umurunda değilmişim gibi beni önemsemiyormuşsun gibi davranmayı bunun beni ne hale getirdiğini göremiyor musun? Ama eğer devam edeceksen et Melanie yapabileceğim bir şeyin kaldığını sanmıyorum kalbini açıp içine beni sevmen için sevgi yerleştiremem ya. Yoruldum artık hemde çok yoruldum.
Son cümleyi yüzüme daha çok yaklaşarak söylemişti. İlk defa David beni biryerde yalnız bırakıp arkasını dönerek yürümeye başladı. Yanlış anlamıştı biraz. Arkasından bağırdım.
-Bana söyle.
Yüzünü bana çevirdi.
-Neyi söylememi istiyorsun?
Ona doğru yürümeye başladım.
-Bana her şeyini anlatacak kadar seviyor musun beni?
-Konu sana olan sevgim olduğunu sanmıyorum zaten –
-Sorumu cevapla.
-Tabiki.
-O zaman bana herşeyi anlat. Hiç bir şeyi gizlemeden.
İçini çekti.
-Ne bilmek istiyorsun?
-Herşeyi. Geçen gün olanları ondan önce olanları, Okula geç kalma sebebin olan şey bu sanırım aklına bile gelmemin nedeni. Hepsini.
-Öncelikle sen hep aklımdasın her dakika. Ben şey .. tamam haklısın sana hepsini anlatacağım ama bilmelisin ki senden bir şey saklamak için değil Melanie ben senin aklın karışmasın ve tehlikede olma diye senden gizledim.
Ellerini bana uzattı. Geri çekilmedim.
-Tehlikede olabilir miyim ki?
Kollarını bana doladı.
-Ben varken asla tehlikede değilsin sen. Sadece önlem diyelim.
-Buna gerek var mı?
-Belki biraz.
Kafamı salladım.
-Anlamıyorum.
-Ona bakarsan bende senin hiç birşeyini anlamıyorum.
Yüzümü kaldırıp ilk başta çenemden öpmeye başladı. Kalbimin hızınında bedenimdeki sıcaklık gibi sürekli arttığını hissedebiliyordum. Dudakları daha yukarıya çıkıp dudaklarımla buluştu. Zar zor nefes alıyordum. Oysa nefes bile almıyordu. Ona karşılık vermeye çalışıyordum ama tutkuyla beni öperken ona yetişemiyordum haliyle. Kendini çeken o oldu. Tam zamanında biraz daha devam etseydik sanırım buradan direk hastaneye gidecektim. Beni bıraktığında nefes nefese kalmıştım ama hala merakım geçmemişti.
-Bana anlatacağını söyledin. Anlat.
-Anlatmak? en iyisi bunu onun yanında yapmalıyım.
-Kimin?
-Merediht’in
-O ... kız..- burada mı?
-Evet.
Beni kucağına aldığı gibi hızla ağaçların arasından geçip evlerine ulaştık. Kapının önünden beni indirdi.
-Eminsin değil mi? Bak ben kafan karışmasın diye yaptım bunu. Seni sevdiğim için seni çok sevdiğim için.
Kafamı salladım. Elimi tuttu. içeriye girdik. Herkes salonda oturuyordu. Herkes ve birde sarışın o gün tam olarak yüzünü göremediğim Meredith.
Buse ^^
=================
25.Bölüm 'Geçmişten Geleceğe David Johnson'
Meredith’i görünce kanım dondu. O .. çok .güzeldi. Kadın vampir olarak Sasha ve Lillie’yi görmüştüm. Onlar bana çok hoş ve birazda vahşi bir güzellik gibi gelmişti. Sasha’nın vampir dişleri dışında biraz önde olan dişleri, her zaman hırçın olan saçları, bakışları ile itici bir çekiciliğe sahipti. Sasha’ya uzaktan baktığınız zaman bir şeyler bu kızın tehlikeli olduğunu bağırır size her şeyiyle. Bakışları sizi rahatsız etse de ona bakmaktan alıkoyamazsınız kendinizi , kırmızı gözlerini kapatmak için taktığı lens bile koyu kahverengidir. Uzaktan dipsiz bir kuyuyu andıran gözleri beni hep biraz ürkütmüştür. Aaron’un bu vahşiliği çok sevdiğini anımsıyorum. Bir konuşmada geçtiğine yemin edebilirim.
Lillie ise biraz kısa boyu ile uzaktan size narin bir kadın imajı sergilese de yakınına geldiğinizde detaylardaki vahşilik bir anda yüzünüze çarpar. Her iki kadınında vampir olduğuna çok çabuk inanmıştım eğer görmemiş sadece duymuş olsam bile inanırdım görünüşlerini her ne kadar bastırmaya çalışsalar da ikisindede ayırt edelebilir bir asi güzellik var.
Oysa bu kadın o kadar naif ve hoş ki. Beyaza yakın koltukla derisi arasında bir renk ayrımı yok. Neredeyse o kadar açık tenli. Yanındaki Lillie çok daha koyu tenli kalıyor bu kadının yanında. Gözlerinde ki mavilik alabildiğine derin. Başak tarlasında hissi veren sapsarı saçları insanı benliğine sürükleyecek kadar güzel. Dikkatli bakınca kaşlarının bile sarı olduğunu anlayabiliyorsunuz. Açık teni, mavi gözleri, narin duruşu ile bu kadının arabamızın önüne uçarak geldiğini bilmesem asla - bırakın vampir olmayı - zararlı bir şey olduğunu bile tahmin edemezsiniz.
Vampir olduğuna inandıran tek özelliği bakışları. Bana bakan keskin gözlerinin bütün vücudumda gezindiğini hissedebiliyorum. Siz o tarafa bakmazken birinin size baktığını hissedersiniz ya sanki suratınızda böcek geziniyormuş hissine kapılıp rahatsız olursunuz şu an bu duygular içinde kıvranıyorum. Bunun üzerine birde delice seviyelere ulaşmış merak hissini eklersek ayakta durabildiğime şaşırıyorum. Ben artık bakışlarımı bu narin vampirden çektim. Daha fazla bakmak istemiyordum bu canımı yakıyordu egomun zaten kalması mümkün değildi ama daha fazla bakarak eksilere inmek istemiyordum. Ben başımı yere eğince David elimi daha sıkı sıktı. Yüzümü ona çevirdim. Bana bakıp gülümsüyordu. Gülümsemesi o kadar güven vericiydi ki. Sanki ‘boşver güzelliğini ben seni ondan daha çok seviyorum’ der gibi. ‘ondan daha çok’ demekki onuda seviyordu nedense aklıma bir anda bu düşünce geldi. Aslında kimi kandırıyorum ki bu düşünce David’in kızın adını söylediği andan beri kuvvetli olarak ihtimal verdiğim bir fikirdi. Bu biraz uzun sessizlikte sonunda biri konuştu. Eddie bir bana bir Meredith’e bakıyordu. Sonunda gülümseyerek başını salladı.
-Şu bakışlarada bakın hele. Soğuk savaş.
Sesli olarak güldü. Sonra konuşmaya devam etti.
-Eğer bir savaş olacaksa ben bahisimi Merediht’ten yana kullanıyorum ne kadar tehlikeli olabileceğine gözlerimle şahit oldum.
Eddie elini saçlarına götürerek gülümsedi. Merediht’te bu iltifattan hoşlanmış olacak ki – sanırım onlara göre Eddie’nın söylediği bir iltifat olsa gerek – gergin yüz ifadesini bozarak gülümsedi. Yerinden kalkıp karşıma dikildi. David yanımda yavaşça tısladı.
-Ona bu kadar yaklaşma Merediht.
-Nedenmiş o sen bile bu insana bu kadar yakınsan ben neden yaklaşamıyorum. Dayanıklıklık konusunda senden daha iyiyim bunu yıllar önce kanıtladığımı sanıyordum.
Bu cümlede beni rahatsız eden iki şey vardı öncelikle adımı bildiğine emin olsam da bana ‘insan’ tanımını yapıp sanki olması gereken şey değilmişim gibi davranması. Burada farklı olan onlardı ben değil. İkincisi ise haklıydım bir geçmişleri vardı. Eddie’nin de söylediklerini göz önünde bulundurursak sadece David ile değil bütün Johnson ailesi ile. Belki David’i tersler bu konuşması birazcık da rahatsız etmiş olabilir.
David gözlerini devirdi.
-Tamam zaten sen herhangi bir şey yapmayı aklından bile geçirsen bunu nasıl ödeyeceğini biliyorsun.
Merediht gözlerini kıstı. Aynı zamanda alaycı bir ifadede vardı yüzünde.
-Eğer yanındaki insana zarar vermek istesem bunu yaparım yapacağımıda biliyorsun.
Artık sinirlerimi bozuyorlardı. Buraya soru işaretlerime çözüm aramaya gelmişken hem rezil oluyor hemde sorulara ve karmaşaya sürekli bir yenisini daha ekliyordum. David’i konuşturmadan ben konuştum. Bu saçmalığa çok bile dayanmıştım. Ses tonumu ayarlamaya çalışarak hafifçe sesimi yükselttim.
-Yeter artık! Ne olduğunu anlamaya geldim ben. Birincisi benim adım Melanie bunu bildiğine eminim ikincisi bana zarar verdiğin takdirde David ile aranızda ne olduğunu bilmiyorum aslında şimdi düşününce bu umurumda değil ama seni bu dünya üzerinde barındıracağını sanmıyorum bende bana zarar vermek isteyenlere ne hale dönüştüğüne gözlerimle şahit oldum.
Son cümlemi Eddie’yi taklit ederek konuşmuştum. Sinir bozucu beni anında küçük düşürmüştü. Eddie’ye baktığımda küçük çocuklar gibi dudağını büzmüştü. Normalde gülebileceğim bu hareketini görmezlikten geldim. David’e döndüğümde bana ışıldayan gözlerle bakıyordu. Bende bundan aldığım güçle Merediht’in gözleriyle buluştum. Bana çok güzel bir şekilde baktığını söyleyemem. Gözlerinde ve mimiklerinde birazda alay vardı.
-Sanırım buraya David ile aramızda ne olup olmadığını öğrenmeye geldin. pekala Hah sana anlatacak ve hayallerini kıracak bir hikaye anlatmak isterdim ama üzgünüm Melanie zamanında buna izin vermedim şimdi böyle bir tablo ile karşılaşacağımı bilseydim bir pişmanlık daha eklerdim bu gün.
Dudaklarını büzerek sanki birazda hayranlıkla David’e bakıyordu. Buda ne demekti böyle anlamayarak David’e baktım. Arkada bir hareketlenme gördüm. Lillie ellerini bana uzatarak geliyordu. Elimi David’den çekip tereddüt etmeden Lillie’ye sarıldım.
-Bu gergin hava beni bile rahatsız etti. Sana bir hoş geldin bile diyemedik tatlım. Saat biraz ilerledi Melanie bu gün burada kalsana hem Sasha’nın sana anlatacakları varmış bende bilmiyorum aslında Eddie dışında kimse bilmiyor. Neyse sana anlatır artık anneni arasak mı güzelim merakta kalmasın. İstersen bende ararken yanında olabilirim.
-Teşekkür ederim Lillie. Şey ben ne anlatacağını bilmiyorum.
Sasha’ya baktım. Biraz değişik duruyordu başını cama çevirmiş etrafı izliyordu. Ben lafı ortada bırakıp ona bakınca oda bana döndü.
-Burada kal lütfen sana anlatacaklarım var.
Eddie sinirlendi.
-Anlatacak veya kayda değer bir şey yok konuşma.
-Kes sesini olmasa şu an bunun konusunu açmazdım.
Eddie biraz titriyordu.
-Sana konuşmayacaksın dedim Sahsa konuşmayacaksında.
Aaron birazda sinirle Eddie’nin yanına gitti.
-Sasha gördüğü hiçbir şeyi bu zamana kadar ailemizden veya bilmesi gereken kimseden sakınmadı. Yine aynı şeyi yapıyor eğer Melanie’nin bilmesini ve bizim şu an için bilmemizi istemiyorsa bu böyle olur Eddie.
Eddie Aaron’un kardeşçe koyduğu kolu sertçe itti. Aaron şaşırmıştı.
-Neler oluyor sana Eddie? Sana ne yaptım ben tuhaf davranıyorsun?
Lillie araya girdi.
-Melanie ile bir şey konuşuyorduk. Tartışmanızı sonraya saklayın.
Bana döndü.
-Ne dersin tatlım anneni arayalım mı? Bu merak konusunu gayet iyi bilirim anneninde merakta kalmasını istemiyorum.
-Şey evet haklısın Lillie sende yanımda olursan harika olur aslında.
-Tabiki.
Benim koluma girerek yukarıya götürdü. Telefonu elime alıp numarayı yazdım.
-Melanie?
-Evet benim anne.
-Neredesin tatlım biraz geç kalınca merak ettim.
-Haklısın evet üzgünüm sana önceden haber vermeliydim ama bir anda karar verdim şey ben şimdi Johnson’lardayım.
-Johnsonlarda mı?
-Evet. Hatta Lillie Johnson şimdi yanımda onunla konuşmak ister misin?
-Şey tamam ver telefonu.
Telefonu Lillie’ye uzattım.
-Merhaba Bayan Winston ben kendimi taktim edeyim. Lillie Johnson. Victor Johnson’un karısıyım. Melanie ile çok yakınız ama sizinle bir türlü tanışma fırsatımız olmadı. Neyse efendim bu gün evde yalnızca ben Victor ve Sashsa var. Diğerleri zorunlu bir aile ziyareti yapmak zorunda kaldı ve Sasha’nın canı çok sıkkın acaba Melanie diğer kaldığı gün gibi bizde kalsa sizin için sorun olur mu? Sanırım sizinde bu gün yapmanız gereken işleriniz vardı. Emily Kellden hanım için gerçekten üzüldüm yapabileceğimiz bir şey varsa Victor’un veya benim lütfen çekinmeyin söyleyin.
Lillie’nin bu uzun cümlesi aynı uzunlukta annemce karşılık almıştı.
-Anlıyorum ama ne olursa olsun çekinmeyin lütfen yardımımızı esirgemeyeceğimize emin olabilirsiniz. Bu arada teşekkür ederim Kate emin ol kızına kendi kızım gibi bakacağım zaten onu oldukça çok seviyorum.
Bana bakıp sevecence gülümsedi.
-Tabi veriyorum Melanie’ye.
-Anne Emily’e ne oldu bana hiçbir şey anlatmıyorsun korkuyorum.
-Meraklanma tatlım bir şey yok. Kontrolleri işte biliyorsun çoçuğu veya bir kocası olmadığı için onu yalnız bırakmak istemiyorum babanda beni yalnız bırakmak istemiyor aynı zamanda sen varsın derken neyse bu gün orada mı kalmak istiyorsun şey aslında bu çok hoşuma gitmedi. ama.
-Sorun değil anne Sasha ile oldukça iyi vakit geçiriyoruz.
-Tamam öyleyse saat 8’yi geçiyor 8.30 gibi evden çıkacağız biz sen sıkılırsan ne bileyim davranışları hoşuna gitmezse bir arabaya atla eve gel. Anahtar sarı saksının içinde olacak. Sarı olan unutma.
-Yıllardır aynı vazo biliyorum anne tamam sıkılırsam gelirim.
-Veya kötü davranırlarsa ne bileyim poliside arayabilirsin-
-Anneee!
-Tamam tamam kendine dikkat et bebeğim seni arayacağım yine.
-Tamam.
Mahcup bir ifade ile Lillie’ye döndüm.
-Şey ben..
-Sakın özür falan dileme annen haklı şimdi ne insanlar var gazetelere bakmıyor musun hiç annen seni çok sevdiği için önlem alıyor çok da doğru yapıyor eğer gerçekten sıkılırsan söyle Sasha ile seni evine götürebiliriz. Sasha’da seni yalnız bırakmaz evinde. Şey birde annene söylediğimiz küçük yalan.-
-Buna gerek olur mu bilemiyorum ama olursa sana söylerim Lillie. Hem öyle söylediğin iyi oldu izin vermeyebilirdi.
-Tamam tatlım.
Lillie yavaşça saçlarımdan öptü bu kadın bana Emily teyzemi hatırlatıyordu. Sanırım birazda onun için bu kadar seviyordum. Derin bir nefes alarak aşağıya indim. David ayakta dikilmiş, oturmakta olan Merediht ile tartışıyordu. Ben gelince sustu. Hemen yanıma geldi. Suç işlenmiş çocukların kendini affettirmek için annesine baktığı gibi bakıyordu bana. Ellerimi tuttu.
-Melanie izin ver olanları sana ben anlatayım yukarıda sadece benden duy olanları herkesten bir şey duyup iyice karıştırma kafanı.
Ellerimi sıkıca tutmuş birazda titriyordu. Sanki şimdi ona hayır deyip çekip gidecekmişim gibi davranıyordu. Belkide doğrusu buydu bilmiyorum ama onun birazda korkuyla bekleyen gözlerine bakıp konuşamadım sadece başımı salladım. Yüz kasları biraz gevşedi. Beni çekti biraz kendine.
-Tamam bir şeyler ye ve dışarıya çıkalım ,yıldızlarına.
Mutfağa gitti. Kurulu robot gibiydim. Normalde hep tersleyen ve David’in dediğini yapmayan ben kuzu gibi her dediğini yapıyordum. Mutfakta David karşımda oturarak birşeyler yedim.
-Bitti mi doydun mu?
-Evet.
-Çok az yedin ama?
-Canım istemiyor yemeyeceğim daha.
-Peki.
Elini bana uzattı. Elini tutmuyordum da geri çekmiyordum da. Mutfak kapısından bahçeye çıkacaktı ki durdum.
-Ne oldu?
-Dışarı çıkmak istemiyorum.
-Neden? Sen seversin burayı.
-Evet ama şimdi istemiyorum David. Odaya çıkmak ve uzanmak istiyorum belki film izleriz.
-Tamam ne istiyorsan onu yapalım.
Yatağım odanın biraz kenarına çekilmiş olsada yine oradaydı. David nasıl bir film istediğimi sordu. Fantastik farklı bir şeyler koyup izlemeye başladık. David hemen yanıma geldi. Ellerini belime dolayıp beni göğsüne bastırdı. Hareketleri biraz tuhaftı sanki kaybetmek üzere olduğu bir şeymişim gibi davranıyordu ben filmi izlemeye çalışıyordum oda ya saçlarımdan öpüyor yada ellerimle oynuyordu. Bir ara annem aradı onunla konuştum. Biraz uzun ama güzel bir filmdi. David anlatacaklarından kaçar gibi bir hali vardı. Uykum gelsin diye
sonuna kadar izlediğim film az çok etkisini göstermişti. Yorucu bir gündü çok fazla enerji kaybetmeme rağmen yine iyi ayakta durmuştum. David’e döndüm.
-Saat kaç?
-12’i biraz geçiyor.
-Bu gün yorucuydu uykum geldi.
-Tamam uyu Melanie’m.
-Sende aşağıya in istersen ben uyuyacağım zaten.
Bana iyice sarıldı.
-Asla sen burada olacaksın ve ben aşağıya mı ineceğim beni kimse buradan, senden ayıramaz. Sen hariç tabi.
Yatağın içine girdim. David’de ellerini belime dolayıp beni kendine daha çok çekti. Nefes alışverişini duyabiliyordum. Uyumak için yatmıştım ama nedense gözlerimi duvara kitlemiş bakıyordum. Aslında bekliyordum. Neyi beklediğimi bilmiyordum ama David’in konuşma sırasının geldiğini hissediyordum. Oda bunu anladı ki saçlarımdan öpüp konuşmaya başladı.
-Yaklaşık 60 yıl önce sen daha hayatta bile değilken Melanie’m hayatımıza bir kadın girdi. Daha doğrusu Victor’un ama eğer aile üyelerimizden birinin başına bir şey geldiyse bu hepimizin sorunu olur. O zaman Sasha daha bizimle değildi. Onun dışında 5 kişilik bir vampir topluluğuyduk. Victor o zamanda iyi bir üniversitede öğretim üyeliği yapıyordu fark etmişsindir yönetim kurulundakiler eğer bir tanıdığı yoksa çoğunlukla daha orta yaşlı insanlar olurlar. Tabi 35 yaşındaki Victor çok dikkat çekti. Orası bura gibi değildi küçük bir kasaba değil büyük bir şehirdi. Kadının adı Kebi idi. Victor’un Lillie’yi gerçekten sevdiğini hepimiz çok iyi biliriz. Ama Kebi ile çok yakın arkadaş olmaya başladılar. Sonra Victor Lillie’yi unutup bütün günlerini Kebi ile geçirmeye başladı. Victor’a ne olduğunu anlayamıyorduk. Bir anda her şey altüst olmuştu. Lillie Kebi’yle olan Victor’u bıraktı. Çekip gitti. Biz bunu bu kadar kolay kabul etmeyip araştırmaya başladık. Vampirler ilginçtir Melanie eğer insanken nasılsan vampir olduğundada birşekilde yine aynı kalırsın. Mesela sen vampir olsan herhangi bir kötü yeteneğin olmazdı. Bu senin doğanda var ama katil veya ne bileyim kötü bir insansan vampir olduğundada bunun izlerini taşır yakıcı ve acı dolu yeteneklerin olur. Kebi’ninde bunun sayesinde bir yeteneği vardı. İnsanları ve vampirleri istediği şekle sokabiliyordu. Onlara istediğini yaptırabiliyordu. Victor’uda böyle etkilemişti. Bir şekilde ondan kurtulmamız gerekiyordu. Bundan kurtaracak bir şeyler ararken bize Merediht’i önerdiler. Onun yetenek kesici bir özelliği var. Bunlar karışık konular sana bir gün anlatırım.
İşte Merediht konuya girmişti. Beni ilgilendiren kısmın bundan sonra başlayacağını hissedebiliyordum. Sesimi çıkarmadan kollarının arasından devam etmesi için başımı salladım.
-Her neyse bize yardım etti. Victor’u etkiden kurtarıp Kebi’yi yok ettik. Aynı zamanda Lillie’yi bulup ona olanları anlattık. Lillie tekrar eve döndü ama bunlar o kadarda kısa süre içinde gerçekleşmedi. Yaklaşık 5 yılımızı aldı. Bütün bunlar olurken Merediht hep bizimleydi. Ondan fazlasıyla etkilenmiştim. Sırf bizim için o kadar zamanının harcayıp çalışıyor ve elinden geleni yapıyordu. Güzelliğide beni benden almıştı. Şimdi bakıyorumda abartmakta üstüme yok. O bana vampir gibi gelmiyordu insan gibiydi onun bizi koruyormuş olduğuna inanmak zordu çünkü hep korunmaya ihtiyaç duyan bir insanmış gibiydi. Bu süre zarfında ona aşık olduğumu sandım. Onu sevdiğimi falan aslında sevgi değildi bu yalnızca
etkilenmeydi başka bir şey olamazdı. Sevgi çok daha farklı bir şeymiş Melanie bunu sende anladım. Ben hiçbir zaman canım pahasına onu korumak istemedim. Ona baktığımda hiçbir zaman içim titremedi. Baktıkça daha çok aşık olduğumu hissetmedim hiç bunları seninle yaşadım Melanie sana aşığım ama onu hiçbir zaman sevmedim ben, güçlü bir kadın olduğu için ilgi belkide beğeniden ibaret bu şeyi fazla büyüttüm. Bunu ona söyledim istemedi beni o beni istemeyince ulaşılamayan şey gibi hırs gözümü bürüdü beni sevmesi için asla yapmamam gereken şeyleri yaptım. Her gün peşinden koştum bu yaklaşık 4 yıl sürdü. Sonra bir gün avdan dönüşümde onu bir daha görmek istemedim. Oradan taşındık ve uzun yıllar onu görmedim aradan bir 15 yıl geçtiğinde geldi. Ve bana beni istediğini teklifi hala geçerliyse benim olabileceğini söyledi. Dediğim gibi istemedim. Aşık değildim ona hala ilgim sürsede sevmediğim bir kadınla ve beni bu kadar aşağılık bir hale getiren bir şeytanla olmak istemedim. Yaptıkları için teşekkür edip çekip gittim. Ve o günden sonra seninle birlikte eve dönüşümüzde gördüm onu.
Bana döndü titrediğimi hissedebiliyordum. Bu beklediğim bir şey değildi demek düşündüğüm gibi Merediht David’in peşinden koşmamış her şeyi David yapmıştı. Kim bilir o kadın için neler yapmıştı. Merediht’in aşağıda söylediklerini şimdi anlayabiliyorum. Kendimi kontrol etmeye çalışarak dişlerimin arasından sordum.
-Peki ne istiyormuş şimdi? Neden burada?
-Bunu bende bilmiyorum onu senin yanına gelmeden hemen önce buldum sormaya fırsatım olmadı.
Sinirlenmiştim hemde çok sinirlenmiştim. Aniden kollarından kurtuldum. Yatakda hırsla doğruldum.
-Melanie lütfen gitme yalvarıyorum sana ben sadece seni seviyorum kimin geldiğinin bir önemi yok.
Ayağa kalktım gidecektim. Ama izin vermedi. Ben ayağa kalkınca vampir hızıyla bir anda önümde belirdi.
-Çekil önümden gideceğim.
-Böyle gitmene izin vermem olmaz lütfen bırakma beni ben bir şey yapmadım yani geçmişte çok yanlış yaptım ama şimdi asla yapmam sen başkasın benim için sen benim her şeyimsin.
-Sana beni bırak dedim.
Attığım her adımla göremediğim bir hızla karşıma geçiyor yolumu kesiyordu. Yüzü kireç gibi olmuştu. Korkulu gözleri gitmemem için yalvarıyordu adeta.
-Bırakamam ben seni-
-Ne o yoksa Merediht’e yaptıklarını banada mı yapacaksın ama o ölümsüzdü ona 4 yılsa bana olsa olsa 2 yıl olur yeter bile bana.
-Neler söylüyorsun Melanie beni nende anlamıyorsun sen benim için farklısın sen benim yaşam kaynağımsın sana deli gibi aşığım seni seviyorum senin için her şeyi yaparım yapmayacağım hiç bir şey yok.
O bunları söylerken bir şey düşündüm. Ben yanlış yapıyordum eğer Merediht David’i istiyorsa resmen elimle paket halinde ona sunuyordum. David’in gözlerine baktım daha önce birine aşkla bakan çok az kişi görsemde bu gözleirn bana bakışı boş değildi. Yalvaran gözlerine biraz daha baktım.
-Bırakma beni lütfen ben sensiz yapamam hele bu halde gidersen kendimi asla affetmem Melanie.
Sessizce bir süre dikildim. Sonra ona arkamı döndüm.
-Tamam gitmeyeceğim.
Yüzüne bakmadan yatağa geri girdim. Kafama kadar çektim örtüyü yanıma oturmakla oturmamak arasında kaldığını hissedebiliyordum. Sonunda örtüyü hafifçe kaldırıp yanıma uzandı. Belimden tutup hemen kendine çekti beni o kadar sıkı sarılıyordu ki zor nefes alıyordum. David’i her yerde hissedebiliyordum her yanımı öpüyordu saçlarımı, yüzümü, gözümü hatta bu karmaşada dudaklarım bile öpücüklerden payını aldı. Sonra beni gıdıklayacak bir şekilde kulağıma yaklaştı.
-Teşekkür ederim Melanie’m. Seni her şeyden kendinden bile çok seviyorum.
En son duyduğum bu sözler oldu. Sonra aklıma Sasha’nın bana söyleyeceği şey geldi acaba sadece Eddie’nin bildiği ve bana anlatacağı şey neydi? Üstünde durmadım şu an kollarında olduğum David’in nefes alışverişleri beni huzurlu tutuyordu.
Buse ^^
=================
26.Bölüm 'Şafak Vakti Kaybolan Yıldızlar'
26.Bölüm 'Şafak Vakti Kaybolan Yıldızlar'
Uyandığımda hava yeni aydınlanıyor şafak söküyordu. Aslında az uyumuştum ama rahatsız uyuduğum için bir türlü tam uykuya dalamamış uyku ile uyanıklık arasında garip rüyalar görmüştüm. Rüyalarımda daha çok Merediht ve David’i görmüştüm. Saçma sapan rüyalar işte bir daha Merediht’i rüya görecek kadar düşünmeyecektim buna değmezdi. Gözleri açtığımda hala David’in kollarındaydım biri eli belimde diğer eli okuduğu kitaptaydı. Ben uyanınca ses çıkarmamıştım ama uyandıktan 2 dakika sonra anladı ve yüzüme baktı. Anlaşılan nefes alıverişimden bu anlaşılmıştı veya David’in garip vampir yetenekleri. Kitabı yatağın yanındaki ufak masaya koydu.
-Hep böyle erken mi uyanırsın yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum.
Hafifçe gülümsüyordu. Sanki bir şeyi istesede unutabilir de. İnce esprisine karşılık dudaklarım hafifçe yukarıya kıvrıldı. Gülümsemek gelmiyordu içimden.
-Saat kaç?
Uykudan yeni uyandığım için sesim biraz sert ve bozuk çıktı. Öksürdüm boğazımdaki rahatsızlığı düzeltmeye çalıştım. David bir bardak su verip ;
-Saat 4.30.
Dedi. Daha çok erken diye düşünebilirdim ama burası normal insanların olduğu ve uyudukları bir ev olmadığı için doğruldum kalkacaktım. Bardağı kitabın yanına koyarak yataktan çıktım. David’le aramda garip bir şey vardı. Üstünde durmak ve artık içimden kızmak bile gelmiyordu. Yorulmuştum ama aslında daha yeni başlamıştık kendime kızdım Merediht ne kadar enerji doluysa insan olan ben olsamda biraz kendime gelmeliydim.
-Melanie?
Arkamı döndüm.
-Evet?
-Daldın sanırım neyse Sasha sana uyanınca giymek için kıyafetler bıraktı uyanıncada yanına gitmeni istedi. Ve şey bu seninle konuşması gereken şey ne Eddie oldukça kızgın bu konuda.
Dudaklarımı büktüm.
-Birde ben bilsem hiçbir fikrim yok. Ama öğrenince söylerim sana.
Kıyafetleri alıp banyoya gittim. Sasha elbette bir elbise vermişti bu onun kıyafetleriydi ve dolabı elbiselerle doluydu. Altın sarısından biraz daha koyu renkli göğüs altından şerit gibi küçük ışıltılı taşların olduğu hoş ver sade bir elbise giydim. Saçlarımıda yukarıdan bağlayıp banyodan çıktım. David ben çıkınca gözlerinin içine kadar gülümseyerek hayranlıkla elini bana uzattı. Ona kızgındım bana dokunmasını istememek değil ama rahatsız eden bir şey vardı. Aynı zamanda benimde ona gülümsemem gerekiyordu eski Mel bunu yapardı. Gülümseyemedim ama beni kendine çekmesine izin verdim. Belimden hızla ve birazda hırsla kendine çekip bir eliyle saçımı yüzümden çekip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ona sinirliyken onu öpmek isteyeceğim son şeydi ama kokusu ve tenine göre daha sıcak olan dudakları onu itmeme engel oluyordu. David’i kendime çekme isteğiyle mücadele ediyor aramızdaki mesafeyi korumaya çalışıyordum. Sonunda dudaklarını dudaklarımdan çekti reddediliş canını yakmış olacak ki bana üzgün bakışlarla bakıyordu. O beni bırakınca geriye çekildim kaküllerimi düzelttim ve birkaç adım atıp ona arkamı döndüm.
-Ben Sasha’nın yanına gideceğim.
-Tamam.
Başka bir şey demedi zaten bende demesine izin vermeden odadan çıktım. Sasha ve Aaron’un odasını biliyordum ama belki salondadır diye ilk oraya indim. Merdivenlerin sonuna gelmiştim ki Merediht’i ve Eddie’i kapıdan içeriye girerken gördüm. Şok olmuştum üstlerinde kan vardı ama onlar gülüyorlardı.
-Lanet olsun Ed çok pis bir iş çıkardık her tarafı dağıttık.
Bunu söyleyerek neyi kastettiğini anlamıştım işte o zaman bende onların kafasını dağıtmak istedim. Ağzımdan ufak bir çığlık çıktı ve geriye doğru bir adım attım. İkiside kafalarını hemen bana çevirdi. Bunlar nasıl bir yaratıktı insanları vahşice öldürüp kanlarını emiyor üstüne birde dalga geçiyorlardı. Merediht’i zaten pek tanıdığım yoktu ama diğer Johnson’lara hiçbir zaman benzemeyen Eddie’den bir kez daha nefret ettim. Eddie’nin yüzündeki gülümseme soldu. Tişörtündeki kanı eliyle saklamaya çalışarak geri geri gitti. Merediht böyle bir şey yapma gereği bile duymadan birazda küçümseyerek suratıma bakıyordu. David hemen yanıma geldi. Onlara tıslayarak konuştu.
-Hemen geri gidin hemen avlanmadan döndüğünüz an bir insanı görüyor ama hala karşısında mı dikiliyorsunuz.
-Saçmala David biz yeni vampir olmuş kişiler değiliz o yüzden Melanie’ye tıslamadık bile kendi kendine korktu.
-Merediht o bir insan ve siz biraz önce onun ırkından bir canlının kanını emerek onun karşısına dikiliyorsunuz şimdide gelmiş bir şey yapmadık deme bana.
-Pardon ne yapmışız biz bu bizim doğamız gereği yapmamız gereken bir şey yaşamak için kan gerek kanda insanlarda var haliyle onları öldürmek zorundayız. Bundan daha doğal ne olabilir ama eğer biricik Melanie’nin bundan rahatsızsa onu bizden uzak tut. Ama unutmaki sende bir vampirsin onun gözünde bizden farkın yok o yüzden bizle beraber kendini de ondan uzak tutman gerekecek.
David çok iyi bildiği gerçeği bir başka ağızdan duyduğu zaman başının yavaşça eğildiğini biliyordum. Merediht doğru sözleriyle zafer kazanmış edasındaydı. Sonra bize doğru yaklaştı aslında David’e doğru ben David’in 4-5 adım arkasındaydım. Elini kaldırıp David’in çenesinden tuttu. kırmızı gözleriyle
David’in gözlerine bakarak konuşuyordu.
-Ama ben bunu sen üzül ve başını eğ diye söylemedim eğer üzüldüysen gerçekten sözlerimi geri alıyorum Melanie’ye istediğini yapabilirsin tabi senin o öldür biraz daha oyna yada başka bir şey sen bilirsin.
İğrenç sohbet midemi bulandırıyordu David’in bir şey söylemesini bekledim bir süre sadece Merediht’in gözlerine bakarak kaldı. Kusmamak için merdivenin tırabzanına yaslandım daha sonrada burda olmak istemediğimi anlayıp bahçeye Sasha’nın yanına doğru yürümeye başladım. David’in sesini şimdi duyuyordum ama ne dediğini anlayamıyordum. Üstündede durmadım zaten. Merediht ile konuşuyordu. Sasha benim en çok sevdiğim salıncağa oturmuş karşıyı seyrediyordu. Yanına oturdum.
-Haklıymışsın.
-Efendim?
-Bu salıncağı sevme konusunda diyorum bu evde yaşamama rağmen hiç dikkatimi çekmemişti oturmamıştım ama haklıymışsın bir vampiri bile rahatlatabiliyor bazen. Düşünmemi sağlıyor.
Bir şey demedim. Başımı sallamakla yetindim.
-Şafak vaktini gerçekten severdim ama bu sabah... pek.. güzel uyanmadım diyelim.
-Sohbet hoş değil ha?
-Konu ben ve kanım olunca haliyle pekde katılmak istediğim bir konuşma olmuyor.
Sasha acı bir şekilde güldü.
-Kendin ile böyle rahat konuşman komik olabiliyor. Konuşmayı bende duydum çok ... ımm nasıl desem abartılmış geldi. Anlaşılan asi ve yetenekli aile dostu Merediht pek abartılı biri.
-Sen tanımıyor musun onu?
-Hayır geçmişleri ben gelmeden önceye dayanıyor. Ama bildiğim şey Victor’u kurtarsada Lillie’nin Merediht’i pek sevmediği.
-Neden sevmiyor ki ?
-Onu görünce aklına o yıllar geliyor ve Merediht o kadına yani Kebi’ye aşırı bir benzerlikleri var.
-Gördün mü o yılları?
-Evet biraz dikkat yetti.
-David’in onun için neler hissettiğini ve neler yaptığınıda gördün mü?
Başını çevirip suratıma garip garip baktı.
-Şey... evet.
-O zaman bana söyle Sasha David’in neler hissettiğini ve onun için neler yaptığını?
-Sana... söylemedi mi?
-Hayır.
-O zaman bu işi bana yıkma Mel söyleyecekse o söyler zaten lütfen bunu sorma bana.
Haklıydı bu Sasha’nın anlatacağı bir şey değildi. İçimi çektim bu pes ettim anlamına geliyordu. Sasha’da anlayıp başını diğer tarafa çevirdi. Sonra birden buraya inme sebebimi hatırladım.
-Sahsa?
-Efendim.
-Sen bana bir şey diyecektin neydi o? Eddie’yi oldukça sinirlendiren?
Bir anda rahatsız oldu. Yerinde kıpırdandı.
-Şeyy..o.. .. hiç bir şey evet evet hiç bir şey değildi yani önemli değildi.
Lafı ağzında geveliyordu.
-Buna inanmamı beklemiyorsun umarım.
-Melanie şey gerçekten önemli de-
-Uff Sasha söyler misin şu lanet olasıca şeyi.
-Bak Mel bu şimdi söylememem gereken bir şey.
-Eddie seni tehdit falan mı etti. Anlayamıyorum Eddie’nin olaya karışması beni
iyice meraklandırıyor zaten. Eğer tehdit falansa bu sorun değil Aaron’un sana zarar vermesine izin vereceğini hiç sanmıyorum.
-Bak korkum falan yok tamam mı? Sadece bunu şimdi bilmesen daha iyi . şu an Eddie’ye kızgınsın ve bunu ona yapacağın bir tehdit olarak görmeni istemiyorum Eddie ile aranı ne zaman düzeltir ve ona yardım edeceğini hissettiğim zaman bunu bileceksin Mel.
-Bu şey her ne ise ona karşı bir tehdit olarak kullanmayacağım.
Tek kaşını kaldırıp kuşkuyla bana baktı. Beni benden iyi biliyordu.
-Tamam kullanmamaya çalışacağım.
Gözlerini devirdi.
-Ahh tamam Eddie’den nefret ediyorum onu gerçekten öldürebilirim. Aşağılık bir vampir beni öldüremk istediği zamanıda düşününce söyleyeceğin şey gerçekten her ne ise bunu o lanet kafasına her gün söyleyip onu çıldırtacağım. Hatta bütün okula söyleyip rezil etmek istiyorum.
Sinirden titreme durumuna gelmiştim. Sasha başını salladı.
-Gördün mü bak şimdi öğrenmen sadece Eddie’yi daha kötü bir duruma sokacak o kadar. Zaten şu an durum o kadarda kötü değil.
-Uff ne durumu Sas?
-Öğreneceksin ama şimdi değil. Hem öldürmek gibi tehditlerde sana olmuyor Mel bu arada David seni gerçekten seviyor Melanie kardeşimi üzme.
-Ya tabi.
-Ne yani yeteneğimden şüphe mi duyuyorsun bunu hissedebiliyorum görebiliyorum.
-Hayır şüphe değil... uff denerim.
O sırada David geldi. Sinirlendiğim zaman gözlerimi kıstığım için bunu yapmamaya çalıştım. Başımı hafifçe yukarıya kaldırıp gökyüzüne baktım. Gün ağarmaya başladığı için yıldızlarda ışığını kaybetmişti. Sasha yerinde kıpırdandı.
-Bu kadar yıldız şov bana yetide arttı bile ben kaçtım.
Yerinden kalkıp bir nevi David’e yer verdi. Yanıma David’in oturduğunu hissedebiliyordum. Başımı ona çeviridm.
-Kararın nedir?
-Ne kararı?
-Benimle oynamaya devam mı yoksa kanımımı emeceksin veya başka bir şey bileyim en azından.
Gözlerinde belirgin bir acı vardı.
-Melanie lütfen.
-Ne lütfen ona bir şey söylemeni bekledim beni savunacak bir şey en azından .... en azından gözlerine bakıpta beni orda unutmanı değil.
-Seni unutmak mı hayır. Ben onun gözlerine baktım çünkü hala ona ilgi duyuyor muyum anlamaya çalıştım. O gözlerin benim için bir önemi var mı merak ettim. Ama ben yalnızca senin gözlerini istiyorum Melan-
-Sen nasılsın biliyor musun benim için?
Sözünü kesmeme sinirlenmiş gözüküyordu bana sinirlenmeye hakkı yoktu bunu bildiği için tekrar yüzünü topladı ve ‘Nasılım?’ diye sordu.
-Sen aynı yıldızlar gibisin o beğendiğim yıldızlar varya aynı onlar gibi. Yukarıda kimse ulaşamaz sandığı yıldızlar. Parlaklığını Güneş’ten almışlardır sende
güzelliğinin bir bölümün vampirliğe borçlusun. Ama bak şafak söküyor nerede o yıldızlar yoklar işte. Onlar karanlığa ait. Orada kalmaya mecburlar karanlık olmazsa onları görmeyiz bende karanlığa bulandım ve seni tanıdım David Johnson. Şimdi gün ağardı ve onlar gittiler birazdan güneş ışığı buraya vuracak ve sende gideceksin David. Ama bu doğru mu? Veya şöyle sorayım sen beni deli dehşet sevsen bile ben burada dururken içeriye gitmek zorundasın karanlığa gitmek zorundasın gelmemi istersen bu benide karanlığa çekmek olur. Zaten şu an yüzümün yarısı karanlıkta değil mi? Öyle beni tamamen karanlığa bulamış olursun. Sen içeriye girmelisin David ve o içeride sana bir fedakarlık yapmadan durabilen kadın Merediht senin için doğru olanda o ona karşı tamamen ilgini kaybetme çünkü benimle ne kadar oynarsan oyna haklı geri ona döneceksin. Buda aynı sizin yaradılışınız gibi kaçınılmaz.
Sözlerimi onun canını yakması için söylemiş olsamda konuşmamdaki gerçeklik benim bile canımı yaktı. Gözlerimi kapadım. David’e bakamıyordum onunsa nutku tutulmuştu. Şu an kendime kızıyordum. Aferin sana Mel Merediht’i David’e bıraktığını göstermiş ve bunu David’in zayıf noktası olan hayatımdan bahsederek yapmıştım. Ondan vazgeçtiğimi ve benden vazgeçmesi gerektiğini alelen duyurmuş oldum. Gözlerim aydın olsun.
Buse ^^
=================
27.Bölüm 'Milka İneği '
27.Bölüm ' Milka İneği '
Daha fazla bir şey söylemeden öylece David’in yüzüne bakıyordum. Zaten ne söyleyebilirdim ki söyleyeceğimi söylemiştim. Kendimi huzursuz ve kötü hissediyordum. David önce yüzünde -gizlemeye gerek görmediği veya gizlese bile açığa çıkabilecek kadar büyük bir- acı vardı. Dişlerini sıktığını görebiliyordum. Çenesi her zaman olduğundan daha geniş ve sıkı duruyordu. Sonra yavaşça kendine geldi daha doğrusu konuşabilecek duruma geldi. Bana baktı. Yüzünde bana hiçbir zaman bakmadığı bir yüz ifadesi vardı. Yüzünden ve bakışlarından sanki iğreniyormuş gibiydi. Eğer David’in ne kadar kibar biri olduğunu bilmesem yere tükürüp öyle konuşmaya başlayacağını sanırdım. Tabiî ki böyle bir şey yapmadı. Ama beni ürküten, bu tiksinen bakışlarıyla konuşmaya başladı.
-Hep böyle olmak zorunda mı.
Bu daha çok bir soru değil onaylama cümlesi gibiydi. Ne demek istediğini anlamamıştım.
-Efendim?
-Hep diyorum gidip en kötü ve en zorlu seçimleri yapmak zorunda mıyım.
Bir onaylama cümlesi daha. Anlamayarak yüzüne bakmaya devam ettim. Elini uzatıp çenemi tuttu. çok sıkı birşekilde tutuyordu. Bu David’in dokunuşları gibi değildi.
-Önce Merediht sonrada sen. Hep imkansıza ilgi duymak zorunda mıyım? Ama sana karşı sadece ilgi değil bunu biliyorum ve nefret ediyorum.
Hiçbir şey söylemeden öylece dikildim. Bu ürkütücü vampire daha yakın David beni korkutmuştu. Son cümlesini anladığım zaman gerçek yüzüme tokat gibi yapıştı. Yavaşça dudaklarımda kaçan soru beynimden onay almamış refleks olarak çıkmıştı.
-Beni sevmekten mi nefret ediyorsun?
Elini sertçe geri çekti.
-Belki nefret fazla olabilir ama seçim şansım olsaydı beni hemen bırakacak birini yani senin gibi birini istemezdim. Sana olan sevgime rağmen bana çok az bir sadakatle bağlısın. Keşke böyle olmasaydı.
Söyledikleri kulaklarımda çın çın çınlıyordu. Gözlerim uzakta bir şey ara gibi ağacın ötesine doğru daldı. Bende fısıltı şeklinde söylediklerini bir nevi onayladım.
-Keşke böyle değil keşke ben olmasaydım öyle değil mi?
Normalde bunu bağırarak söylemem gerekirdi ama incinmiştim. Neden incindiğimide bilmiyordum David’e söylediklerim karşısında bunları söylemesi olası bir ihtimaldi. Ama yinede seni sevmekten nefret ediyorum benim için ağır bir cevaptı. Zaten hep böyle olmamış mıydı? Beni sevenler veya sevdiklerini hissedenler uzaklaşmıştı benden. Bu benden mi kaynaklanıyordu diye düşünüp durmuştum ya artık eminim. David bir süre beni seyretti. Sonra bir kahkaha patlattı. Gözlerimin hala dalgın birşekilde uzağa baktığını fark ettim. Kafamı
salladım. Kendime geldim. Kaşlarımı çattım.
-Neden gülüyorsun?
Hala gülüyordu. Sinirlerimi bozdu.
-Söylesene niye gülüyorsun çok mu komik bir şey söyledim ben senin söylediklerini tercüme ettim.
Gülüşünü durduramıyordum. Kaşlarımı daha çatarak dişlerimi sıkıp yanından kalkmak için doğruldum. Gülüşü durdu eliyle kolumu ittirmesini durdurmasını bekledim ama yapmadı.
-Bu hep böyle olacak değil mi? Eğer konuşma senin anlayamadığın ve istemediğin bir tarafa gittiğinde hep kaçarsın.
Sözleri durmama yetti. Belkide hala orada oturmak istiyordum bilmiyorum ama geri yerime yerleştim.
-Sende hep böyle olmalısın değil mi? Gizemli, anlaşılması zor ve ulaşılmaz. Ama artık bu cool tavırlar kızlar üzerinde etkili olmuyor bu yöntem senin zamanından kalma 80 ler falan belki daha öncesi.
Söylediklerim onda anlayamadığım bir alaycı etki yaratmıştı.
-Cool tavırlar ve gizem her şekilde çekicidir. Çünkü bilmek istersin insanoğlu meraktan yaratılmıştır. Herşeyi merakını gidermek için yapar. Para sahibi olmayı, sevgili yapmayı, hatta çocuk yapmayı bile. Farklı duyguları yaşama merakı. Unutma ki seni bana getirende merak oldu. O gün ormanda duyduğun sesin üzerine gitmeseydin burada olmayacaktın belki. Yani diyeceğim şu ki bu “cool” tavırlar her zaman işe yarar. İstersen bunu sana ispatlayabilirim. Ama şunu bil ki senin bu ‘seni seveni itme’ özelliğin ve ilk tanışmada ki yabaniliğin tarihin hiçbir zamanı erkeklerin ilgisini çekmeyeceği gibi şuanda çekmiyor.
Söylediklerine bir kahkaha patlattım şuanda çekmiyorsa yüzündeki gitmemem için yalvaran ifade ne içindi?
-Bundan emin misin?
Suratını buruşturdu.
-Tamam bazı istisnalar var yok demiyorum ama benim ve Colin’in çokda normal olduğumuzu söyleyemezsin.
-Eğer istersem erkeklere karşı çok daha farklı olabilirim bu kızsal bir dürtü, bende sana bunu kanıtlayabilirim ama onları çokda umursamıyorum.
Güldü bu sinsice bir gülüştü.
-Sen mi erkeklere karşı daha tutarlı olacaksın buna hayatta inanmam ama
izlemek zevkli olabilir.
Tekrar güldü.
-Peki o halde ben sana kızlar üzerimde etkimi göstereceğim sende bana şu .. kızsal dürtünü ispatlayacaksın.
Güldüm ama aynı zamanda zorlukla yutkundum nedense David bu işi yaparken benden daha kolay yapacak gibiydi.
-Peki.
Ayağa kalktım.
-Nereye gidiyorsun?
-E sen kendine daha iyi insan örnekleri bulmayacak mısın? Onları düşün belki bu sefer seçiçi olabilirsin hani bana seçim hakkın olmadan aşık olmuşsun ya.
Bunu söylediği zamanı hatırladım ne kadar sinirlenmiştim.
Söylediklerim onu çok güldürmüştü anlaşılan tekrar güldü. Bana laf sokuyordu.
-Pekala o zaman eski zevkime geri dönüyorum bir sarışın bulsam fena olmaz ha ne dersin?
Bana göz kırptı. İyici sinir oldum.
-Sen bilirsin ama bence benim gibi falan olsun. Sarışından alacağını almışsın e bende çok yüz vermediğime göre bir erkek arı olarak her çiçekten bal almalısın. Benim tipimdekileri atlamak olmaz.
Söylediklerime bir kahkaha daha patlattı.
-Hayır hayır sarışın olacak ve hımm... birazda kız gibi olacak.
Buda ne demekti ben kız değil miydim yani? David iyice sinirlerimi bozmaya başladı.
-O ne demek ya ben kız gibi değil miydim yani?
Söylediklerim karşısında pişman olmuştum olmasına ama çıkmıştım ağzımdan işte. Gülümsemesi hala dudaklarındaydı hiç gitmiyordu ki zaten.
-Yani şeyy alınma Melanie ama ben daha iri bir kız düşündüm madem etkileyeceğim şöyle uzun boylu, dolgun dudaklı ve –gülümsedi- göğüsleri daha
belirgin olsun.
Ahh inanamıyorum bana neler dedi böyle. Sinirden titriyordum. Bunu bilerek yapıyordu bunu bilerek yaptığını biliyordum.
-Kısa boylu değilim!
-Ben öyle olduğunu söylemedim ayrıca neden tanımlarımı kendi üzerinde deniyorsun ben karanlık dünyanın çocuğuyum unuttun galiba hem sen söyledin az önce.
Dediklerini duymuyordum.
-Üst dudağım belki biraz kısa olabilir ama inanmıyorum sana.
Bu gün David’i durduramayacaktım sanırım kahkaha atmaktan yerinde sarsıldığını hissediyordum. Yüzüne bakmadım.
-Ve göğüslerime...
Lafın devamını bile getiremedim o ise gülmekten konuşamıyordu. Sinirlendim aslında zaten sinirliydim şimdi sinirden kuduruyordum. Oysa oldukça eğlenmiş gözüküyordu. Tekrar ayağa kalktım. Eğer ona onu üzecek veya ne bileyim işte lafı yapıştırdığımı hissedecek bir şey söylemeden gidersem geri dönüp onu yumruklayabilirdim.
-Mel için gitme vakti. Aa bu arada ben herhangi bir kısıtlama koymuyorum kendime.
Gözlerinde hala gülümsemenin etkileri vardı.
-Neden? dur tahmin edeyim zaten bende daha iyisini bulabileceğini hiç sanmıyorum sende fazla yormak istemiyorsun kendini öyle değil mi?
Ne kadarda küstahtı. Sasha’nın söylediklerini hatırladım. David seninle tanışmadan önce küstah ve insan hayatına önem vermez demişti. Gerçi şuan bunu bilerek yapıyordu ama ne demek istediğimi anlamıştım.
-Bilemedin. Hiçbir kısıtlama koymuyorum sadece İNSAN olsun yeter. Bende bu şans varken gidip bir zombi veya başka bir şey bulabilirim biriyle idare edemezken diğeride çıkmasın başıma.
Arkamı dönüp lafı yapıştırmanın biraz rahatlayıcı etkisiyle en azından yürüyebiliyordum. Bunlara ona söylerken ki yüz ifadesi gülmemi sağladı.
Evde uzun zamandır yapmadığım ödevlerimle boğuşuyordum. Dün akşam David’in yanında ayrıldığımdan beri yapmış bitirememiş bu sabahta erken uyanıp devam etmiştim. Sonunda bittiğinde saatte 9’a geliyordu yarım saat sonra evden çıkmalıydım. Altıma açık renkli kısa bir kot etek giydim. Üstümede bir omzumu açıkda bırakan beyaz bol kolları olan bir tişört geçirdim. Hava iyi duruyordu. Topuklu ayakkabıları çürümeden giysem iyi olurdu. Biraz makyaj ve saçlarımıda düz yerine kıvırcık dalgalı arası tutmaya çalıştım. Belki herhangi bir
okul günü için biraz abartı olabilirdi ama bilerek böyle giyinmiştim. David ile baş edebileceğimden emin değildim ama bu denemeyeceğim anlamına gelmiyordu. Kitaplarımı çantama yerleştirdim, eteğimin boyunu geçen koyu gri montumun belindeki kemeride bağlayıp aşağıya indim.
-Ben çıkıyorum anne.
-Tamam canım bulaşıkları yerleştiriyorum. Sen git dikkatli ol.
Tamam diye fısıldadım ama anemin duyduğunu biliyordum. Okula doğru yürümeye başladım. Lena beni kapıda karşıladı.
-Selam Mel. Ooo güzelim bu ne şıklık.
Bu söylediğine utanıp birazda kızarabilirdim ama kendi şıklığı beni gölgede bırakacak derecedeydi.
-Sanırım bu soruyu benim sana sormam gerek.
Omuz silkti.
-Aaron ile beraber yapmamız gereken bir ödev var. Laboratuar eşim biliyorsun. Belki etkilerim falan filan işte aynı. Kısacası ölmek üzere olan birinin can çekişmeleri gibi.
Yüzüne sahte bir hüzün kondurdu.
-Yaa çok üzücü sana Aaron konusunda söyleyeceğimi söyledim ama sen yinede neyse Lena ee ne yapıyoruz bu gün erken geldim.
-Fark ettim. Benim kütüphanede yapmam gereken işler var. Ödevleri yaptın mı?
-Evet ve oraya girmeyi hiç mi hiç istemiyorum.
-Sen bilirsin Kimya dersinde görüşürüz o zaman.
-Tamam.
Yürüyerek biraz ormana doğru olan banklardan birine oturdum. Hava tahmin ettiğim kadar soğuk değildi. Montumu çıkarıp yanıma koydum. O sıra bahçenin diğer tarafında David’i gördüm. Hafifçe gülümseyerek eliyle beni çağırdı. Aslında her ne kadar sinirli olsamda ona kim olduğumu göstermeliydim. Kalktım ona doğru yürümeye başladım. O sıra gözleri beni bir aşağı bir yukarı süzüyordu. Nutku tutulmuş gibi bir süre gözlerini benden ayırmadı. Afallamış gibiydi. Sinsice güldüm demekki istediğim gibi olmuştum. Yanına gittim.
-Evet?
-Sen tembel bir öğrenci olabilirsin ama ben şimdiden işe başlıyorum ve sıramı merakla sana bırakmak için hazırlanıyorum.
Ne demek istediğini anlaşmıştım. Ama bana tembel dememesi gerekiyordu. güldüm kendimi göstererek ‘tembel’ diye sordum. Sabah ki çalışmalarımdan sonra. O gülmedi.
-Neyse ne gördüğün grup –ilerideki öğrenci topluluğundan bahsediyordu- okulu gezmek için diğer okullardan gelen öğrenciler ve ben bunların arasından kurbanımı seçtim bile.
Sırıttı.
-Kurban? Fazla abartı bir sözcük değil mi?
-Emin ol değil. Bana tutulan kızlar peşimden kolay kolay ayrılamazlar.
Omuz silktim.
-Beni ne diye çağırdın?
Sanki çok mantıksız bir şey sormuşum gibi hayretle bana baktı.
-Tabiki beni izle diye.
Göz kırpıp yanımdan gruba doğru yürüdü. Bir kızın yanına gitti. Kıza önce uzaktan baktım. David’in dün söylediği bütün teorilerine uyuyordu. Benden uzun boylu sarışın ve... biraz iri göğüslü biriydi. Demek sabah sabah buraya erkenden gelip kızların göğüslerine göre kendine kurban seçiyordu. Homurdanarak bende yanlarına gittim. Ben onları uzaktan izleyene kadar David her ne yapmışsa yapmış kızı şimdiden güldürmüştü. Ben yanlarına yaklaşınca kız dikkatini benim üzerime dikti.
-Sende kimsin? Bizim gruptan olmadığına göre.
David’e bakıyordu sen tanırsın gibisinden. David omzunu silkti.
-Eski kız arkadaşım.
Bana döndü.
-Artık sana bittiğini ne kadar daha söylemem gerekiyor Mel. Uzak dur bırakta yeni insanlarla tanışabileyim.
Kıza döndü.
-Öyle değil mi tatlım?
Ağzım ve gözlerim sonuna kadar açılmış bir halde David’e bakakaldım neler söylüyordu böyle. Yüzüme bakınca gülmemek için dişlerini sıktığını gördüm. Ne söyleyeceğimi bilemeden öylece aptal gibi dikildim. Şok olmuştum. Kızda David’in söyledikleriyle garip bir gururla bana döndü. Gözlerinde küçümseme vardı.
-Bu dümdüz kızla ne kadar vakit geçirdiğini sormayacağım bile.
David’e sırıttı. Ben ne dediğini anlamıştım ve öfkeden boğazımdan tuhaf sesler geliyordu. David ne olduğunu anlamamıştı. Kıza bakmaya devam etti.
-Bu göğüsleri elma kadar kızla ne yaptığını diyorum hiç mi hiç merak etmiyorum ama seninle iyi vakit geçireceğiz gibime geliyor.
David’e göz kırptı. David kendini tutamayıp kahkahalara boğulmuştu bile. Sinirden gözlerimin önü kararmıştı. Sonunda konuşabilecek duruma geldim.
-Eee yeter. Ne haliniz varsa görün.
Kıza döndüm.
-Sende kes sesini yoksa olacaklardan sorumlu değilim.
Kız tam birşey söyleyecekti ki David’in keyiften dört köşe olmuş yüzünü gördüm. Bu dahada sinirlenmekten başka bir işime yaramadı. David’in arkasında ki oğlanlar dikkatimi çekmişti. Bana ve yanımdaki kıza bakıyorlardı. E şimdi David sarışınla ilgilendiğine göre ben boştaydım. Gülümseyerek sinirimden kurtulmaya çalıştım. Elimle saçlarımı kabarttım ve suratıma seksi bir gülüş yerleştirmeye çalıştım bunu ne kadar becerebilmiştim bilmiyorum ama şimdiden bu aptal oyunu oynadığım için pişman olmuştum bile. Ama sonunu getirecektim biraz önce olanlarını acısını çıkarmam gerekiyordu. bende David’i benim üzerimden kurduğu oyunla vurmaya çalıştım. Oğlanlara doğru giderken bir elimi David’in omzuna koyup konuştum.
-Tamam David haklısın yeni insanlarla tanışmak iyidir. Seni azat ediyorum bu milka ineği gibi kızla istediğin fantezileri yapabilirsin.
Ona göz kırptım. Gülümseyerek erkeklerin yanına gittim. İlk gördüğümde 3 kişilerdi şimdi 2 olmuştu.
-Hey merhaba. Okulu gezmeye geldiniz sanırım. Hımm isterseniz size yardım edip eşlik edebilirim ama karşılığında araba hakkında bazı sorular soracağım size. Şey ehliyet almaya çalışıyorumda.
Oğlanlardan biri benimle yaşıt gibiydi diğeri benden en fazla 3 yaş büyük duruyordu. Konuştukça esmer olanın adının Ted, kumral olanın Sebastian olduğunu öğrendim. Bende büyük olan Sebastian’dı. Bana en çok yaklaşmaya çalışanda oydu.
-Tabiki bebeğim bu anlaşmayı sevdim.
Pis pis sırıtıyordu bu hiç hoşuma gitmedi karşımda sarsak sarsak duruyordu ben kendine güvenen ve komik bir şey olduğunda gülen erkekleri severdim. Aynı ... neyse. Okulu biraz turladık bu sıra David’in de bizimle geldiğine adım gibi emindim. Sadece o bizim onu görmemizi istememişti ki David bunu istemezse biz onu göremezdik. Onlara okulu gezdirip gereksiz birkaç bilgi verdim. Sonra direksiyonun başına geçtim. Şimdi onlar sözünü tutuyordu. Araba onlarındı. Ve bu daha çok korkmamı sağlıyordu. Ellerim terlemeye başladı.
-Şey ben düşündüm de araba sizin ve ben pek iyi değilim. Arabanıza zarar vermek istemem.
Gülümsemeye çalışmıştım. Sebastian yanıma daha çok yaklaştı. Omzunu omzuma çarpıp
-Bu arabanın azıcık şansı varsa senin gibi bebek onu bir yerlere çarpar.
Bu iltifatımsı şey karşılığında soğukça gülümsedim. Ama Ted bu konuda pekde Sebastian gibi düşünmüyordu anlaşılan.
-Bence Mel haklı yani ona buradada bir şeyler öğretebiliriz. Arabayı sürmesi gerekmez. Basit şeyler işte.
Sebastian kötü kötü baktı.
-Öğreteceğiz? Öğreteceğim ben onunlayım senin bu konuda kendine hayrın yok.
Kolumdan tuttu.
-Peki öyle olsun.
Şimdi birazda olsa iyiydim Ted’e minnettardım. Sebastian bildiğim şeyleri söyleyip duruyordu. Her ne kadar annem kullanmama izin vermese bile araba kullanmayı çok iyi bilirdim. Anlattığı şeyleri sorduğunda hemen cevap vermeme şaşırdı hatta daha fazlasını ağzımdan kaçırdığımda bana şüpheyle baktı.
-Hadi ama sen bunları zaten biliyorsun öyle değil mi? Yanımıza gelmek için bahaneydi.
Bana doğru uzandı.
-Emin ol bebeğim buna hiç gerek yoktu ben sana asla hayır demezdim.
Bir elini elimin üstüne diğerini de bacağımın üstüne koydu. Gülümsedim. Gülmemin sebebi David’i bekliyor oluşumdu çok az kaldığını ve birazdan geleceğini biliyordum. Sebastian bu gülümsememi yanlış anladı. Eğilip dudaklarıma yapışacaktı tam onu itecektim ki David’i sonunda pencerenin önünde gördüm. Arabanın kapısını hışımla açıp beni öpmesine izin vermeden çekti. Sebastian ne olduğunu anlamadı.
-Heyy burada müsait değiliz görmüyor musun? Park ücretini ben sana veririm şimdi kızı bırak yoksa-
- Yoksa ne?
David öyle bir hırladı ki ben bile korktum. Sebastian’ında korktuğundan adım gibi emindim. Cama doğru eğilip bana bir kağıt uzattı.
-Beni ara bebeğim Ahhh..
David dışarıya doğru uzanan eli tutup bükerek bilekten geri içeri doğru soktu. Kırılmış olabilirdi. Sebastian bir küfür savurarak arabasını çalıştırıp gitti. Bende bir koluma David yapışmış bir halde gülümseyerek arabanın gidişini izledim. Sonra sahte bir kızgınlıkla David’e döndüm.
-Kısmetime engel oluyorsun hem biz ayrılmadık mı? E ben seni azat etmiştim ama.
Hala basit oyuna devam ediyordum. Bende sıkılmıştım ama böyle bir oyuncu olacağımı tahmin edemezdim tam bir sürtük gibi davranmıştım. Diğer kolunuda omzuma koyarak beni biraz sarstı.
-Neden bahsediyorsun sen? Yaptığın şey.... Bu iğrençti ve bir daha yapmayacaksın Melanie.
Ellerinden kurtuldum.
-Bunu bana söyleyene de bakın. Ne oldu yapamayacağımı düşünmüyordun değil
mi?
-Zaten herhangi bir şey yapmadın sen resmen dişiliğini kullandın.
-Sana söyledim bu kızsal birşey diye.
Gözlerini devirdi.
-Tamam lütfen artık eski Melanie’m olur musun?
Dudaklarımı büktüm aslında bu oyunu şimdi sevmeye başlamıştım.
-Eee sarışın milka ineği nerede?
-Ne ineği Melanie lütfen yeter.
-E ama şimdi sen yine bana mı kaldın. Olmadı ki elma kadar-
Parmağını dudaklarıma değdirdi. Bu artık sus demenin bedensel anlatımıydı. Diğer eliyle belimden kendine çekip elini orada durdurdu. Dudaklarımdaki eliyle gözlerimin üstündeki kaküllerimi düzeltti ve fısıltıyla konuştu. Nefesi yüzümü yalayıp geçti.
-Ben zaten seninim, hep de sendeyim.
Buse ^^
=================
28.Bölüm 'Vampir Sırları'
28.Bölüm ‘Vampir Sırları’
O gün boyunca David aramıza mesafe koymama bile izin vermedi. Her dakika yanımdaydı. Bir ara tuvalete giderkende gelecek mi diye düşündüm. David yerine başka biri olsaydı bu beni sıkardı ama David’le gülerek ve eğlenerek Kimya dersine rağmen iyi vakit geçirdik. Kimya dersinde David benim Aaron’da Lena’nın eşiydi. Sasha burada olsaydı büyük ihtimalle bu eşleşme kötü sonuçlanabilirdi ama onun kimya dersi Cuma günü. Lena Aaron’a yaklaşmak için bahane arasa da Aaron’da en az David kadar iyi olduğu için çalışmalarımız aşağı yukarı aynı hızda bitti. Sanırım Aaron’da biraz utanmış daha çabuk yaparak Lena’dan uzaklaşmaya çalışmıştı. En son baktığımda Lena pes edip sandalyesini geriye çekmiş yüzü asık bir şekilde oturuyordu. Gün bittiğinde David’in arabasına bindim. Yüzünü bana döndü.
-Nereye gidelim?
Bu ne saçma bir soruydu Lake Placid kasabasında gidecek çokda bir yer
olmazdı.
-Hımm ben şehrin merkezine gidip kendimizi diskoya atalım diyorum. Sex on the Beach’imizi yudumlarken çılgınca eğleniriz. Veya şu devasa alışveriş merkezimize gidip bir şeyler alırız ha ne dersin?
David gözlerini devirdi.
-Hep bir şeylerden şikayet ediyorsun Melanie. Bizde elimizdekilerle yetiniriz. Bunca zamandır burada yaşaman rağmen burayı hiç bilmiyorsun diyebilirim.
Omuz silktim. Sanırım annemin korumacı tavrı banada geçmiş her şeyden kendimi soyutlar olmuştum.
-Geçen gün gittiğimiz göl kıyısı-
-Ahh evet oraya gidebilir miyiz?
Bir anda aşırı bir heyecan duyunca kendime kızdım.
-Şey yani sen bilirsin tabi ama ben beğenmiştim orayı.
David gülümsedi.
-Tamam sen nereye istersen oraya gidelim Melanie’m.
Gülümsememek için dudaklarımı sıktım.
Göl her zaman ki dingilliğiyle biz hoş geldin dedi. david’e döndüm.
-Ben karışmam.
Soru soran gözlerle bana baktı.
-Eğer diyorum düşüpte bir yerimi yaralarsam anneme sen açıklama yaparsın ben karışmam.
Güldü.
-Birincisi sen düşmeden tutarım seni ikincisi ama olurdu bana rağmen düşmeyi becerirsen sanırım Kate ile bu sorunu halledebilirim. Benden çokda nefret etmedi sanki ne dersin?
Yorum yapmadım. Anlayamadığım birşekilde annem David’i en azından evden falan kovmamış benimle ilgilensin diye ona şans tanımıştı. Annemi anlamam her zaman zordu ama gittikçe zorlaşıyordu.
Arkamı dönünce şaşırdım. İki yakın ağaç arasında oldukça rahat görünen bir hamak vardı. Yüzümde oluşan gülücükleri hissederek David’e döndüm.
-Bu senin marifetin değil mi?
-Kimin olmasını istiyorsan onun.
Gülerek yanıma geldi. Usulca elimi tuttu. elimi çektim. Çektiğim elime baktı. Bozulmuştu aynı zamanda şaşırmıştı da sonra ellerimi boynuna doladım. Bedenime yaklaşan bedenini şaşkınlıkla kasıldığını hissedebiliyordum. Hemen oda ellerini belime sarıp aramızdaki küçük boşluğu doldurdu. Kulağına eğildim.
-Teşekkür ederim David. Beni bu kadar iyi tanıdığın ve beni burada bile mutlu ettiğin için.
-Ben teşekkür ederim Melanie’m. Şu anki tepkin için, berbat hayatıma girip beni hayatta tutacak bir neden olduğun için kısacası varlığınla beni onurlandırdığın için teşekkür ederim.
Bazen David’leyken kendimi çok eski zamanlarda hissediyordum. Ve bu çok hoş oluyordu doğrusu. Ellerimi hafifçe ondan çekerek hamağa doğru ilerledim.
Başım David’in karnına dayalı gölü ters yatmış bir şekilde izliyordum. David şaçlarımla oynuyor arada bir eğilip saçlarımı ve alnımı öpüyordu. Saçlarımla oynaması ve bedeninde yayılan koku kendimi iyi hissetmem neden oluyordu.
-David sana bir şey soracağım.
-Ne istersen?
-Bana vampirler ilgili bir şeyler anlatsana?
Başımın üstündeki vücudunun kasıldığını hissedebiliyordum.
-Bunları bilmek isteyeceğine emin misin?
-Evet hep senden korkarım falan diye anlatmadın bana şimdi anlatmanı istiyorum. Mesela biri nasıl vampir olunur? Sen nasıl vampir oldun? İnsanları nasıl avlıyorsunuz?
Biraz doğruldu ama kalkmamı istemediğini biliyordum eğer kendi için zor birşey söyleyecekse yüzüme bakmamayı tercih ederdi. Eğilip alnımdan öptü. Dudakları yavaşça alnıma değdi. Bu tüylerimi diken diken etti. Umarım anlatacağı konu sırasındada bunu yapmaz çünkü korktuğumu falan düşünebilir.
-Eğer bir insanı vampir yapmak istiyorsan ısırman yeterli olur mu?
-Hayır elbette hayır öyle olsaydı seni asla öpmezdim.
-Neden?
-Çünkü dişlerim tenine değebilir eğer sadece zehrimle dönüşseydin bunu göze almazdım.
-Başka ne gerekiyor?
-Vampir zehrinin yayılmasını engellemen gerekiyor.
-Anlayamıyorum David.
- Boğazından ısırıp kanın hızlı aktığı yer olması gerekir bileklerde olur. Şimdi sadece benim zehrim senin kanına karışırsa bu seni öldürür. O yüzden vampir yapmak istediğimiz kişileri ısırdıktan sonra öldürürüz.
-Ne öldürmek mi?
Sessizce ‘evet’ diyerek beni onayladı. Hamakta doğruldum ve yüzüne baktım.
-Sen şimdi ölü müsün?
-Isırıldıktan sonra zehrin dolaşım sisteminde dolaşmaması için onu öldürürüz böylece zehir vücüdunda dolaşıp insanı kanıyla boğmaz. Sadece içinde kalıp seni vampir olacak güçte bırakır. Ve evet bende bir ölüyüm.
-Hayır o anlamda demedim yani bu ...
İçimi çektim. Cümlemi bir solukta söyleyememiştim.
-İlginç geldi..
Diye fısıldadım. David acı acı gülümsedi. Sonra başını aşağıya eğdi. Bu hoşuma gitmedi ona biraz daha sokuldum.
-Evet devam et.
Elleriyle beni sardı.
-Beni kimin vampir yaptığını bilmiyorum bir gün sokakta yürüyordum ve sonra uyandığımda vampir olmuştum.
-Nasıl yani?
-Daha sonra Sasha yoluyla öğrendim. Bunu benim öz babam yaptı.
-Senin baban yani biyolojik baban vampirmiydi.
-Daha sonra vampir oldu. Ve bizi bırakıp gitmişti. Neden bıraktığını hiçbir zaman bilememiştim şimdi anlıyorum.
-Peki neden dönüştürmüş seni?
-Babam... o ... biraz anlaşılmaz biri. Anlatmamı istemezsin.
-Peki o zaman.
-Nasıl avlanıyoruz konusuna gelince. ... Aslında buda bilmek isteyeceğin bir şey değil ama.
-Bilmek istiyorum.
-Biz avımızı sonuna kadar bitirip uzunca bir süre avlanmayız. Ama başka yöntemlerde var zamanında denemiştim.
-Ne gibi yöntemler?
-Kendine birini belirlersin. Bir insan o senin kan depondur. Vampirliğin getirileri ile onu kendine bağımlı biri yaparsın. İhtiyacın olduğu zaman onu kullanır sonra bırakırsın tamamen bitirip öldürmezsin. İhtiyacın dışındada onunla eğlenirsin.
Omuz silkti.
-Bunu yaptığım zamanlarda insan öldürmediğim için kendimle gurur bile duyardım ama aslında bunun çok daha iğrenç bir şey olduğunu anladığım an bunu yapmayı kestim. Ölüm insanlar için daha onurlu öyle değil mi.
-Bir dakika peki onların kanını emerken ısırmıyor musun? E öldürmediğine görede vampir olamıyorlar zehrin onları boğmuyor mu? Ölmüyorlar mı?
-Isırıp zehrini bırakmak ayrı ısırıp kanını emmek ayrı bir şey kanını emerken bıraktığın zehride almış oluyorsun.
Ahh bu çok iğrençti.
-Onlar bunu anlamıyorlar mıydı? Her seferinde neden geri size geliyorlardı?
-Eddie bir insana düşünmesini istediği şeyi düşündürür. Mesela bir kız eve geldiğinde ne yapmış olursak olalım onun hatırladığı şey Eddie’nin beynine koyduğu şey olur.
-Bu şey yani bu özellik bütün vampirlerde olan bir şey mi?
-Hayır. Ama nasıl desem bilinen bir özelliktir. Herkeste olmasa da vampirlerin 3’te 1’inde var.
İçimi çektim. Bu gerçekten farklı ve tuhaftı. Sonra aklıma Eddie ile ilk konuştuğumuz zaman geldi. Evde onca olaya rağmen bana yardım ettiği sıra nasılda ondan korkmadığımı ve çığlık atmadığımı anlayamamıştım.
-Eddie, onunla beni öldürmek istediği zamandan sonra ilk konuştuğumuzdan benim ondan korkmamı istedi ve bende korkmadım öyle değil mi? Kitaplarımı yukarıya taşırken.
David rahatsızca konuştu.
-Evet. Ama emin ol cezasını çekti, senin beynine ilk ve son girişiydi. Ayrıca sana yaptığından dolayıda utanıyordu. Gerçekten bunu gördüm. Bir daha yapmayacağınıda. Zaten Emily teyzenin hayatınıda Eddie kurtardı. Yani sana ve ailene zarar vermez.
-Emily teyzem mi?
-Evet. Evinde bayıldığı zaman hastaneye yetiştirilmeseydi ölecekti. Eddie oradan geçerken kesik kesik soluk alışverişini duymuş seninde akraban olduğunu bilince aranızdaki buzları eritmek için teyzenin hayatını kurtardı.
Kafamı salladım.Ah inanamıyorum Eddie Emily teyzemin hayatını kurtarmıştı.
Onun hakkında düşündüklerimi hatırlayınca kendimden utandım. Ona minnet borcum vardı. bunu ödeyebileceğim an ödeyecektim.
-Soruların bittiyse benimkilere başlayabilir miyim?
-Sormak istediğin bir şey mi var?
-Tek bir şey?
-Evet.
-Seni ilk öpen kişi kim?
Ahh bu nasıl bir soru böyle? Lanet olsun bunun cevabını bilmek isteyeceğin emin değilim.
-Neden böyle bir soru soruyorsun? Sasha’dan öğrenemedin mi? Ayrıca-
-Sur kızma hemen. Bu sadece... seninle ilgili herşeyi bilme dürtüm. Hastalık gibi bir şey seninle ilgili herşeyi bilmeliyim gibi geliyor. Ve Sasha’nın göremediği şeylerden.
-İyi söyleyeyim o zaman ciddi anlamda ilk öpücüğümü Colin’den aldım.
-Ne!
Çıldırmış gibi gözleri büyüdü. Kızdığı zaman hep gözleri kırmızı oluyordu. Lensleri aniden kayboluveriyordu. Bunun nedeni neydi acaba? Kızdığı zaman kırmızı olan gözleri şimdi kan kırmızısıydı ve parlıyorlardı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ayağa kalktı. Yerinde duramıyor gibi bir hali vardı.
-Nereye?
-Colin seni öptü ha? Bunu yaptı. Lanet olasıca her yerden çıkmak zorunda mı?
Hapishaneki suçlular gibi hırsla bir ileri bir geri gidiyordu. Sonunda kendimi tutamayıp gülmeye başladım. Yüzünü bana çevirdi.
-Saçmalama David. Burası çok büyük bir yer değil. Ve sanırım bende bu konuda biraz geride kaldım. Senden önce herhangi biriyle öpüşmedim ben.
Gözleri büyüdü. İçindeki kırmızılık beni ürpertse de bakışları yumuşacıktı. Gülerek yanıma geldi eliyle elimi tutup beni kaldırdı. Göğsüne sımsıkı sardı. Saçlarımı boynumu her yerime çılgınca öpücükler konduruyordu. Sonra biraz geri çekti sanki yüzümü daha önce hiç görmemiş gibi tekrar baktı.
-Beni çıldırtsanda, hayatına girmeme izin vermesende, seni o kadar çok seviyorum ki hiç bir şey umurumda değil. Vampir olmam veya senin insan olmam hiç bir şey. Ve senis en olduğun için seviyorum Melanie Winston. Şimdi
düşününce aptalca geldi kiminle olmuş olman seni sevmemi engellemez şu an benimle olduğun sürece ben sadece o anda yaşarım.
Yüzümü ellerinin arasına alıp yavaşça bana doğru eğildi. Dudaklarını dudaklarıma değdirdiğinde ağzından gelen sıcaklık dikkatimi çekti. Beni yormadan yavaşça ve sakince öpüyordu. Sanki birbirimizi kırmamaya çalışır gibi. Dudakları narince aralanıyor dudaklarımla buluşunca tekrar kapanıyordu. Belimdeki ellerinin birini çekip saçlarımı düzeltti.
-Gidelim mi artık? Hava kararmaya başladı.
-Tamam.
Beni evime bıraktı. Arabadan inip kapımı açtı. Gülümsedim.
-Bazen cidden başka zamanlarda yaşıyormuşum gibi hissediyorum.
Oda gülümsedi.
-Kibarlığın daha önemli olduğu bir dünyada doğdum ben.
Bana sarıldı. kokusu çok güzeldi. Alnıma bir öpücük kondurup eve kadar girmemi bekledi. Sonra biraz kuşkuyla odamın penceresine baktığını gördüm.Hava kararmıştı. Anneminde dışarıda olacağımdan haberi yoktu. Sorun olur mu diye düşünürken David’le olduğumu duyunca sesini çıkarmadı. Bende
homurdanarak odama çıktım. Tam kapıyı açtım çantamı bırakacaktım ki Sasha’yı yatağım üstüne oturmuş bir halde buldum.
-Sasha senin burada ne işin var?
-Sanada merhaba Melanie.
-Şey ben şaşırdım ondan dolayı. Merhaba Sasha ve burada ne işin var?
Gözlerini devirdi.
-Neyse konuya gelelim. Bu gün David’leyken sizi biraz izledim yani beynimde takip ettim sizi. Konuştuklarınızda David’in sana vampirler ilgili şeyler anlattığını duydum.
-Evet?
İçini çekti.
-Peki vampirlerle ilgili daha ilginç şeyler duymak ister misin?
Bağlantıyı kurmuştum.
-Sanırım bu biraz da Eddie ile ilgili ha?
-Evet. Bu gün minnet duyduğunu hissettim sanırım yardım edebilirsin. işler iyice karışıyor Mel. Yardımın gerekli en azından bilmelisin.
Buse ^^
=================
29.Bölüm 'Koruyucu Meleğim'
29.Bölüm ‘Koruyucu Meleğim’
-Pekala o zaman Sasha anlat elimden bir şey gelir mi bilmiyorum ama bilmem gerekiyorsa.
-Evet gerekiyor çünkü bu biraz da seninle ilgili.
-Dinliyorum.
-Bak bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Şöyle düşün. Bir aslan mı daha
güçlüdür bir köstebek mi?
-Efendim?
-Bak bunu anlatabilmem için sorularıma cevap ver.
-Aslan tabikide.
-Doğru ama bir aslanın bir köstebeği öldürmesi çok zordur. Çünkü köstebekler tehlikeyi sezdiği zamanlar dikenlerini etrafa saçarak oradan olabildikleri hızla kaçarlar. Bazı köstebekler ise zehirlidir. Okundaki zehir aslana değmesiyle ölmesi bir olur. Yani bir köstebek bir aslanı öldürebilir. Doğanın bazı kanunları vardır Melanie güçlü güçlüyü yer ama bazende yaratıcı terazideki dengesizliği gidermek için bazılarına kendilerini korumak için bir şans verir. Zehirli köstebek örneğim gibi.
Söylediklerini anlamaya ve nereye bağlayacağını kaçırmamaya dikkat ediyordum.
-Peki.
-Biz bu örnekte aslan oluyoruz. Sizde köstebek bizim sizi öldürmemiz çok kolay oluyor değil mi? Ama bazen aranızdan zehirli köstebekler çıkıyor Melanie.
-Nasıl yani biz sizi öldürebiliyor muyuz? Yoksa etrafınızda böyle bir insan mı
var?
-Bu biraz karışık evet öldürebiliyorsunuz ve evet etrafımızda değil sadece Eddie’nin etrafında var. Daha doğrusu Eddie onun etrafında.
-Biraz daha açıklayıcı konuşsan.
-Eddie bir insana kilitlendi. Yani sanırım buna kilitlenmek deniyor. Eski Latince ismini biliyorum ama çevirimi bunun gibi bir şey.
Ben hala yüzüne öylece bakıyor bu cümlenin neresini anlamadığımı anlamaya çalışıyordum.
-Yani...
Sasha gözlerini devirdi.
-Kilitlendiği insan onu öldürebilecek güçte birisi olur. Yani eğer bir vampir bir insana kilitlenirse hayatının sonuna kadar ona dokunmak zorundadır. Eğer ona dokunamazsa için için yandığını hisseder. Bu aynı kan içmeden vampir olarak yaşamaya benzer. Yani zamanla ölürsün.
Son cümleyi yavaşça söylemişti. Sasha’nın Eddie’yi bir kardeş olarak sevdiğini bilirdim.
-Yani Eddie bu insana bağlı olarak mı yaşayacak şey bence bunun neresi sorun ki. İnsan hayatı zaten 60-70 yıl size göre çok kısa bir zaman. Eddie bir süre bu şekilde idare edemez mi sonra insan ölür Eddie’de hayatına devam eder.
-Melanie bu konu o kadar basit değil. Eğer kilitlendiği kişi ölürse Eddie’de ölür. Ona dokunmadan yaşayamaz diyorum sana.
-Ahh...
-Bu ...şey bu çok kötü bir şey o zaman.
Dedim.
-Evet. Başlarda oda inkar etti. Ben bütün duygu ve düşünceleri algılayabilen biri olduğum için fark ettim. Bağırdı çağırdı ve durumun böyle olmadığını söyledi. Bende belki sadece kanına olan cazibesidir diye düşündüm ve kızıda onuda göz hapsine aldım. Ve durum gittikçe kötüleşiyor Melanie Eddie kıza iyice bağımlı hale gelmeye başladı. Bu gün onunla aynı koridorda olduğu zaman yanına gitmemek için kendini kastığını gördüm. Eddie’ye inandığım için kendimi suçlu hissettim. O kendini çok güçlü gördüğü için gururuna yediremedi ama durum kötüleşiyor Melanie.
-Peki bundan kurtuluş yok mu ne yapması gerekiyor Eddie’nin?
-O kızı öldürmesi gerekiyor yani ilk seferinde.
-Nasıl ilk seferinde?
-Eğer dişlerini ilk geçirdiği zaman onu öldürmezse ikinci yada üçüncü öldürme teşebbüsünde kendide ölecek. İlkinde öldürmesi gerek. Eğer dişlerini ilk tenine geçirdiği zaman öldürmezse ya ona bağımlı yaşayacak ve onunla birlikte ölecek yada kızı dönüştürmesi gerek.
-Demek bir kız. Bu Yazık. Ne yapalım zaten Eddie insan öldürüyor bu seferde bu kız olsun. Çok üzüldüm. kim peki aynı koridor dediğin göre bizim okuldan birisi mi yoksa?
Çok heyecanlanmıştım yakınlarımdan biri olabilir mi ki? Sarah, Clare, Ashley ah yoksa benim geometride yanımda oturan Lizzie mi?
-Şey Melanie seni ilgilendiren kısımıda bu, bu kız senin yakınlarındaki bir kız.
Kalbim bir an duraklar gibi oldu. Tanrım arkadaşlarımdan birinin ölümün duyacaktım. Seslice yutkundum.
-Kim, kim söyle çabuk?
-Melanie bu kız ... şey bu ...Lena.
-Ne !!!
Kalbim göğüs kafesimden fırlarcasına atıyordu.
-Sen ne söylüyorsun hayır hayır asla onu öldürmenize izin vermem hayır.
Hınç öfke ve hırsla ayağa fırladım. Lena benim olmayan kardeşim gibiydi. Onu öldürmelerine izin veremezdim.
-Bak bunu herkese anlattım. Ailedeki herkese yani. Sıra sana geldi. Lena’nın senin için önemli olduğunu bildiğim için bilmen gerekiyor gibi geldi.
Sesi gittikçe kısılıyor başı aşağıya eğiliyordu. Umurumda bile değildi.
-Sasha Lena’yı öldüremezsiniz. Bu olmaz.
-Onu öldürmese bile Eddie bu seferde ondan kurtulma için dönüştürmesi gerekecek.
-Hayır. Hayır.
İtirazlarımın hiçbir işe yaramayacağını biliyordum. Ama gerekirse Lena’ya herşeyi anlatırdım. Hatta bunu polislere bile anlatırdım herşeyi ama herşeyi göz alırdım. Eminim ki Lena benim yerimde olsaydı oda bunu yapardı.
-Melanie yapabileceklerinden korktuğumuz için sana söylüyorum. Sana zarar vermek yapmak istediğimiz son şey. Zaten David buna izin vermez. Sana bir şey yapmak David’i karşımıza almak demek. Kardeşimizi öldürmek pekde çok sık yaptığımız bir şey değil.
-Peki ya Eddie o ne diyor bu işe onun ölümü konusunda?
-Zaten Lena’ya karşı diğer insanlara göre çok daha fazla açlık hissediyor. Şu kilitlenme olayı yüzünden. Onu bu şekilde öldürmekten rahatsız olacağını sanmıyorum zaten bu işten nasıl olursa olsun kurtulmak istiyor.
-Yaşadığım sürece onu öldürmenize izin vermem.
-Melanie ben sana olayları anlatmak için geldim merak etme ona şimdi bir şey yapmayacağız zaten Eddie’ninde buna hazır olduğunu sanmıyorum. Ben eve gidiyorum sonra görüşürüz.
-Bir dakika Sahsa-
Elimi uzattım ama elim boşluktan başka bir şeyle dolmadı. Sasha çoktan gitmişti bile. Hemen Lena’yı aramak için telefona sarıldım.
-Alo Lena?
-Efendim Mel?
-Sen iyi misin neredesin şimdi?
-Ben iyiyim teyzemlerdeyim şimdi sesin iyi gelmiyor asıl sen iyi misin Mel?
Rahatlamıştım. Gerekirse ona herşeyi anlatırdım ama önce David ile konuşmam gerekirdi.
-Evet evet iyiyim sadece arayım demiştim.
-Anladım canım şimdi biraz işim var ben seni arasam olur mu?
-Olur olur. Görüşürüz.
Telefonu kapattım. Tam o sırada arkamda David belirdi. Ona doğru yürüdm.
-Ah David duydun mu olanları Lena’yı öldürmekten bahsediyorlar buna izin veremeyiz. Lütfen hayır de lütfen.
David boynunu büktü.
-Çok üzgünüm Melanie ama Lena’nın ölmesi gerek. Bu durumdan kurtulmak için yapılması gereken tek şey bu. Her şeyin daha iyi olması için.
-HAYIR! Bunu asla kabul etmemi beklemeyin benden.
Şimdi David’e bağırıyor göğsünü elimle itekliyordum.
-Git başımdan.
-Melanie dinle bu durumun ne kadar ciddi olduğunu bilmiyorsun Eddie’nin şu an ne halde olduğunu bilmiyorsun. Meredith’te yardım edebilmek araştırmak için Güney Amerika’ya doğru yola çıktı. O ikisi oldukça yakın arkadaştır. Meredith gelene kadar Lena’ya bir şey yapmayacak Eddie. Zaten tek bir şansı var. Dişlerini bir kez geçirebilir ikincisinde kendine ölür. Belki kızı öldürmeden yapacak bir şey vardır. Onun için şimdilik bir şey yapmayacaklar.
-Şimdilik değil hiçbir zaman yapmayacaklar gerekirse herkese herşeyi söyler Lena’yı korurum.
Yanıma geldi eliyle ağzımı kapatıp beni kendine çekti.
-Kimseye bizimle ilgili hiçbir şey söylemiyorsun bu ikimizin de sonu olur.
-Umurumda mı sanıyorsun Lena’nın gözümün önünde öldürülmesine izin mi vereceğim bir şeyler yapmak zorundayım.
Elini dudaklarımdan çektim.
-Beni duydun mu?
-O zaman bana yapacak tek bir şey bırakıyorsun Melanie.
-Neymiş o?
-Üzgünüm ama seni alıkoymak zorundayım. Sasha’da bunu yapacağını bildiği için beni gönderdi zaten.
-Buda ne demek ya?
O daha fazla bir şey söylemiyor sanki daha önce gelmiş gibi gardırobumun üst çekmesinden küçük bir çanta alıp birkaç parça eşyamı oraya yerleştiriyor.
-Ne yapıyorsun bırak kıyefetlerimi.
...
-David sana söylüyorum.
-Bak Melanie sana zarar verecek herkes karşısında beni bulur. Kendi ailem bile ama buna gerçekten gerek yok. Bazen olacakların önüne geçemezsin bırak ve lütfen hiç kimseye hiç bir şey söyleme.
-Bunu asla yapmayacağım David. Lena’nın ölümünü izleyemem.
Gözlerimi kısmış inatla kafamı öteki tarafa çevirmiştim.
-Senin bu inadını biliyorum o yüzden merak etme seni zorla götüreceğim oturup seninle anlaşmaya bile varmama gerek yok. Hey pantolon mu giyersin elbise falan mı? Ben ne bileyim şu eşyalarını kendin ayarlasan Melanie?
-Hiçbir yere gitmeyeceğim için sorun yok. Ayarlamama da gerek yok.
Gözlerini devirdi ve eşyalarımı yerleştirmeye devam etti. Hafif alayla konuşmaya devam ettim.
-Boşuna çırpınıyorsun. Ben gitmek istemiyorum zaten annemde hayatta izin vermez.
-Eğer sorun annense izin alındı bile.
Gözlerimi kocaman açmış ona bakıyordum. Annemin izin vermezi olası değildi.
-Bu nasıl olur annem asla izin vermez onu geçtim babamda mutlaka rahatsız olacak ve gitmemi istemeyecektir.
-İkiside senin birkaç günlüğüne -aslında bu sana bağlı Melanie- bizde kalmanı kabul ettiler.
Gözlerimi bu sefer kıstım. Bunun anlamını biliyordum.
-Eddie yaptı değil mi?
Yandan hafifçe gülümsediğini görebiliyordum.
Çantamın fermuarını kapatıp bana baktı.
-Evet hazırız çıkabiliriz.
-Hayır.
Başımı inatla salladım ve gidip önce yatağımın ucuna oturup ortasına geçene kadar kendimi çektim sonra kollarımı etrafına dolayıp öylece yatak örtüsüne baktım. Yanıma geldiğini bile görmemiştim ki ensemde soğuk nefesini hissedebiliyordum.
-Melanie bana zorluk çıkartıyorsun lütfen. Bak yapacaklarından korkuyorum tek bir hareketin ikimizinde sonu olur. Daha sana doyamadan kaybetmek istemiyorum.
Omzumu silktim. Gitmek istemiyordum. David bana gardiyanlık yapmak ve gözünün önünde daha rahat tutabilmek için beni götürmek istiyordu. Oysa bu benim istemediğim tek şeydi. Çünkü Lena’ya herşeyi anlatacaktım. Kollarıyla bedenime sarılı ellerimi çözdü. Beni kendi kollarıyla sardı. Hiç bir şey söylemiyor öylece David’in kollarında duruyor, kafamı göğsüne yaslıyordum.
-Lütfen gidelim mi? Lütfen seni gözümün önünden ayırmak istemiyorum ama insanların arasında olunca ben ne olduğunu anlamadan seni kaybetmiş oluyorum.
Normal bir durumda bu dediğine gülümseyebilirdim. İçimi çektim.
-Ben gitmesem de beni zorla götürürsün öyle değil mi?
-Evet. Sanırsam 2 saatte kadar uyuyacaksın.
Homurdana homurdana yataktan kalktım. Aklım başka yerdeydi. Kardeşim dediğim insanın bu vampirlere yem olmasını izleyecektim. Ama hayır ne pahasına olursa olsun buna asla göz yummayacağım. David ile birlikte onların evlerine doğru gitmeye başladık. Annem ve babam seslerini çıkarmamıştı. Bundan çok rahatsız oldum Eddie’nin uğursuz yeteneğinin benim ailem üzerinde kullanılması hoş değildi. Tam eve girecekken David bir anda kolumdan tuttu.
bahçede beni salıncağa doğru sürüklüyordu.
-David ne yapıyorsun sen?
-Dur girmeyelim şimdi burada duralım biraz.
-Ne durması David burada biraz daha dikilirsem soğuktan donacağım.
Elini kollarıma sürttü.
-Bir şey olmaz birazcık daha duralım.
Elimi ondan kurtardım bir şey vardı kesinlikle içeride bir şey olmuştu. Yada oluyordu. Kalbim güm güm atmaya başladı. Aklıma hemen Lena geldi. David’i atlatıp içeri girmem imkan yoktu. Bende ona doğru döndüm.
-İyi tamam ama bir battaniye getir bari ben burada bekliyorum hadi.
Sanki bu gerçekmiş gibi kafamı gökyüzüne çevirdim. Oraya bakıyordum. David birazcık şüpheli şüpheli bana baktı. Sonra hareket etti.
-Tamam getiriyorum hemen.
David’in içeriye girmesiyle mutfak kapısını dolanarak koşarak bende evin içine girdim. Nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum ama aklıma sadece Eddie ve Lena geliyordu. Bende Eddie’nin odasının merdivenlerini çıkmaya başladım. David’in beni duyup duymaması umurumda bile değildi. Kalbimin atış sesi kulaklarıma vuruyor adeta beni sağır ediyordu. Kapının önüne gelince duraksamadan kapıyı sonuna kadar açtım. Gördüğüm manzara karşısında çığlıklarımı susturamıyordum. Tanrım tanrım ... ağlamaya başladım. Eddie o Lena’nın boğazına yapışmış onun kanını emiyordu. O dakika Eddie bana baktı. Şu an bir nevi avlanıyordu ve ben gelmiş muhteşem kokan kanımla karşısına dikilmiştim şu an hem kendi hayatım hemde Lena’nın hayatı için endişeleniyordum ama Eddie’nin beni görünce dahada iştahlanan gözleri bir anda parladı. Elindekini bırakıp benim üzerime yürümeye başladı. Çığlık atarak geri geri gidiyordum. Yere düştüm zaten beceriksizce ilerleyişim durmuş bana saldırmasını bekliyordum. Elimi yüzüme kapadım biraz önce Lena’yı öldürmüştü şimdide sıra bendeydi. Gözyaşlarım parmaklarımın arasından sızıp bluzuma damlıyordu. Eddie bana iyice yaklaşmıştı ki içeriye David girdi. Kulakları sağır eden bir sesle hırlayıp Eddie’nin üstüne atladı. Eddie’yi camdan dışarıya fırlattı. Yere baktığımda arkadaşımı kanlar içinde yerde buldum tam ona doğru atılacaktım ki David beni kollarımdan tutup kaldırdı. Vücudum zangır zangır titriyordu. Kalan az kuvvetimle David’e tutunmaya çalıştım. Ellerimi boynuna doluyordum ve bütün gücümü kullandığımı düşünsemde nedense ellerim salıncak ipini bırakmış çocuklar gibi David’in boynundan kayıyordu. Ona tutunamadığımı fark eden David beni kucağına alıp göğsüne bastırdı. Adrenalin, korku,heyecan ve Lena’nın yerdeki kanının yüzüme yansıyan ürpertisiyle başımı koruyucu meleğimin göğsüne daha sıkı daha sıkı bir şekilde sakladım.
Buse ^^
=================
30.Bölüm 'Kanın Cazibesi'
30.Bölüm ‘Kanın Cazibesi’
İkimizin de ölü bedenini görüyordum. Lena ve benim soluk, kanı emilmiş, buruşuk bedenlerimiz Johnson’ların bahçesinin kenarında yatıyordu. Ama ben onları görebiliyordum. Sanki bir rüyada kendini izlemeye benziyordu. Bedenimin yanına gittim. Boğazında vahşice bir hayvan saldırmış gibi kocaman bir yara vardı. Gözlerim kanım çekildiği için daha çok ortaya çıkmış resmen öne fırlamıştı. Bedenimin yanında yatan arkadaşımın cesedine doğru ilerledim. Lena’nın da aynı benimkine benzer yaraları vardı. Gözlerimi bedeninin aşağısından yukarıya doğru ilerlettiğimde ufak bir çığlığı men edemedim. Benim gözlerimde daha çok ortaya çıkmıştı ama gözlerim kapalı olduğu için sanki uyuyormuşum gibiydi oyda Lena’nın yeşil gözleri açıktı. Açık bir şekilde pörtlemiş dışarıya dönüktü. Şaşkınlığımı atamadan elimi Lena’nın gözlerine doğru dokundurdum. Gözü avucumun içinde düşmüştü. Elimdeki gözünü görünce çığlık atıp elimi salladım ama elimdeki gözü gitmiyordu elime yapışmış bir şekilde sanki senin yüzünden öldüm bunu unutma der gibi kendinden bir şeyler veriyordu bana.
Gözlerimi açtığımda David’in odasında sırtüstü yatıyordum. Nerede olduğumu anlayınca hafifçe doğruldum. Oda boştu. David veya başka biri yoktu. Yataktan kalktım. Aşağıdan sesler geliyordu. Ne olduğunu anlamak için kapıyı açıp merdivenlerin oraya gittim. Eddie’nin endişeli sesini duyuyordum. Korkuyordu sanki. Victor’un her zamankinden daha otoriter sesi, ve David’in Eddie’ye bağırışları. Oda bu seslerle dolmuştu daha doğrusu bütün ev. Merdivenlerden inip yanlarına doğru gitmeye başladım. İçim bomboştu ve hiç bir şey yapasım gelmiyordu. Lena’nın yaşaması için herşeyi yapacağıma yeminler eden ben şimdi kolumu bile kaldırmak istemiyordum. Lena gözlerin önünde vahşice katledilmişti. Ve buna seyirci kalmıştım. David’e ve Lena’ya inandığım için suçlu bendim. Gerçi inanmasam bile ne yapabilirdim ki. Az daha bende öldürülüyordum. Bunların bilinciyle Lena’nın katilininde bulunduğu odaya girdim.
Herkes birbirlerine bir şeylerle söylüyordu benim geldiğimi sadece David fark etmiş gibi gözüküyordu. Veya sadece o bana dönüp yanıma gelmeye başladı. Elini bana uzattı.
-Melanie?
İsmimi yavaşça söyleyince herkesle birlikte bende ona baktım sanki başka birinden bahsediyorlarmış gibi. İnsan hiç mi bir şey düşünmez hiçbir bir şey hissetmez şuan öyleydim. Lena gitmişti ve ben böyleydim. Üzülmeyi bağırmayı ağlamayı istiyordum ama sadece hissizlik vardı. David beni hafifçe sarstı.
-Melanie sen iyi misin? Bir yerin falan acıyor mu?
David’i daha fazla merakta bırakmamak için konuştum.
-Hayır.
Sonra ona tekrar döndüm.
-Bunu bana neden yaptın ha?
-Ne? Ben sana hiç bir şey yapmadım Melanie.
-Eddie her halükarda Lena’yı öldürecekti buna kimse mani olmazdı ama sen bunu görmem için beni buraya getirdin gözlerimin önünde katledilen Lena-
Daha fazla konuşamadım boğazımdan gelen bir hıçkırık vardı. David hemen konuşmaya başladı.
-Hayır hayır. Birincisi ben Eddie’nin böyle bir şey yapacağını bilmiyordum Melanie bilsem seni hiç buraya getirir miydim? Fark ettiğim zaman bahçeye gelmiştik bile sana durmanı söyledim ama neyse asıl sen bunu nasıl yaparsım biraz daha geç kalsaydım ahh..
Kafasını sanki bunu anlayamıyormuş gibi sallıyordu. Anlaşılan Eddie koydukları kurallara uymamıştı. Hissizlik halen devam ediyordu.
-İkincisi?
Bıkkınlıkla sorduğum soruyu bana dönerek cevaplandırdı.
-Lena ölmedi.
-Ne?
Ahh ama ölmüştü yani ölmesi gerekirdi. Gözlerimle görmüştüm Eddie onun kanını emip bitirdikten sonra bana dönmüştü yani ben öyle sanıyordum.
-Ama David ... ben sandım ki... Eddie yani o Lena’nın kanını bitirdikten sonra bana döndü sandım.
Eddie’ye döndüm. Başını ellerinin arasına almış oldukça kötü görünüyordu. Ben ona bakınca bakışlarını bana çevirdi.
-Vampirler avlanırken onların yanına gitmemelisin Melanie. Bunu ormanda anlatmış olduğumu sanıyordum.
-Sen avlanıyordun öyle mi? Birde bunu diyebiliyorsun. Sen hayatımda tanıdığım en berbat kişisin Eddie. Onu neden öldürüyorsun? Hani ona bağlanmıştın? Bunu neden yapıyorsun?
Eddie telaşla yanıma geldi.
-Ben bunu istiyorum mu sanıyorsun. Başlarda ne olduğunu anlayamadım. O kafeteryaya girdiği an kokusunu alıyordum herkesten daha fazla onun yanına gitmek istiyordum. Ona dokunmak onu öldürmek gibi saçma sapan şeyler düşünmeye başladım. Senin arkadaşın Aaron’a deli olurken yavaş yavaş kilitlendiğimi anlayıp ona gitmeyi istemek ne kadar berbat bir şey bir fikrin var mı? Sonra 2 gün önce ona dokundum. O yemek almak için sırada beklerken kilitlenme olup olmadığını anlamam gerekiyordu. Anlatılanlara göre ona dokununca sevinç mutluluk açlık gibi duyguları delicesine hissetmem gerekiyormuş. Lena’ya dokunduğum an bunların hepsi oldu. Eğer Aaron gelip onun ilgisini çekmeseydi herkesin ortasında onu öldürebilirdim. Bu duygular öylesine güçlü ki dokunduğum an ayrılamıyorum. Ki ben yeni bir vampir değilim Melanie. Çok zor bir durumdayım. Bu gün akşam herkes fikrini söyledikten sonra dağıldı. Meredith bir şeyler bulmak için gitti. Sasha olayları
biraz daha görmek için kenara çekildi. Bense odama çıkmıştım. Ona dokunduğum andaki duygular. Onları tekrar yaşamak istiyordum hemde delicesine. Amacım sadece odasına gidip o uyurken ona dokunmaktı. Ama bunu başaramadım. Ona dokununca her şey değişti. İstemsiz olarak diğer elimle onu kavradım sıkıca sarmaya başlamıştım. Uyandı ve beni görünce çığlık atmaya çalıştı. Elimle ağzını kapadım. Ne yapacağımı bilememiştim. Konu Lena olunca bildiğim herşeyi alışkanlıklarımı unutmaya başladım. Kafasının arkasına vurup onu bayılttım. Vurduğum yerden hafifçe kan geldi. Kendimi durdurmaya bile gerek görmeden onu eve getirip öldürecek ve bu işten kurtulacaktım. Sonra sen geldin kanını emerken dikkatimi dağıttın. Vampir dürtülerim yüzünden yeni kan tadı alınca istemsiz olarak onu bıraktım. Ve o ölmemişti böylece son şansımı da kaybetmiş oluyorum.
Anlattıkları karşısında kanım donmuştu. Ama parçaları birleştirmeye başlamıştım. Ben Lena ile ilgili bir şey anlattığımda her zaman ilgisiz olan Eddie ilgilenmiş ve uzun süre Lena’ya bakmıştı. Aaron’a olan ters davranışlarınında açıklaması bu olmalıydı. Ağzımın biraz açık kaldığını hissedebiliyor ama kapatamıyordum. Lena’yı ben kurtarmıştım en azından ölmesini engellemiştim. David’de benim hayatımı kurtarmıştı. Gülümsedim ve David’in yanına gidip elini tuttum. Oda elimi tuttu. Ama bir şeylere üzülmüştü belliydi. Ve düşününce şimdi Eddie’ye ne olacağına üzüldüklerini anladım. Bende sessizce herkesin bildiği ama sormaya cesaret edemediği soruyu sordum.
-Peki şimdi sana ne olacak Eddie?
Eddie kafasını aşağıya eğdi.
-Bilmiyorum.
-Lena nasıl?
Eddie acı bir kahkaha attı.
-Lena mı harika. Yukarıda yatağımda yatıp kokusuyla beni çıldırtıyor ha birde delirten tenini diyorsan aynı bir değişiklik yok.
-Ama en azından yaşayacak.
Bunu sessizce söylemiştim. Benim için önemli olan buydu.
-Evet.
Sesin sahibine Victor’a döndüm.
-Evet yaşayacak çünkü olması gereken bu Eddie o kızı öldürmemen gerekiyordu bu senin hatan. Şimdi bu hatayı telafi edip hiç birimiz o kıza zarar vermeyeceğiz. Zaten onu bir daha öldürmek istersen sende öleceksin. Onun için kızı her türlü koruma altına almalıyız.
-Peki güzel yapalım koruyalım onu. Ama ben ne olacağım Victor Lena için deliriyorum.
-Ona dokunmadan yaşayamazsın evet o zaman sende dokunursun. Bir çaresini bulana kadar idare etmek zorundasın mutlaka bir yolu vardır. Olmalı.
-Ona dokununca ayrılamıyorum ki.
-İşte bunu başarman gerekiyor.
-Tamam bunu yapacağım yapmak zorundayım da ona nasıl dokunacağım. Eğer sevgilim falan olsa bu çok kolay olurdu ama o Aaron’u seviyor onunla olmam çok zor.
-Bunu bir dene neden olmasın o sürekli kullandığın cazibenle kandırabilirsin belki Lena’yı da. Eğer olmazsa akşamları var.
-Ne akşamı?
-Kız uyurken yanına gidebilirsin. Ama bunu kontrolü hissettiğin zaman yaparsın. Her akşam o uyuduktan sonra ona gidersin.
Eddie fısıldadı.
-Ya gündüzleri?
-Sende gündüzleri ona dokunmazsın yapacak bir şey yok idare temek zorundasın.
Victor’un son sözünü ettiğinin farkındaydım. Eddie’de öyle. Ben tam ağzımı açıp akşamları onun yanına gitmesi çok tehlikeli diyecektim ki David kulağımı eğilip ‘lütfen saçmalama Melanie onu kesinlikle öldürmeyecektir yoksa kendine ölür bu tek çıkış yolu eğer böyle olmazsa Lena daha çok tehlikede’ dedi. Sinip sesimi çıkarmadım. Eddie’de kafasını eğip yukarıya doğru yöneldi.
-Nereye?
Diye sordum. Bana döndü. Sanki çok rutin bir şeyi yapıyormuş gibi.
-Lena’nın yanına.
Dedi ve bitkin adımlarla yukarıya onun zehirli köstebeği olan Lena’nın yanına doğru gitti.
* Eddie
( Kilitlenme olayını biraz daha iyi anlamanız için Eddie’nin açısından olaya bakalım)
Kendimi çok bitkin ve yorgun hissediyordum. Ama buna rağmen Lena’ya yaklaştıkça içimde oluşan sevinci ve mutluluğu hissetmemek elde değildi. Buna lanet ettim. Bunu istemiyordum buna katlanamıyordum. Odanın kapısını yavaşça açtım. Çok kan kaybettiği için her zamankinden solgun olan teniyle bile beni öylesine kendine çekiyordu ki. Ona dokunmayınca acı çekiyordum. Daha fazla
kendime acı çektirmeyip ona doğru ilerledim. Yatağın ucuna geldiğimde yavaşça kenarına oturdum. Gözlerimi yumup bende yarattığı etkiyi anlamaya çalıştım. Hemen birkaç santim ötesinde olan eli görmesem bile cazibesiyle öylesine farklıydı ki. Bunun gibi çekişi ben kimsede yaşamamıştım. Bu sadece kanın cazibesi değildi. Elini avucumun içine aldım. Dokunduğum an daha fazla boğazım acıyordu. Hatta boğazım alevlenmişti.
Bunu umursamayıp diğer duygulara yoğunlaştım. Tenini tenimde hissettiğim zaman vücudumu daha önce hiç sarmayan derecede mutluluk sarıyordu. Bu öylesine bir duyguydu ki anlatmak için nasıl kelimeler kullanacağımı bilemiyordum. Bunu anlatmak için eski moda sözcükler daha uygun geliyordu gözüme. O benim kaderimdi sanki. Belkide Melanie içeriye girdiğinde onu kendim bırakmak istemiştim. Bir yanım şuan yaşadığım mutluluğu yaşamak için ölmemesini istemiştir belki. Belki belki... Konu bir anda hayatıma giren Lena olunca hep bilinmezlik vardı. Sanki sadece ona dokunan sağ elim olduğu için tenim isyan ediyor ona dokunmak için yanıyordu.
Sağ elimi çekip yanına uzandım. Sol elimle elini diğer elimle belini tuttum. Onu kendime çekmiştim. Nefesi boğazıma değiyordu. Bana hissettirdiği duyguları yok sayıp öylece durmak imkansızdı. Bende sadece bende uyandırdığı açlığı hissizleştirip kendimi iyi hissettiren duygulara yöneldim. Ona dokundukça daha çok bağlanıyordum sanki. Elini tuttuğum an ile elimi beline sardığım an ki duygu yoğunluğu aynı değildi. Belinde sarınca daha fazla mutluluk daha fazla acı vardı. Acaba onu öpsem nasıl hissedecektim? Muhtemelen dilimin altındaki dilini ısıracak ve benimde onunda sonunu getirecektim. O yüzden bunu yapmaktan vazgeçtim. Elini tutan elimide beline koyup aramızdaki ufak boşluğu kapatıp koksunun boğazımı yakacağını bile bile boğazımı alevlendirdim. Tanrım bu kız benim sonum olacak yemin ediyorum benim sonum olacak...
Buse ^^
=================
31.Bölüm | 'Dans Eden Kelebekler'
31.Bölüm
Lena’nın yanına gitmek istiyordum arkadaşımın durumunun nasıl olduğunu gözlerimle görmeden inanamayacaktım. Bunun için sürekli David’in başının etini yedim. Ama anlayamıyordum hiç kimse Eddie’ye kızmamıştı. Onu mazur görüyorlardı. Sanki kasabadaki bir kızı öldürmek yerine bir sincabı öldürmeye çalışmış gibiler. Nedeninin kilitlenme olayı yüzünden olduğunu anlasamda bu olayı bu kadar çabuk sindirmeleri beni sinir ediyordu. Aaron her zamankine göre oldukça sessizdi. Hep gürültülü ve konuşkan Aaron’da bir sessizlik vardı. ona biraz daha bakınca yüzünün oldukça düşünceli olduğunu gördüm. Ama şimdi aklım Lena’daydı. En sonunda dayanamadım. Ayağımı sinirle vurarak ayağa kalktım.
-Onu görmem gerek. Lena’nın durumunu görmeden inanmam.
Dedim. Ve David’in bir şey söylemesine izin vermeden yukarıya çıkıyordum. Aaron yolumu kesti.
-Onlara biraz zaman tanı Mel. Özelliklede Eddie’ye. Merak etme şuan Eddie’nin ve Lena’nın düzenli nefes alışverişlerini duyuyorum. Eddie yaşıyorsa Lena’da yaşıyor demektir. Eddie Lena’nın bir şey hatırlamasına izin vermez.
İçimi çektim. Eddie’ye olan büyük anlayış sinirlerimi bozuyordu. Aaron benim cevabımı beklemeden bahçeye çıktı. Benimde havaya ihtiyacım vardı. Bende
Aaron’un arkasından giderken David’e döndüm. ‘Tamam’ anlamında başını salladı. Aaron’dan biraz uzak bir köşeye oturdum. Sessizlik vardı. Hava daha aydınlanmamıştı. Karanlıkta Aaron ile oturmak biraz rahatsız ediciydi. Nefesini duyamıyordum burada yokmuş gibi ama olduğunu biliyordum. David’de böyleydi eğer onları duymak istemezseniz duyamazdınız. Sessizliği bozmak ve merakımı gidermek için konuştum.
-Anlayamıyorum Aaron.
-Normal bu karmaşada bende hiçbir şey anlamıyorum. Ama senin anlamadığın nedir?
-Sen.
Başını bana çevirdi.
-Bu olaylarla benim nasıl bir ilgim olabilir? Neyi anlamıyorsun ki.?
-Seni anlayamıyorum çünkü oldukça üzgün görünüyorsun.
-Eddie, ben ve David 150’yılı geçkin bir zamandan beri aileyiz. Kardeşten çok daha kuvvetli bağlarla bağlıyız. Eddie için üzülmemden normal ne olabilir?
Başımı iki yana salladım. Beni yanlış anlamıştı.
-O anlamda bir üzüntüden bahsetmiyorum. Sen sanki Lena’ya üzülüyorsun.
Karanlıkta tam göremiyordum ama kaşlarını çatmıştı sanki.
-Lena’ya üzülmüyorum emin ol üzülmüyorum. Ben sadece Lena beni değilde Eddie’ye ilgi duysaydı keşke diye üzülüyorum.
Ses tonu oldukça inandırıcı geliyordu. Aaron’a inanıyordum. Ama aklımdaki soruyu pat diye sordum.
-Aaron Sasha’yı seviyor musun? Sasha burada değil lütfen bana doğruyu söyle.
Beni terslemesini bekliyordum. Kafasını biraz gülümseyerek bana çevirdi.
-Bunun cevabının ne olmasını isterdin?
-Bilmiyorum. Yani ben sizi çözemiyorum. Sevgili gibisiniz. Kesinlikle evet. İnsan sizin yanınızda kendini biraz rahatsız hissediyor ama pekde öyle... yani sen şimdi seviyor musun sevmiyor musun?
-Sorumu cevaplandırmadın.
İçimi çektim.
-Ben Sasha’yı seviyorum. Onun yaptığı iyilikleri unutamam. O Lena’nın sana karşı tavırlarından çok rahatsızdı. Seni sevdiğini düşünüyorum sana bakışlarını yakalıyorum arada. Ama nedense aranızda garip bir duvar var. Ve ben seninde sadece onu sevmeni istiyorum.
Aaron gülümsedi. Karanlıkta ayırt edelebilecek bir gülümseyişti.
-Hayatıma birçok kişi girdi. Sasha benim için çok yeni aslında. 35 yıldır ailemizle yaşıyor. Ondan önce hiçbir insanla olmamıştım. Hep vampirler vardı benim için. Farklı farklı bir sürü dişi vampir. Eğlenir, avlanır ve ayrılırdık. Sanki bilinen bir senaryoyu sürekli oynamak gibi. Sadece siluetler farklı. Kimisi sarışın kimisi esmer. Öyle birine karşı bir şey hissettiğimi hatırlamıyorum. Sonra Rusya’ya gittik.
-Buraya gelmeden bir önceki yaşadığınız yer mi?
-Evet. David sana söylemiştir belki Eddie’nin yeteneği sayesinde insan dişileri kullanırdık bunu insan öldürmediğimiz için çok doğru bir şey saırdık. Ama ilk David yapmayı bıraktı sonrada ben. Eddie’de Victor’un zoruyla bırakmıştı. Ama hala arada kaçamak yaptığını biliyorum.
Güldü. Sonra ciddi bir şey söyleyeceğini anlatır gibi yüz ifadesi değişti.
-Kendimi ölçmek istedim. Acaba bir insana karşı ne kadar güçlüyüm neler
yapabilirim diye. Bunları düşünürken bir mağazadaydık.Lillie rı bana taşıtmak için bir nevi beni kullanıyordu. Tam karşımda bir şeyler satmak için bana şirin gözükmeye çalışan Sasha belirdi. Elindeki kıyafetleri gösterip satmaya çalışıyordu. İlgimi çekti. Onunla ilgilenmeye başladım. Sonra kullanabileceğim kişiyi bulduğumu düşündüm. Onu öldürmemiştim. Ama öldürmek ozrunda kaldım.senin gibi bizim ne olduğumu öğrendi. Ama o bizim gibi olmak istedi. Benden ayrılamayacağını ve çok bağlandığını söyledi. Buna nedense bir türlü inanamadım. Ve sanırım yıllardır aramızdaki garip duvarın sebebi benim.
-Onun yalan söylediğini mi düşünüyorsun?
Sasha bana bu konuyu anlatmıştı Aaron’a yalan söylediğini biliyordum ama aynı zamanda onu sevdiğinide biliyordum.
-Yalan söylediğini biliyorum Melanie. Ama bir yanım ona inanmak istiyor her dakika.
Başı aşağı eğildi.
-Bunun nedenideee...
Lafın sonunu getirmesini ve onu sevdiğini söylemesini bekliyordum. İçini çekti.
-Onu sevmem. Gerçekten seviyor olmam.
Gülümsedim.
-O zaman bunu neden sorun ediyorsun? Yıllardır sırf bunun için aranızda anlaşılması güç bir engel var bence bu işi fazla uzatma Aaron Sasha’nında seni sevdiğini biliyorum.
-Peki sen neden Meredith konusunu uzatıyorsun bende David’inde seni sevdiğini biliyorum.
Yüzüm asıldı.
-Bu konu farklı.
Bana neresi farklı der gibi bir bakış attı. Omuz silktim. O sıra bahçeye Sasha geldi.
-Aaron?
-Burdayım Sas gel.
Sasha Aaron’un yanına oturdu. Bende o gelince onları yalnız bırakmak için yerimden kalktım. David salonda oturuyordu. Konuştuklarımızı kesin duymuştu. Beni görünce yerinden kıpırdamadı. Bende ondan uzak bir koltuğa oturdum. Sessizlik için oturuyorduk. Lena kalkana kadar gitmeyecektim. Lillie başını salladı.
-Ben yukarı çıkıyorum çocuklar keyfine bak Melanie. İstediğin zaman söyle seni bıraksınlar.
-Tamam Lillie teşekkürler.
Lillie gidince sessizlik devam etti. Sonra David rahatsız olmuş gibi silkindi ve yanıma gelip beni kollarına aldı. Bende ona sarıldım. Şuan David’den başka kimseyi istemiyordum. David iyice yerleşmişti hayatıma bunun için çok uğraşmıştı ama başarmıştı sonunda. Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. Oda elleriyle belimi sarmış saçlarımı öpüyordu. Neredeyse bütün gece ayakta kalmıştım gözlerim acıyordu. Elimle gözlerimi ovuşturdum.
-Uyuman gerek.
-Ama bu gün okulada gitmem gerek.
-Bir gün için okula gitme ne olabilir ki?
-Annem faktörünü hep unutuyorsun. Evde olsam emin ol evde kaldığıma pişmen ede breni. Hasta numarasını hiç kullanmadım ben.
Güldüm. Ne zaman hastayım evde kalayım desem annem saat başı gelir beni kontrol eder. Eve doktorlar getirip beni kendimden nefret ettirirdi.
-Başka bir yol bulabiliriz.
David’in sesinden biraz güldüğünü anlayabiliyordum. Kafamı kaldırmadan konuştum.
-Eddie’nin uğursuz yeteneğini bir daha annem üzerinde denemeyeceksiniz.
-Eddie mi hayır. Onunla ilgili değil.
Suratına baktım.
-Peki ya nasıl izin alacaksın? Hem okuldan hemde annemden.
David’in dudakları yukarıya kıvrıldı. Bu kibirli bir gülüştü.
-Sen bu gün okula gitmesen olur mu olmaz mı onu söyle?
-Şey yani gitmesem olur tabide-
- Tamam o zaman bu gün ikimizde okula gitmiyoruz.
Gülümsedi. Ve tekrar eski halini al der gibi saçlarımdan öptü bende yine başımı David’in omzuna yasladım. Kim bilir ne yapacaktı?
2 saat kadar bir süre David’in kucağında uyuyakalmışım. Ama uykumu alamamıştım. Beni David uyandırdı.
-Melanie hadi kalk Lena’yı görmek istersin diye düşündüm Eddie onu birazdan evine götürüp uyandıracak.
-Hiçbir şey hatırlamayacak değil mi?
-Hayır hatırlamayacak merak etme.
David ile birlikte yukarıya Eddie’nin odasına çıktık. İçeri girdiğimizde Eddie’yi öylece Lena’yı izlerken buldum. Bizi görünce kendini toparladı ve kaşlarını çattı.
-Al arkadaşın ne yazık ki hayatta. Ona doya doya bak sonra seslen bana onu götürmeye geleyim.
Bu düşmanca tavrı iyice sinirlerimi bozuyordu. Ters ters baktım. Sonrada gidip Lena’nın yattığı yatağın başucuna oturdum.
-Bende aşağıdayım Melanie bu gün okulda izinlisin annende sorun çıkarmayacak ama istersen burada uyu.
Burada kalkmak iyi olacaktı. David ne yaptı bilmiyorum ama annemin yine de beni sık sık kontrol edeceğini biliyordum. Başımı salladım. David’de odadan çıkınca Lena ile baş başa kaldık. Aynı rüyamda olduğu gibi sırt üstü solgun teniyle uyuyordu. Tek fark gözleri kapalıydı. Ama rüyam o kadar gerçek gibi geliyordu ki şuan ona dokunmaya korkuyordum. Sanki gözleri elimde kaldığı zaman yaşadığım korkuyu yine yaşayacakmışım gibi. Düşünceleri beynimden uzak tutmaya çalışarak elimi Eddie’nin yaraladığı yere dokundurdum. İçim acımıştı. Lena benim küçüklükten beri arkadaşım ne hale gelmişti. Onu ve Eddie’yi bu karmaşadan kurtarmak için ne yapmak gerekiyorsa yapmaya hazırdım. Aklımdan delice şeyler geçiyordu eğer Lena’da vampir olursa Eddie’de oda bu işten kurtulur.. Tanrım neler düşünüyorum ben kesinlikle saçma ve delice şeyler bunları düşünmemeliyim. Onun nabzını hissedince rahat bir nefes aldım. Eğilip alnından öptüm ve odadan çıktım. Eddie’ye dönüp tıslar gibi sinirle konuştum.
-Onu doğruca zarar vermeden evine götüreceksin.
Eddie başını salladı.
-Ölmek istemiyorum şuan onu öldüren değil ne yazıkki koruyan benim Melanie yanlış kişiye yanlış şeyler söylüyorsun.
-Ben diyeceğimi diyeyimde. Sana güvenim kalmadı.
-Tamam yeter.
David’e döndüm. Bencede yeterdi. Mutfağa gidip bir şeyler atıştırdım. Uyku gözlerimde akıyordu. Masada oturuyordum. Bir elim sandviçte bir elimde çenemin altından kafamı tutuyordu. Gözlerim yarı kapanıktı. Gözlerim kapandı ve başım pat diye düştü. Aynı zamanda sandviçte elimden düştü. Bir anda yerimden sıçradım. Önümdeki portakal suyu üstüme dökülmüş ayağımıda sandalyenin köşesine çarpmıştım. Ahh diye bir inlemeyi dudaklarımdan men edemedim. İstesem bu şekilde zincirleme sakarlığı yapamazdım. David gülerek yanıma geldi. Beni kucakladığı gibi yukarıya çıkarıyordu. Bense sürekli homurdanıp şikayet ediyordum.
-Üstüm başım battı David. Sanırım istesem bu kadarını yapamazdım.
David’in odasına girmiştik. Beni yatağın üzerine bıraktı.
-Bu kıyafetlerle yatamam üstümü bir yıkasaydım. Gerçi ne giyeceğim...
Ben sürekli konuşup duruyordum. Gerildiğim zaman hep konuşurdum şuan gerilmiştim. David beni biranda garip bir istekle kaldırmıştı ve bu rahatsız olmama neden olmuştu. Bana bakışlarında da sinsi bir gülüş vardı. İyice yaklaşıp tam karşıma oturdu. İşaret parmağını dudaklarımın üstüne koydu.
-Teorime göre sinirlendiğin veya rahatsız hissettiğin zamanlar böyle çok konuşurdun. Bunu –eli portakal suyu olmuş gömleğimin ucunu tuttu- kafaya takmaya değer mi?
Sonra gülümsemesi genişledi.
-Çıkarırsın olur biter.
Rahatsız olduğum kadar vardı. David’in gülümseyişi farklıydı. Ve karnımda garip bir hareketlenmeye sebep oluyordu. Gömleğin düğmelerini çıkarmaya başladı. Ona ters ters baktım. Gömleği üstümden çıkardım. David bir süre baktı. Sonra dudaklarını sahte bir hüzünle büktü.
-Çok yazık. Sanırım atletinde portakal suyu olmuş. Onu da çıkarman gerekebilir.
Yok artık. O kadarda değildi. Hala konuşmuyordum ama bunu yapmayacağımı anlatan bir bakış attım. David anlamıştı.
-Sen bilirsin ben rahat uyu diye şeyetmiştim.
Sana bir şort falan getireyim. Gardırobunun önüne gidip bir şort aldı. Bana uzattı. Elinden aldım. Ayağa kalktım. David’e bakıyordum. Oda merakla ne oldu der gibi bakıyordu. Kızardım ve ona arkamı döndüm.
-Ben banyoya gidip dişimi fırçalasam iyi olacak.
Sesinden güldüğünü anlayabiliyordum. Şortu dizlerimin biraz üstündeydi. Atletimin önüde biraz ıslaktı. Ama onuda çıkaramazdım. David içeri girdi. Gözleri bir aşağı bir yukarı beni süzüyordu. Gülümsedi ve yakınıma geldi. Çok yakınıma. Gözleri üzerime iyice yapışan atletimdeydi. Kızardım karnımdaki kelebeklerde benimle birlikte kızarıyor daha hareketleniyordu sanki. Elini belime attı. Soru sormak için aklıma ilk gelen soruyu sordum.
-Ee şimdi Eddie ne yapacak David?
---
-David?
-Sen böyle görünürken cevaplara konsantre olmam çok zor.
Bedenime iyice yapışan atletimden bahsediyordu. Sıcaklık yüzüme iyice yapışıyordu.
-Konuyu değiştirme!
Dudaklarını büzdü.
-Konu neydi?
Yutkundum. Konuşamıyordum. Büzdüğü dudakları 2-3 santim uzağımda duruyordu. Lütfen lütfen şu kelebekler çıksın karnımdan. Sinsice gülümseyerek dudaklarıma yapıştı. Sanırım dudaklarını büktüğünde onu öpmek istediğimi çok belli etmiştim. David çılgınca beni öpüyor dudaklarımı tutkuyla aralıyordu. Diğer elide belime kaydı ve atletimin ucundan tutup çekiştirdi. Ellerinin belime değdiğini hissedebiliyordum. Ahh kelebekler hep sizin yüzünüzden şimdi dans
edin bakalım karnımda edin.
Leonard Clever ^^
=================
32. Bölüm | Zor Karar, Zor Hayat'
32.Bölüm 'Zar Karar Zor Hayat'
David’in dudakları ağzımın içindeydi ve beni çok iyi etkilediğini söyleyemeyecektim. Bütün tüylerimi diken diken yapıp biraz da başımı döndürüyordu. Belimde hissettiğim eli bir anda göbeğimdeydi. Dudaklarını çektiğinde nefes nefese kalmıştık. Hala oldukça yakındık.
-Da..vid?
Kesik nefeslerle bakışlarımı kıpkırmızı olmuş gözlerine diktim. Boğazından gelen hırıltıları zar zor duyuyordum. Sebebi gümbür gümbür atan kalbim ve kulaklarımın dayak yemişim gibi zonklamasıydı. David dikkatle gözlerine baktığımı görünce göz kapaklarını kapattı.
-Ben iyiyim.
-Sen... emin... misin?
Eliyle sertçe beni kavradı.
-Beni çok iyiyim. Gözleri sorun etmezsen...
Hınzırca gülümsedi. Bu gülümseyiş birazdan kalp krizi geçireceksin gülümsemesiydi. Ama nedense gözleri sorun edemiyordum. Kollarında öylece aptal bir tebessümle kaldım. Beni kalçalarımdan tutup çalışma masasının üstüne kaldırdı. Ellerini masanın iki yanına koyup üzerime doğru eğildi. Dudaklarındaki gülümseme gitmemişti. Biraz önce uykudan ayakta bile kalamayan ben şimdi istesem de uyuyamazdım. Dudakları dudaklarımdan karşılık almak için çırpınırken onu daha fazla bekletmedim. Atletimin ucunu tuttuğu sıra dudaklarını çekti.
-Dur lütfen bacaklarımı hissedemiyorum.
-Bacaklar?
Diye mırıldandı.
-Bacaklar
diye karşılık verdim. Dudaklarıyla ağzımı örterken fısıldadı.
-Ben bunu hallederim.
Masanın iki yanında olan ellerini kalçalarımın üstüne koydu. Bacaklarım iki yana açılmış dudaklarımda ve tenimde David’i hissederek öylece kalakaldım. Ateş her yandaydı. Ama onun benden de zor durumda olduğunu anlamam gerekiyordu o birde boğazında ki ateşle uğraşıyordu. Kendimi kontrol edebildiğimi sanmıyordum. Ellerim David’in gömleğinin düğmelerine kaydı. Gömleğini çıkardım ve saçlarından kendime çektim. Ellerinden birini kalçalarımdan çekip atletimi çekip çıkardı. Üstümde yalnız iç çamaşırımla kalmak biraz utanç vericiydi ama David’in hırıldayan nefesini daha fazla duymaya başladım. Kalbim ve kulaklarımda bir değişiklik yoktu demek ki David daha kötü durumdaydı. Dudaklarımı çektim. Nefes nefesede olsa dediklerimi anladığını düşünüyorum.
-David iyi değilsin. Boğazın...
-Hayır iyiyim seni öldürmek asla yapmayacağım bir şey kontrol bende bende.
Kendi kendine mırıldandığı bu sözcüklere inandım. David’e çoğu zaman inanıyordum. Her zaman domuzluk yapan ben olsamda ona inancım tamdı. Dudakları boynumdaydı. Kelebeklerse artık sadece karnımda değil her bir yanımdaydı. Hatta o kadar çoştular ki benden dışarı çıkıp sanki etrafımızda dans ediyorlardı.
Belkide şuan David’den uzaklaşıp gitmem gerekiyordu. Hatta kaçmam bir daha David’le karşılaşmamam. Ama dudakları boğazımdan çeneme doğru tenimi emerken bunu yapmama pek imkan tanımıyordu. Tam dudakları çenemden dudaklarımla buluşacakken kendini bir anda geriye çekti. İyice parlaklaşmış
kıpkırmızı gözleriyle karşı duvara kadar gitti. Boş bakışlarla öylece ona bakakaldım. Ne olmuştu yani? Bir anda benden hoşlanmamış mıydı? Benim hissettiklerimi oda hissetmiyor muydu? Beni istemiyor muydu?
-Biraz ... dur. Zaman ... ver bana.
Kesik kesik konuşuyordu. Sonra kapıyı açıp aynı hızla çıkıp gitti. Bense bacaklarım masanın altına doğru sallanırken kalakaldım. Ağlamak bana göre değildi ama gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Öfkeninde yavaş yavaş bedenimi kapladığını. Biraz dur zaman verde ne demekti. Bunu ben başlatmamıştım ve ona durması gerektiğini söylemiştim. Ve beni böylece bırakmıştı. Hala yerimden kımıldayamıyordum. Yerdeki tişörtüme bakıyordum. Sonra bir anda kapı açıldı bense hemen başımı kaldırdım. Bir başkası sanmıştım ama David’di. Elleriyle beni sardı.
-Üzgünüm kontrol bende sandım ama sana bu kadar yaklaşınca bir anda kanını çok istedim.
Boynunu affedilmeyi bekleyen bir çocuk gibi bükmüştü. Demek kendini bir an kontrol edemediği için... Bense şey sanmıştım... Neyse bu cevabın aksine beni ürkütmesi gerekirken mutlu ettiğini hissediyorum. Sesimi çıkarmayınca onu affettiğimi anladı. Beni kucağına alıp yatağa yatırdı. Kendide yanıma uzanıp çıplak göbeğimde garip geometrik şekiller çizmeye başladı.
-İyi uykular.
O elini çekmedikçe uyuyabileceğimi falan mı sanıyordu? Başımı göğsüne yaslayıp elini çekmesini bekledim çekmedi bende buna alışıp kendimi David’in
kollarından çekip uykunun kollarına attım.
Uyandığımda David yanımdaydı. Uzun zamandır uyandığım zaman David’i görmediğim için bir an şaşırdım. Uyandığımı görünce derin bir oh çekti.
-Sonunda ölü gibi uyudun kaç saattir uyumamıştın ki böyle uyudun anlamadım. Eğer geceliğin bu kadar hoş olmasaydı gidebilirdim.
Sırıttı. Geceliğimden kastının üstümde hiçbir şeyin olmamasını kastettiğini anlamıştım. Biraz kızararak cevap verdim.
-Gitseydin seni tutan mı var.
-Tamam tamam kızma hemen. Saat 6’ya geliyor.
-Akşam 6 mı?
Bir anda sesim çok yüksek çıkmıştı çünkü bu kadar geç olmasını beklemiyordum. Uyuduğumda gün aydınlanıyordu uyandığımda hava kararmıştı.
-Evet.
Acelece kalktım.
-Beni eve götürmen gerek.
Ofladığını duyuyordum.
-Seni o eve götürmekten nefret ediyorum. Orada seni göremiyorum ki. Hep burada kalsa-
-Sende hep saçmalamasan.
-Gerginiz ha. Kötü rüya?
Evet fazla gergindim ve saçmalayan bendim. Hep kötü bir rüya gördüğümde kırıcı olurdum. Beni affedeceğini bildiğim bir dudak büzüşü yaptım.
-Nereden bildin?
Gülümseyerek yanıma geldi.
-Seninle ilgili fazla şey biliyorum.
Büzdüğüm dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.
-Hadi üstünü giy de seni evine götüreyim.
Tişörtümü üstüme giyince aklıma pantolonum geldi.
-David pantolonumu silmedim ben şimdi ne olacak?
Gülerek başını salladı.
-Her zaman olaylara kötü tarafından bakan Melanie.
Sinsice gülerek bende onunla birlikte kafamı salladım.
-Pekala o zaman olaya daha iyi bakayım. Bende pantolonsuz giderim hem ne olacak ki arabaya binip ineceğim inerkende kimse görmez sanırım evet evet.
Bir kaşımı kaldırıp David’e baktım. Homurdanarak arkasını dönüp pantolonumu bana uzattı.
-Lillie’e yıkayıp asması için vermiştim.
Gülümseyerek verdiği pantolonumu giydim, odadan çıktık. Evin önüne
geldiğimiz zaman oda arabadan inip kapının önüne geldi.
-Annem sorun çıkaracak mı ona ne demeliyim?
-Hiçbir şeye gerek yok. Sorun olmayacak.
-Ne yaptın?
Cevap olarak gülümsedi.
-Sen bana istediğini söyle nasıl yaptığımın önemi yok.
Alnıma bir öpücük kondurdu. Ve gitti.
Anahtarımı deliğe sokup eve girdim.
-Anne, baba?
-Burdayım.
Sadece babamdan ses geliyordu. Merakla salona gittim. Maç izliyordu.
-Annem nerede baba?
-Emily teyzenin yanında bu gün orada kalacakmış.
-Yemek yedin mi?
-Hayır seni bekledim.
Güldüm babam harika bir diş hekimi olabilirdi ama yumurtayı bile yakabilece kadar yemek bilgisi vardı.
-Tamam bende açım bir şeyler hazırlarım şimdi.
Hızla odama çıkıp eşofmanımı ve üstümede ipek bir tişört giydim. Aşağıya inip annemin pek kullanmadığı mikrodalga fırında hızlıca yiyecek bir şeyler hazırladım. Babamla ordan buradan konuşarak yemeklerimizi bitirdik.
-Baba?
-Evet Mel?
-Emily teyzemi çok görmek istiyorum. Eğer yalnız kalabilirsen bende hemen onlara gidecektim.
-Tabi sorun değil ben seni bırakayım.
-Tamam hemen geliyorum.
Odama gidip okula giderken yanıma alacaklarımı aldım. Yarın okula oradan gidecektim. Sonra aşağıya inip babamla arabaya bindik. Beni Emily teyzemin evine bıraktı. Babamın yanağından öpüp arabadan indim.
-İyi geceler baba. Seni yalnız bıraktığım için kızmazsın umarım.
-Eh kızmıyorum ama hafta sonu beyzbol maçı için söz verirsen?
-Delirdin galiba geçen gün dizimi kanıttım diye anneme yakalanmıştık. Delirmişti resmen.
Babamın yüzünden bir hüzün geçtiğini gördüm. Anlaşılan hala annemle araları iyi değildi.
-Neyse ama o görmezse sorun yok. Sonra görüşürüz baba.
Kapının önüne gelince Emily teyzemin evine geldiğimi hemen hisseder olmuştum. Kapının üstüne astığı ilginç takılarla ve kek kokularıyla işte Emily’nin evindeydim. Kapıyı çaldım annem açtı.
-Melanie geleceğini bilmiyordum işin erken bitti anlaşılan.
Ne işi olduğunu bilmiyordum ama bozuntuya da vermek istemeyip konuyu kapattım.
-Şey evet. Erken bitince bende Emily teyzemi görmek istedim.
Annem konuşacakken içeirden Emily’nin sesi geliyordu. ‘Kim gelmiş Kate? O yüzsüz pazarlamacılarsa hiç konuşmaya değmez geçen günde bana bir tencere satmak için neler yaptılar yok neymiş tencerenin kulpu yanmaz...
Emily teyzem kendi kendine konuşup duruyordu annemle birbirimize gülümseyerek içeriye giridm.
-Valla Emily teyzecim o pazarlamacılardan bende şikayetçiyim geçen gün benim şehir merkezinden aldığım 100 dolarlık elbisemi 20 dolara satıyorlar.
-Aaa Melanie! Sen mi geldin kızım e neden geleceğini haber vermedin aşk olsun sana çikolatalı kek yapardım.
Gülümseyerek konuştum.
-Emily teyze ben seni hasta ziyaretine geldim senin değil benim yapmam gerekirdi ama annemin sana geleceğini daha önce bilseydim yapardım.
-Aman da bakın Melanie hanım bana kek yapacak eh güzelim yapmak isteyene her yer mutfak. İçeriye girip istediğini yapabilirsin. Ay sen şimdi sen alınırsın falan dersin sorun değil şekerim malzemede benden çıksın. Hadi bakalım kolay gelsin sana.
Gülerek yanağına bir buse kondurdum.
-Pekala nasıl isterseniz efendim neyli olsun?
-Sen neyli istersen bu aralar mutfağa pek bakamadım ama bir şeyler vardır herhalde.
-Tamamdır.
Mutfağa gidip çayla yiyebileceğimiz kek, kurabiye tarzı bir şey yaptım.
-Evet nasıl olmuş?
-Hımm. Kek desem fazla tatlı kurabiye desem şekilden tutturamadın Melanie sen ne yaptın kızım?
Yüzüm asıldı tadı gayet hoş gelmişti bana.
-Üzgünüm Emily ehh senin evinde ki malzeme bu.
Emily teyzem bir kahkaha attı.
-Hemen alınıp olumsuzlaşan Mel. harika olmuş şekle ne bakıyorsun mideye gidip eciş bucuş olmuyor mu oluyor.
Bu sefer bende onunla beraber gülerek akşamın geç vaktine kadar muhabbet ettik. Annemin ve Emily teyzemin gençlikle ilgili anıları şimdiki birbirlerini dokundurmalarını gülerek ve ne kadar özlediğimi fark ederek dinledim. Emily teyzemde sıkça kaldığım için benim odam olmuş olan yukarı ki odaya çıkıp gözlerimi kapadım. Açıkcası pek uykum yoktu. Bende pencereyi açtım. Colin’in ışığıda hala yanıyordu. Emily teyzem ve Colin karşı evlerde oturuyorlardı. Benim penceremde Colin’in odasının penceresini görüyordu. Perdenin birazı kapalıydı. Sadece ucundan Colin’in ayakları görünüyordu anlaşılan yatağına uzanıp kitap okuyordu. Acaba ne okuyordu? Merakıma yenik düşüp telefondan mesaj çektim.
‘Çok merak ediyorum yatağına uzanmış elinde hangi kitabı okuyorsun?’
Bu mesaja şaşıracağına emindim. Birazda gülerek bakmaya devam ettim. Colin mesajımı görünce rahatsız oldu yatağından kalktı ve perdenin kapadığı yere doğru yürüyünce görüş açımdan çıktı.
‘Sen benim yatağa uzandığımı ve kitap okuduğumu nereden biliyorsun Mel?’
Bu mesajı attıktan sonra gülümseyip cevap atıyordum ki bir mesaj daha attı.
‘Emily :)’
Gülümseyerek perdeye doğru gittim. Açtığımda Colin’inden elinde telefonla benim pencereme baktığını gördüm. Gülerek başımı salladım. Kafasını biraz eğip mesaj çekiyordu. Mesaj geldiğinde bakışlarımı ondan çekip telefona baktım. ‘Seni tekrar görebilmek ne büyük şeref efendim bir an yüzünüzü bir daha göremeyeceğiz sanmıştık. Bu şerefe nail olabildiğim için çok bahtiyarım efendim çok bahtiyarım.’ Anlaşılan Colin bana biraz bozuktu hakkıda vardı ya neyse. ‘Haklısın bu gün gelemeyeceğimi sana söylemeliydim üzgünüm :/ ’ Tekrar pencereden baktım bana bakıp beni bekliyordu. Mesajı okuyup yazmaya başladı. ‘Lena’da gelmedi bir sorun yok değil mi?’ Colin her zaman en can alıcı noktaya vurup sizi şaşırtabilirdi. Şimdide öyle olmuştu. ‘Hayır hayır sorun yok Lena’nın neden gelmedi bilmiyorum’
Mesajı ona gönderdim. ‘Anladım seni özledim Mel 3 gündür görünmüyorsun’ mesajını okuyunca kafamı bir süre kaldırmadım pencereden ona gülümseyerek ağız hareketleriyle ‘bende seni özledim’ dedim. Anlayınca güldü. Bir mesaj daha attı. ‘iyi geceler yarın seni almaya gelirim’ Başımı kaldırdığımda aslında bu son cümlenin soru cümlesi olduğunu meraklı gözlerinden anladım. Başımı salladım. ‘Tabiki sanada iyi geceler Colin’ mesajı atıp elimle ona eski filmlerden kopmuş gibi elimi öpüp ona doğru üflüyormuş gibi işareti atıp gözlerimi kırpıştırdım. Colin kahkaha atıyordu bende gülerek başımı salladım ve kendimi yatağa attım. Colin’le sesini duyarak konuşmasam bile görmek bende böyle bir etki yaratıyordu işte. Bu durumda David’in üzerimde yarattığı etkiyide düşününce acaba ortadan ikiye ayrılıp bir yarımı Colin’le bir yarımıda David’le mi geçirseydim karar vermek zordu. Ama hayat işte o her şeyden daha zordu.
Leonard Clever
=================
33.Bölüm | 'Gelincik Bitmesi Gereken Yerde'
33.Bölüm
Sabah uyandığımda dışarı da felaket bir fırtına vardı. Emily teyzemin evinin önündeki ağaçların köklerinden kopup fırlamasından korkuyordum. Odanın içi de çok kötü durumdaydı. Colin ile konuştuktan sonra pencereyi tam kapatmamış birazını açık unutmuş olmalıyım. Rüzgar o denli fazlaydı ki odadaki kağıtları, hafif eşyaları yerlere sermişti. Yataktan doğrulup eşofmanlarımı çıkardım. Mavi bir kot ve beyaz ipek gömleğimi giydim. Montumu ve çantamı elime alıp aşağıya indim.
-Günaydın Emily teyze nasılsın kendini biraz daha iyi hissediyorsun umarım?
-Pek iyi olduğum söylenemez.
Kafamı endişeyle ona çevirdim.
-Bir yerin mi ağrıyor?
-Hayır sorun içimde şuna baksana dışarısı berbat durumda ruhum sıkıldı resmen.
Gülümsedim. Emily teyzem yağmurlu havayı ve rüzgarı pek sevmezdi. Benim için sorun yoktu. Sıcak veya soğuk bulunduğum ortama ayak uydurmayı severdim.
-Annem nerede? Uyanmadı deme bana imkanı yok.
-Elbette uyandı. Sabah fırtınanın daha kötü olacağını görüp evinize gitti. Steve aç kalmasın gömlekleri falan filan. Evlilik zorunlulukları işte.
Dilini çıkarıp küçümsedi. Güldüm.
-Kesinlikle haklısın.
-Aman kızım sen sen ol evlenme. Bu evlilik kölelikten başka bir şey değil.
Evlilik bana çoook uzak bir kelimeydi. Evlenmeyi hiçbir zaman düşünmemiş evleneceksemde bunun 30’umdan sonra olacağına emindim.
-Aman şu gözlere de bakın bu evlenecek kızmı?. Can yakacak üzecek ondan sonra belki ha ?
Bir kahkaha atıp Emily teyzemin yanağına bir öpücük kondurdum.
-Annemin sana kahvaltı hazırladığına adım gibi emin olduğum için ben çıkıyorum teyzecim.
-Tamam dikkatli ol Mel. bu fırtınada uçup gidersinde seni yakalayan olmaz vallahi. Şu Petterson varya onunla git. Hiç olmadı sen kuş gibi uçarken tutar herhalde.
Bundan da kuşkusu varmış gibi merakla kaşlarını kaldırdı. Gözlerimi devirdim.
-Tamaam zaten onunla gideceğim gelir birazdan.
Oturdum. 2 dakika geçmeden Colin zile bastı.
-Ben çıkıyorum.
-Eve gitme direk buraya gel. Akşama daha kötü olmasından korkuyorum. O çocuk seni buraya kadar getirsin. Zaten şuracıkta oturuyor. Kapıya kadar getirsin. Eh ben pek sevmiyorum o çocuğu biraz sünepe gibi ...
Ben çizmelerimi pantolonumun içine sıkıştırıp fermuarını çekerek kendimi dışarı attım. Emily teyzemin gözüne sizi ilk gördüğü anda girdiyseniz adam bile
öldürseniz hak etmiştir oda der yok Colin gibi ilk dakikadan dışlanmışsa ağzınızla kuş değil uçan tavuk tutsanız kar etmez.
Colin kafasını içeri uzatıp Emily teyzeme selam verdi. Emily’nin dudaklarını sahte olduğunu anlaması için bir büküşü vardı ki görülmeye değer. Colin’de onu pek sevmediğini bilirdi. Emily teyzem 39 yaşında annemin hem kardeşi hemde en yakın arkadaşıydı. Hiç evlenmemiş ama birisini delice sevdiğini bilirdim. Ben çok küçükken az biraz hatırlıyordum yüzünü. Esmer bir adamdı. Emily teyzemin aksine iri yarı mavi gözlü bir devdi. Beni sırtına alıp deli gibi koşmasına rağmen hiç yorulmazdı benim o küçük hayatım boyunca tanıdığım en güçlü adamdı. Hayal meyal hatırlıyorum bir şey olup Emily teyzemi bırakmıştı. O günden sonra Emily teyzem evlenme lafını hiç ağzına almadı. Sevgililerinden hiç biriyle de evlenmedi.
Dışarı adımımı atmamla Emily fırtınasından rüzgar fırtınasına tutuldum. Emily teyzemde unuttuğum şapkamı bulmuş başıma geçirmiştim. Şapkam uçup yerdeki küçük ağaçlara takıldı. Colin gözlerini kapayarak şapkama uzadı bende atkımı düzeltmeye çalışıyordum. Colin şapkamı kafama geçirip diğer ucunu bulamadığım atkımı iki yandan önüme getirip bağlamıştı. İçimi çektim.
-Emily teyzemin dediği olacak gibi bu rüzgarda ayağımın yere basması zor. Kuş gibi uçacağım.
Colin söylediklerime güldü.
-Merak etme Mel o kadar zayıf değilsin. Hatta zayıf değilsin. Sorun yok.
Gülümsemesi sırıtmaya döndü. Gözlerimi kısıp dudaklarımı büzdüm.
Koluma girdi.
-Araba yok deme bana.
Yalvaran gözlerle Colin’e bakıyordum. Yüzü asıldı.
-Çok üzgünüm maalesef.
Başımı eğdim. Uff David’i arasam iki dakika içinde burada olurdu ve ıslanmadan rüzgarı yeyip aptal olmadan okula ulaşabilirdim. Ama Colin’i burada bırakıp David’le gidemezdim. Colin daha rahat yürüyebilmek için kendini resmen siper etmişti. En sonunda kendimi tutamayıp güldüm ama rüzgar gülüşümü bastıracak kadar sesliydi. Okula haliyle sarmaş dolaş el ele kol kola girmek zorunda kaldık. İnsanların biraz garip baktığını biliyordum ama umurumda değildi. Yolda Colin’le o kadar eğlenmiş espirilerine o kadar gülmüştüm ki bu rezil halimiz eğlenceli geliyordu. Tam okulun içine girip bir yere oturmuştuk ki karşıdan gelen David’i gördüm. Oda o an bizi gördü Ve olduğu yerde dondu. Bakışlarımı ona doğru çevirdim. Bir anda telaşlanmıştım iki elimde Colin’in avucunda bacaklarımız, kollarımız birbirine değmiş bir şekilde oturuyorduk. Açıkcası kendimi toplayacaktım tam oturduk elimi kolumu çekecektim ki fırsat olmadan David göründü. Surat ifadesi o kadar kötüydü ki bu anlamsız tabloya haliyle anlam veremiyordu. Eve gitmeden önce öpüştüğü sevgilisi onu seven biriyle sarmaş dolaş. Colin David’i görmemişti. Ama şimdi bir anda elimi kolumu çekip uzaklaşırsam ne olduğunu anlamayıp etrafına bakınacak ve David’i görecekti. Sanki şey gibi olacaktı sevgilisi olunca sevgilisinden korkup karşı cinsten uzaklaşmış gibi. Bu duruma düşmekte istemiyor için için yanıyordum. Ama Colin’e karşı küçük düşmek istemedim. Bir elimi çekip hafifçe fark edilmeyecek bir şekilde kendimi çektim. David bekliyordu kendimi tamamen çekip yanına gitmemi bekliyordu açıkcası şaşırmıştım şimdiye yanımıza gelip çokdan Colin’le anlamsız tartışmalarına
başlamış olması gerekirdi. Bende kafamı öteki tarafa çekmiş görmemiş gibi yapıyordum ama kalbim çok hızlı bir şekilde atıyordu şimdi yanlış anlaşılma olacak David ortalığı birbirine katacaktı. Ama öyle olmadı ben gözlerimi yummuş ecel terleri dökerken o biraz daha bakıp çekip gitti. O gidince içimde bir şeyler kopmuş gibi hissettim bu hiç iyi bir gidiş değildi. Ellerimi bedenimi yavaş yavaş çekiyordum. En son Colin’e döndüm.
-Gerçekten üşüdüm bana bir bardak çay alır mısın?
-Tabi bir şeyler yedin mi yiyecek bir şey?
Bir şey yememiştim ama şuan canım hiç bir şey yemek istemiyordu.
-Hayır sadece çay lütfen.
Colin buharı tüten çayı getirdiğinde sıcaklığına aldırmanda elime alıp sıkıca tuttum. Bitirdiğimde Colin’le ortak dersimiz olan Kimya sınıfına doğru ilerledik. Sınıfa girince gözlerim David’i aradı. Onunda burada olması gerekiyordu onunlada dersimiz ortaktı. Kate’in yanı boştu.
Dersin zil sesini duyduğumdan hemen yerimden fırladım bu garip durumu düşünmek canımı sıkıyordu konuşup halletmeliydim. Her yerde David’i aradım. Kafeterya da, sınıflarda kütüphanede yoktu. Sonunda aklıma beraber oturduğumuz bahçenin uç kısmı geldi. Koşarak oraya gittim. Oradaydı. Ve muhakkak ki benim geldiğimide görmüş ama tepki vermemişti. O arkası dönük bile olsa vampir hisleriyle algılayabilecek biriydi. Kararlı adımlarla yanına gidip elimi omzuna koydum. İrkildi. Elimi omzundan koluna indirip yanına oturdum. İçimi çekip konuşmaya başladım.
-Bir sorun var?
Gözlerini yüzüme dikip baktı cevap vermedi.
-Cevap vermediğine göre kendice çok büyük ama muhtemelen sorun bile olmayan bir sorun var?
Gözlerime bakıp ayağa kalktı. Elim masanın üzerine düştü.
-Nereye gidiyorsun?
-Şuan seni kırıp kötü bir şey söylemek istemiyorum Melanie en iyisi bu gün seni hiç görmemek olacak.
Ben bir şey söyleyemeden hızlı adımlarla yanımdan uzaklaştı. Haklıydı evet bu sefer haklıydı. Bütün gün bir şekilde onu görmeye çalıştım ama bana hiç pas vermedi. Cidden kızmıştı. Sondan bir önceki ders sınıfına gidip defterinin arasında ‘Özür diyeceğim ama sen beni affetmeyeceksin sanırım bu sefer yanlış bir şey yaptım seni gördüğüm an en azından çekilmeliydim ama yapmadım =/ Bunun o an bundan hoşlanmamla ilgisi yok sadece ... aptal bir gurur meselesi yaptım kendime. Sesimi duymak istemiyorsun anlıyorum ama sana söylemeden de ben duramayacaktım. Gelincik yanlış zamanda yanlış yerde bittiği için özür diliyor.’ Yazıp defterinin arasına koydum. Bende kendi sınıfıma gittim. Ders bittiği zaman David’in notu okuduğuna kuşkum yoktu. Kesinlikle okumuştu. Ama nasıl bir tepki vereceğini bilemeden dalgınlıkla kitaplarımı toplayıp günün son dershanesi olan müzik odasına gidecektim. David’i görmemiştim yavaşça
ona çarptım. Kapının eşiğine yaslanmış Hollywood aktörleri gibi duruyordu bunu bilinçli yapmadığını biliyordum. Dudaklarında yarı gülümseme vardı. ben ona çarpınca gülümsemesi genişledi.
-Seninle ilk konuştuğumuz zamanda bana çarpacaktın sanırım bu kasıtlı bir şey ha?
Söylediklerini algılamaya çalışıyordum ki beni kolumdan çekip düşen kitaplarımı almam izin vermeden sarıldı.
-Sesini duymak istememek mi? Bunu yazabildiğin için aptal olman gerekirdi.
Hala bana sarılmış bir şekilde nefesini saçlarımda hissediyordum. Sonra kollarını yavaşça çekip beni bıraktı ellerimi tuttu. bende söylediğine cevap olsun diye. Omzumu silktim. Sesim biraz tiz ve boğuk çıkmıştı.
-Bilmem bu gün öyleydin ki biran benimle ilgili hiç bir şey istemezsin gibi geldi.
Elini çeneme koyup başımı daha yukarıya kaldırdı.
-Benim için istemek eşittir sen demek senden başka bir şey istemezken nasıl sesini duymak istemeyebilirim?
-Ben bilmiyorum sabah..
Cümlemin burasından yutkundum.
-Sabah yanlış anladın. Emily teyzemin yanına gitmiştim Colin’de onların karşısında oturuyor. beni almaya geldi fırtına o kadar kuvvetliydi ki-
David bir el hareketiyle beni susturdu.
-Sizi bütün okul size bakarken o halde görünce şok oldum ama sonra bu kısmın böyle olduğunu anladım. Sorun şu ki sen cidden aptal bir gurur meselesi yaptın ve Colin’in yanında David’i görüp oturuşunu düzelten Melanie olmak istemedin.
Başımı yavaşça salladım. Oysa elini çeneme daha kuvvetli bastırıp konuşmaya devam etti.
-Oysa ben seninle olduğumu senin benimle olduğunu herkes bilsin istiyorum. Seni kolay elde etmedim Melanie kolay kaybetmeyeceğim gibi kolay elde edilebilecek boş bir kız olduğun izlenimi de göstermek istemiyorum. Ben senin için herşeyi göze alıp herşeyi silebilirken-yanlış anlama seninde böyle olmanı istemiyorum sen istediğin kişiyle istediğin şeyi yapmakta elbette özgürsün- ama seninde az da olsa bu konuya karşı biraz daha anlayışlı davranman gerekmez mi? veya olması gerektiği gibi?
Haklıydı. David çoğu zaman haklıydı ama şimdi daha mantıklı ve normal konuşuyordu. Olması gereken buydu eğer onu hayatımın içine almışsam bir elim onda diğeri istediğim kişide olmazdı zaten bunu istemediğimi de gayet iyi biliyordum. Başımı salladım.
-Anlıyorum.
-Şimdi gelinciğim söyle bana yanlış zaman dediğin bütün okulun önüydü öyle değil mi?
Benden özür değil inatçı Melanie’nin itaat etmesini bekliyordu. Ama bunu öyle kelimelerle söylüyordu ki insanın hep dediğine evet diyesi geliyordu. Ama böyle düşündüğümü bilsin istemedim ve gözlerimi birazcık devirerek başımı salladım.
-Sen konuşabilen bir gelinciksin Melanie sesini duyayım.
-Evet.
-Güzel peki yanlış yer dediğinde Colin’in yanıydı değil mi?
İstem dışı içimi çektim sonra buna pişman olup
-Evet
dedim. David dişlerini gösterecek kadar gülümsemişti. Elimi tutan elleri belime kaydı. Bende elimi boynuna dolayıp sarıldım. Beni iyice sarmalıyordu. Sesinden de güldüğünü anlayabiliyordum.
-İşte gelincik şimdi bitmesi gereken yerde.
-Leonard Clever
=================
34.Bölüm 'İngiltere Prensi'
‘İngiltere Prensi’
Okul çıkışı David ile beraber eve gideceğimizi düşünürken bir an aklıma Emily teyzeme verdiğim söz geldi. Ona kendi evime değil onun evine gideceğimi söylemiştim.
-Ahh aptallık ,
Elimi büyük bir hayal kırıklığı ile alnıma vurdum. David bakışlarını bana çevirmiş garip garip bakıyordu.
-Ne oldu yine?
Okul bahçesinin ortasında David’in arabasına doğru yürürken aklıma gelen şeyle aniden durmuştuk.
-Benim Emily teyzemi görmem gerek.
-Dün akşam orada kalmamış mıydın?
-Evet ama bu günde fırtına olduğunu bildiği için beni yalnız gitmemem şartıyla eve çağırmıştı.
-Yalnız gitmemekle neyi kastediyorsun?
-Colin’le gitmeyi kastediyorum.
-Veeee yine Petterson. Evet bu sefer hayatının hangi tarafında yine neyle uğraşmam gerekiyor. Dur tahmin edeyim Emily teyzen Petterson’u o kadar çok seviyor ki. Senin gelecekteki ‘kocan’ olacağından emin bu yüzden de seni ona yaklaştırıyor.
Bu söylediklerini normalde kızabilirdim ama güldüm. Emily teyzemin Colin hakkındaki düşüncelerini bir bilse?
-Sanırım siz Emily teyzemle iyi anlaşacaksınız.
-Yaa düğününde orada olmayı çok istiyorum bir davetiye için onunla iyi anlaşmaya çalışsam iyi olacak.
-Şunu keser misin lütfen? 1. si Evlilik bana çok uzak bir kavram değil Colin’le önümüzdeki 10 yıl içinde İngiltere prensi bile gelse evlenmeyi düşünmüyorum. 2 si . Emily teyzem Colin’den nefret eder. Onun sünepe biri olduğunu düşünüyor ne kadar yanlış-
Cümlemi David’in kahkahası bastırdı.
-İşte Petterson için aradığım kelime.
Gülmesi durmuyordu.
-Haklısın Emily ile harika anlaşacağımıza eminim.
Tek kaşını kaldırıp bakışlarını bana dikti.
-Tabi benden haberi varsa?
Gözlerimi kaçırdım. David’i benim dışımda ve zorunlu aile yemeğimiz dışında pek kimse bilmiyordu Lena bile. Ah Lena şu aptal konuyu kapatıp Lena’yı sormalıydım.
-Ehh şuan Colin’le gideceğine göre Emily’nin benden haberi yok. Bu hiç hoşuma gitmedi.
-Şu konuyu kapatabilir miyiz artık. Eve kiminle gittiğimin ne önemi var anlamıyorum.
Tam konuşacaktı ki elimle ona sus işareti yaptım.
-Tamam tamam her neyse ben sana Lena’yı soracağım.
-Anlatacak bir şey yok.
-Ne demek yok bu gün yoktu neredeydi?
-Eddie onu bir apartmanın yanına bacağında ufak bir yara ile bıraktı-
-Nee ne yarası bu yarayıda kim açtı?
-Kaza süsü verilmesi için olması gerekiyordu. Lena 2 gün boyunca ortalıkta yoktu. Hafızasını silse bile bir gariplik olduğu anlaşılırdı.
-Peki sonra?
-Dünde bu günde hastanede yarın akşama doğru taburcu edilecekmiş. Yarın öğleden sonra onu görmeye gitsen iyi olacak. Biraz sıkılmış ve birilerine bir şey anlatmak için seni bekliyormuş.
-Sahsa mı söyledi?
-Evet. Aslında Emily’e gitmeseydin seni şimdi bile götürürdüm.
-Ziyaret saatinde olduğumu sanmıyorum.
-Ben istersem oraya girebilirdin Melanie.
Karşımda gülümsüyordu. Hah bunu biliyordum zaten. Ya para verir yada ordaki hemşireyi 5 dakika için baştan çıkarabilirdi. Homurdandım.
-Yok yok istemem yapmak istediklerine daha iyi bir bahane bul.
-Efendim.
Ona arkamı dönmüş gidecekken kolumdan tutup geri döndürdü. Ellerini her zaman ki yere belime yerleştirip dudaklarımdan öpmeye başladı. Karşılık vermeyince dudaklarımı tutkuyla dahada aralayıp beni kollarından bırakmıyordu. Aptal kızgınlığıma bir son verip dudaklarımı yavaşça açıp
dudaklarını ağzımın içine aldım. Okul hemen hemen boştu ama birilerinin bizi mutlaka gördüğüne emindim zaten David’de özellikle birileri görsün diye burda öpmüştü beni. Alacağın olsun David bende sana bunu ödetirim. Artık yeteceğini düşünüp dudaklarımı çekecektim ki buna izin vermedi. Ama Colin’in beni böyle görmesini istemiyordum. Açıkçası sürekli konuştuğum arkadaş topluluğumuzdan hiç birinin. Bedenimi çekemesemde dudaklarımı sadece 1 santimcik geri çekebildim.
-David...
-Kimse gelmedi daha. Benim bir gözümde orada.
-Ne gözünde bahsediyorsun?
-Ben bir vampirim.
Güldü ve beni öpmeye devam etti. Okul bahçesinde bir gözümle kapının oraya bakıp bir yandan da David’in sürekli aralayarak karşılık beklediği dudaklarıyla uğraşıyordum uzaktan traji-komik görüntüm içinde resmen ecel terleri döküyordum. En sonunda David ellerini belimden çekti.
-İyi tamam bıraktım işte seni.
Hemen kapıya baktım Colin diğerleriyle bitirmesi gereken kütüphane düzenleme işini daha bitirememiş olacak ki gelmemişti. David’e geri döndüğümde bana ihanete uğramış bir bakış fırlattı.
-Eminim ki okul bahçesinde beni böyle öpmen yasal değildir. Hiç bakma bana öyle.
-Bende şundan eminim ki beni bu kadar baştan çıkarman yasal değildir. Hem seni bir türlü tam öpemiyorum Petterson’dan sıkıldım hep o zamanlar beliriyor.
Tam öpememekle neyi kastettiğini anlayamadım. Eğer buda tam öpüşememekse neyse.
-Her neyse şimdi yarın Lena’nın yanına mı gidiyorum.?
-Evet.
-Saat kaçta yani ziyaret saati falan?
-Önemi yok istediğin zaman söylersin gide-
-Yok yok herkes gibi belirli bir saatte gitmeyi tercih ederim.
-Pekii. Sen bilirsin yarın seni almaya gelirim ordanda okula geçeriz.
-Tamam.
Kafamı çevirdiğimde Colin’in okul kapısından çıktığını gördüm. David’e dönüp veda edecektim.
-Seni hain Petterson gelince beni bırak hemen.
-Ona ne zaman Colin diye hitap edeceğinizi gerçekten merak ediyorum.
-Biz?
Gözlerimi devirdim.
-Sen ve Emily.
Bir anda kocaman bir sırıtışla karşımda durdu.
-Emily teyzeni şuana kadar görmemiş olsamda sanırım ona aşık oluyorum.
-Yaa...
Kaküllerimi elimle düzeltip şapkamı kafama geçirdim. Bu sırada David öylece beni seyrediyordu. İşim bitince yanağına yaklaşıp öptüm.
-Yarın görüşürüz.
İçini çekti.
-Görüşürüz.
Colin’in olduğu tarafa gidip el salladım.
-Hey Colin.
-Mel !
Şaşırmıştı. Bana boş gözlerle bakıyordu.
-Sen daha gitmedin mi?
-Hayır seni bekledim. Benimle beraber geliyorsun ama beni yalnız mı eve göndereceksin Emily seni öldürür.
Bütün dişlerini gösterecek kadar gülümsedi. Sevincini biraz fazla gösterip beni kucaklayıp sıkıca sarıldı. Bıraktığında ağaçların oradaki David’e baktığımda gözlerini devirip arabasına doğru ilerliyordu. Colin’le birlikte bu rüzgar ve yağmurun ortasında eve kadar yürüdük. Geldiğimizde ben Emily teyzemin evine girecektim ki beni kolumdan durdurdu.
-Bir şey mi oldu Colin?
-Bu akşam göl tarafında bizimkilerle buluşup vakit geçireceğiz senide getireceğime söz verdim.
-Şey .. bu fırtınada mı?
-Yapma Mel. ne olacak? Hem fırtına denmez ki buna. Açılıyor hava zaten.
Bir süre durup düşündüm. Sonra Colin pat diye suratıma doğru konuştu.
-Sana ne olduğunu anlayamıyorum Melanie. David’le sevgili olabilirsin tamam ama bu seni bizden soyutlamaz ki. Eskiden ne olursa olsun bizden ayrılmazdın hep beraber vakit geçirirdik şimdiyse seni görmek bile lüks oldu.
Söyledikleri bu gün sabah bana söylemesin diye David’le kavga sebebimizde. Sırf bu sözleri Colin’den duymayayım diye David’le tartışmıştım ama anlaşılan benim saçma gayretim bir şeyi değiştirmemişti hala böyle düşünüyorlardı.
-Bu da ne demek böyle? Ne ilgisi var David’le?
-Ne mi ilgisi var? Yapma Melanie sen eskiden yalan söylemeyide sevmezdin.
Beni iyice sinirlendiriyordu. Elimi tamam tamam anlamında salladım. Ve ondan uzaklaştım.
-Madem böyle düşünüyorsun bana hiç ihtiyacınız yok. Eskisinden çok daha farklı Melanie’yi ne yapacaksın?
Colin yanlış anladığım zaman hep yaptığı gibi elini bana uzatıp açıklama yapacaktı ki fırsat vermeden kapıyı suratına kapattım. Aslında oraya gitmeyi istiyordum ama gitmeyecektim Colin beni böyle görecek ve bende onunla eğlenmeye gidecektim öyle mi?
...
Emily teyzemle yemeğimizi yeyip sofrayı kaldırmıştık ki kapı çaldı. Colin olduğuna neredeyse emindim. İçimi çektim. Emily teyzem bana baktı.
-Eğer gitmek istiyorsan gidebilirsin Mel. Annen de bir şey demez yani derde ben konuşturmam onu?
-Hayır teyze gitmeyeceğim.
Bu kesin düşünceyle kapıya gidip açtım. Yanılmamıştım.
-Ne istiyorsun?
-Benimle böyle konuşmamanı ve üstüne değiştirmeni. Gerçi böylede gelebilirsin gayet güzel-
-Bende daha fazla burada durmayıp arkadaşlarınla buluşmanı istiyorum.
-Lütfen Melanie. Yapma böyle ben sadece ... bir anda.. yani uff onlar öylesine söylenmiş sözlerdi sen gelmek için bile düşünüyordun bende bu sözlerin seni teşvik edeceğini düşünüp gelirsin dedim.
-Hayır yalan söylüyorsun onlar senin gerçek düşüncelerindi. Şimdiyse gelmem için yalan söylüyorsun gelmiyorum Colin.
-Melanie ben sadece değiştiğini söylüyorum. Şu söylediklerin bile değiştiğinin kanıtı. Eskiden -eskiden dediğimde David gelmeden önce- sana seninle ilgili düzeltmeni istediğimiz hareketleri söylediğimizde bize kızmazdın. Aksine söylememizi ve daha düzgün davranmayı istediğini sanıyordum. Oysa şimdi hiç tanımadığım bir Melanie görüyorum Mel. Ben bu MElanie’yi de severim sorun değil sadece geriye döndüğünde Colin bana bunları hiç söylemedi deme istiyorum.
Söyledikleri beni etkilemişti. Bunu hissediyordum. David beni değiştirmişti
bunu bende bildiğim ve gerçek olduğu için hissettiğim için bu kadar kızmıştım zaten. İstemsizce elimi Colin’e uzatıp ona sarıldım. Hep beni düşünüyordu ama David’de düşünüyordu. Neden böyle oluyordu anlamıyorum kimisi onu gerçekten sevip düşünecek bir kişi arar ama bütün hayatı boyunca bulmazdı oysa bende iki kişi vardı. keşke böyle olmasaydı. Yalnızca biri olsaydı. Ya David yada Colin. Seçim yapmak zorunda kalmasaydım keşke. Veya hiç olmasaydı buna bile razıydım ama bu şekilde olmasaydı.
Oda bana sarıldı.
-Şimdi gidiyoruz değil mi?
-Aslında gerçekten pek gitmek istemiyorum.
-Ama ama ama gidelim lütfen.
Güldüm. Colin gitmek istiyordu.
-Tamam bekle eşofmanımı değiştirip geliyorum hemen.
-Tamamdır.
Üstüme değiştirip aşağıya indim. Emily teyzem bana imalı imalı bakıyordu. Kesinlikle gitmeyeceğim dediğim halde gidiyordum. Ben kararlarını zor veren ama verdikten sonrada çoğunlukla dönmeyen biriydim. Şimdiyse Colin haklıydı
bambaşka bir Melanie olmuştum. Ama Colin farkına varmasada oda değiştiriyordu beni. Kendime engel olamayıp değişmemin sebebi ikisininde bakışlarıydı. Bana öyle bir bakıyorlardı ki. Dediklerini yapmamak elde değildi. Colin’le gölün sahiline indik. Lake Placid bu gün fırtınalıydı ama buna rağmen gölü çok dingindi. Arkadaşlarımı görünce yanlarına gidip konuşmaya başladık. Karşıdan biri geliyordu. Daha önce tanıdığımız biri olmalı ki her Cuma burada toplandığımızı bilmesi gerekiyordu. başka bir yere değil tam yanıma doğru geliyordu. Karanlıkta kim olduğunu tam göremiyordum. Biraz daha yaklaştığında ateşin yüzüne yansımasıyla kim olduğunu gördüm ve küçük bir hayret çığlığını dudaklarımdan men edemedim.
-Lena!!!
Gülümseyerek gelip tam yanıma oturdu. Ayağıyla topallıyordu.
-Senin hastanede olman gerekmiyor muydu? Bende yarın seni görmeye gelecektim.
Arkadaşıma sıkıca sarıldım. Bir süre öylece kaldık. Herkes şaşırmış bir halde bize bakıyordu. Şaşkınlığını üstünden atan konuşmaya başladı.
-Lena!
-Ne oldu sana Lena?
-Ahh hastane mi başına ne geldi?
Sorular birikmişti. Lena bana bakıp bravo dercesine bir bakış attı. Ama nerden bilebilirdim bir anda şaşkınlıkla söylemiştim.
-Tamam millet önemli bir şey değil. Şehir merkezinden almam gereken eşyalar vardı aldıktan sonra eve gelirken kapkaççı çetesine rastladım. Elimdekileri almaya çalışırken beni duvara attılar bende öylece yapıştım tabi. O sıra bacağımı incitmişim kırık falan değil gerçi ben pek hatırlamıyorum bayılmışım o sıra. Elimdekileri çalıp gitmişler.
-Aman neyse daha kötü bir şey olmamış ya.
Bunu söyleyen Clare’ya öyle bir bakış attı ki Lena. Acaba ne dedim ben diye düşündüğüne yemin edebilirim.
-Daha mı kötüsü? Zaten bundan daha kötüsü olmaz. 250 dolar tamı tamına 250 dolara aldığım montum çalındı. Ah tanrım düşündükçe kendimden geçiyorum.
Sahte bir iç çekişle sanki kendini durduramıyormuş gibi elini yüzüne koyup omzuma yattı. Güldüm. Başını omzuma koyduğu zaman boynu daha çok belirmişti. Ve boynunda çok büyük olmasada belirgin bir iz vardı. bu izi Eddie açmıştı ve gitmemişti. Dehşete düştüm acaba Lena bunu görmüş müydü? Doktorlar da mutlaka görmüş olmalıydı? Sorularımı yarın sorulması için David’e bırakıp konuşmaya ve yanı başımdan durmadan gülen arkadaşım Lena için endişelenmekten başka elimden ne gelirdi ki?
Karanlıkta bir ara başımı çalılıkların olduğu yere doğru çevirdim. Ve parlayan iki
gözle karşılaştım. Ahh inanmıyorum kırmızı parlak gözler. Bu her kimse bir vampirdi ve bizim grubumuza çok yakındı. Elim ayağım titremeye başladı. Yanıbaşımda duran Lena bendeki garipliği fark etti.
-Ne sallanıp duruyorsun Mel. Masaj aleti gibi bacağımı uyuşturdun. Sallanma. Ne oldu bir şey mi var?
-Şeyy. Hayır..hayır bir şey ..yok.
Her biri bir cümleymiş gibi ağzımdan çıkan kelimeler havada asılı kaldı çünkü vampir bize doğru yaklaşıyordu. Colin bana baktı.
-Üşüdün mü? Montumu verebilirim zaten çokda soğuk değil ama?
-Hayır. Colin. Ben. İyiyim.
Gözlerimi vampirden çektim ve tekrar eskisi gibi konuşmaya gülmeye çalıştım. Gözlerim istemsizce oraya kayıyor ve onu görüyordu. Bir çift kırmızı parlak göz. Bana bakıyordu bir başkasına değil. Sonra biraz daha yaklaşıp eliyle bana gel işareti yaptı. Etrafıma bakındım. Benden başka kimse görmemişti. Kalbim güm güm atıyordu. Sesi kulaklarımı sağır edecek kadar yüksekti. Benim gelmediğim her dakika grubumuza daha çok yaklaşıyordu. Korkuyla sindim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Eğer kendini gösterirse gören herkesi öldürürdü. Yapacak bir şeyim yoktu. Elimle yerden yardım alarak ayağa kalktım. Elim titriyordu.
-Nereye Mel.
-Şey telefonla konuşacağımda gelirim şimdi.
Son kelimem için bir ‘umarım’ ekleyerek yavaş adımlarla çalılıkların oraya gittim. Ben geldikçe oda geri adım atıyordu. Sonunda küçük ağaçların tam içine girip arkadaşlarımın beni göremeyeceği yere gelince durdum. Şimdi ne onu nede gözlerini göremiyordum. Korkuyla sesimi kontrol etmeye çalışarak konuştum.
-Sen kimsin?
Kontrol çabalarım boşunaydı sanki kim olduğunu sormamış ben korkuyorum diye bağırmıştım. Bir anda saçlarımı savuran bir hızla tam karşımda belirdi. Karanlıkta bir anda gördüğüm kırmızı gözleri gözlerimi acıktı. Gözlerimi hızlıca kırpıp açtığımda karşımda kırmızı elbisesi kırmızı ruju ve kırmızı gözleriyle ateş sarısı saçlı Meredith’i gördüm.
Yazar: Leonard Clever
=================
35.Bölüm 'Bilimeyen Sırlar'
-Meree..dith.. !
Şok olmuş bir şekilde kekeleyerek adını ancak söyleyebildim. Oysa gülümsedi. Bu nedense çok hoş bir gülümseme gibi gelmedi bana.
-Demek hatırlıyorsun. Melanie.
Hiçbir söylemeden karşısında durdum.
-Uzun süredir görüşemiyoruz ha?
Saçma soruları canımı sıkmaya başlamıştı.
-Ne istiyorsun neden buradayım? Daha doğrusu buradasın?
-Şişş burada soruları ben sorarım.
Ses tonu çok yavaştı. Sanki haber spikerleri gibi hoş bir ses tonunda kibarca konuşuyordu nedense bu seri katillerin soğuk kanlılığını düşündürüyordu bana. Gerçi Meredith nefes aldığı sürece bütün seri katillerden daha fazla insan öldürmüştür.
-Buda ne demek. Hem beni buraya çağırıyorsun hemde-
-Senden hoşlanmıyorum Melanie.
-Ya ne hoş bir tesadüf değil mi bende senden.
Kolumu çok narince diyemeyeceğim şekilde tuttu.
-Hey bırak kolumu!
-Sana bir vampir bilgisi ‘Avlar avcılarını zaten sevmez.’
-Ben senin avın değilim. Ki olursam sende David’in avı olursun. Beni av yapman kendinide yapar.
Kahkaha attı.
-Ne sanıyorsun seni öldürürsem David’de beni mi öldürür? Sence buna izin verirler mi?
-Kim?
-Diğer Johnsonlar: Victor Eddie Lillie onlara iyilik yaptım karşılığını da şu zamana kadar istemedim sanırım o zaman isterim.
Güldüm.
-Sen aile kavramını bilemeyecek kadar yalnız boşsun. Onlar David’in ailesi ve elbette ki onun yanında olurlar.
-Eee yeter. Seninle bu konuda fazla bile konuştum.
Bu kadarcık mıydı? Şimdi beni öldürecek miydi? Kırmızı gözleri az ötemde parlıyordu. Korkuyordum. David yoktu ve ben Meredith’i biraz daha konuşturup Sasha’nın bizi görmesini sağlamaya çalışıyordum.
-Benden ne istiyorsun Meredith?
-Yine bir soru.
-Şu an ki durumumuz için mantıklı bir soru.
Başını bana çevirdi ve tam karşımda gözlerimin içine baktı.
-Ben senden ne isteyebilirim ki. ben istemem arzu edersem gider alırım. Aynı David gibi.
-Sen David’i hiç almadın.
Karşımda sürekli gülüyordu.
-Sen öyle sanıyorsun çünkü öyle sanmanı istediler.
-Ne diyorsun açıkça konuş!
bana doğru bir adım attı.
-David sana hiç bir şeyi tam anlatmadı. Hep ucu açık cevaplar verdi ama sen pekde birşey sorgulamadın ordada Eddie devreye girdi. Seni bir nevi hipnotize edip söylediklerine tam olarak inanmanı sağladı.
Yutkundum.
-Sana inanmıyorum.
Elini çeneme koydu.
-Ben kötü birisi değilim Melanie. Gerçekten değilim. Johnsonları senden aslında bir çok kişiden çok daha iyi tanıyorum. Hepsi oradakilerin Lillie hariç hepsi çok kötü şeyler yaptılar. Sasha’yı tanımıyorum. O sonradan geldi.
-Dur peki sen neden o akşam David’in seninle ilgili bana herşeyi anlattığını düşündüğüm akşam hepsinin onaylayıp gerisinin anlatmadın.
-Sen aşağıya inmeden önce fark etmişsen onunla konuşuyorduk aslında ben konuşmaya çalışıyordum oysa bağırıyordu.
-Seni tehdit mi etti?
-Onunla birazda olsa bir hukukumuz var. Böyle kaba bir şeyi yapmaz. Ama ses tonunu yükseltip bana anlatacaklarının fazlasını söylememi tembih etti.
İçimi çektim. Tanrım neler oluyordu böyle?
-Peki şimdi ne istiyorsun. ?
-O çok sevdiğin Johnsonların senin baş edemeyeceğin kadar büyük olduğunu göstermeye geldim. Hem biliyor musun ben buraya seni öldürmek aklımın ucundan bile geçmeyerek gelmiştim. Senin telaşlandığının görünce bile algılayamadım diyebilirim.
Bıkkın bir şekilde tekrar sordum.
-Neden buradasın Meredith?
-Benimle gel. Sana bütün hikayeyi anlatayım. Bütün Johnson vakalarını da.
Nedense içimde Meredith’e karşı bir güven doluydu. Bu David’e inanmıyorum onun arkasından iş çeviriyorum demekti ama eğer ki oda beni kandırmışsa zaten ödeşmiş olacaktık.
-Bekle arkadaşlarıma haber verip geliyorum.
-Arabam yol tarafında oraya gel tekrar buraya gelirsen bir şey olduğunu anlarlar.
-Tamam.
Adımlarımı hızlandırıp arkadaşlarımın yanına gittim. Çok heyecanlanmıştım belkide yapmam gereken son şeyi yapıp kendimi ölüme gönderiyordum ama belkide bütün dönen dolapları anlatılamayan olayları bilecektim.
-Şey Emily teyzem pek iyi değilmiş yani kötüde değilde biraz başı dönüyormuş geçen seferki gibi tek başına kalmak istemiyor anlaşılan biraz korkmuş bende endişelendim onun yanına gitsem iyi olacak.
Sarah ben konuşunca başını salladı.
-Bende kalkmayı düşünüyordum bekle beraber gidelim Mel.
Kalkmaya çalışırken bir bahane bulup Sarah’ı atlatmayı düşünüyordum. Ki aklıma hemen bir şey geldi. Bill’e döndüm.
-Benim işim acele ve evim buraya yakın. Ama Sarah’ın benden de uzak. Tek başına mı gitsin ya başına bir şey gelirse bunu göze alabilecek kadar aptal olduğunu bilmiyordum erkeklere bakıyordum ama özellikle Billy’e. Oda bakışlarım o kadar rahatsız oldu ki oturuşunu düzetti.
-Şey Mel buna gerek yok yalnız geldim yalnızda gidebilirim.
Sarah bir anki çıkışıma şaşırmış anlam verememişti. Billy boğazına bir şey takılmış gibi öksürdü.
-Şey önemli Değil Sarah benden artık gitsem iyi olur. Senide evine kadar bırakırım.
-Ama sen bizim evin çok daha ters yönünde oturuyorsun.
-Olsun sorun değil birazda yürüyüş olur kalkalım mı?
İkisi birden kalktı. Yürürken Sarah bana doğru dönüp eliyle öpücük gönderdi. Bende gülümsedim. Ve diğerlerini selam verdiğim gibi Meredith’in arabasını
doğru yürümeye başladım. Kendi gibi gösterişli kırmızı bir Audi arabaydı. Kapıyı açıp arabaya bindim ve uzunca bir iç çekişle ona döndüm.
-Evet seni dinliyorum. Bir yere oturalım istersen.
Cevabımı beklemeden arabayı çalıştırdı. Küçük hoş bir cafe’ye geldiğimiz zaman durdurdu. Sanırım benim o ormanda ondan korktuğumu anlamış olacaktı. Aslında bu çok... şey kibar ve anlayışlı bir düşünceydi. Oturduğumuz zaman bana döndü.
-İçecek bir şey alsana. Sıcak bir şey.
Üşümüştüm bir kahve isteyip arkama yaslandım.
-Seni dinliyorum Meredith.
Bende artık daha sakin düzgün konuşuyordum onunla.
-Bütün hikayeyi mi anlatayım yoksa David’in ‘doğru’ anlattığı kısımları geçeyim mi?
-Herşeyi en baştan senden duymak istiyorum.
-Pekala.
Küçük bir iç çekiş duyduğumu sandım.
-Herşey yani Johnson’larla tanışmam Victor’un bir büyü altında kalmasıyla başladı. Sende biliyorsun şu kadın.
-Evet.
-Beni buldukları zaman yardım etmem için yalvardılar. Aaron, Eddie ve David. Aslında David dışında diğerleri yalvardı. Oysa hiç yalvarmadı. Yalnızca oraya gelmişti. Burnu biraz havada gezen değişik ve hoş olmayan bir çocuktu. Bir an nedense onlara yardım etmek istedim. Buna özel bir yeteneğim var bir gün istersen onuda anlatabilirim. Her neyse onların evine gittim. O zaman oldukça kuzeyde bir yerde yaşıyorlardı. Her gün onlara soru soruyor yapılan büyüyü çözmeye çalışıyordum. David’e ne zaman soru sorsam ya cevaplamaz yada adam akıllı cevap vermezdi. İyiden iyiye sinir olmaya başlamıştım bende o yok gibi davranmaya başladım. Eddie sempatik biriydi onunla daha çok konuşurdum. Aaron’da sorularıma her zaman düzgün ve tam cevaplar verip yardım edeceği yer arardı. Onlarla kaldığım zaman içinde David’in halinde tavırında farklılıklar hissetmeye başladım. Bana her zaman soğuk ve uzak olan David benimle daha çok konuşmaya çalışıp daha çok yanımda duruyordu. Bu hoşuma gitti. Sende bilirsin seni hiç umursamayıp konuşmayana doğru bir çekim hissedersin ya bende de aynısı olmuştu. Şimdiyse yakınlığı hoşuma gitmişti. Sonra bir anda ne olduysa oldu her akşamki konuşmalarımız sırasında kendimi David’in yatağında buldum. Bunu istiyor muydum? Yani David’i istiyor muydum evet. Ama bu kadar çabuk her şey bu kadar ... hızlı olmak zorunda mıydı? Ben onun konuşmasını bana o sahte bakışını seviyordum. Elbette seviyordum yani vücudunu da. Ama dediğim gibi ben yalnızca onunla daha fazla vakit geçirdikten sonra böyle olmak isterdim. Her şeyi bir anda fazla ister oldum. Yani David’i. Onun benimle konuşmasını gece olup beraber vakit geçirmeyi her şeyi. Ona dokunmayı. İyice kafayı yediğimi düşünürken Eddie’nin yeteneğinin keşfettim.
Bana bunları yaptıran oydu Eddie. Bunu David istemiş Eddie’de yapmıştı.
Cümlesini bitirince sustu. Garson gelip kahvemi bana uzattı. Zaten soğuk olan ama Meredith’in anlattıklarından sonra iyice soğuyup kanı çekilen ellerime aldım kahveyi. Yavaşça bir yudum aldım. Cidden onun başına gelenlerde çok iğrenç şeylerdi.
-Eddie’nin ne yaptığını anladığım an kendimi David’den uzaklaştırmak istedim. Ama olmadı elbette. O sıkıldığı zaman Eddie’ye söylüyor bende kendimi David’le bir yatakta buluyordum. Veya David avlanırken birini kullanmayı severdi. Erkekleri avlamak için beni kullanır onlar onun ayağına gelincede beni çeker ve onları öldürürdü. Bunları tabiî ki yapmak istemiyordum bunlar dehşey verici şeylerdi. Ben avımla oynamayı sevmem hiç oynamadım da. Ama Eddie aklıma girince bunlar çok masum ve yapılabilir şeyler gibi geliyordu. Victor olayını iyice unutmuştum. Aklım fikrim sürekli David’de takılı kalıyordu. Kabul başta dikkatimi çekmiş ve hoş gelmişti gözüme. Hem sinir oluyor bir yandan da hoşlanıyordum ama başıma bunların gelmesi mi gerekirdi?
Konuşmanın burasından durup içini çekti bende kahvemi içmeye devam ettim. O anlatırken kahve falan unutuyor gözlerim kocaman açılmış ona bakıyordum. O durunca ancak kahve aklıma geliyordu.
Aaron bana yaptıkları şeyi fark edince benide alıp başka bir yere geldi. Onların izimizi bulamayacağı bir yere. o zaman neden gitmedin diye soracaksın. İşte o zamanda Aaron’a söz vermiştim. ‘Seni bunlardan kurtarırım ama yaptığım işe devam edip Victor’u kurtaracaksın’ demişti. İkimizde sözümüzü tuttuk. Lillie benden hiç hoşlanmadı. Yani kişisel bir şey değildi ben ona o günleri hatırlatıyorum. Aaron’da gitmemin hepimiz için iyi olacağını söylüyordu. Victor’sa bana minnettardı. Her şeyi olduğu gibi bırakamazdım beni kullanmışlardı. Ruhhende bedenende. Gittim evet ama bana yaptıklarının intikamını alacağıma söz vererek. Yaptım da. David’e bir büyü yaptım. Bana deli gibi aşık olmuştu. Ben ne dersem yapıyordu . bir nevi kapımda köpek olmuştu.
Bunar eski Afrika büyüleri. Bana yaptıklarını ona ödettim. Beni görmesinin engelledim. Ona hiç yüz vermedim. Zaten bu yaptıklarım onun acı çekmesi için yeterliydi. Beni bir defa görmesi için bile çok kötü şeyler yaptırıp ancak o zaman yüzümü gösterdim. Bütün dünyada aptal gibi beni aradı. Evet David’e kötü şeyler yaptırdım. Ama sencede bunu hak etmedi mi?
Hiç bir şey söylemeden olduğum yerde sindim. Bana da söylemişti Meredith çok kötü şeyler yaptırdı diye ama sebebimi anlatmamıştı. Bende aptal gibi sormamıştım.
Bu süre zarfından Eddie ile iyi anlaşmaya çalıştım. Hatta onunla oldukça iyi arkadaş olduk. Kafamı girdiği zaman bunu anlayabiliyordum. O kadar çok beynimde istediğini yaptı ki. david’e yıllarca yaptıklarının cezasını çekti. Aynı acıyı Eddie’de çeksin istiyordum ama onuda kendime aşık edemezdim. Düşündüm ve ondan da son intikamımı aldım. Ben buraya bunun için geldim.
-Ne intikamı aldım.
-Asya kıtasının bir köyünde bir şey arıyordum ne aradığımı bilmeden intikam için birşeyler arıyordum. Ve buldum. Vampirlerin kilitlenmesi. 93 yaşında vampirlerden haberdar ama insanların deli diye dışladığı bir eski büyücü. Aslında büyücüymüş ama zavallı bunu hiç bilememiş. Onun atalarını biliyordum ben. Onunda yardımıyla Eddie’nin kilitlenmesini sağladım. Şimdi oda tıpkı David gibi aşk acısı çekecek. Aslında David gibi benden nefret edip benim peşimde koşacak. Oysa Lena’dan nefret edip Lena’ya dokunamadığı zamanlar çürüyecek. Bunu yapmıştım ama dünyanın öteki ucundan buraya kadar sırf bunu görmek için geldim. Bir bahaneyle buda Eddie’ye yardım arayacağım diyerek buradan uzaklaşmak istiyordum yapacağımı yapmıştım. Ama aklıma sen geldin sen hiç bir şeyi tam olarak bilmiyorsun sana üzüldüm Melanie.
Bense şok olmuş bir şekilde MEredith’in yüzüne bakıyordum.
-Peki sen neden bunu kişiyi Lena yaptın?
-Çünkü Lena senin çok yakının. Onun ölmesine izin vermezsin. Eğer Eddie onu hemen öldürseydi bunun hiçbir anlamı kalmayacaktı. David’de seni önemsediğine göre sana bir şey olmasına izin vermeyecekti. Ve bende istediğime ulaşacaktım. Şimdi olduğu gibi. Ben birde şey için üzgünüm... arkadaşını böyle bir şeye sürüklediğim için ama benimde haklı hatta çok haklı sebeplerim var.
Hiç bir şey söyleyemiyordum öğrendiklerim kanımı dondurmuştu. Gerçekten kanın damarlarımda attığını hissedemiyordum. Meredith’se sanki biraz suçlu ama çokça zafer dolu bir edayla suratıma bakıyordu.
-Eğer başka bir kişi bulsaydım yani Eddie’nin hemen öldüremeyeceği biri onu yapardım yemin ederim. Kendimi biraz suçlu hissediyorum Lena olsun istemezdim.
Tek bir soru sorabildim.
-Peki David’de şuan bana mı yapıyor sana yaptıklarını?
-Hayır hayır. İlginç bir şekilde o sana gerçekten sırılsıklam aşık. Kafana sadece söylediklerine inanmanı istediği zaman girmişti. Yani Eddie’ye girmesini istemişti. Oda yine seni kaybetmemek için.
Şu an onun ne hissettiği değil benim hissettiklerim önemliydi ama ben bir şey hissedemiyordum.
Yazar: Leonard Clever
=================
36.Bölüm | 'Ağırlığı Ölçülemeyen Sepetler'
36.Bölüm ‘Ağırlığı Ölçülemeyen Sepetler’
Meredith karşımda öylece bana bakar bir halde oturuyordu. Sırtını sandalyeye yaslamış gözlerime bakıyordu. Bense sandalyenin ucunda hareketsiz donuk gözlerle oturuyordum. Ne kadar zaman böyle sessizce oturduk bilemiyorum açıkcası şuan sorsanız bile hatırlayamayacağım. Sanki uyuşturucu kullanmış ve nerede olduğunu bilemeyen insanlar gibi görüyor ama ne gördüğümü algılayamıyordum. Gözlerim boşlukta takılı kalmıştı. Sessizliği Meredith bozdu.
-Bunlar sana çok inanılmaz geliyor öyle değil mi?
Oda dalgın dalgın konuşuyordu. Cevap veremedim. Vermek istediğimden de emin değildim.
-Ona.. yani David’e yakıştıramıyorsun.
Başımı hafifçe salladım. Bunu anladı mı bunu bile bilmeden.
-Aslında hepsine yakıştıramıyorsun. En iyisi Aaron gibi gözüksede oda kendi çıkarları için beni tehdit etti bir nevi oda beni kullandı. Ama o karşılığında beni almıştı onların arasından. Onada yapacak bir şey bulurdum ama o zaten Sasha ile bir bilinmezliğin ortasından ne sevgililer nede kardeş ortada kalmışlar. O kendi cezasını kendi bulmuş. Benim gibi nereye gideceğini ne yapacağını bilemeden kalmayı tatmış.
Gözüm karşı masadaki unutulan bir tabak da takılı kalmıştı. Aslında Meredith’i bile çok az duyuyordum. En sonunda söylediklerini bitirdiği zaman ona döndüm. Çaresizce bakarak soracağım soruyu sordum.
-Ben şimdi ne yapacağım Meredith?
Hoş bir gülümsemeyle bana baktı.
-Ben doğruları söylüyorum Melanie öncelikle buna inan söylediklerimden şüphen olmasın. Ve ne mi yapacaksın?
Durdu biraz düşündü ve tekrar bakışlarını bana çevirdi.
-İstediğini.
-Ne? Bu .. saatten sonra bu bildiklerimden sonra mı?
-Evet. Sonra bunu yapmadığın için çok pişman oluyorsun. Bana yalnızca şunu söyle bu bildiklerin içinde seni ilgilendiren ne var? Ha tek bir şey var oda Lena. Ki sen zaten arkadaşının yanındasın. Onun dışında David sana ne yaptı? Dur ben sana söyleyeyim. Hiç bir şey. Hiçbir şey ve sevmek. Onun dışında o sana bir şey yapmadı. Seni korudu ve hala seni bu dünyadaki her şeyden korumak için ölmeye hazır. Ben bu kadar çok istememiştim yalnızca benimle ilgilensin ve bana karşı azda olsun bir şeyler hissetsin istedim. Hem ben o kadar çok sevilmeyi hak etmiyorum ki. ben senin gibi günahsız ve masum değilim Melanie. Ben bir şeytanım. Sizlerin ve aslında doğadaki bütün yaratıkların kaçacağı bir yaratık. Bundan daha fazlası olamam.
-Meredith sana bir şey soracağım?
Sor der gibi merakla gözlerime baktı.
-Onu... çok sevdin değil mi?
Bakışlarını benden kaçırdı. Dışarıda durmadan yağan yağmur gözükmüyor ama cama vuruyordu. Yağmurun sesinden başka ses yoktu. Cevap vermedi ama ben cevabımı almıştım zaten. Biraz daha orada durduk. Artık iyice soğumuş olan kahvemi tek yudum daha alarak bitirdim.
-Kalkalım mı artık seni evine bırakayım.
Başımı salladım. Ayağa kalkıp arabaya doğru yavaşça belkide ikimizde yaşadıklarımızdan biraz kurtulmaya çalışır gibi ıslanarak gittik. Arabayı çalıştırdı. Bende başımı cama yasladım. Düşünmeye başladım. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu hepsi birbiriyle bağlantısız anılardı. Beynimde bir sürü anı yakalıyordum. Birinde David’in bana bakıp gülerken ki yüzü. Diğerinde sesi, gözleri özellikle bana bakışı. Bir sürü şey yakalıyordum. Bir an arabanın durduğunu hissettim. Başımı çevirdiğim Emily teyzemin evinin önündeydim. Düşününce ona burada kaldığımı söylememiştim.
-Şey benim burada kaldığımı nereden biliyorsun?
-Seni izliyorum. David bana bunları yapıyor mu diye sorduğunda sana kesin bir cevap vermiştim ya işte seni ve onu iyi takip ettim.
Bir şey demeden başımı salladım. Kapıyı açıp dışarı çıktım tam kapatacakken başımı ona çevirdim.
-Meredith?
-Evet?
-İntikam .. bitti mi artık? Acı bitti mi?
Dudaklarının ucu sinsi bir gülüşle hafifçe yukarı kıvrıldı.
-Acı bundan sonra Johnson’ların ikinci bir adı olacak.
Söylediğinden sonra kapıyı kapattım. Hızla gözden kayboldu. Bu ne demekti? Artık oyunu bitti demek miydi yoksa ben bitirdim ama onlar acı çekmeye devam edecek demek miydi?
Soruları orada yağmur’un ortasında belki temizlenirler ve günahlarından arınırlar diye bıraktım. Sabah Johnson’ların evine gittiğimde anlayacaktım. Temizlenmişler mi yoksa dahada mı pisliğe bulanmışlar.
Eve girdiğimde saat 11’i çeyrek geçiyordu. Emily teyzem bana seslendi ona eve geldiğimi ve odaya gidip uyuyacağımı söyledim ve yanına gidip onu öptüm. Kendimi yatağa attığımda öğrendiklerimin de etkisiyle iyice aptala dönmüş arabadaki gibi kesik kesik bir sürü anı beynime doluşmuştu. Hızla geçip gidiyorlardı. Bende kaçmalarına izin vermek istemiyordum karar vermem için düşüncelerimi toplamam gerekiyordu. Aklımda iki sepet aldım. Birine David’in hoşlandığım veya zararsız anılarını dolduracaktım diğerineyse pisliğe bulanmış olanları.
David’in gülüşünü yakalayıp attım sepete, bakışını, sesini, beni kurtardığı zaman bana hissettirdiklerini, ağlayarak uyandığım zamanlar beni göğsüne çekişini bunları bir sepete attım. Bu anıları düşünmek kendimi iyi hissettiriyordu. Yüzümde aptal bir gülümsemenin olduğuna emindim. Diğer sepet boş kalmıştı ama benim beynim daha boşalmamıştı zaten. Meredith’e yaptıklarını, onun yüzündeki, acıyı bana söylediği yalanları, kendini kontrol edemediği zaman hiç hoşuma gitmeyen kasılmalarını, bağırışlarını, insanları avladığı zamanı alıp o sepete koydum. Şimdi düşüncelerim boştu rahatlamıştım. Bir boşluk içindeydim ama şimdide elimde hangisinin daha ağır bastığını kestiremediğim iki sepet kalmıştı?
Bütün akşam zaten pek uyuyamamıştım. Sabahta erkenden kalkıp üstümü giyindim. Emily teyzem uyandığı zaman okuması için bir not bırakıp kendimi dışarı attım. Dışarısı soğuktu. Her zamankinden daha soğuktu. Bütün akşam bir nevi karar vermeye çalışmış Meredith’in söylediği her cümleyi aklımda döndürüp durmuştum. Şimdi gitmem gereken yere gidiyordum. Johnson’ların evinin önüne geldiğim zaman önce durdum ve nefes aldım sonra içeriye girdim. Kendimi sakin hissediyordum eğer duyduğum ilk anda bir yerlerden David karşıma çıksaydı ondan kaçar ve büyük ihtimalle bir daha yüzümü görmesine izin vermezdim. Kapıyı çaldım. Kapıyı Sasha açmıştı.
-Melanie. Hoş geldin sizin için biraz erken bir saat değil mi? Bu görgü kurallarına uymuyor.
Sabah sabah aklınca şaka yapıyordu söylediklerine güldü. Omzumu silktim.
-Siz insan değilsiniz kurallarımız bize ait sizi kapsamıyor.
Kabul ediyorum biraz sert bir cevaptı ama bu evde güvendiğim Lillie ve Sasha’da dahil herkes beni kandırıyordu. İçeri girdiğimde evde sadece Aaron Sasha ve Eddie olduğunu fark ettim. Sessizliğimi koruyarak içeriye salona girdim. Eddie kafasının kaldırıp bana baktı ama çok bitkin gözüküyordu geri önüne döndü. Boşluğa bakıyordu. Aaron’sa televizyondaki bir maça bakıyordu. Oldukça heyecanlıydı. Oda, maçta.
-David evde değil mi?
Sasha şen şakrak bir sesle cevap verdi.
-Hayır akşam erkenden çıktılar.
-Lillie ve Victor’la?
-Hı hı.
Gidip Eddie’in yanındaki koltuğu oturdum. Yüzünü bana çevirdi gözlerine ve haline bakınca akşamdan kalma biri gibi duruyordu.
-Selam naber Mel?
-İyi. Lena nasıl?
Gülümsedi.
-Bilmiyorum ve bu beni çıldırtıyor.
-Anlamadım nasıl bilmiyorsun ben dün gördüm onu-
Heyecanla bana döndü.
-Öyle mi neredeydi nasıldı?
-Gölün sahiline geldi. Hastaneden erken çıkmış konuştuk güldük gayet iyi gözüküyordu. Ama birde sana sorayım dedim.
-Ahh lanet olsun onu iki gündür göremiyorum ki.
Onu baştan aşağı süzdüm.
-O yüzden mi böylesin?
Kendine baktı sonrada omuz silkti.
-Herneyse ben David’le aslında hepinizle bir şey konuşacaktım.
-Öyle mi? Seni dinliyoruz.
Aaron hiçde Sasha gibi beni dinleyecek değildi. Yani kendini kaptırmış gidiyordu. İçimi çektim ve onlara doğru bakarak konuştum. Sesim oldukça sakin çıkıyordu.
-Beni kandırdınız.
Eddie ve Sasha suratıma anlamsız gözlerle bakıyordu. Aaron’sa umursamamıştı bile.
-Hepiniz sende dahil Sasha David’in yalanını bildiğiniz halde bana gerçekleri söylemediniz.
Bu söylediğimden sonra ne olduğunu tahmin ettiler. Aaron maçı bırakıp bana baktı. Kumandayı elinden düşürecekti. Eddie yanımda kıpırdandı Sasha ise karşımda gözlerini kaçırıyordu.
-Sen neden bahsediyorsun?
-Neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz Aaron.
Hepsi birbirinin yüzüne baktı. Sasha sesi biraz sert çıkarak konuştu.
-Açıkca konuş Melanie.
-Tamam açıkça konuşayım o zaman. David geçmişi hakkında bana söylediği yalana ortak oldunuz. Eddie beynime girip o gece daha uysal ve anlayışlı olmamı sağladı. Hiç bir şey sormadım ve David’le olmaya devam ettim. Ve siz – elimle hepsini gösterdim- hiç bir şey yapmadan tek kelime söylemeden beni aptal yerine koydunuz.
Tek kelime etmiyorlardı. En sonunda sessizliği Sasha bozdu. Ellerini yukarıya kaldırdı.
-Sana yemin ederim Mel bütün akşam David’e söylemesi için yalvardım. Senden gizlememesi gerektiğini sonradan duyarsa çok daha kötü şeyler olacağını söyledim ama o duyduğu an beni terk eder bunu göze alamam deyip Eddie’ye gitti.
Yüzümü ona çevirmemiştim bile gelip bana söyleyebilirdi. Kendimi kandırılmış bir aptal gibi hissediyordum oyuncak gibi oynamışlardı benimle belki Meredith’e yapılanın 10 da biri yapılmasada kandırılmış hissediyordum belkide bu kadar çok güvendiğim kişilerin yapmış olması beni bu kadar etkilemişti.
-Umurumda bile değil. Ben-
Cümlemi tamamlayamadan mutfak kapısının içeriye David ve Lillie girdi.
-Biz geldik. Melanie. Sen mi geldin geleceğini bilmiyordum. Hoş geldin.
David beni gördüğü an odasına çıkacakken yönünü değiştirip hızla yanıma geldi. Beni elimden tutup bir anda kaldırdı. Sıkıca sarıldı. hala sakinliğimi koruyordum hiç ses çıkarmıyordum ama sessiz kalan bir ben değildim. Sasha Aaron ve Eddie’de oldukça sessizdi. Havadaki gerginlik elle tutulur cinstendi. Kendimi geri çekmesemde robot gibi durdum. Sonunda David beni bırakıp yalnızca elimi tuttu. ötekilere döndü.
-Hey bir şey mi oldu?
Kimse cevap vermedi. Lillie bile bize dönmüş ne olduğunu merak eden gözlerle bakıyordu. David’de döndüm.
-Evet bir şey oldu yaklaşık 55 yıl önce oldu.
David’in suratından değişen bir şey yoktu hala bana bakıyor açıklamamı bekliyordu.
-Bana öyle bir şey bilmiyorum der gibi bakma yemiyorum artık. Sen beni kandırdın yaptığın iğrenç şeyleri bana söylemedin. Yalan söyledin o gece Eddie’nin kafama girip Meredith’e yaptığı gibi senin isteğinle beni bambaşka düşünmeye sevk ettin. Ben senin gibi birisiyle ne yapmışım böyle ne kadar budala birisiyim. Kendim insanım ama vahşi bir vampirleyim ben gerçekten ne kadar geri zekâlıyım.
Kafamı ellerim arasına alıp salladım. Ben ne yapıyordum böyle? O bir vampir. Bunun anlamını ne derece biliyorum ben. İnsanların boğazlarına yapışıp kanlarını emiyor. Sadece bununlada yetinmeyip vampirlerin Meredith’e yaptığı gibi gururlarıyla oynuyor. Beni kandırdı niyeti ne onun bilmiyorum ama benim niyetim kendimi öldürtmek sanırım.
Söylediklerimin hepsini yavaş bir ses tonu ile söylemiştim. Sinirli değil daha çok kırgın ve kandırılmış biri gibi...
David söylediklerimin etkisiyle ilk başta tepki veremedi. Daha sonra ellerimi yüzümden çekti ve beni kucağına aldı gözle görülmeyen bir hızla beni evden çıkardı bir ara gözlerimi açtığımda ağaçların yanımızdan çok hızlı geçtiğini gördüm. Tekrar kapadım. Beni bıraktığında hiç sesimi çıkarmadan indim. Tam karşısına geçtim. Ağlamıyordum ama kendimi çok berbat hissediyordum. İlk defa sinirli değil üzgündüm.
-Neden yaptın bana bunu? Ha söyle? Hayatıma girdin önce beni tehlikeye soktun sonrada kurtardın. Hep yanımda oldun. Beni sevdiğine inandırdın beni. Seni sevmeme neden oldun. Şimdide her geçen gün bana zerre kadar değer vermediğini görüyorum. Niye yapıyorsun bunu? Ben ne yaptım sana bu kadar kötülüğü hak edecek? Bütün duygularımı kırıp geçiyorsun. Ben ben...
Daha fazla konuşamadım dünden beri içimde tuttuğum hıçkırıkları boşalttım. Kendimi durduramıyordum. Sürekli ağlıyordum. Gözyaşlarından çevreyi bile göremez hale geldim. Dengemi bulamıyordum. David düşmemem için beni hemen tuttu. bir ağacın gölgesine geldiğim an oraya yığıldım. Ellerimle yüzümü kapadım. David’de yanıma çöktü elleri iki yanına saçılmış öylece karşıyı seyrediyordu. Donmuş gibi. Ağlama krizim geçince her tarafım yaş olmuştu. Elimle silmeye çalıştım. David yüzümü kendine çevirip kokusunun çok daha ağır bir şekilde sinmiş mendiliyle yüzümü sildi. Sonra da göğsüne çekip yüzümün her yanına öptü. Yanaklarımı, alnımı, kaşımı, gözümü. Her tarafıma çılgınca öpücükler konduruyordu. Bu daha fazla ağlama isteğiyle dolmama sebep oldu. Sonra hızlıca çekip ellerini bana doladı. Çenesini kafamın üstüne koydu. Seyretmeye devam ediyordu. İkimizde konuşmuyorduk. Sessizlik vardı. benim sürekli istem dışı iç çekişlerim ve kuşların cıvıldayan sesleri vardı. Orman uyanıyordu. Cırcır böcekleri kaçıyor onun yerini daldaki kuşlar alıyordu. Soğuk yemiş yeşillikler bizimde etrafımızdaydı. Uzun bir sessizlikten sonra David yüzüme baktı.
-Bütün hikayeyi biliyorsun artık. Konuşmaya hatta senin yüzüne bile bakmaya cesaretimde yüzümde yok biliyorum. Ama bunları yapmamın tek bir nedeni var
Melanie. Herşeyi seni kaybetmemek için yaptım. Yıllar sonra bulduğum seni kaybetmemek için.
Tekrar sarılıp çenesini kafam yasladı. Sadece düşünüyordum bu açıklama bana yeter miydi? Hem Meredith’de dün akşam ne demişti? ‘İstediğini yap sonra bunu yapmadığın için çok pişman oluyorsun hem David sana bir şey yapmadı bunların seninle ilgisi yok.’ Haklı mıydı? Ben ne yapıyordum? Ne hissediyordum? Ne yapmalıydım? Tanrım daha fazla soruyla kafamı bulandırmak istemiyorum. Sadece Meredith’in de dediği gibi yapacaktım. ‘İstediğimi’ yapacaktım. Ve bende istediğimi çokda zorlanmadan uzanıp aldım. Birazcık geriye çekilip çenesinden tutup kendime çekmem yeterli olmuştu bile istediğimi almaya.
Yazar: Leonard Clever
=================
37.Bölüm 'Odanın kralı'
37.Bölüm
David ben onu öpünce ilk başta şaşırdı hatta o kadar şaşırdı ki nasıl tepki vereceğine karar veremedi. Kısa bir duraksamadan sonra eliyle beni iyice kendine çekip onu öpen dudaklarıma karşılık verdi. Alt dudağımı dişlerinin arasına aldığı sıra dilim dişlerine dokundu ve çoğu öpüşmemizde hissedip önemsemediğim ya da o kadar sarhoş oluyordum gerçek anlamını algılayamadığım sivri vampir dişleri dilimin arasından kaydı. Hemen kendimi çektim. David suratıma anlamsızca bakarken yanağımda hala kalmış olan son
ıslaklığı da silip aniden ayağa kalktım.
-Melanie dur!
Ona aldırış etmeden hızlıca yürüyordum aslında koşuyordum demekte mantıklı olabilirdi. Tabiî ki benden daha hızlı gelip kolumu tuttu.
-Neler oluyor? Artık her şey kontrolüm dışına çıktı. Sen ne yapıyorsun?
Bu seste suçlama tınısı mı vardı yoksa bana mı öyle geliyordu?
-Git başımdan. Ben ben ...
Konuşamadım ne yaptığımı bende bilmiyordum onu istiyordum ayrılmak değildi niyetim ama yaptıkları yada yapması gerekirken yapmadıkları...
-Sen çıldırdın Melanie. Bak suçluyum hemde çok suçluyum ama temiz ve masum kaldığım tek kişi sensin. Sana karşı tek hatam seni sevmekti.
-Yaa ondan mı beynimi yıkanmasını istedin. Ondan mı kendim gibi davranmama izin vermedin.
-Hayır seni fazla sevdiğim için benden ayrılmanı göze alamadım. Ama şimdi
görüyorum ki sen herhangi bir karar verebilecek durumda değilsin. Seni bu hale getirdiğim için özür dilerim.
Ahh lanet olsun birde bana acıyor. Lanet olsun lanet olsun. Elimi ona doğru tehditkar bir şekilde uzattım.
-Sen bana acıyamazsın buna izin vermiyorum! Ve evet beni bu hale sen getirdin David Johnson ama hastalıklı bu halimden kurtaracak kişiyi biliyorum ben. Yanlış anlama sevgili gibi bir şeyimden ayrılıp onu gerçek anlamda seven birine giden aptal kızlar gibi düşünme. Colin beni sakinleştiren tek kişi olduğu için onunla olmalıyım.
David’in gözlerinden alev çıkıyordu evet evet kıpkırmızı gözleri ateş gibi parlıyordu bu çok sinirlendiğinin göstergesiydi güzel. Ama ben söylediklerimde ciddiydim. Şimdi Colin’in yanına gidip ona sarılacaktım ama bunu farklı anlamlar çıkarmak için değil beni iyi hissettirdiği için yapacaktım. Göğsünden çıkan hırıltı git gide artıyordu. Gözleride gözlerime takılı kalmış bana çok hoş diyemeyeceğim şekilde bakıyordu. Konuştuğu an yerimden sıçradım. Resmen tıslıyordu. Korkmuştum.
-Seni gerçekten seven mi? Sen benim seni yeterince sevmediğimi mi düşünüyorsun? Haa?
Eliyle beni omuzlarımdan sarsıyordu. Silkindim ve onu ittim.
-Peki o zaman bütün bu saçmalıkları açıkla nedenini söyle bana? Seni ormanda ölecekken bulduğumda neden buna izin vermediğimi, neden senin için 200 yıllık kardeşlerimle kavga ettiğimi anlat, seni yarı ölü bir şekilde bulduğumda
iyileşmen için bütün akşam neden beklediğimi, neden o günlerde tek bir kez bana nefretle bakmaman için bütün ömrümü sunabileceğimi, hep bozağına yaklaştığımda öldürdüğüm parçaladığım insanlar yerine eğer senin boynunsa dudaklarımdaki dokunmaya kıyamamamın nedeni söyle o zaman sebebi seni sevmememse söyle bana Melanie neden bunları yapıyorum ben neden?
Hiç bir şey söylemeden bir süre karşısında dikildim benim bakışlarımda David’in bakışlarıda yumuşamıştı. Ama gözlerim içimi yansıtmıyordu. Hala Colin’in yanına gitmek istiyordum. Kafamı kendime gelmeye çalışır gibi salladım ve yoluma devam ettim. Beni nereye getirdiğini bilmiyordum ama yukarıda bir yerdeydik. Kendimi aşağıya kapıp koy verirsem mutlaka anayola çıkacağıma emindim oradan da bulurdum bir şekilde yolumu. Arkamdan cılız seslenişini duyuyordum ama duymamış gibi yola devam etmek en iyisiydi. En son ‘o Meredith bu yaptığını ödeyecek’ demişti. Hışımla arkamı döndüm.
-Ona yaptıkların yetmedi mi ha? Daha ne yapacaksın bana doğruları söyleyip ne olduğunu anlattığı için onu öldürecek misin?
Hızla yanıma geldi.
-Yanlış düşünüyorsun. Meredith olanları anlatırken fazla masum gözükmüş sana ben onunla yalnız 3 yıl olmuştum ama o 10 yıl tamı tamına kendimden geçip bütün dünyayı altüst ettiğim 10 yıl yaşattı bana. O yaptıklarımı duysan kanın donar Melanie. Benim o küstah vampir zamanlarımda bile yapmadığım yapmayacağım iğrençlikler yaptırdı hemde tek bir an yüzünü görebilmek için. Bana yaptığı büyüyü bozdurana kadar yaşadıklarımı bilemezsin. Hem Eddie’yi Lena’ya kilitleyerek ikisininde hayatını tehlikeye attı. Bunu nasıl görmezden gelebilsin?
Kafamı salladım.
-Ona yaptıklarınız iğrençti. Vampirde olsa bir bayana asla yapılmayacak şeyler yapmışsın 10 yıl ceza hak ettin David bunu inkar edemezsin. Ve Eddie olayı içinde ona sinirliyim evet ama onun tek derdi intikam bu dünyada yaşama sebebi intikam ve bunu çok güzel bir şekilde başarıyor. Peki ya sen? Yaşama sebebim sensin diyorsun ama benim hiç sevmediğim ve nefret ettiğim şeyleri yapıyorsun sen bu hayatta ne kadar başarılısın David? Yaşama sebebini ne hale getiriyorsun? Ona neler yapıyorsun ondan ne bekliyorsun? Bunların cevabını verdiğinde veya veremediğinde ne demek istediğimi anlayacaksın.
Doğrusunu söylemek gerekirse o zaman ne dediğimi veya ne anlatmak istediğimi bilmiyorum aklımda sadece onun vampir olduğu ve benim insan olduğum beynimi yıkattığı gerçeği vardı. bu gerçekle bunları söylemiştim dediklerimi ben bile anlamazken David’in suratını üzüntüyle kasmasına neden oldu. Üzüntü iyi bir şeydi pişmanlık hissettirirdi.
Ana yola çıktığımda bacaklarım biraz ağrıyordu ama hala evime gelememiştim. Yürümeye devam ettim. Aklım David’i bırakıp gittiğim yerde takılmıştı biraz. düşünceleri kafamdan atmaya çalıştım pek başarılı değildim ama Colin’in evinin önüne gelince bu isteğim dışı olmuş daha şimdiden kendimi iyi hisseder olmuştum. Saat hala biraz erken olsada evlerinde annesinden başka kimsenin kalmadığını biliyordum babası erkenden çıkmış olmalıydı. Beraber kaldıkları teyzesinin kızıda özel ders veriyordu sabahları erken gidip üniversite için para biriktiriyordu. Buna rağmen kapıyı çalmak istemedim. Elimi küçük taşlar alıp Colin’in penceresine atmak gibi nostaljik bir şey geçti aklımdan ama dramatikliğini geçin boş bir çaba olurdu. Colin’i uyandırmak için bundan daha fazlasına ihtiyaç vardı. Çaresiz kapıyı çaldım. Annesi sabahın bu saatinde beni gördüğü için şaşırmıştı. Hala insanlar için erken bir saatti. Colin’e söylemem gereken ödevler var bahanesiyle odasına çıktım. Kapıdan içeri girince beni büyük bir dağınıklık karşıladı. Güldüm. Kapıyı kapattım ve odanın içinde Colin’i aramaya koyuldum. Bu oda kesinlikle çok dağınık kendimi bile kaybedebilirim. Colin’in yatağının ucuna gelince oturdum. Bir eli yatağın dışına taşmış garip bir pozisyonda uyuyordu. Ve boğazından horultu olmasada garip sesler çıkıyordu. Etrafıma bakınıp elime tüy gibi değişik bir şey var mı diye
baktım. Yüzüne hafifçe dokundurup çektim. Burnunu buruşturdu ama gözlerini açmadı. Diğerinde boynuna doğru götürdüm. Boynunu sağa sola çevirdi ama uyanmadı. En sonunda elimdekiyle alnına doğru garip şekiller çizdim. Elini alnına götürüp şap diye vurdu. Aman tanrım! Böyle bir tepki beklemiyordum. Acıyla gözlerini açtığında beni gördü.
-Melanie?
-Ahh Colin ben özür dilerim şey şaka yapayım demiştim ama sen kendine öyle vurunca üzgünüm gerçekten canın çok yandımı beş parmağının izi geçti haberin olsun.
Beni gördüğüne o kadar şaşırmıştı ki yaptığının farkında bile değildi.
-Ne?
-Alnın diyorum?
-Ne olmuş ben..
Uyku sersemliğiyle iyice saçmalıyordu. Onun öyle elini alnına götürmüş olayları anlamaya çalışan surat ifadesiyle görünce kendimi daha fazla tutamadım ve kahkahalarla gülmeye başladım. Kendine gelmeye başlayınca oda gülümsedi.
-Senin ne işin var burada hemde yatak odamda.
Elini göğsüne kapatmış filmlerdeki kadınlar gibi sahte bir kapanma arzusuyla örtüyü üstüne örtmeye çalıştı. Kahkahalarım annesini rahatsız etmesin diye elimi ağzıma götürüyordum ama bu boş bir çabaydı. Colin’in son esprisiyle kendimi kaybetmiştim. Oda güldü ve örtüyü bıraktı.
-Evet Mel sabah sabah rüyanda beni mi gördün? Ne oldu? Seni burda gördüğüme ne kadar şaşırdım anlatamam. Ama odama yakışmadın değil dur bir uzaktan bakayım. Oldu valla tamam alıyorum seni şöyle çalışma masasının üstüne koymayı düşünüyorum nasıl beğendin mi yerini?
Gülmeye bir son verip ona baktım.
-Sen buraya oda mı diyorsun? Beni buraya koyarsan geriye dönemem ki. Bir ara şu masal kahramanları gibi ekmek kırıntıları falan koysam dedim. Arada bir odanı toplamalısın.
Omzunu silkti belli ki o böyle daha rahattı.
-Evet hala odamın bir parçası olmanı neye borçluyuz çözemedim.
Ne diyeceğimi bilemedim kendimi kötü hissettim ve seni yanına gelip insan olduğumu hatırlamak istedim mi? Bu çok uyduruk bir nedendi. Ama böyleydi ne yapalım?
-Eğer yanlış anlamlar çıkarmayacak ve bana arkadaş gözünden başka bir gözle
bakmayacaksan söylerim.
Kafasını salladı ama şimdiden gözlerinin içi parlamıştı.
-Bu gün çok daha erken kalktım ve güne berbat bir giriş yaptım. Ben ben gibi değildim bir an. Beni eski Melanie yapacak tek kişinin yanına gitmek istedim ve buradayım işte. Sonrasınıda biliyorsun kendine bir tokat attın ve sana tecavüz etmeye geldiğimi söyledin.
-Öyle söylemedim.
Gülüyordu.
-Yaa ondan göğüslerini kapadın zaten ben her geldiğimde göğüslerini dokunurum.
Yaptığı şakaya şakayla karşılık vermeye çalışmıştım ama sohbet gittikçe değişik yerlere gidiyordu. Colin’in gülmesi genişledi.
-Özetle geçecek olursak kendini kötü hissettin ve benim kollarıma koştun-
-Olayları abartmakta üstüne yok Colin ‘kollarına?’ ‘Koşmak?’
Güldü.
-Tamam tamam. Ee ne yapalım şimdi?
Esnedi. O esneyince dün akşam hiç uyumadığım aklıma geldi istemsizce bende esnedim. Gözlerini kısıp bana baktı.
-Dün gece uyudun mu sen hiç?
Başımı hayır anlamında salladım.
-Bende gece geç saatlere kadar kimya ödeviyle uğraştım Kate iyi bir eş değil ne yazıkki.
Sahte dudak büzüşüne güldüm. Geri başını yastığa koydu.
-Gelip biraz uyumalısın Mel.
Saate baktı.
-2 saat 2 saattir. Sonra kalkar okula gideriz.
Gözlerini kapattı. Bense hala yatağın ucunda emaneten oturuyordum. Ne yani Colin’in yatağında onun yanına mı yatacaktım? Gözlerini birini açtı.
-Özel bir davetiye falan mı bekliyorsun? Şu üst çekmecede renkli kağıtlar olacaktı kendine hazırla bir tane.
Gözünü geri kapattı. Gösterdiği yere baktım ama hala donup kalmıştım odadaki garip sessizlik elle tutulur cinstendi. Bir süre sonra iki gözünü birden açıp doğruldu.
-Hadi ama farklı bir anlamda neden anlayayım ki? Ben o konuyu sen açana kadar kapattım Melanie. Okulda çimenlerin üstüne yattığımız zaman ne hissediyorsan öyle bir fark göremiyorum. Ama eğer sen o zamanda başka şeyler hissediyorsan durum değişir tabi.
Karşımda sinsice sırıtıyordu. Gözlerime devirerek omzuna vurdum. Onu kenara itip başımı yastığın üzerine koydum. Üstündeki örtüyü benim üstüme örttü. Bana mümkün olduğunca az dokunmaya çalışıyordu bu haline güldüm cidden eskiden Colin’le daha yakındık onu saçma kuruntularımla rahatsız ediyordum. Örtüyü ikimizide kapatacak şekilde örttüm. Dün gece düşünmekten başıma ağrılar sokan yastık şimdi kendimi iyi hissettiriyordu acaba koluma ve bedenimin sol tarafına değen kişiden kaynaklanıyor olabilir miydi?
Ne tuhaftı. Daha dün geceye kadar David dışında herhangi bir erkeğin yatak odasına bile girmezken şimdi 4 yıldır arkadaşım olan ama hiç odasını görmediğim Colin’in yanında yatıyordum ben farklı anlamlar düşünüp hissetmiyordum umarım Colin’de öyledir. Ona doğru dönmeden esnedim ve;
-Odanın dağınıklığı konusunda ciddiyim ekmek kırıntıları bu odada mikroorganizmalar tarafından bile yenebilir hatta bir şahin çıkıp ekmek yiyebilir her şey olabilir yani bu örtü bizi korur mu bilemedim.
Ağzını kocaman açıp kükredi. Aslında bir boğaz hırıltısından başka bir ses çıkmamıştı.
-Odanın kralı benim. Ormanlar kralı yanımda sönük kalır.
Ağzımdan beğenmeme ve küçümseme sesleri çıksa da dudaklarımda gülümsemenin izleri vardı.
Saat kurmak bir şey akıl edemediğimiz için gözlerimi açtığımda saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama zaten saati düşünecek bir durumda değildim. Colin kollarını iki yanıma dolamış beni kendine çekmişti bense bacağımı onun üzerine atmıştım Tanrım. ! işte şimdi o çimenlerdekinden farklı bir durum olmuştu. Hemen kendimi geriye çekip kollarından kurtuldum. Saate baktığımda şok oldum. 2 saat değil tam 3 saatir uyuyorduk ve daha okula bile gitmemiştik.
-Colin kalk.
Elimle onu dürtüklüyor bir yandan da ayakkabımı giyiyordum nedense kendimi şu geceyi sevgilisiyle yatıp sabah onu kaldırmaya çalışan kızlar gibi hissediyordum. Bu düşünceyle kafamı kaldırdım Colin’se hala yastığa sarılıp uyumaya çalışıyordu. Bu sefer çok daha kuvvetli sarstım.
-Sana diyorum Colin Petterson hemen kalktın kalktın kalmadın yaptığım onca ödev boşuna gidecek. Mr. Shesmoon ders dışında asla ödev kabul etmez. Hadi ilk ders kaçtı bari ikinci derse yetişelim.
Ödev deyince sonunda gözlerini açtı ve saate bakınca oda hızla hazırlanmaya başladı. Tişörtünü hızlıca çıkarıp ütülenmiş gömleğine uzanırken biraz utanıp
-Ben seni aşağıda bekliyorum.
Dedim. Başımı eğdiğimi görünce gülerek başını salladı. Beni çok bekletmedi ve arabayla okula ilerlemeye başladık. Tüm yol boyunca yaptığı ödevi teslime demezse olacakları söyleyip durdu. Bizim ödev David’deydi ve yaptığına şüphe yoktu. Derse apar topar ikimiz aynı anda girince sınıfta bir gülme oldu. David kafasını küçük tüplerden kaldırıp sinirlice bana -bize- baktı. Sonra geri deneyine devam etti. Yanına hiç istemesem de gittim. Bana kızmaya hakkı olmasa da o bu konuda benim gibi düşünmüyordu. Colin bir şeyler söyleyip Mr. Shesmoon’a ödevini vermeye çalışırken David bir kağıda ‘Nereden ve nasıl geldiğini biliyorum eğer beni bu kasabanın katili yapmak istemiyorsan bunu bir daha yapma lütfen. Sana yalvarırım her şeyi yap ama bunu bir daha yapma. Bu katlanabileceğimden daha fazlası’
yazıp önüme koydu. Yüzüne baktım acaba beni takip mi etmişti yoksa Sasha mı görmüştü? Bende aynı kağıda ‘Sasha?’ yazdım. Tersten de olsa gördü ve başını salladı. Omzumu silktim. Eline kırmızı bir kalem alıp ‘Katlanabileceğimden daha fazlası’ bölümünün altını çizdi. Gördüm ama görmemiş gibi tahtaya bakmaya devam ettim. Bu umursamıyorum demekti. Sonrada aynı kalemle Nereden ve nasıl geldiğini biliyorum eğer beni bu kasabanın katili yapmak istemiyorsan bunu bir daha yapma’ kısmının altını çizdi katil kelimesinde kalmıştı kalemin ucu bunu yaptığını görünce gözlerimi kısıp ona baktım tam bir şey söyleyecektim ki Eddie’nin bahçeden gelen acı dolu çığlığı tüm sınıfı doldurdu.
Yazar: Leonard Clever
=================
38.Bölüm 'Sasha İyi Değil'
38.Bölüm
David tüm dikkatini bir anda benden alıp Eddie’ye dikti. Gözle görülmeyecek bir hızla cama gitti. Benim gözlerimse David’e kitlenmişti. Korku dolu bakışlarla David’in yanına gititm. Sınıf ne olduğunu anlamak için cama yönelmişti. O sıra David olayı anlamış ve kapıya ilerliyordu. Bende onun arkasından gittim.Çok gergin ve endişeli bir yüz ifadesi vardı. Adımlarına yetişmem olanaksızdı. Bende koşarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Aaron çoktan gelmiş ve Eddie’nin bir omzundan tutmuştu. Tabiî ki tek başına onu kaldırabilirdi ama bu etraftakilere garip gelebilirdi. David’de diğer omzundan tutup onu yerden kaldırdı. İkiside korkuyla Eddie’ye bakıyorlardı. Oysa yüzünde çok büyük bir acıyla karşıya bakıyordu. Arabaya geldiğimiz sıra Eddie etrafına bakındı. Kimse olmadığını görünce silkindi ve Aaron’la David’in kollarından kurtuldu. Koşarak bize doğru gelen Sasha’ya döndü.
-Ne oldu? Bir şeyi var mı benim acım geçti bu yaşıyor demek öyle değil mi?
Sasha içini çekti ve Eddie’nin kalbine dokundu.
-Sana dokunarak onu daha iyi görebiliyorum. Hımm.. evet evet iyi yani bu ölmedi demek çünkü sudan çıkarken bacağını sakatladı ve kolunu kırdı suyun içinde boğuluyordu bunun için sende az daha ölüyordun.
-Onu sen çıkardın değil mi?
Eddie rahatlıkla iç geçirdi.
-Evet ben çıkardım görünce hızla kantinden çıkıp göle koştum. Çıkartırken hem beni görmesin hemde ayarlayamadığım bir hızla çıkartınca biraz hasar gördü tabi.
Eddi başını salladı.
-Sorun değil. Teşekkür ederim Sas. Bunu unutmayacağım. Nerede şimdi?
-Gitme yanına hastaneye giderken gördüm en son. Hemen yanına gelip sana bakayım dedim. İyisin değil mi?
-Evet ama o.. acı.. Sasha daha önce böyle bir acı yaşamadım ben.
-Farkındayım anlatılanları okudum. Sana söyledim Lena’nın yanında olduğun o zaman sadece ona dokunup kendini iyi hissetmekle kalma onu koruman gerek Eddie bundan kurtulana kadar ölmek istemiyorsan bunu yapmak zorundasın.
Eddie başını salladı. Aaron sonunda duramayıp Sasha’ya döndü.
-Neler olduğunu bizede anlatacak mısın? Dersten nasıl çıktığımı hatırlamıyorum.
Sasha gözlerini devirdi. Aaron’un suratını bir defa bile bakmadı. Aaron’da şaşırmış gözüküyordu. David ve bana bakarak konuşmaya devam etti.
-Lena bu güzel ilkbahar gününü güzel değerlendirip göle girmek istedi. O sırada da oradan şu gezinti motorlarıyla geçenlere çarpıp kolunu kırdı çıkartırken de bacağını incittim sanırım. Ama bunlar değil boğulurken nefes alamaması Eddie’ye acı verdi.
-Ben hastaneye gidiyorum.
-Eddie sana söylediğimi duymadın sanırım. Şimdi olma-
-Olur. Onu görmem gerek. Kendimi göstermem tamam.
Eddie hemen arabaya binip uzaklaştı. Bense hala donmuş gözlerle tek kelime etmeden gidişini izledim. Arkadaşım belkide vampirlerin değil kendi kendinin kurbanı olacaktı. Aaron ve Sasha önce bana bakıp sonra gittiler. David’de biraz korkmuş gözlerle garip garip bana bakıyordu.
-Tamam sorun yok Eddie hayatta olduğuna göre Lena’da yaşıyor.
Boş gözlerle David’e döndüm. Sonra bir anda gülmeye başladım. Kahkahalarımın ardı arkası kesilmiyordu. Neye güldüğümün, belkide kime güldüğümün farkında bile değildim. Son zamanlarda yaşananlar, arada kalmalarım, David’e ulaşamamam hep bir aksilik çıkması her şey o kadar üst üste gelmişti ki içimdeki sıkıntı taşıyamayacağım duruma gelmişti. Ben güldükçe David ağzı açılarak bana bakıyordu. Bu seferde David’i böylesine şaşırtmak komik geliyor dahada gülüyordum. Elimle ağzımı kapayıp kahkahalarımı bastırmaya çalışıyordum ama imkanı yoktu. David biraz daha bakıp konuştu.
-Sinir krizi geçiriyorsun. Kendine gel Melanie.
Dediğini sürekli artan gülmelerimden dolayı zor duyuyordum. Bir anda yanağımda bir ıslaklık hissettim ve elimi yanağıma götürdüm yaşlar vardı. Ben güldüğümü sanarken aslında gözlerimden yaşlar boşalıyordu bunu görünce dudaklarımda hala gülmenin izleri varken normal bir tepki vermeye başlayıp hıçkırarak ağlamaya başladım. O kadar şiddetli ağlıyordum ki sanki yer altımdan kayıyordu. David hiç bir şey demeden bana sarıldı. okul duvarı çok az ötemizdeydi. Ağlamaya devam ederek yere yığıldım. David’de benimle birlikte yere oturdu. Yüzümü göğsüne yasladı. Hiç bir şey söylemiyor ben normale dönene kadar bekliyordu.
-Şşş.
Onunda kesik kesik nefes alışından nutku tutulduğunun ne yapacağını bilemediğinin farkındaydım ama bu nefes alışları beni huzurlu tutuyordu. Ben sakinleşince konuşmaya başladı.
-Melanie sana bunu yapmaya hakkım yok. Yapamam bunu. Seni böyle görmek daha çok üzüyor beni. Bundan sonra dediğin her şeyi itirazsız kabul edeceğim. Eğer şimdi git seni bir daha görmek istemiyorum dersen sana yemin ediyorum giderim. Bir daha görmezsin beni.
O böyle söyleyince göz yaşlarımın içinden başımı ona kaldırıp baktım. Ciddiydi hemde çok ciddiydi. Söyledikleriyle daha çok ağlayıp boynuna sarıldım.
-Ne gitmesi ben...
-Melanie ağlama ben ağlama diye söyledim. Böyle daha iyi olacaksan yapmaya hazırım.
Yaşlı gözlerim içinde gözlerimi gözlerine diktim. Yüzü yüzüme çok yakındı.
-Ben ... ben ne yapacağımı ne istediğimi bilmiyorum boşlukta sıkışıp kaldım ama istemediğim tek şey varsa onuda biliyorum David gitmeni istemiyorum. Bunu hiç düşünmemiştim sen hep yanımdasın hep benimsin gibi gelmişti ama şimdi gitmekten bahsediyorsun.
Biraz geriye çekilip elimle gözlerimi sildim. Resmen David’in kucağındaydım. Benim geri çekilmeme fırsat vermeden belimden çekip sarıldı.
-Sen gitmemi istemediğin sürece burada olacağım ve beklerim sonu ne olursa nasıl biterse bitsin.
Başımı omzuna yaslayıp bir süre daha durdum. O kadar şiddetli bir kriz geçirmiştim ki hala arada bir hıçkırıyordum. Biraz geri çekildim ve gülümsedim. Yerden kalktım. O sırada David sanki benim duymadığım bir şeyi duyar gibi arkasını döndü. Sonra geri bana dönüp
-Bana bir saat verebilir misin Melanie hemen döneceğim gelince anlatırım. Önemli değil Victor’un söylediği ama yapmadığım işlerden biri. Aaron ve Sasha’nın yanına git lütfen aklım sende kalmasın.
-Tamam.
Gelip saçlarıma bir öpücük kondurup arabasına doğru ilerledi. Bense lavobaya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aaron ve Sasha kafeteryada değildi. Bahçedeki banklara baktım. Oradada yoktular daha fazla aramayıp müzik dersinin olduğu sınıfa ilerledim.
Ders çıkışı Sasha’yı gördüm. El salladım. Koridorun diğer ucundaydı. Sanki biraz üzgün müydü? Hafifçe gülümsedi. Yanına gidince elini çeneme koyup yüzümü kaldırdı dikkatlice bakıyordu.
-Daha iyi değil mi?
-Evet kesinlikle. Ama sen pek öyle görünmüyorsun.
Omzunu silkti.
-Ben hiçbir zaman iyi değilim ki Mel.
Bir şeyler olmuştu. Bunu anlamıştım hemde yıllar önce olmuş ve hala süre gelen bir olaydı bu. Sasha ile herşeyi konuşmak istiyordum.
-Sasya?
Bana döndü.
-Bana anlatmanı istiyorum ben senin gibi geçmişine bakıp bunu bilemem ama bir arkadaş olarak bana anlatabilirsin bunu her zaman yaparım.
Başını öne eğdi. Yüzünde sanki ağlayabilirmiş gibi ağlamaklı bir ifade vardı. Bahçenin tenha köşesine gelince bana sarıldı.
-Melanie ben ben.. Aaron’u deli gibi seviyorum.
Bu şok itirafını sindirmeye çalışırken hiç ses çıkarmadım yavaşça kafamı salladım.
-Bu sanki kötü bir şeymiş gibi söyledin?
-Evet kötü bir şey hemde çok kötü. O beni hiçbir zaman tam sevmedi. Ben onun hep deney faresi olarak kaldım daha fazlası olamadım.
Bana bakmıyor ellerine bakıyordu. Elinde parçalanmış bir peçete vardı.
-Ben hiçde öyle düşünmüyorum Sasha Aaron seni seviyor o sadece-
-Seviyordur belki kabul ediyorum sevmese bile yılların alışkanlığı olabilir. Ama ben bunu istemiyorum ben bana aşık olsun istiyorum. Yalan söyledim. Kendime çevreme hatta sana bile. Ben sırf Aaron için dönüştüm. Ona aşık olduğum için bunu yapmayı kafama koyduğum zaman ailemin olmaması bir nevi depresyonda olmamda doğru şeyi yaptığımı gösteriyordu. Dönüştükten sonra Aaron gelip bunu neden yaptığımı sordu bende ona ailesiz kimsesiz ve kendimi sıkışmış hissettiğimi kendim gibi olamadığımı insanlardan sıkıldığımı söyledim. Ve ağız ucuyla onunda etkisinin çok olduğunu ayrılamayacağımı söyledim. Asıl gerçeği sanki yalan gibi söyledim. Sebebi beni uyuyor sandıkları gün Aaron’un benim hakkımdaki şu kendini deneme olayını anlatması ve duymamdı. Kendime yediremedim. Ben onun için benliğimden vazgeçerken onun beni bir kobaydan farksız görmesi beni çok kötü yapmıştı. Gururumu daha fazla ayaklar altına almayıp ona gerçeği söylemedim. Gerçek nedenin yan etkilerini söyleyip onu kendimden uzaklaştırdım. Hiçbir zamanda şu ana kadar gerçeği söyleyemedim. Aramızda hep bir adını koyamadığım soğukluk var. Hiçbir zaman tamamen birbirimize ait kalamıyoruz. Onunlayım evet ama bununla daha fazla yaşayamıyorum aramızdaki bu bizi bırakmayan şeyle hayatıma devam edemeyeceğim. Ona bu kadar yakınken bu kadar uzak olamıyorum Melanie.
Söylediklerini sesimi hiç çıkarmadan dinlemiştim.
-Peki neden şimdi? Neden bu gün burada bunlara katlanamadığını fark ettin?
Bana döndü. Gözlerini kısmış kötü bir bakış attı.
-Lena yüzünden?
Lena mı onun ne işi vardı yine? Anlamayarak baktığımı fark etmiş olacakki açıklamaya başladı.
-Onun Aaron’u sevdiğini biliyorsun. Ve Eddie’ninde o kıza kilitlendiğini. Lena geçen gün ayağını bahane ederek Aaron’un arabasının yanına gidip onu eve kadar bırakıp bırakamayacağını sormuş. Tabi o mağdurum bana yardım etle seksi sırnaşık bakışını karıştırarak. Bunların hepsini gördüm ama okulda değildim. Victor’un öğretim üyesi olduğu okul için onun yanında gitmiştim. Yol boyunca Lena Aaron’u etkilemeye çalıştı. Aaron’sa yıllardır bende bulamadıklarını bulduğundan mıdır? Yada bende aramaya bile tenezzül etmediği için midir bilinmez gayet keyifli bir şekilde gülüp şarkı dinlediler. Bense bu gün o lanet insanı kurtarmak zorunda kaldım Melanie. Sırf Eddie için. Eddie benim kardeşim gibi. Çoğu kez hayatımı kurtardı. Bana avlanmayı, vampir olmayı herşeyi öğreten oydu ölmesine seyirci kalamazdım. Hem o pisliği öldürmek isteyip hemde onu kurtardım bu gün yaşadığım bunca stres yetmezmiş gibi biraz önce Aaron’la da kavga ettim. Hep yüzü asık gezen memnun olmayan ve onu hiçbir zaman sevmeyen bir dişi vampirmişim ben. buna inanabiliyor musun onu hiç sevmediğimi düşünüyor. Bunca yılın ardından bunu ilk defa duyuyorum ve yeter Melanie ben daha fazlasına katlanamayacağım. Gidiyorum.
Bana bütün söylediklerinden çok daha fazla etki eden son kelimesi üzerine şaşkınlıkla sordum.
-Gidiyor musun? Nereye nasıl hayır bunu yapamazsın Sasha?
-Evet. Gideceğim eğer birazcık kıymetim varsa anlaşılır seni ve David’i böyle bırakmak istemezdim hele Eddie’yi hiç ama yapamıyorum Melanie. Sen iki gün arada kalmaya dayanamadın ben yıllardır böyleyim.
Onu anlıyordum hemde çok iyi anlıyordum ve karşısındakininde nasıl bir bela olduğunu biliyordum. Eğer Lena birine kancayı takmışsa onu elde ederdi. Etmese bile havayı bulandırır öyle giderdi. Ama bu sefer giden o değil Sasha’ydı. Sasha onu öldürebilecek güçteyken öldüremiyordu. Hem bu şekilde arada kalıyor hemde Aaron’da sıkışıp kalıyordu. O benden çok daha kötü bir durumdaydı. Eğer gitmek onun için çözümse yanında olacaktım. Belkide Lena’nın ölmesi – neler diyordum böyle o benim arkadaşım. Elimi Sasha’nın elinin üstüne koydum.
-Ben bir insanım elimden bir şey gelmez ki sizin gibi mükemmel yaratıklar için. Ama eğer yardım edebilirsem lütfen söyle. Ve her zaman senin yanındayım Sasha bütün kalbimle sana inanıyorum bu zamana kadar yaptığın her şey için teşekkür ederim.
Elimi sıkıp gülümsedi.
-Veda konuşması yapma hemen daha gideceğim yeri ayarlamadım. Zaten İlk sana söylüyorum sanırım sadece de sana söyleyeceğim belki Victor’a da söylerim bilmiyorum. Neyse seni çok tuttum. David yolda birazdan burada olur. Ben gitsem iyi olacak sonra görüşürüz.
Eğilip yanağımı öptü. Bende ona sıkıca sarıldım. Bizi gören birkaç kişi şaşırmıştı. Johnsonlar böyle bir şeyi asla yapmazlardı. Gülerek yanımdan ayrıldı. O elini çektiği yerden hemen gelip David sarıldı.
-Sasha biraz değişik görünüyordu bir sorun yok değil mi?
-Hayır yok. Sadece biraz konuştuk.
-Ne konuştuğunuzu sorsam?
-Kızsal bir şey söylemem.
-En son kızsal bir şey dediğin zamanı hatırladım da. Aman aman kalsın bencede.
-Senin aklın hala Milka ineğinde mi kaldı?
Gözlerini devirdi.
-Lütfen Melanie.
Gülümsedim.
-Eve gitmek istiyorum David.
-O zaman eve gideriz Melanie’m.
Arabaya doğru yürüdük. Yol boyunca fazla bir şey söylemedi. Bende hiç bir şey sormadım. Evimin önünde tam bana gülümseyip öpecekti ki ona baktım.
-Sen neden gelmiyorsun?
-Efendim?
-Sen diyorum neden gelmiyorsun işin falan varsa anlarım.
-Evine mi davet ediyorsun şimdi beni?
Güldüm.
-Davete ihtiyacın var mı ki? hadi David canım nedense çok sıkkın zaten odamı daha önce görmüş müydün?
Gülmeye başladı.
-Senin odana girmem için burada böyle ısrar edeceğini görsem inanmazdım.
Arabadan inip kapıya doğru yürüdük. Annem ikimizi birden okul vakti evde görünce panik yaptı.
-Hoş geldiniz ama emin misiniz izin verildiğine? Yani benden sakladığınız bir şey yok değil mi?
Bana değil David’e bakıyordu. Ona karşı inanılmaz ve sonu gelmez bir inancı vardı. gözlerimi devirdim.
-Evet Kate emin olabilirsin. Öyle olmasa bu sorumsuzluğu yapıp Melanie’yi eve getirir miydim hiç?
David’de annemin en can alıcı noktalarını büyük bir ustalıkla çözmüş sürekli onu oradan vuruyordu. Kate’de memnun bir gülümseme ile karşımıza oturdu.
-Keşke bir arayıp geleceğinizi söyleseydin. Bir şeyler hazırlardım.
-Şimdide hazırlayabilirsin anne. Çok acıktım.
Özellikle bu gün yaşadıklarımdan sonra kesinlikle insani şeylere ihtiyacım vardı.
-Tamam özellikle istediğiniz bir şey varsa...
-Sen her günkü performansını sergile anne.
Annem gülerek mutfağa gitti. David’e döndüm. Bana bakarak sıcacık gülümsedi. Elinden tuttum. Odama geldiğinde öncelikle yatak örtüsüne baktı. Tek kaşını kaldırdı.
-Açık mavi?
-Ve sarı çizgiler. Yatak örtümden uzak dur David. Bunu alıp diğer yatağıma götüremezsin.
Daha önce David’in odasındaki yatağım için yatak örtüsüne bakmış ama ben bir türlü karar verememiştim. Aslında bunuda ben almamış anneme bırakmıştım. İlk başta hiç sevmesemde zamanla alışmıştım. Çalışma masamın sandalyesine gidip oturdum. Oysa odanın köşesindeki-son zamanlarda hiç dokunmadığımkitaplığıma gidip kitaplara göz gezdiriyordu. Elleri yan tarafta ki cd kutusunada gidip hangi filmleri seyrettiğimede bakıyordu. Eline eski bir kitap alıp bana döndü.
-Ölü Melekler ha?
Bu kitap çok eski bir fantastik korku kitabıydı ama aslında komedi olarak daha çok satacağına eminim. Gözlerimi devirdim.
-William gayet korkunç anlatmış. Şahsen senden daha ürkütücü bir kitap.
Bunu söyleyince saçlarımı savuran göremediğim bir hızla yanıma geldi. Tek hareketle beni kaldırıp belimden sardı. Dişlerini boğazıma koyup hafif hafif ısırıyordu. Dişlerinin dokunmasıyla çekmesi bir oluyordu. Bu korkudan çok ürpermeme sebep olmuştu. Ve huylanıyordum. Gülerek David’i üzerimden atmaya çalıştım.
-Dur David.
Oysa bu sefer karnıma geçmiş göbeğimi ısırıyordu.
-Ahhahaha dur lütfen.
O kadar çok huylanıyordum elimi ağzıma kapayıp susturmaya çalışıyordum kendimi.
-Tamam tamam sen çok korkunçsun. O kadar göz kamaştırıyorsun ki sana bakamıyorum bile, Sen tanıdığım en harika vampirsin.
Tek kaşını kaldırdı.
-Tamam dünyadaki en harika olsun.
Gülerek yanıma uzandı. Bir şeyler mırıldanıyordu. Aslında sadece bir şey söylüyordu. ‘Melanie’m’. Onun dışındaki şeyleri duyamıyordum zaten duymakda istemiyordum. Elimi saçlarında gezdirdim. İşte o zaman bir şeyi fark
ettim. Ben seçimimi haberim bile olmadan çoktan yapmıştım aslında.
Yazar: Leonard Clever
=================
39.Bölüm ' Söylenmesi Gerekenler'
39.Bölüm ' Söylenmesi Gerekenler'
Üstümü değiştirecektim, kıyafet hiçbir zaman sorun olmadı benim için ne bulduysam giyen biriyim ama artık iyi bir alışveriş zamanının geldiğini görüyorum. Giyecek fazla bir şeyim kalmamış. Altıma açık renk bir kot onun üstünede gri V yakalı ince bir kazak giydim. Paçalarımı Koyu renk çizmelerimin içine sokuşturdum kısa montumla fularımı da alıp evden çıktım. Fuları tam elime alıp arkaya doğru attım ki bir ‘ahh’ sesi duyuldu. Merakla ve birazda şaşkınlıkla hemen arkamı döndüm. Bill bir eli gözünde bir adım arkamda duruyor. Sanırım beni korkutmak için sessizce arkamdan gelecekti ama fularım onu ifşa etti. Böyle olsun istemezdim gerçi.
-Billy ? senin ne işin var dibimde? Fular gözüne geldi değil mi? Dur bir bakayım.
Elimle elini ittirip gözüne baktım açamıyordu kırpıştırıp duruyordu. Yaşları peçeteyle hemencecik silip klasik yöntem üfleyip geri çekildim.
-Tamam tamam yok bir şeyin. Şimdi söyle bakalı sabah sabah kargalar yemeğini yemeden burada ne işin var? Ne istiyorsun?
Bill’in işi düşmedikçe asla yolunu bu kadar uzatıpta yanıma gelmezdi bir şey isteyecekti.
-Ne kadar fesatsın Melanie. Ben arkadaşımı bu yağmurlu günde yalnız bırakmamak için şeyetmiştim.
-Sadede gelsek Bill gerçekten üşüyorum burada böyle dikilmek hiç hoş değil.
-Tamam yürüyerek konuşalım o zaman.
İşte biliyordum. Yürümeye başladım oda yanımda geliyordu. Önüne bakıyor tam bir şey söyleyecekken susuyordu. Bende onu sıkıştırıp zor gözüken herneyse dahada bunaltmak istemedim.
-Uf yeter sana tek bir seferde soracağım Melanie sıkıldım sende cevap vereceksin?
Yavaşça ve sakince ona döndüm.
-Tabi. Dinliyorum.
-Şimdi ben fark etmedim halada öyle olduğunu düşünmüyorum ama .. yani bilirsin arkadaşlar falan söyledi tabi onların demesiyle burada olduğuma bende inanamıyorum ama aklıma düştü bir defa. Hem ..
-Billy!
-Tamam. Şey Mel Sarah bana karşı yani farklı olarak ... -nefesinin abartılı bir şekilde dışarı verdi- bir şeyler hissediyor olabilir mi?
Hayretle ve birazda ağzım açık bir şekilde ona döndüm.
-Sen bunu fark etmedim mi demiştim?
Ben böyle söyleyince oda şaşkın şaşkın bana baktı.
-Doğru yani.
-Açıkçası bunu söylemek bana düşmez ama herkes bildiği için Sarah’ın bana kızacağını sanmıyorum. Bill Sarah seni 2 yılı aşkın bir süredir seviyor.
Bill bir anda durdu. Bende kafamı kaşıdım.
-Yani belki biraz kızabilir. Ama o arkadaşın ben olduğumu söylemezsen bir
sorun çıkmaz değil mi? Söylemeyeceksin?
Bill’den ses çıkmıyordu.
-Billy Wallter eğer söylersen seni parçalarım. Sarah beni parçalamadan önce.
-Dur şimdi Mel şimdi Sarah beni seviyor ve benim haberim yok öyle mi? 2 yıldır neden gelip söylemedi?
-Söylese onunla çıkar mıydın?
-Şey bilmiyorum daha önce söylese...
-Ne demek söylese? Şimdi biliyorsun işte Sarah çok hoş biri ona ilgili olmadığını mı söylüyorsun? Onunla çıkmayacak mısın Bill?
-Ben şey Melanie hayır yani başka biri aklımdayken Sarah’a ilgili olamam onunla olsam bile ona tamamen Bill gibi davranamam. Şimdiki arkadaşlığımızda bozulur.
-Sen biri aklımda mı dedin?
-Evet.
-Kimmiş o biri?
Başını dikleştirdi.
-Söyleyemem. Gördüğüm kadarıyla ağzında bakla ıslanmıyor. Sarah ilgisini bana söylediğine göre benimkinide herkese söyleye-
-Hemen şimdi kim olduğunu söyle Bill.
Gözlerini devirdi.
-Ona karşı Hiç şansım yok.
-Kim?
-Sasha, Sasha Johnson. Şimdi oldu mu?
Ağzım yarı açık bir şekilde ona bakakaldım.
-Ama Sasha...
-Biliyorum biliyorum Aaron ile sevgililer. Ama lütfen bir bak Mel birbirlerine gözleri değdiği zaman bile kaçırıyorlar sanki birbirine küs ama konuşmak zorunda olan iki sevgili. Bu ne kadar sağlıklı bir durum?
-Dur dur benim iyice aklım karıştı. Lena Aaron’a aşık. Ama Aaron Lena’nın istediği gibi pas vermesede çokda uzak değil. Ama Eddie ... şey geç bunu. Sonra Sarah seni seviyor ama senin aklında Sasha var. Ama Sasha Aaron’u deli gibi seviyor.
-Aklımda değil resmen kalbimde Melanie. Uzun zamandır bu böyle. Kimseye söyleyemedim uzaktan bakmaktan başka bir şeyde yapamadım. Ve ben senin gibi düşünmüyorum sevgi karşılıklı bir şeydir. Birde sen Lena Aaron’a mı aşık dedin?
Bill kafasını kaşıdı. Bende yüzümü buruşturarak baktım.
-Evet. İşler azıcık karışık şimdi sen benden başka bir şey istiyor musun?
Okulun kapısına gelmiştik.
-Evet. O gün seni Sasha ile sarılırken gördüm. Yakın gibisiniz. Ona söyle Melanie ona onu çok sevdiğimi söyle ben Sarah’ın durumuna düşemem.
-Neden sen söylemiyor-
-Ben söylerdim asla sevdiğimi söylemekten çekinmezdim ama sevgilisi var her ne kadar sevgili gibi olmasalar da adları öyle bir defa. Sevgilisi olan birisine ilan-ı aşk edemem ama onu sevdiğimi bilebilir öyle değil mi? Sen şimdi git söyle.
-Ama Bill. Sasha gidiyor.
-Gidiyor mu? Nereye?
-Bilmiyorum yani öyle bir fikri var.
Bill okul kapısından Sasha’nın arabasına baktı bir süre.
-Tamam o zaman sen dur ben konuşacağım onunla.
-Ne konuşa-
Lafımı ağzıma tıkıp gitti. Harika şimdi bu hikayeyi Sarah’a anlatmak isteyen var mı?
3.Ders anlayamadığım yavaşlıkta gidiyordu belki de nedense gidemiyordu. Ders Amerika tarihi idi ve ben Amerika’nın katıldığı saçma savaşları bilmek istemiyordum. Başımı sıraya koydum ve dersten tamamen koptum. Sarah çapraz
sırada eline kalem almış not tutuyordu. Ona gidip Bill ile ilgili gerçeği söylemem gerekiyordu. Colin gidip artık David ile sevgili olduğumuzu resmen açıklamam gerekiyordu onunda bu iki arada kalma olayında kaldığını tahmin edebiliyordum. ‘Melanie David ile küstü git barıştı başka yöne git.’ Ve Lena’ya Aaron’dan ciddi anlamda uzak durmasını söylemem gerekiyor. Söylemem gereken çok şey olmasına rağmen daha söylemeden kendimi söyleyeceklerimin altından ezilmiş hissediyorum. Zil çaldı ve ben bir anda yerimden sıçradım. Bay Dagger benim sıramın önünden geçerken:
-Sizi güzel uykunuzdan uyandıracak şeyin zil olduğunu bilseydim derste telefonumdan çalardım Bayan Winston. Amerika tarihi vizesinde ne yapacağınızı gerçekten merak ediyorum o kağıdı bizzat ben okuyacağım.
Deyip çantasınıda alarak sınıftan çıktı. Bir süre arkasından baktım. Bu büyük ihtimalle sınıfta beni dinlemediğin için kağıdın AA bile olsa BB alacaksın demekti. Kaderime bir kez daha lanet edebilirim.
-Her Sarah çıkmadan beni bekler misin seninle konuşmak istiyorum.
Yanına gidip oturdum.
-Seni dinliyorum bir sorun mu var?
-Şey bence buna sorun denmez yani değmez.
-Efendim?
-Önce sana bir soru soracağım Sarah bana ne kadar güveniyorsun?
-Lena’dan çok daha fazla. En azından güvendiğim nadir insanlardan birisin.
-Bill’i ne kadar sevdiğini söyleyecek kadar?
-Konumuz Bill mi?
-Hem evet hem hayır.
-Onu sevdiğimi biliyorsun. Onu 2.5 yıldır seviyorum. Bu artık bir alışkanlıkda oldu diyebilirim. Bill’i sevmem yeni bir şey değil.
İçimi çektim.
-Senden gizlemeyeceğim Sarah. Bill bu gün benimle konuştu ve senin onu sevdiğini öğrendi.
Önce bir irkilip biraz kızarsada sonra güldü.
-Yeni mi öğrendi şahsen ben biliyordur ama çaktırmıyor diye düşünüyordum.
-Evet. Ve bana başka bir şey daha söyledi Sarah.
-Nedir?
Ona söylemek ile söylememek arasında gidip geliyordum sonunda söyleyeceğim şeyi biraz çarpıtarak söyledim. Bill için en iyisi Sarah idi. Ve bunu oda anlamalıydı.
-Sarah Bill bir kızdan etkilenmiş ama merak etme aşık falan değil. Öncelikle Bill’i o kızdan kurtarmalıyız. Sakın bana platonik aşık tripleri atma. Eğer onu gerçekten seviyorsan bırakmazsın.
Ne söylemeye geldim neler söylüyorum. Ama Sarah’ı üzmek ve Bill’i olmayacak bir şeyle uğraştırmak istemiyordum. Sarah önce başını eğdi. Sonra bana gülümseyerek başını salladı.
-Elbette. Bill benim için yeni bir heyecan değil o yüzden bu kadar kolay kaybetmeyeceğim. Ama kim bu kız?
-Sasha.
Gözleri büyüdü.
-Sasha Johnson mı?
Başımı salladım. Gülmeye başladı.
-E o zaman çokda bir şey yapmamıza gerek yok desene.
Güldüm.
-Banada öyle geliyor.
Çantasını eline alıp ‘hoşça kal’ diyerek çıktı sınıftan. Bende dalgınlıkla kafamı yine sıraya koyup kalemi ağzımda çevirmeye başladım.
-Benim Melanie’mi bu kadar düşündürecek ne oldu acaba?
Kafamı kaldırıp David’e baktım. Kapının girişinde sanki izin almayı bekliyormuş gibi gülümseyerek dikiliyordu. Bana bakınca gülümsemesi genişledi.
-Orada asker gibi izin bekliyorsan verdim gitti girebilirsin.
Yanıma oturdu. Elinin dudaklarıma götürdü. Hala gülüyordu.
-Sanırım derdini anladım. Dudaklarının üstündeki boyalar bıyık gibi şekil aldı ve çıkmıyor değil mi? Sende kendini buraya kapattın.
Güldüğü şeyi anladım ben kalemi ağzımdan çevirip dururken boyası akıp yüzümü mahvetmiş gibi duruyordu. Elimi dudaklarıma götürüp ‘Ahh’ dedim.
-İz mi olmuş?
Sırıttı.
-Elimle çıkartmaya çalıştım.
-Dur dahada kötü yapıyorsun böyle geçecek gibi değil. Ama bence sorun yok daha iyi olmuş sana benden başkası bakmaz böylece.
Göz kırptı.
-Tanrım kötü mü gerçekten?
Elimle biraz daha uğraştım. Çıkmayacaktı sanırım. David bir eliyle yüzümü kavrayıp diğer eliyle ıslak bir bezle dudakları ve üstünü nazikçe siliyordu.
-Madem sorun bu değil seni bu kadar düşündüren neydi?
-Sarah Bill’i seviyor. Ama Bill Sasha’yı seviyor. Ve bende bu sabah itibariyle kendimi bu aşk üçgeninin ortasında buldum.
-Hımm. Bizim aşk üçgeni neyine yetmedide kendine bir tane daha edindin?
Colin ahh?
-Onunla konuşmadın değil mi?
-Konuşamadım desek?
Omzunu silkti.
-Benim için sorun yok. Ama şunu bilki onun yanında senin gibi senden uzak durmaya falan çalışmayacağım.
Ona kötü kötü baktım.
-Ben öyle yapıp senden uzaklaşmıyorum.
-Evet öyle yapıyorsun koridorda bile onu görsen elimi bırakıp kaskatı kesiliyorsun. Buna gerek yok Melanie. Eğer o seninle olsaydı bunu göstermek için her yolu denerdi.
Son olarakda elindeki mendille dudağımı sildi ve konuştu.
-Eskisinden daha iyi görünüyor.
Zaten çok yakın olan yüzünü iyice eğerek dudaklarını yavaşça dudaklarıma bastırdı. Dudaklarını ve kokusunu iyice içime çektim. Dudaklarını her araladığında aslında dilim ve dudaklarımla onu kendime daha çok çekiyordum. Duran o oldu. Hızlanan nefesini vererek geriye çekildi.
-Ama yinede ona söylesen iyi olur.
-Sana bir şey soracağım?
-Evet?
-Neden bunu yapıyorsun? Yani dün akşamda öyle oldu. Biraz uzun süre-yani sana göre- yakınlaştığımızda kendini geri çekiyorsun. Yada şu bıyık gibi iz mi neden oldu bu sefer?
-Hayır hayır Melanie’m. Beni senden uzaklaştırabilecek tek şey senin güvende olmamandır. Eğer bu kadar tatlı olmasan sorun olmazdı.
Gözlerimi devirdim.
-Hadi David bana gerçeği söyle her neyse kaldırabilirim.
-Ciddiyim Melanie fazla tatlısın yani demek istediğim çok lezizsin. Seni yemekten korkuyorum. Sanırım her sevgili bunu birbirine söylemiştir ama benimki kadar gerçek anlamıyla söyleyenini zor bulursun.
-Aa tabi. Anlıyorum.
Yani sanırım. Söylediklerini düşünürken koridordan geçen çift dikkatimi çekti aslında konuşan demek daha doğru olur. Sasha ve Bill konuşuyorlardı başta Bill’in sabah bahsettiği konuşma sandım ve ona üzüldüm birazdan terslenecek ve gerçekle karşılaşacaktı ama onun Sarah’ı vardı onu seven Sarah’ı.
konuşmaya biraz daha dikkat edince aslında hiçde düşündüğüm gibi olmadığını anladım. Bill hiçde üzgün gözükmüyor Sasha’da hiç kızgın birinin tepkilerini vermiyordu. Sasha Bill’e tebessüm ediyor. Bill’de ona heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyordu. En sonunda Bill gülümseyerek dahada heyecanlanarak Sasha’nın iki elinden birden tuttu. Ben David ise birbirimize dönmüş ağzımız açık bir şekilde bakıyorduk.
Yazar: Leonard Clever
=================
40.Bölüm 'Aile Toplantısı' part 1
David benden önce toparlandı ve kızgın bakışlarla yerinden kalkmaya hazırlandı. Koluna yapıştım.
-Dur en azından Bill’in gitmesini bekle.
David’in öfkeli olduğu anları biliyordum. İşte o zaman ‘insan’ David değil ‘vampir’ David oluyordu. Bunu Billy’nin görmesi gerekmezdi. Eminim kardeşinin sevgilisine doğrusu daimi sevgilisine göz koymuş birisi... yok yok David’i Bill gidene kadar tutmaya çalışsam iyi olurdu. Konuşmaya daha doğrusu dikkatini dağıtmaya çalıştım.
-Bana bakar mısın lütfen? Hem neden hemen kızıyorsun anlamıyorum bana gayet... normal bir konuşma gibi geldi.
Kafasını bana çevirip garip garip baktı.
-Neden mi kızıyorum? Sasha Aaron’a ait. Bunun farkındasın değil mi?
Gözlerimi kısarak cevap verdim.
-Aynı şey Aaron içinde geçerli değil mi? Oda sadece Sasha’nın.
-Elbette. Uzaktan bakılınca böyle ve göründükleri gibi olmaları gerekir.
Görünüşe bakılırsa David kendi ailesi hakkında pek bir şey bilmiyordu. Kafamı iki yana salladım.
-Benim neyli pasta sevdiğimi öğrenmeye çalışacağına biraz ailen ile ilgilenmelisin David. Siz birbirini kollayan bir topluluksunuz diğer vampirlerde öyle mi bilmem ama görevlerini eksiltiyorsun gibime geliyor.
Bana ‘ne demek istiyorsun’ veya ‘ne gibi?’ diye bir soru soracağına emindim ama Bill’in Sasha’nın yanında ayrıldığını gördü ve hızla yanımdan kalktı. Acil durumlarda – bu David’in sinirlendiği durumlar demek oluyordu- onu durdurabilecek tek kişi olduğum için çantamı hızla toplayıp ona yetişmeye çalıştım ben gittiğimde Sasha’ya sinirli bakışlar atmaya başlamıştı bile.
-... ‘istediğim kişilerle ilgilenirim’ de ne demek oluyor Sasha? Ben Melanie ile ilgilenirken birbirinizden ne çabuk kopuvermişsiniz öyle? Daha dün akşama kadar-
-Kes sesini David! Sıkıldım anladın mı? Aaron’u beni sevmediği ve hiçbir zaman sevmeyeceği gözlerinden okunuyor. Zaten şuan yaptığımın hiçbir önemi yok. Yakında gideceğim ona sende benimle gel diyemem. Zaten eğer bunu ona sorarsam yanında söylemem gereken küçük bir sırrımda olacak.
David’in gözleri büyüdü.
-Sen çıldırmışsın. Bu bugün akşam konuşulacak Sasha. Hemde nereye gidiyorsun? Bizi bırakıp nasıl gidersin? Seninle gerçekten kardeş olduğumuzu sanıyordum. Hem Eddie onu bu halde bırakıp gittiğin için seni hiçbir zaman affetmez. Hem Lillie-
-Biliyorum tamam mı? Hepsini biliyorum. Ama...
Cümlesinin burasından sesinde bıkkınlık ve yorgunluk vardı. tahmin ettiğim gibi yorgun olduğunu söyledi.
-Ama yeter David böyle iki arada yaşayamayacağım artık. Yoruldum. Tükendim. Yeteneğimi sizden hiçbir zaman sakınmadım hiçbir zamanda sakınmam ama burada olmamak banada büyük ihtimalle Aaron’a da iyi gelecek. Buna inanıyorum inanmasam yapmazdım.
Yalan söylediği her halinden belliydi. Aaron olmadan yaşamak en azından onun açısından hiçde kolay olmayacak kendini dahada kısıtlayacaktı. Bu bir aile konuşmasıydı ve ben karışmasam daha iyi olacaktı. Ama yine de yanlarından gitmedim. David kontrolünü kaybedebilirdi.
-Ben .. bilmiyorum Sas. Her şey o kadar..
Sasha David’in bitiremediği cümleyi tamamladı.
-Birikti ki.
David başını salladı.
-Siz fark etmeseniz de. Yıllarca sahtece gülen suratlarımızın arkasına bir damla gibi aktı ve şimdi önünü alamadığım kaçamayacağım bir sel oldu. Bunu yapmak zorundayım. Kendimi dinlemem gerek. Ve bunu dikkatim dağılmadan yapmalıyım. Yani Aaron’u görmeden.
David yine anlayışla başını salladı.
-Bunu anlayabilirim. Hatta sana bu konuda yardımda edebilirim. Evdekiler ve gideceğin yer açısından ama Billy Damwon işte o konuda seni kendinden koruyacağım Sasha.!
Bu David’in dilinde seni o aptal insana bırakmayacağım demek oluyordu. Ne olursa olsun! Sasha acı acı güldü.
-Sanırım yanlış anladınız. Tarih dersi için yerel bir konuya ihtiyacı varmış. Kütüphanede fazla zaman harcadığım için bana bu konuda yardım edip edemeyeceğimi sordu. Bende memnuniyetle edeceğimi söyledim. O kadar.
-Ne yani bunun için mi ellerini sevinçle tuttu.
Sasha biraz utandı ve kirpiklerinin altından gülümsedi.
-Belkide sevincini biraz fazla belli etti. Kim bilir?
Sasha kıkırdadı ve David ona sinirle baktı. David’in kolunu okşadım ve sakinleştirmeye çalıştım. David benim orada olduğumu yeni fark etmişe benziyordu. Beni kolumdan tutup elimi sıkıca tuttu. Sasha’ya dönerek
-Bu bu gün konuşulacak gizlice kaçıp gitmene izin vermiyorum.
Dedi. Sasha bunun kesin olacağını anlamıştı. David bu ses tonunda bu bakışlarla konuşmuşsa bundan kaçış olmayacağını anlamışa benziyordu. Ama benim onun ağrı kesicisi olduğumu bildiği için yalvaran gözlerle bana baktı. Kulağıma eğildi.
-Lütfen bu gün David’in peşine takıl ve bize gel. En azından bir yırtıcıyı yatıştırmış olursun. Ona bakarak başımı salladım. Sasha için bunu elbette yapardım. Keşke elimden daha fazlası gelse. Ağız hareketleriyle bana ‘teşekkürler’ dedi. david gözlerini devirdi. Söylediklerini duymuştu. Elbette duymuştu. Beni okulun garaja doğru çekiştirirken onun arkasında sürükleniyordum resmen. Sinirli olduğu zaman hızlı yürürdü. Sebebi koşmak istemesi ama insanların arasında o hızla koşamamasıydı. Giderken koridorun sonunda Colin’i gördüm diğer bir konuşma yapmam gereken kişiydi. David’in elini elimden çekmeye çalıştım durdu bana döndü. Sorgulayan bakışlarıyla bana bakıyordu. Colin’e döndüm.
-Bu gün kendimi konuşmacı gibi hissediyorum. Ama kendime daha fazla acı vermeden bu işi bitireceğim.
David memnun olduğunu hissettiğim bir ifadeyle başını salladı ve hızla uzaklaştı. Belkide sevinmiyordu. Belkide ben öyle görmek istiyorumdur.
Paranoyak bir manyak olmama az kaldı. Bu kadar karmaşıklık ve farklılık benim sıradan hayatım için çok fazlaydı. Aptala dönmüştüm. Colin’in yanına gidip elimi omzuna koydum. Ama ona değil arkadaşlarına bakıyordum.
-Bir dakikalığına onu çalabilir miyim?
Güldü ve Branth tabiî ki der gibi başını salladı. Colin heyecanlı bir şekilde belimden tutup beni onlardan biraz uzağa çekti.
-Mel nasılsın bu gün hiç karşılaşmadık seninle. Felsefe dersinde seni düşünceli gördüm ama nedenini soramadım tabi. Bayan Greencer’i biliyorsun?
-Evet evet biliyorum sorun değil ben yanına gelmeliydim sadece bu gün karmaşık ve zor bir gündü.
Yüz ifademe bakınca konuşmaya devam etti.
-Anlaşılan hala zorluğunu sürdürüyor ha?
Ahh Colin beni bu kadar iyi tanımak zorunda mısın?
-Şey bilmem aslında bu senin tepkine göre değişir.
-Ahh hadi Mel. Kendini bu kadar kasma ne söyleyeceksen söyle gitsin.
Derin bir nefes aldım.
-Bak Colin sana .. bir şeyler söylemem gerek ve bu bana acı veriyor. Yani senin üzülmenden bahsediyorum. Buna bir son vermek için-
-Evet? Söyle bitsin. Ne oldu? Beni soyunma odasında çıplak gördün ve hayal kırıklığına mı uğradın?
Güldü.
-Spor yapmaya başlarım sorun değil bu kadar kafana takma Mel. Ama yinede yardım etmek istiyorsan spor salonu ücretinin bir miktarını verebilirsin tabi.
Gülerek kafamı salladı. Colin’in beni garip bir ruh halinden anında çıkaracağını biliyordum o bu kadar harika birisiydi işte.
-Hayır demek istediğim –durakladım ve gözlerimi kapayıp- ben David’le resmen sevgiliyim Colin her ne olursa olsun hala.
Dedim. Gözlerim hala kapalıydı. Colin’den ses çıkmıyordu. Yavaşça gözlerimi aralayınca şaşkın ve birazda farklı bir yaratık görmüş gibi bakışlarıyla karşılaştım. Kafasını kaşıdı. Sanki anlamamış gibi duruyordu. Yüzünü buruşturdu eli hala saçlarındaydı.
-Yani?
Yani mi? Bana vereceği en iyi cevap bu muydu? Acaba anlamadı mı? Veya artık beni sevmiyor mu? Zaten uzunca bir süredir beni sevdiğini falan söylememişti. Belki de ben kibirli ve kendini beğenmiş bir ukalanın tekiydim. Ne yani benden hoşlandığını söyleyen herkes sonsuza kadar beni mi sevecekti?
-Şey ben bunu sana söylemek istedim. Şey için ... yanlış izlenimlere kapılıp yanlış şeyler düşünme diye.
Sona doğru sesim iyice kısılmış zor duyulur olmuştu. Ensemin kızardığını ve sıcaklığın boynumda yüzüme sıçradığını hissedebiliyordum. Küçülmek ve yanımızda duran çiçekle yer değiştirmek istiyordum. Ne kadar bencildim. Hala beni sevdiğini düşünüp birde kalkmış benim artık sevgilim var diyordum. Çocuğun seni umursadığımı var salak! Ama Colin güldü. Elini sağ omzumun biraz yanında kızaran boynumda gezdirdi en son sağ yanağıma gelinde durdu. Baş parmağı dudağımın kenarına değiyordu. Baş parmağını biraz kaldırıp yavaşça dudağımın kenarını okşadı. Bu ürpermeme sebep olmuştu. Derin derin içini çekti. Sonra elini çekerek yüzüme baktı.
-Seni hala seviyorum Mel. Kendinle kavga etmene gerek yok bu gözlerinden belli oluyor.
Her şeyi içimde yaşadığımı düşünsem de Colin elbette anlamıştı. Mikrofonla söylemiş gibi hissettim.
-Ama ben bunu zaten biliyordum. Bunu söylemen bana şimdi bir acı veya üzüntü vermedi. O gün ben kendimi kaybetmiş içki ve hap kullanırken bunun acısını yaşadım işte o zaman resmi bir şey yoktu ama sevgili olduğunu ya da olacağınız demeliyim belliydi. O zamanda beni o halde görünce acı çekmiştin üzülmüştün şimdide benim üzülmemem için uğraşıyorsun ne yanı bu boş bir şey mi? Hayır benim için değil. Ona aşık olmadığını söylemiyorum. Ona yakan ve ulaşılamaz bir şeyi elde etmenin büyük sarhoşluyla aşıksın. Oda aynı şekilde sana bu şekilde aşık. Ama şunu da unutma ki bu kadar yakan ve tutuşturan bir aşk belli bir süre sonra yıpratır soluksuz bırakır sizi. Oysa ben sana katıksız bir sevgi sunuyorum Mel. Sen benim için aşık olduğum kadın dışında arkadaşım hatta belki kardeşimsin. Kardeşim gibi korumalıyım seni arkadaşım gibi eğlenebilmeliyim iki deli sevgili gibi dolaşmak değil eğlenceli ve çatlak iki arkadaş gibi olmak da gerekmez mi bazen aşkta? Ama bunların aynında arzuyla aşık olduğum kişide sensin. Bunu hissedebiliyorum. Şimdi gönlün rahatça git Melanie. Ben iyiyim inan bunu söylemek senin için sorun olduğunu bilseydim söylemene izin bile vermezdim. Bende cidden beni çıplak falan gördün sandım. Nasıl kasıldığımı görmüyor musun?
Ufak bir kahkaha attı. Bende gülümsedim. Koluna dokundum. Gözlerimse bu karşımda 18 yaşında gibi duran ama 30 yaşında birinin olgunluğunda olan Colin’e segi ve minnetle bakıyordu. Sadece koluna dokundum ama o dokunuşun içinde çok şey gizliydi.
-Hadi ama David beni de götürmelisin. Hem aileni daha iyi tanımam gerekmez mi? Sasha’nın karar anında orda olmalıyım.’
-Hayır olmamalısın. Bir karar verirken bazen sinirlerimize hakim olamayıp senin görmediğin şekillere girebiliyoruz. En azından ailemizin geri kalanını aklında kaldığı gibi düşün. Öyle kalsın.
-Yapma onları beni öldürmeye hazır bir şekilde bile gördüm.
Bu anıyı hatırlatmam üzerine sinirle ürperdi. Kolunu okşadım.
-Sinirlen diye söylemedim. ama bende geliyorum aslında bakarsan sana neden ısrar ettiğim bilmiyorum. Sasha’dan davetliyim.
Kolumu kabaca çektim.
-Bu bir balo değil Melanie görmek istemeyeceğin şeylerde olabilir.
-Zaten yeteri kadar gördüm bir eksik bir fazla fark etmez hadi ben ayakkabımı giyip aşağıya iniyorum bizimkilere bir görüneyimde öyle çıkarım beni aşağıda bekle.
Kapıyı açmış tam çıkacaktım ki arkamı tekrar döndüm.
-Yada bekleme. Kendim giderim artık o karanlık ve ıssız yolda başıma ne gelirse. Belkide yönümü kaybederim.
David inledi. Kapıyı kapatıp sırıtarak aşağıya indim. David’i durduracak tek şey: benim güvenliğim.
-Anne baba ben 1-2 saatliğine David’le buluşmaya gidiyorum. 10 olmadan geri gelirim.
-Tamam dikkatli ol.
Kapıyı kapatıp hızla gözlerini devirmiş beni bekleyen David’in yanına gittim. Olacakları düşünüp heyecanlanarak.
Yazar: Leonard Clever
=================
40.Bölüm part 2 'Eşsiz Gelincik'
PART 2 'Eşsiz Gelincik'
-Hadi ama David beni de götürmelisin. Hem aileni daha iyi tanımam gerekmez mi? Sasha’nın karar anında orda olmalıyım.’
-Hayır olmamalısın. Bir karar verirken bazen sinirlerimize hakim olamayıp senin görmediğin şekillere girebiliyoruz. En azından ailemizin geri kalanını aklında kaldığı gibi düşün. Öyle kalsın.
-Yapma onları beni öldürmeye hazır bir şekilde bile gördüm.
Bu anıyı hatırlatmam üzerine sinirle ürperdi. Kolunu okşadım.
-Sinirlen diye söylemedim. ama bende geliyorum aslında bakarsan sana neden ısrar ettiğim bilmiyorum. Sasha’dan davetliyim.
Kolumu kabaca çektim.
-Bu bir balo değil Melanie görmek istemeyeceğin şeylerde olabilir.
-Zaten yeteri kadar gördüm bir eksik bir fazla fark etmez hadi ben ayakkabımı giyip aşağıya iniyorum bizimkilere bir görüneyimde öyle çıkarım beni aşağıda bekle.
Kapıyı açmış tam çıkacaktım ki arkamı tekrar döndüm.
-Yada bekleme. Kendim giderim artık o karanlık ve ıssız yolda başıma ne gelirse. Belkide yönümü kaybederim.
David inledi. Kapıyı kapatıp sırıtarak aşağıya indim. David’i durduracak tek şey: benim güvenliğim.
-Anne baba ben 1-2 saatliğine David’le buluşmaya gidiyorum. 10 olmadan geri gelirim.
-Tamam dikkatli ol.
Kapıyı kapatıp hızla gözlerini devirmiş beni bekleyen David’in yanına gittim. Olacakları düşünüp heyecanlanarak.
-Tamam o zaman söylediklerimin dışına çıkmak yok yanımdan ayrılmakta yok.
Arabayı kullanırken cevap vermezsem dönüp bakıyordu.
-Tamaam. Yanından ayrılmayacağım. Bana en yakın, en çabuk yetişebilecek kişi sen olacaksın. Herhangi bir kavga ortamı oluşursa veya tartışma bile -ki ben sizin gayet medeni vampirler olduğunuzu düşünüyorum- hemen senin yanına gidip sorgusuz eve götürmene izin vereceğim. Atladığım bir şey var mı?
-Hayır. Sadece bir ricam daha var.
Ona döndüm. Yüzünü bana çevirmemişti yola bakıyordu.
-Nedir?
-Sende kararını söyleyeceksin. Sasha gitmek isteyecek ve bazılarımızda buna olumlu yada olumsuz yönde karar verecektir. Sende görüşünü bildir.
Söyledikleri uzun bir süre sessiz kalmama neden oldu. Ben hangi sıfatla onların aile toplantısında karar bildirecektim? Ben bir insandım onların türünden bile değildim. Bunu anlayamıyor belki de bunu sadece David istemiştir diğerlerinin haberi bile yoktur hoş karşılamayacaklar diye düşünüyordum. David düşünmeme zaman tanımak için oraya varana kadar bir şey söylemedi. Evlerinin bahçesine girip arabayı durdurdu ve bana döndü.
-Tamam mı? Senin görüşün önemli.
-Kime göre?
-Bana göre.
-Bunun ne önemi var ne için?
-Ne demek ne önemi var. Seni ailemin bir üyesi yapmak istiyorum Melanie. Benim için bu kadar çok anlam ifade eden birisi daha çok yanımda olmalı. Senin benim için ne kadar önemli olduğunu onlarında görmesini istiyorum.
Bunları etkileyici bir ses tonu ve bu bakışlarla söyleyince sözlerinden kuşku etmek iyice imkânsızlaşıyordu.
-İyi ama Sasha ve diğerleri haklı olarak bu konuya karışmamı istemezler.
Güldü.
-Sadece ben değil onlarda seni bir birey olarak kabul ettiler Melanie. Eskiden durum farklıydı evet insan olmanın bunda etkisi fazlaydı ama kendi ailem ile birlikte herkes seni benim yanımda kabuk etmek zorunda. Ki herkeste senden memnun. Kararını düşün ve söyle.
Güç verir gibi uzanıp elimi sıktı. Bende gözlerine baktım. Gözleri karanlıkta söylediklerinin de etkisiyle iyice parlıyordu. Bu zamanlarda gözlerindeki yeşil lens daha çabuk eriyordu. İçimi çektim. Haklıydı. Başımı salladım ve heyecandan yerimde duramayarak arabadan atladım. Seke seke David’in yanına gittim. Elimi tuttu. Aynı zamanda gözlerini de deviriyordu.
-Tanrım! Bu çok komik neden bu kadar heyecanlanıyorsun?
Omuz silktim. Belkide hislerim heyecan ve şöyle atraskyon yaşamayı umduğu için böyleydi. Ama daha önce vampir fikirlerinin görüşüldüğü ve karara bağlandığı bir yere gitmemiştim sonuçta. David!i biraz daha hızlı yürümesi için çekerek eve girdik. Ben salona ilerlerken David diğer elini nazikçe belime koyarak beni üst kata doğru yönlendirdi. Şaşırdım üst katta yatak odaları misafir odaları ve kişisel çalışma odaları olduğunu sanıyordum. Merdivenlerden önce sağ sonra sol yapınca daha önce kapısını gördüğüm ama girmediğim bir odanın önünde durduk. İçeri girince buranın aslında hiç de oda olmadığını salon kadar büyük bir yer olduğunu fark ettim. Duvarın biri boydan boya camdı. Ve karanlık çalılıkların manzarası vardı. Büyük ihtimalle gündüzleri hoş bir görüntüsü olan bu açıklık şimdi gecenin karanlığıyla biraz korkunç gözüküyordu. Soğuk, karanlık ve uzun ağaçların nereden aldığını bilemediğim bir ışıkla birbirleri üzerine düşün gölgeleri. Şimdi burasının neden oda olarak kullanılmadığını anlamıştım. Bu korkutucu yeri kim ister ki? Gerçi bu evin vampire ait olduğunu düşününce bu düşünce pek mantıklı olmuyor tabi. Vampirler karanlıktan korkar mı ki?
Sasha yüzünü asmış koltukların tam ortasında, merkezde oturuyordu. Eddie pencereye yakın olan koltukta yayılmış bir elini koltuğun başına koymuş oldukça rahat görünüyordu. Anlaşılan bu günkü Lena dozunu almış. Aaron ayakta bir sağ bir sola gidip duruyordu. Yüz ifadesizdi. Görünene göre ne düşündüğünün anlaşılmasını istemiyor. Victor boydan boya cam olan duvarın önünde ayakta dikilerek dışarıyı seyrediyordu arkası bize dönüktü. Ama geldiğimizi daha bu eve girmeden fark ettiğinden kuşkum yoktu. Lillie ise bir köşede sinirle etrafına bakınıyor sanki kızmak için bir neden arıyordu. Ben içeri girince Sasha yerinden fırlayıp anında yanıma geldi. Kollarını boynuma doladı.
-Sonunda. Nerede kaldınız? Şu iş olup bitsin lütfen öyle bir gerildim ki anlatamam.
Benim bir şey söylememe gerek kalmadan Aaron olduğu yerden resmen kükredi.
-Hiçbir şey olup bitmeyecek. Sen.. nereye gittiğini sanıyorsun?
Kavga başlıyordu. Sasha sinirle ona döndü.
-Ben zaten burada mıyım ha? Söyle eğer öyleyse neden ben yokmuşum gibi davranıyorsun o zaman?
Aaron sanki Sasha çok farklı bir şey söylemiş gibi bir anda Sasha’nın yanına geldi.
-Ben öyle... davranmıyorum.!
-Evet öyle davranıyorsun.!
Aaron gözlerini devirdi.
-Sorun Lena ile biraz vakit geçirmem değil mi? Gördün ve şimdide bunun için beni gitmekle tehdit ediyorsun.
Eddie Lena’nın seisni duyunca irkildi ve oda aynı hızla kapının bizim dikildiğimiz yere geldi. Yüzünde anlamaya çalışan ve aslında ifadesiz bir şekil vardı.
-Ne vakti? Ondan hoşlanmadığını sanıyordum Aaron? Bana öyle söylemiştin sana dordum ve sende bana-
Aaron yüzünü buruşturarak ona döndü.
-Elbette ondan hoşlanmıyorum Eddie. O bir insan ben David değilim o kadar sabırlı ve kontrollüde değilim. Olmak istediğim falanda yok zaten. Senin neden olduğun yaradan yürüyemediğini ve onu götürüp götüremeyeceğimi sordu o kadar.
Sasha yapma der gibi suratına baktı. Sonra silkindi.
-O küçük sürtük zerre kadar umurumda değil. Onun hakkında konuşmak istemiyorum ben ona son iyiliğimide yaptım ve gidiyorum. O lanet olasıcanın hayatını kurtardım hemde o gün Aaron ile konuştuğu gün sinirim bile geçmemişken. Ömür boyu çalışsa bunu bana ödeyemez. Gerçi Eddie için yaptım ama neyse.
Eddie yanına geldi.
-Biliyorum Sas. Farkındayım sana minnettarım ama beni bu şekilde bırakamazsın. O kızdan kurtulmam için yardım et.
Sasha kafasını salladı.
-Üzgünüm Eddie. Sana yapacağım son iyiliğede yaptım ve hayatını kurtardım bana kızma olur mu? Sende Aaron Johnson –eliyle Aaron’u gösterdi- istediğin kızla istediğin şeyi yapabilirsin ben artık yokum. Zaten hayatında bir perdeden başka bir şey değilim.
Eddie sinirle ayağını yere vurdu.
-Kızmayım öyle mi? Beni o lanet insanla aynı kadere mahkum ediyorsun.
Aaron’da dişlerini sıktı.
-Hiç kimseyi istemiyorum ki ben.
Sasha yürümeye başladı. Geri gidip koltuğuna oturdu. Bende David’e baktım. Kafam karışmıştı herkes bir şeyler diyor kendi menfaatini düşünüyordu. Sasha bile. David ağız hareketleri ile sana söylemiştim dedi. beni elimden tutup bir koltuğa oturttu. Yanımda Lillie vardı. Biraz sinirliydi ama bana gülümsemeyi ihmal etmedi. Saçlarımla oynayarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Victor’da artık sıkılmış olacak ki elini masanın üstüne vurdu ve dikkati çekti.
-Bu tartışma uzar gider. Ben şuan ki konuya dönmek istiyorum. Sasha ailemize 30 yıl önce katılmış ve bunu yapması gerekmezken ilginç yeteneğiyle her zaman bize destek veren biri olmuştur.
Sasha’ya döndü.
-Uyumlu ve sakin birisin. Kurallarımızı kabul ettiğin andan beri tek ihlal yapmadın. Ve bazen de bizi olabilecek kötülüklerden korudun. Ama şimdi bir anda gitmek istiyorsun bunun nedenini sormam da sakınca görmüyorum.?
Bu cümle aynı zamanda bir soru cümlesiydi. Sasha içini çekti.
-Elbette Victor sorabilirsin ve haklısında. – durdu ve Aaron’a baktı sonra tekrar Victor’a döndü- Nedeni buradan sıkılmış olmam. Gitmek istiyorum.
-Böyle bir şey olduğunda hep beraber bir yeri terk ederiz. Buraya yeni geldik. Hem gitmemiz şuan ki durumda pek... nasıl desem mümkün gözükmüyor. David Melanie’yi bırakıp gitmez. Eddie desen başına Lena derdini sardı. Bizim gitmemiz şuan ki durumlara göre imkansız.
-Zaten gitmenizi isteyemem sizden. Haklısın. Ama benide anlaman gerekir Victor. Aaron ile ben..
Cümlesini tamamlayamadı başını eğdi. Bir süre durduktan sonra başını kaldırdı.
-Yapamıyoruz.
diye fısıldadı.Aaron sanki ihanete uğramış gibi Sasha’ya bakakaldı.
-Peki bunu ben neden bilmiyorum Sasha?
Sasha ona dönmedi. Aaron nasıl olurda aralarındaki bu duvarı göremezdi. Victor ağır ağır başını salladı.
-Pekala seni anlıyorum eğer kendin için en iyisinin bu olduğunu düşünüyorsan gitmeni istemiyorum ama seni zorla burada tutacak da değilim. İstediğin süre boyunca istediğin yere gidebilirsin sana yardım ederim.
Lillie yerinde sinirle kalktı.
-Ben gitmene izin falan vermiyorum beni yalnız bırakamazsın burada ne yapayım ben beni...-söyleyecek bir şey bulamayınca cümlesini tekrarladı- yalnız bırakamazsın.
-Yapma Lillie sonsuza kadar gözden kaybolmuyorum ki. bir süreliğine.
Lillie inatla
-Hayır.
Dedi.
Eddie başını kaşıdı.
-Zor bir durum ya. Eğer Sas giderse bu insanın yaşama şansı düşer doğal olarak benimde. Ama o gitmek istiyorsa kendi için en iyisi buysa gitsin. Keşke bende seninle gelebilsem Sas. Şimdi buna çok ihtiyacım var.
Sasha ona gülümsedi. David başını hayır anlamında salladı.
-Gitmen senin için daha kötü olacak. İkiniz açısından da. Bir çıkarım yok biliyorsun. Sadece daha kötü olacağına emin olduğum için gitmene bende izin vermiyorum.
Sasha buna bir yorum yapmadı. Aaron’da başını sinirle iki yana salladı.
-Gidemezsin.
Yalnızca bunu söyledi. Eddie,Sasha,Victor git David,Aaron,Lillie gitme oyu kullanmıştı. Herkes merakla başını bana çevirdi. İnanamıyordum demek herkes cidden David gibi beni bu ailenin bir üyesi olarak görüyordu. İlgiyi bu kadar çekince boğazımı temizledim.
-Şey sanırım bu kararı vermek bana düştü. Bunu hiç istemezdim hala son sözün benim olduğunu düşünmüyorum burda benden daha önemli kişiler var.
David belimde olan elini hafifçe sıktı. Bende bir kısa soluk alıp devam ettim.
-Ben sadece görüşümü söyleyeceğim ve çekileceğim. Bana bunun için fırsat tanıdığınız ve görüşümü önemsediğiniz için teşekkür ederim. Bence Sasha nereye isterse gitmeye karar verebilecek özgürlükte bir kız. İstediği yere gidebilir.
Sasha yerinden gülümseyerek ve zafer edasıyla kalktı.
-Ama bende David gibi onun gidince daha kötü olacağını ve o muhteşemliğini aileden çekerek bizide zor durumda bırakacağını düşünüyorum. Gitmek sana daha kötü olacak Sas. Bundan eminim bende.
Sasha yıkılmış gibi koltuğa geri oturdu. Gözleri kocaman açılmış bana bakıyordu. İnanamamış gibi. Oysa ben inandığımı yapıyordum. Aaron’da gülerek ve rahatlayarak ayakta dikilmekten vazgeçip koltuğa oturdu. Victor içini çekti.
-Pekala bu şimdilik Sasha’nın hiçbir yere gitmediğini gösterir. Biraz daha düşün Sas.
Lillie’nin elinden tutarak beraber odadan çıktılar. Lillie çıkmadan eğilip Sasha’nın yanağına bir öpücük kondurdu. Sasha hala put gibi dışarıyı seyrediyordu. Eddie omzunu silkti.
-Tamam.
diye fısıldayıp yanıma geldi. İlk önce ayaklarını gördüm başımı yavaşça kaldırıp ona baktım bana göz kırptı.
-İyi konuşmaydı.
Başımı salladım.
-Hadi ama Sasha Mel’in haklı olduğu yerlerde var. Senin çok seviyorum aslında gitmeni bende istemem.
Omzuna dokunup kapıya yöneldi. O çıkınca bir süre bir sessizlik oldu. David yanımdan kalkıp oradaki cdlere bakmaya gitti. Aaron ayağa kalkıp Sasha’nın oturduğu koltuğun önüne dikildi. Yere çöküp Sasha’nın ellerini ellerinin içine aldı. Yüzünü kaldırıp ona bakmasını sağladı.
-Bana kızma olur mu? Sen geldiğinden beri kendimi çok daha iyi çok daha ... iyi
hissediyorum işte.
Aaron içindekileri söylemekte biraz zorluk çekiyor gibiydi. Sanki orada biz yokmuşuz gibiydiler. Sasha kaşlarını hafifçe çattı. Yüzünü başka yöne çevirdi.
-Benden nefret etme Sasha. Senin... gitmen benim için bir yıkım olurdu.
Sasha sanki kulaklarına inanamıyormuş gibi ona baktı. Aaron gülümsedi.
-Seni sevmediğimi düşünmüş olamazsın öyle değil mi? Sen Victor’a yapamıyoruz deyince kendimi berbat hissettim Sasha beni... beni istemiyor musun? Seni zorla yanımda tutamam ama gitme.
Sasha Aaron’un suratına bakıyordu.
-Beni sevmediğini biliyorum
diye fısıldadı. Aaron kafasını sağ sola salladı.
-Böyle düşünüyorsan aptallık etmiş olursun Sasha. Sana sevgimi belli etmiyor olabilirim ama bu kadar kesin bir yargı benim için bile fazla.
Elleriyle kollarına doğru sıkıca kavradı onu.
-Eğer gideceksen beraber gidelim. Beni burada bırakıp gidemezsin Sasha bunu bana yapma.
Sasha bu cümlelerini ondan daha önce duymadığı belliydi şaşkındı.
-Sen kaçmak için gidiyorum zaten.
-Benden kaçma. Çünkü ben bunu denedim. Senden kaçmaya çalıştım ama sonra geldiğim yer yine senin yanın oldu.
Sasha etkilendiğini göstermemeye çalışıyordu ama belli ki Aaron’dan böyle birşeyde beklemiyordu. Bakışlarını çevirdi. Elleri Aaron’nun ellerinde kucağında birleşmişti. Aaron ellerini sıktı.
-Bu gün sana söylediklerim için özür dilerim. Gerçekten ne kadar üzgün olduğumu anlatamam. Ama gizlice evden kaçma yeteneğinin fazla gelişmiş olduğunu bildiğim için bundan sonra gözümün önünden yarılmıyorsunuz hanımefendi. Bırakmıyorum.
Sonra tek elini onun elinden ayırıp Sasha’nın başka yöne çevirmeye çalıştığı yüzünü kavradı. Dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Sasha’nın şaşırdığını görebiliyordum önce tepki vermedi. Aslında veremedi. Sonra oda dudaklarını aralayıp onu öpmeye başladı. Bense ağzım açık onlara bakakaldım. Ama bunlar biraz önce kavga ediyorlardı. Güldüm aynı bizim gibiydiler. Sasha dudaklarını çekip utanarak bana baktı. Aaron’da beni –bizi- görünce gülerek Sasha’yı kucağına aldı.
-Tamam izleyiciler olmak zorunda değil.
Kucağında dudaklarına küçük bir öpücük kondurup odalarına doğru gitmeye başladıklarını tahmin ettim. Onlar çıkınca biraz şaşkın birazda gülümseyerek David’e döndüm. Oda yanıma gelmişti. Eliyle kaküllerimi düzeltti.
-Benim eşsiz gelinciğim. Vampirler ne kadar değişken olursa olsunlar sonunda gerçeğiyle yaşamak isterler. Hayatlarını gerçeğiyle buna bu kadar şaşırma bende aynısı yapacağım. Tek gerçeğimle yaşayacağım.
Derken gözlerimin derinliklerine bakıyordu.
Yazar: Leonard Clever
=================
41.Bölüm 'Büyücü Vampirler'
41.Bölüm ‘Büyücü Vampirler’
David’in arabasında okula doğru giderken dün geceyi düşündüm. Garipti. Hemde fazlasıyla. Herkes oldukça ciddiydi. Lillie’yi hiç bu kadar emir cümlesi kurarken duymamıştım, Eddie’nin bu kadar anlayışlı alaysız sesini, Aaron’un
yalvaran ses tonunu. Bunların hepsi bir yana asıl ben şimdi olacakları merak ediyordum. Asıl sinema şimdi başlıyordu.
-Ne düşünüyorsun?
David’in sesiyle irkildim ona döndüm. Oda bana bakıyordu.
-Bundan sonra olacakları.
-Bundan sonra olacakları? Kimin hakkında bizim mi?
-Hayır ..yani belki bizide etkiler bilemiyorum. Eddie-Lena, Lena-Aaron,AaronSasha,Sasha-Billy. Billy-Sarah Bu ikilemler karışık. Ya biri istiyor biri istemiyor yada ikisi birlikte istemesine karşın olmuyor.
-Birde Melanie-Colin var.
Nefesimin teklediğini hissettiğim.
-Bende onu anlamıyorum.
-Anlaşılmayacak ne var ki?
Dedim. Cevabını duymak isteyeceğimden emin olmayarak.
-Anlamıyorum acaba oda mı tek taraflı sadece Colin tarafında mı duyguları diğer taraf...
Cümlesini tamamlamadı. Yüzüne bakmıyordum ama nasıl bir ifadenin hüküm sürdüğünü anlayabiliyordum. Dudakları dümdüzdü, alnının ortasında bir çizgi olduğunu ve yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştığına yemin edebilirim. Bir süre hiç bir şey söylemedik. Sadece arabanın tekerlek sürtmesinin hafif sesi vardı. havada gerginlik elle tutulur cinstendi. Birden:
-Hayır.
Dedim. Yüzüne baktığımda herhangi bir mimik göremedim. Sadece öylesine sormuş gibi
-Neye hayır ?
Dedi.
-Her şeye hayır işte. Düşüncene hayır, Colin’e hayır, benden emin olamamana hayır, hepsine kocaman bir hayır veriyorum işte.
Sesim gittikçe kısılmıştı. Son cümleye doğru yüzümü aşağıya eğip dudağımı büktüm. David arabayı durdurdu. Elini bana uzatıp çenemden tutarak başımı kaldırdı. Gözlerim gözlerine değince içime garip bir şeyler aktı sanki. Bu akan duyguyla pek tanışmayan kalbim hafifçe tekledi.
-Senden emin olamamak mı? Böyle mi düşünüyorsun?
Omuz silktim. Başımı yine öne eğmek o delicesine parlayan gözlerinden uzaklaşmak istiyordum ama buna imkân tanımıyordu.
-Melanie bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyorum bundan eminim yalnızca ...sadece benim ol istiyorum biliyorum bu aptalca ben sonradan geldim seni herkesten çalamam, burada arkadaşların oldukça yakın arkadaşların var. Seni kıskanıyorum sevgilim bunun için bana kızma. Onlarla olan mutalif zevklerinin her birinden kıskanıyorum. Ama sen öyle bir mahluksun ki ele avuca sığmayan sürekli elimde tutamayacağım birisin. Sanırım bunu zorla yaparsamda solup benliğini kaybedeceksin. Bunuda istemiyorum. Ve emin ol bana karşı en ufak bir şeyler hissettiğini bileyim yanından ayrılmayacağım o yüzden benden kurtulacağını sanıyorsan yanılıyorsun.
Ses tonu o kadar ikna ediciydi ki ve sonlara doğru gülümseyen yüzüne bakınca dudaklarım istem dışı tebessüm etti. Onun bu tür konuşmalarını dinlemek o kadar güzeldi ki biraz eski tarzı biraz kibar birazda tehditkâr kelimeleri sanki beni daha çok David yapıyor biraz daha David’e bağlıyordu.
Arabayı okula park etti. Çantamı arka koltuktan alıp arabadan indim. Hoplaya zıplaya David’in elini tuttum. O bu heyecanımı komik buluyor elimi daha sıkı tutuyordu. Bunu yeryüzünde kalmam uçup gitmemem için yaptığını söyledi. Bu gün okul çıkışında David’in ‘biyolojik’ akrabası ama aynı zamanda vampir olan kuzeni Liz (Elizabeth) ile tanışacaktım. Aslında beni heyecanlandıran kısmı bu
değildi. Yerimde durdurmayan kısım onun küçük oğlu Leonard’ı görmem olacaktı. Liz’in insan bir sevgilisi vardı. Elbetteki hamile kalamazdı ama bu oğlan bütünüyle onun genlerinden de oluşuyordu. David’in insan bir sevgilisi – ki aslında onun beni nişanlım diye tanıttığına emindim- olduğunu duyunca özellikle benimle tanışmak istemişti. Liz kendi rahminden zaman aşımına uğramamak için donmuş hücrelerinden bir kaçını alarak kocası Hector’ın spermleriyle birleştirmiş ve bir taşıyıcı annenin karnına yerleştirmişti. David’e Çocuğun nasıl olduğunu sorduğumda bana insan bir çocuk olduğunu söyledi. Böyle bir durumda yarı yarıya şans olurmuş. Bunu neden yaptığını çok merak etmiştim David’de nedenini bilmediğini söyledi. Sanırım Liz bu konuda biraz ağzı sıkı biri.
-David?
-Evet?
-Hector’da mı bir İngiliz?
Güldü.
-Evet. Bir başkasını Liz’in yanında düşünemiyorum ki. 200 yıl önce İngiliz kraliyet ailesinde önemli bir yerdeydik. Liz hala orada kaldı.
Söylediklerine tekrar güldü. Komik anıları olmalıydı.
-Biliyor musun 200 yıl önce seni düşünemiyorum.
-Yaklaşık olarak 245 yıl önce bir insandım. Salı sabahı öğleden sonra yediğim salça soslu tavuk aklımda kalmış. Salça sosu biraz fazlaydı bıçakla kestiğimde gözlüğüme sıçradığını anımsıyorum.
Hafifçe güldü.
-Gözlüğüne mi? Gözlüklü müydün?
-Evet. 4 derece hipermetroptum.
Dişlerini göstererek güldü. Bende ona sırıttım.
-Aslında seni o kıyafetler içinde gözlüklü hayal edemiyorum.
Alınmış gibi bana baktı.
-Yuvarlak gözlükler o yıllarda çok modaydı ve kıyafetlere gelince-durdu ve dudaklarını gererek güldü- kızlar oldukça yakından bakmak istiyorlardı. Sanırım bu bana yakıştığını gösterir.
Dirseğimle böbreğine vurdum. Ama eminim ki benim kolum morarmıştı.
Her zaman oturduğumuz çalılıklardan ışığın en az girdiği banka yöneldik. Burayı pek kimse tercih etmezdi. Oturdum.
-Hector kaç yaşında aralarında kaç yaş var?
-220’den fazla vardır.
-İnsan yaşından bahsediyorum.
-Hector hatırladığım kadarıyla 35’i geçmiştir. Liz ise 20 yaşında gösteren 200’lük bir kadın.
-Liz senden büyük mü?
Bana döndü.
-Ben insan yaşıyla 23 yaşındayım.
Şaşkın bakışlarla ona baktım.
-23 mü? Şey ben bunu bilmiyordum.
-Okula kayıt olurken 18 demek zorundaydım haliyle.
-Ama bana 18 olduğunu söylemene gerek yoktu.
Düşünür gibi kafasını salladı.
-Şey ben sana insan yaşımı hiç söylemedim sanırım.
-Sanırım hiç sormak aklıma gelmedi.
Başımı kaşıdım. David’in 23 yaşında olması kafamı karıştırmıştı bu basit ve göz önünde olan şeyi nasıl olursa sormazdım. İnsan bazen basit şeyleri görmezden geliyordu. Ama başka bir şeye takılmıştım.
-Hepsine tamam ama ben Hector’u anlayamadım neden o insan.
-Hepimiz bir zamanlar insandık Melanie.
-Bunu biliyorum demek istediğim neden dönüşmedi? Liz 20 yaşında gösteriyor yaklaşık bir 8-9 yıl sonra kızı gibi gözükecek.
-Bilmiyorum kişisel konularla veya akrabalarımla pek ilgilenmem.
Omuz silkti o bu konuda benim kadar heyecanlı değildi ama ben yerimde duramıyordum.
-Bu çok ilginç biliyor musun yani donmuş yumurtalıklarla çocuk yaptırabilmek. Ama o kadınların doğal dengesini yaşamıyor nasıl olup ta o hücreler kullanılır olur? Bunu gerçekten merak ettim.
Bunu kendi kendimle konuşur gibi söylemiştim. David çok normal bir şey söylermiş gibi
-Liz’i onları üfleyip püflerse olur.
-Efendim?
-Liz bir büyücü. Meredith’in bir zamanlar bana ceza vermek için buldukları gibi. Vampirler büyücü kan emicileri sevmezler. Yıllarca birbirleri ile savaştırlar. Liz ile birlikte yaşardık ama o bu yıkım zamanlarında kaçmak zorunda kaldı. Yıllarca bir kaçak gibi yaşadı. Kimliğini gizle tutmak zorunda kalarak.
Söyledikleri artık hayal gücümün de ötesiydi. Gözlerim David’e dikili kalakaldım. David bana baktı sonrada gözlerini devirdi.
-Gözlerindeki şu merak pırıltılarını görmekten nefret ediyorum. Ucube tarihimizi anlat demek oluyor bu.
-Lütfen?
Tekrar gözlerini devirdi. Bir süre hiçbir şey söylemedi. Sonra duramayıp anlatmaya başladı.
-Günümüzde Vampirler senin tahmin ettiğin kadar çok değillerdir. Aslında birini dönüştürmek basittir. Vampir kanı olduğu sürece dönüşümde olacaktır. Ve bir zamanlar dönüştürme çok fazla yapıldı. Vampirler beğendikleri bedenleri dönüştürerek ölümsüzleştirdi ve sizin varlığınızı yok edecek seviyede bir dönüştürmek gerçekleşti. Bu kadar vampir bizim içinde tehlikeydi. Şuursuzca insan öldürüldü ve yemek alanlarımız kısıtlandı. İleri gelen vampirler bir şeyler yapılması gerektiği kanısına vardı ve büyücü-vampirleri buna bahane gösterdi. Çok fazla büyücü vampir yoktu fakat bir büyücü vampir yapacakları ile binlerce vampire bedeldir. 1200 büyücü vampirden 1189’u öldürüldüyse ölen normal vampirleri sen düşün. İşte geriye kalan bu 11 büyücü vampirden biride Liz. Ona kaçamayacağını söyledim gidip teslim olmasını direnişin yalnızca daha vahşice öldürülmesinden başka bir işe yaramayacağını da. Beni haklı buldu. Eğer kendi ırkı gibi vampirleri öldürecek büyüler yaparsa mutlaka bulunup katledilecekti. Oda ne direnişe katıldı nede ortalarda göründü her şeyi bırakıp kaçtı. Ülke ülke kaçarak soykırımdan kurtuldu. Durumlar dengelenip vampirlerin sayısı normal seviyeye gelince haliyle bir anda bütün büyücü vampirler öldürüldü 80 yıl süren soykırım durdurulsun emri ortaya çıkıverdi. En son çok sevdiği İngiltere’sine döndü. Hector’la tanıştı ve 15 yıl geçtikten sonra çocuk yapmak istedi. Liz yılların körelmiş yeteneği ve alışkanlıkla büyü pek yapmaz. Yıllar sonra bütün dikkatini toplayarak bir büyü yaptı. Yaptığını biliyordum ne olduğunu da çok merak etmiştim. Bir gün kapıyı çalıp sırıtarak üç kişi eve girdiler. Hector,Liz ve taşıyıcı anne. Taşıyıcı anneyi vampir olmakla ödüllendirecekmiş bu şekilde kandırmış gerçi gerçekten dönüştürdü diye biliyorum.
Hikayesini pür dikkat dinlediğimi görünce güldü.
-Sana çok ucube olduğunu söylemiştim. Dinlemeye değer bir şey değil.
-Deli misin dinlerken kanım dondu. Bu çok.... Çok ilginçti böyle anıların varda neden hiç anlatmıyorsun?
Omuz silkti.
-Bunlardan çok sıkıldım artık. Sence de ilginç değil mi? Siz insanlar bir sürü savaş yaptınız. Su için, toprak için, kölelik için, yıkım için, her şey için oysaki bizim savaşlarımızın tek sebebi sizsiniz.
-Tek sebebi kan öyle değil mi? Kişisel olarak biz umurunuzda bile değiliz. Bedenlerimiz değil önemsediğiniz onun arkasındaki kırmızı örtü?
-O kadarını bilemeyeceğim ama kişisel olarak sen ve bedenin oldukça ilgi alanıma giriyor benim.
Dişlerini göstererek gülümsedi. Bende kızgın bir bakış atmaya çalıştım ama ensemdeki kızarıklığın yüzüme yayılmamasını umarak.
Yazar: Leonard Clever
=================
42.Bölüm 'Beklenen An,Beklenmeyen Bakışlar'
42.bölüm ‘Beklenen An,Beklenmeyen Bakışlar'
Bu gün dersler oldukça yavaştı. Bir türlü geçmek bilmiyordu. Liz ve Leonard’ı görmek için sabırsızlanıyordum. Kafeteryada, sınıfta bacağımı hep yere vuruyor böyle yaparak sanki zamanın daha hızlı akmasını sağlıyordum. David’se garip heyecanıma şaşırıp bana hayretler içinde bakıyordu.
-Seni ilk tanıdığım zamanları hatırlıyordum vampirlerden tiksindiğini sanıyordum? Şimdi onlardan birini görmek için gösterdiğin bu heyecan garip.
-Vampirlerden hala tiksiniyorum.
Bu söylediğim David’in irkilmesine neden oldu. Hemen toparlamak için konuştum.
-Elbette tanıdığım vampirler ve özellikle sen hariç.
Söylediğime tepki vermedi. Bende sorduğu soruya dikkati çekip gerginliği atmak istedim.
-Neden bilmiyorum ama kadınların şu üreme konusunda ki becerileri hep dikkatimi çekmiştir. Biliyorsun nedense bir kadın çocuksuz yapamıyor. Erkekler bu konuda bizden daha başarılı. Aynı şey annem içinde geçerli. Amanda’yı
doğurmuş. O öldü yıkıldı ama belli bir zaman sonra tekrar bunu göze alarak beni dünyaya getirdi. Bak Liz bir vampir bile olmasına karşın ona ait bir can konusunda insan bir anneden farkı yok.
-Amanda neden ölmüştü Melanie?
Omuz silktim.
-Beyzbol oynarken atıcının yanına fazla yakınmış onunda dikkatsizliğiyle sopa onun başına gelmiş. Travma geçirmiş ve kurtaramamışlar.
-Üzücü olmuş. Kaç yaşındaymış?
-13 yaşındaymış annem ondan sonra 6 yıl kadar çocuk kelimesini ağzına almamış. Uzun bir yas dönemi.
-Sana karşı bu korumacı tavrı o yüzden yani?
-Evet.
-Kardeşinin öldüğü yıllara yakın bir zamanda Sasha dönüşmüştü. Belki 4 yıl sonra Neyse sınıfa gidelim mi?
-Tamam.
Çantamı almamı bekledi. Karşı masada da Colin, Billy, Kate, Lena ve Sarah oturuyordu. David çantamı alıp kalkınca usulca elimi tuttu. Onlara hafiften bakarak içimi çektim buna alışmalıydım.
-Hadi ama David ders bitti bırak şu mikroskobu!
-Bekle bir şeyi gözetliyorum. Bunu daha önce görmemiştim.
Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Bunca yıl yaşa bir bakterinin çoğalmasını izleme. Olacak şey değil.
-Sen herşeyi bilirsin çünkü sen David’sin. Şimdi bırak onu ve sizin eve gidelim. Daha annemi arayıp yolsa giderken haber vereceğim. Yüz yüze konuşursam hayatta olmaz der. Biliyorum. Liz’i bekletmek istemeyiz öyle değil mi? Acaba Liz hiç çocuğunu yemek istemiyor mu?
David gülerek başını sallayıp bakmaya devam etti.
-Ya gülme ne bileyim vampir bir anne. İnsanın aklına sığacak gibi değil. Sen beni öperken bile 2-3 dakika sonra ayrılıyorsun onlar çocuk yapmış birde her gün o çocukla ilgileniyor. Bu garip.
Söylediklerimle David’i aynı gün içinde ikinci defa irkilttim. Ki bunu David’e
yapmak inanın kolay bir şey değildir. Yalnızca sanki kendi kendine mırıldanır gibi;
-Ben onun kadar güçlü değilim.
Dediğini işittim ama üstünde fazla durmadım. ;
-Hadi gitmiyor muyuz?
-Tamam gidelim. Bunların çoğalacağı yok. İnterfaz evresi fazla süren bakterilerden nefret ediyorum.
-Bunu sonsuz yaşama süresi olan birinin söylemesi sencede ilginç değil mi?
Bunu söylediğime yalnızca homurdanarak cevap verdi. Bu sefer ben onun elini sıkıca tutup var kuvvetimle çekmeye başladım. Mikroskoptan ayrılmıyordu. Ama sanırım onu çekmeye çalıştığımı anladı güldü ve okuldan çıkmaya başladık. Arabasında evlerine doğru giderken annemi aradım.
-Bayan Winston?
-Melanie nerdesin? Eve gelmen gerekirdi geç mi kaldın yok benim saatim mi ileri?
Bu benim saatim mi ileri numarası okuldan geç geldiğim zamanlardan beri süregelen bir gelenektir. Benim asi ergen duygularımı ayaklandırmamak ama aynı zamanda hesap sormak için anneciğimin bulduğu bir icat.
-Şey hayır saatin her zamanki dakikliğiyle çalışıyor evet ben birazcık geç kaldım sanırsam bir birazcık daha geç kalacağım.
-Bir birazcık daha?
-Açıkçası şuan yanımda David var anne. onların evine acil bir şekilde gitmem gerek. Ama kesinlikle geç kalmayacağım. Bilirsin oda en az senin kadar dakiktir.
Sözümün burasında bana doğru dönmüş sırıtan David’e dil çıkardım.
Annemde kısa bir sessizlik oldu.
-Anne orada mısın?
-Evet buradayım canım peki ona güvendiğimi ve seni çok geç olmadan eve getirmesini söyle.
Gözlerimi devirdim.
-Tamam. Sonra görüşürüz.
Telefonu kapattım. David konuşmaya başladı.
-Elbette seni geç olmadan evine götüreceğim Kate’in bu konuda endişesi olmaması gerektiğini söylemeliydin.
-Çok özür dilerim bu anaokulu çocuğu muamelesine daha fazla katlanmak istemedim.
Güldü.
-Bu arada senin aciliyetlerin de oldukça garipmiş.
Tek kaşını kaldırıp bana bakıyordu. Sorusunu duymamış gibi başımı çevirdim.
-Önüne bakmalısın.
Yandan bakınca gözlerini devirdiğini görebiliyordum. Nedense vampirlerle ilgilenmemden pek hoşlanmıyordu. Bir süre hiç konuşmadık.
-David?
-Efendim?
-Liz’in kocasının insan olması bende Liz hakkında bazı düşünceler oluşmasını sağladı?
-Ne gibi?
-Mesela Liz’in çok güçlü bir vampir olduğu konusunda. Haksız mıyım?
Yine gerginleştiğini anlıyordum. Direksiyonu kavrayan eli sıkılaştı.
-Haklısın. Bu yüzden senin onun yanına gitmende bir sakınca görmedim.
-Sen ondan daha mı fazladır vampirsin?
-Evet. Bir 15 yıl kadar.
-Ama ondan daha zayıfsın.
Arabanın hızı arttı aynı zamanda direksiyondaki elde fazla sıkılaştı.
-Yani demek istediğim sen beni ancak 3 dakika kadar öpebiliyorsun sanırım çocuk yapmak daha kapsamlıydı?
Sorumu duymamış gibi yola bakıyordu. Bende ona bakmayı kesip gözümü yola diktim.
-Ama bir yandan da o yaralı hallerimde ki zaman aklıma geldi. Öyle kanlar içinde yatarken herkesten daha yakın durabiliyordun?
-Çünkü o zaman kanın dışarıya çıkmıştı ve pıhtılaşmaya başlamıştı. Yani elbette zordu ama o an yaşaman için o kadar endişeleniyordum ki boğazımı ikinci plana atabiliyordum.
-Kan dışarı çıkınca daha zor olması gerekmez mi?
-Hayır. Taze, sıcak ve akışkan kan hepsinden daha iyidir. Kan dışarı çıktığı an vücudunun bir özelliği olarak pıhtılaşmaya başlar. Aynı zamanda dışarının etkisiyle soğumaya da başlar.
-Tazelik?
Bana döndü. Sorduğum soruları tekrar düşünmeme neden olabilecek bir bakıştı. Bakışlarının etkisi işe yaramıştı oturuşumu düzelttim ve saçmaladığımı fark ettim. En azından bilmemem gereken şeylerdi ama o sorumu cevapsız bırakmadı.
-Oksijen yanıcı bir gazdır. Kanın içindeki alyuvarlar hazırlıksız bir şekilde dışarıyla temas kurarsa oksijenin etkisiyle kurumaya ve sığ bir kelime olacak ama bize göre bayatlamaya başlar. Kuruması falanda bu nedenle.
-Yaa...
Hayret kelimesini dudaklarımdan men edememiştim. Ama çenemi artık kapasam iyi olacaktı. David’in kapatmayı tercih ettiği konuyu bu sefer sessiz bir şekilde onayladım.
Eve girdiğimizde görünürlerde kimse yoktu. Sasha bir ağacın tepesinde müzik dinliyordu beni görünce gülümseyerek ağaçtan inanılmaz bir hızla tam önüme indi. Ufak bir çığlık ağzımdan kaçtı. David sinirlice Sasha’ya baktı.
-Bazen onun yalnızca bir insan olduğunu unutuyorsunuz bu canımı sıkıyor.
Sasha dudaklarını hafifçe büzerek özür diler bakışlarla bakıyordu.
-Çok üzgünüm korkutmak veya başka bir niyetle yapmamıştım.
David kızgınca başını salladı. Eddie her zamanki alaylı gülüşüyle insan yürüyüşünde yanıma geldi. Hatta daha yavaş sanki David’e bir şeyler kanıtlamaya çalışır gibi. David bunu fark etti ama fazla üstünde durmadı. Eddie elimi tutup öptü. Küçük bir hoş bir reverans yapıp eğildi. Gülerek ona baktım.
-Bazen çok komik olabiliyorsunuz.
-Ne o güzelim hoşuna gitmedi mi? Yoksa David hala o yıllarda mı yaşıyor?
Küçük bir kahkaha attı.
-Ben bunu bilerek yapmıştım ama David 1800’lü yılları hala üstünden atamamış gibi.
David Eddie’nin küçümsemesinden çok benim kelimelerime takılmıştı. Sanırım onu komik bulduğumu sandı bu canını sıkmış olabilirdi arkasını dönüp bahçedeki oturaklara yöneldi. Bu anlamda dememiştim. Onun yanlış anlaması benimde canımı sıkmıştı ben onun eski düşüncelerini çok hoş bulurken o...
-Takılma sen ona fazla düşünür her şeyi. Hem sen bu ailede yanlış kişiyi seçtin şekerim.
Gururla kendini gösteriyor kumral biraz uzun saçlarını baş hareketiyle geriye atıyordu. Yüzümü asarak ona döndüm.
-Eğer beni öldürmemek için delirmeseydin belki.
Sonra onu süzdüm bakışlarımda küçümseme vardı.
-Ama yok sanırım kan olmasa bu seferde kadınlar için delirirdin sen. Ben herhangi bir şeyle kendini kaybetmeyip düşünebilen kişilerle ilgileniyorum.
Hala elinde olan elimi çekip David’e yürüdüm. Arkamda sesini duyabiliyordum. Gülerek;
-Ahh bu çok küstahçaydı. Acıttı.
Dediğini duydum. Ama David’in dudaklarındaki kıvrım kendimi iyi hissetmeme neden olmuştu. Gözlerim Lillie’e takıldı. Bir farklılık vardı ne olduğunu anlayamamıştım. Biraz daha dikkatle bakınca saçlarının rengini değiştirdiğini gördüm. Sarının çok koyu tonuna çevirmişti. Aradada gölgeler vardı. Ona dikkatle baktığımı görünce dişlerinin göstererek güldü.
-Nasıl?
-Ahh harika Lillie bayıldım. Kızılda güzeldi ama bu renkte muhteşem olmuş.
Kalkıp ona sarıldım. Bana çok rahat sarılabiliyordu. Araba sesi duyunca arkamı döndüm. Siyah bir Mercedes bu tarafa doğru geliyordu. Ne olduğunu görmek için gözlerimi iyice kısıp baktım. Ve iki siluet dikkatimi çekti. Bunlar Liz ve Hector olmalıydı. Hemen meraklı bakışlarla David’ e döndüm. Onaylarcasına başını salladı. Meraklı ve heyecanlı halim Eddie’yi güldürüyordu ama açıkçası umurum da bile değildi. Ben onları bekliyordum. Sonunda araba bize yakın bir yerde durdu ve aslında abrasının arkasında kendi koltuğunda oturan miniği de görmüş oldum. Liz’in gözleri benim üzerimdeydi. Hareketleri bir insana göre
bile yavaştı. Hector da arabanın içinden bir ara bana baktı ve gülümsedi. Sonra karısına cesaret vermek ister gibi gülümseyip koluna dokundu. Liz silkindi ve gülümseyerek arkadaki bebeğine baktı. Arabadan inip onu kcağına alırken bende onları inceleme fırsatı buldum. Liz uzun ve güzel bir kadındı. Elbette çok güzeldi. Saçları koyu turuncuydu. Gözleri mavi ve yeşil karışımı bir lesti. Ve bu lense uyan çok hoş bir göz makyajı yapmıştı. Hector’sa bir erkek boyundan biraz daha uzun ve dik biriydi. Sağlam yapılı erkek denir ya o derecede güzel ve kendinden emin bir yürüyüşü vardı. Arabadan inişi çocuğuna ve karsına yönelişi. Küçük oğlunu tutuşu. Gözlerim bu sefer küçük bir kafaya dikkat çekti. Bu küçük çocuk turuncu ve sarı karışımı saçları olan, gerçek yeşil gözlere sahip ve bir kız kadar güzel olan bir erkek bebekti. Babasının kucağında gülücükler saçıyordu. Çok güzel bir bebekti. Babası gibi sevecen bakışları vardı. Annesiyse şuan yalnızca bana ve David’in elini tutan ellerime bakıyordu. Liz’in nedense hep beni seveceği ve ilgileneceği aklımdaydı. Çünkü oda bir insanı tercih etmişti bana karşı olumlu düşünceler sergiler diye düşünmüş beni merak ettiği için geldiğini sanmıştım. Belki de o kadar sevilmiyorumdur?
Yazar: Leonard Clever
=================
43.Bölüm 'Eddie Vakası'
43.Bölüm ‘Eddie Vakası’
Liz bir süre daha beni süzdükten sonra yüzüne gerçek mi sahte mi ayırt edemediğim bir gülümseme takıp kocasıyla beraber yanımıza geldi. Bense hala biraz aptal gibiydim. Tahmin ettiğiniz aslında istediğiniz ve heves ettiğiniz bir şeyin elinizde kalmasının verdiği hissiyatla o kadar meşguldüm ki kendime gelememiştim. Liz tam karşımıza gelip elini uzattı ama ters elini uzatmıştı elini
sıkmam için David’in elini bırakmam gerekiyordu. Tereddüt etmemeye çalışarak elimi çekip gülümseyerek elini sıktım.
-Ben Elizabeth Madson. Kocam Hector ve oğlum Leonard Madson. Seni uzun zamandır görmek istiyordum Melanie gördüğüme gerçekten sevindim.
-Be.. bende mutluyum sizi -lafın burasında Leonard’a bakıp gülümsedimgördüğüm için.
Hector tok ama etkileyici sesiyle karısının elini bırakıp oğlunu tek eline alarak elini bana uzattı. Nedense onu gülümsemesi bana daha samimi geliyordu belkide aynı ırktan olmamızdan kaynaklanıyordu. İnsan vampir ayırımını David’le sevgili olduğum an bıraktığımı bırakmak zorunda kaldığımı hatırlayıp saçma düşüncelerime son verdim.
-Bu kadar vampirin arasında tek insan olma özelliğimi kaybettirdiğin için sana biraz kızgınım ama onun dışında David’le olduğun için mutluyum Melanie. Buraya gerçekten memnun bir şekilde geldim.
Dişlerini gösteren bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Bende gülümseyerek başımı salladım.
-Aslında bu özelliğini kaybetmemen için elimden geleni yaptım Hector ama...
Dudaklarımı aşağıya doğru büzdüm. Herkesten gülme sesleri geliyordu. Victor’unda bahçeye geldiğini görmemiştim. David’de yanımda gülümsüyordu.
Eddie kocaman bir kahkaha atıp yanıma geldi.
-Emin ol elinden geleni yaptı Liz. Bu kızda bir şey var onu öldürmek için neler yaptığımı bilemezsin ölmediği gibi bizi de bırakmıyor. Çok yapışkan bir şey giderken şunu da alıp çöpe atar mısınız? Tadı güzel gelirse tenhada sıkıştırıp sana sunabilirim Liz. Benim yeme yasağım var ama senin yok. ?
Sanki söylediklerini bütün kalbiyle söylüyormuş gibi meraklı ve yalvaran bakışlarla Liz’e bakıyordu. Bir elini de kiliselerde İsa’ya yalvaran insanlar gibi çenesinin altında birleştirmişti. Aslında sinirlenmiş ve bozulmuştum. Liz’de gülmemek için dudaklarını sıktı. Tüm gücümle Eddie’nin ayağına bastım.
-Kızı utandırmayı keser misin Eddie.
Eddie Liz’in uyarısını ve David’in tehditkar bakışlarını hiçde umursuyor gibi gözükmüyordu. Yanımdan uzanıp Leonard’ı kucağına aldı. Liz ve Hector’a özellikle baktım ama onu Eddie’ye verirken hiçbir tereddüt yaşamamışlardı. Eddie Leonard’a acayip sesler çıkararak yanımızdan uzaklaştı. David elini Liz’e uzatıp gülümsedi.
-Geldiğiniz için mutluyum Liz. Görüşmeyeli biraz olmuştu.
-Seni en son Meredith’in cezası için bana yalvarmadan hemen önce görmüştüm. Yoo hayır ondan sonrada gördüm.
Meredith’in ismi geçince bedenimde ve beynimde bir kasılma hissetmiştim.
Bana çevrilen bakışlarda bunu yalnızca benim hissetmediğimde anlaşılıyordu. Liz biraz çekinerek elini koluma dokundurdu.
-Özür dilerim Meredith’i bilmiyor muydun?
Birkaç saniye sonra ancak başımı salladım.
-Hayır Meredith’i çok iyi bildiğim için ... şey benim için bir sorun yok tamam mı.
İçerinin gerildiğini hisseden Hector başını hafifçe sallayıp içeriyi gösterdi.
-Liz yorulmamış olabilir ama ben yoruldum ve insanlar bu kadar ayakta kalmaz. Artık yalnız olduğum için beni umursamazlık yapamazsınız Mel’de var.
Gülerek gelip kolumu tutup içeriye doğru çekti. Anlaşılan Hector’da çoktan bir Johnson olmuştu. Yani onların dilinden anlayan demek istemiştim.
İçeride bir özlem giderme ve konuşma telaşı vardı. David’de yanımda oturmasına karşın Hector ve Aaron’un muhabbetine katılmıştı. Liz, Sasha ve Lillie de kendi aralarında benim bilmediğim bir sohbet içindelerdi. Eddie’de Leonard’la oynuyordu arada sırada çocuğun kolunu dişlerini arasına alıp Liz’e bakıyordu. Ondan gereken bakışları görünce gülerek miniğin şişman kolunu öperek bırakıyordu. Bunu büyük ihtimalle şaka maksadıyla yapıyordu belkide gerçekti konu Eddie olunca hiç bir şeyi kesin olarak söyleyemezdim.
Uzaktan bakınca ‘vampir’ kuzeninin ‘insan’ sevgilisini görmeye gelen birilerinden çok uzakta kalmış ve sonradan buluşan mutlu bir aile tablosu sergiliyorlardı. Arada sohbetinin arasından bana gizli bakışlar atan Liz’i yakalıyordum. Bende gülümseyerek cevap verip bakışlarımı başka tarafa çeviriyordum. Bu hiç de tahmin ettiğim bir buluşma olmamıştı. David nasıl olmaz da burada ne kadar kasılıp unutulduğumu göremezdi. Sözde benim için gelinmişti ama iki üç kelimeden başka bir şey söylememiştim. Lillie’nin şen kahkahası odada yankılandı. Herkes kendi âlemindeydi. Eddie benim durumumu anlamış uzaktan bana gülüyordu. Bense elimle onu tehdit edip beni küçük düşürecek tek kelime ederse onu öldüreceğimiz anlatmaya çalışıyordum. Liz onun gülüşünü gördü.
-Eddie ne diye kendi kendine gülüyorsun? Bak oğlumun sağını solunu çimdikliyorsan seni öldürürüm. Ağlayınca ne zevk alıyorsun bilmiyorum ben susturmak için neler çekiyorum.
Eddie gülerek başıyla beni işaret etti.
-Şu adem oğlunun halini görmüyor musunuz? Garibim elektrikli sandalyede oturuyor gibi. Kokun ağız sulandırıcı olabilir şekerim ama burası bizim mekanımız öyle kolay değil içeri girebilmek seni öldürmeye teşebbüs ettiğim zamanlarda David’e biraz daha aşık olmadan bana izin vermeliydin. Biraz geride kalmaya alışsan iyi olur.
Eddie her zaman insanları aslında kendi türündekileri da aşağılamayı küçük düşürmeyi severdi ama bu sefer çizgiyi aşmıştı buna alışmam gerektiğini biliyordum ama bu ortamda bunu yapmamalıydı. Ve gerçekten böyle düşündüğünü de bilmiyordum. Hep sevecen ve onlardanmışım gibi davranmışlardı. Şimdi aradaki çizgiyi çizmeleri o kadar tuhaf gelmişti ki.
Odaya anında bir sessizlik düştü. Herkes bakışlarını bana çevirdi. Aaron, Sasha ve Liz’de acıma, Victor ve Lillie’de mahcup, Hector’da ise merak görüyordum. Yanımda yüzünü bana dönmüş kişiyeyse bakmaya bile cesaret edemiyordum. Yüzümde ki tek değişiklik rengiydi. Kırmızıya çaldığını hissedebiliyordum. Onun dışında tek mimik gösteremiyordum. İçimdeyse fırtınalar kopuyordu. Son gayretle Eddie’ye döndüm gülümsüyordu ona kızgın bir bakış bile atamıyordum. Çünkü haklı olduğunu görebiliyordum. Ona bakışımla yüzümdeki ifadeyi gördü gülüşü anında soldu. Kenara itilmiş,utanmış ve gerçekten üzülmüştüm. Konuşmam gerektiğini hissediyor ama sesimin nereye gittiğini bulamıyordum. Tam bu sessizliğe son vermek isteyen Lillie ağzını açmıştı ki daha fazla aşağılanmak istemedim.
-Eddie bazen söylenmemesi gereken gerçekleri bir anda söylüyor değil mi?
İsterik bir gülümseme yapıştırdım yüzüme. Aslında bunların gerçek olduğunu söyleyerek onları birazda olsa düşündürme veya üzme çabasındaydım. Artık ne kadar anlaşılırsa.
-Ama sorun şu ki zamanlama hatası oldu bunu en azından iki üç gün sonra yapmalıydı. Neyse sizi görmek gerçekten güzel umarım gitmeden tekrar görüşürüz ama benim artık gitme zamanım geldi.
Ayağa kalktım David’de benimle birlikte kalktı. Bir şeyler söylemek istiyor ama söyleyemiyordu. Eddie ortalığa öyle bir şey atmıştı ki.
-Rahatsız olmayın lütfen. Ben giderim sizi iyi akşamlar.
Kapıya yöneldim. Gitmeden Eddie yüzüne kaçamak bir bakış attım yüzü allak
bullak olmuştu. Kucağındaki çocuğu unutmuş gibi Lillie’ye bakıyordu. Lillie ise ona hiçde dostça bakmıyordu. Artık bakışlarımı çektim. Boğazımdaki yumru ve kalbimdeki ağırlıkla Johnson’ların salonundan ayrıldım. Arkamdan bir ses gelmiyordu. Ayak sesi de. Demek David’de rahatsız olmayın derken nasibini almıştı. Pekâlâ, öyle olsun.
Burası şehrin dışında kaldığı için taksi bulamazdım eve kadar yürüyemeyeceğime göre David beni biraz yürütüp öyle gelmek istedi sanırım. Şuan bir arabam olsun o kadar istiyordum ki. Onun yüzüne bakmak veya konuşmak istemiyordum. Bu düşünceyle hızla çalıları itip ana caddeye çıktım. David’de evden çıkmış beni arıyordu. Yüzümü çevirdim o sıra bir araba sesi duyup arkamı döndüm. Bir araba!
Elimle işaret edip durdurdum. Gri bir arabaydı. Anlayabildiğim sadece bu. İçinde bir adam ve bir kadın vardı.
-Pardon rica etsem ne tarafa gittiğiniz söyler misiniz? Bir dağ yürüyüşünden yanlış yola saptım ve burada kaldım.
-Teencarter’a doğru gidiyoruz.
-Beni de oraya girmeden şehir merkezinde bırakabilir misiniz?
-Tabi gel.
Kadın arkadaki montunu kucağına aldı. Bende sabahtan beri ilk kez dönen
şansım için teşekkür ediyordum. Arabaya binip kapıyı kapattığım sıra David’in bana bakan yüzünü gördü görmemiş gibi hemen bakışlarımı kaçırdım.
Adının Vanessa olduğunu öğrendiğim kadın ve sevgilisi beni şehir merkezinde bırakmıştı. Aslında akşamın bu karanlığında buna nasıl cesaret ettiğimi bilmiyordum ama aşağılanma ve utanç o boyuttaydı ki ne yaptığımı anlayamamıştım. Şehir merkezinde tekrar teşekkür ederek indim. Bir taksiye atladım.
-Lake Placid tarafına lütfen.
-Gölden sapalım mı? Diğer yakası mı?
-Siz gidin lütfen ben size söyleyeceğim.
Bir an önce onlardan uzaklaştığımı bilmem gerekiyordu. bana ne olduğunu anlamamıştım birazda kırılgan davrandığımı anlayabiliyordum ama buna engel olamıyordum. Benim yerim orası değildi işte değildi ne diye kendime bir yer açma derdindeydim ki?
-Evet ne taraftan?
-Şey gölün karşı yakası. 11. ışıklar.
Evin önüne gelince. Bir yığın para verip sendeleyerek taksiden indim.
Harçlığımda bitmişti. Harika Liz bana şimdiden pahalıya maal oluyordu.
-Mel geç kaldığının farkında mısın? Ne oldu?
- Anne şimdi hiç sırası değil lütfen buradayım ve iyiyim izin ver odama çıkayım.
-Sorun mu var bir şey mi oldu?
-Hayır olmadı.
Tanımadığım bir arabada şehir turu yaptığımı bilse felç geçirebilirdi. Annem biraz daha söylendi ama onu duymazlıktan gelip odama çıktım. Çantamı yere fırlatıp kendime de yatağa attım. Düşünceler düşman askerlerinin doğru anı beklemesi gibi beklemiş şimdiyse taarruza geçmişti. Kafamı silkeleyip hızla kalktım. İzin vermeyecektim. Üstüme değiştirip kulaklığı da alıp yatağa girdim. Ödevlerim vardı ama umursamadım. Uyumaya odaklanıyordum. Bu gün olanları düşünmemek için olağanca gücümle kendimi meşgul ediyordum. Çarpım tablosunu sayıyor veya Romeo ve Julliet’i İspanyolcaya çeviriyordum. Kaç saat bunu yaptığımı bilmiyorum ama beynim çalışmaktan yorulduğunda bitkince ve rahatsızca uyuduğumu anımsıyorum.
Sabah uyandığımla kendimle hem gurur duydum hemde küfür ettim. Gurur duydum onları tekrar düşünüp kendime eziyet etmemiştim küfür ettim çünkü o kadar saat uyumama rağmen hiçde dinlenmiş hissetmiyordum. Yatakta kalkıp üstümü değiştirdim annemle kahvaltımı yapıp kapıyı açtım. Karşımda iki kişiyi buldum. İkisi de büyük ihtimalle cesaret edip kapıyı çalmadan çıkmamı bekliyorlardı.
Colin,David ? burada ne işiniz var?
-Seni bekliyordum Mel. okula beraber gideriz diye düşünmüştüm.
-İyi etmişsin bende sana mesaj çekecektim ama unutmuş-
-Seninle konuşmam gereken şeyler var Melanie. Gidelim.
-Biyoloji dönem ödevini yaptın mı Mel?
Colin’e döndüm. Yapmamıştım.
-Bu korku bakışları bana yapmadığını gösteriyor. Sana iyi bir haberim var bende fazladan bir ödev var. Ama flashda gidip çıkartmamız gerek.
-Bana bunu yapar mısın cidden Colin?
-Elbette. İkisini de yapmıştım biri yedekti. Senin için seve seve veririm. Tabi gidip çıkartmamız gerek.
-Tabiki çok teşekkürler.
-Melanie!
David bana seslenmiş ama Colin’ kızgın bakışlar atıyordu. Onlara doğru yürüdüm.
-Seninle okulda görüşürüz David. Oradada konuşabiliriz ama ödevi orada yapamam.
-Ama Melanie seninle gerçekten konuşmam gerek.
Colin’e yaklaştım.
-Tamam okulda gerçekten konuşabiliriz. Orada görüşürüz David.
Colin’le beraber yürüyerek okula doğru gittik. Biraz yürüdükten sonra Colin bana bakmadan konuştu.
-Biraz çıkarların içinde olsa benimle geldiğin için mutluyum Mel.
İnledim. Bunca karmaşa arasında birde Colin’in duygularıyla gerçekten uğraşamayacaktım.
-Hayır hayır o anlamda demedim gerçekten. Her şeyinin David olmadığını ona gösterdiğin için.
Haklıydı. Colin hep haklı olurdu zaten. Okula geldiğimizde elimde hiç bir şey yapmadan tuttuğum bir biyoloji ödevi vardı.
-Kendimi gerçekten kötü hissediyorum Colin. Ödev konusunda.
-Saçmalama. Senin bana yaptıklarının yanında lafı bile olmaz borçlarımı yavaş yavaş ödediğimi farz et.
Kapının önünde yaslanmış bekleyen Eddie’yi gördüm. Ona kırgın olmam gerekiyordu ama değildim gerçekten değildim. O yalnızca biraz sert de olsa gerçekleri sçylemişti. Yanında yavaşça
-Günaydın Eddie diyerek geçecektim ama kolumdan tuttu.
-Biraz konuşabilir miyiz?
-Bu sabah Johnson’larda hep seninle konuşmak istiyor. Neyse biyoloji dersinde görüşürüz Mel.
-Görüşürüz ve tekrar teşekkürler Colin.
Başını sallayıp gitti. Eddie bir süre bana baktı. Sonra nefesini abartılı bir şekilde üfleyip
-Özür dilerim.
Dedi. bense hala suratına bakıyordum. Sanki esas söylemesi gereken şey söylememiş gibi.
-Dün akşam için. Söylediklerim için.
-Evdekilerin sana bu kadar kızacağını tahmin etmezdim tamam Eddie onlara özür dilediğini ve Mel’inde kabul ettiğini söyle de kapansın şu konu.
Eddie bakışlarını yere eğdi.
-Ben gerçekten üzgünüm Mel. Sanırım bu sefer fazla ol-
-Tamam tamam ciddi anlamda söylediklerini her zamankiler kadar önemsedim. Yani geriye bakıp düşünmedim bile.
Söylediklerimin ilk kısmı yalan ikinci kısmı ise zoraki doğruydu.
Eddie bir süre bana baktı.
-Kısacası sen her zamanki Eddie’sin işte. Aşağılamaktan, özellikle insanlarla dalga geçmekten oynamaktan hoşlanan Eddie. Sana kızgın değilim arada bir üzülüyorum o kadar. Sen diyorsun ya bazen yanlış kişiyi tercih ettin diye işte benim gibiler hiçbir zaman seni tercih etmeyecek Eddie. Lena’da veya bir başkası da. Onların ancak beyinlerini ele geçirerek kontrol edebilirsin. Bu gerçekten üzücü olmalı. Kimsenin seni ciddi anlamda umursamamasından bahsediyorum. Söylediklerinin canımı yakması için uğraştım emin ol ama seni etrafındaki diğer insanlar gibi- yeterince umursamıyorum Eddie.
Söyledikleri canımı cidden yakmıştı ama ben bir insandım çok rahat yalan söylerdim ve ben yine bir insansam ve insan hislerim varsa onlar şuan da karşımda duran Eddie söylediklerimden olumsuz anlamda etkilendiğini söylüyordu.
Yazar: Leonard Clever
=================
44.Bölüm 'Beklenmeyen Sıcacık Bir Hediye'
44.Bölüm ‘Beklenmeyen Sıcacık Bir Hediye’
Eddie’i eskiden yaramaz çocuklar gibi görür ve söylediklerine gülerdim. Çünkü hiçbir zaman bu kadar aşağılayıcı konuşmazdı. Bana karşı en azından. Söylediği en can alıcı noktama değmişti. Başımı hızlıca sallayıp yanından uzaklaştım David’i arka planda görür gibi olmuştum ama önemsemedim hızla yürüyüp
derse girdim.
Derste kafamı sıraya yaslayıp dün düşünmek istemediğim gerçekleri beynimde sıraya koydum. David’e küsmemem veya darılmamam gerekirdi o bir şey yapmamıştı. O kadar kişi içinde ki bakışlarına bir türlü ısınamadığım Liz’in yanında bana dış kapının mandalı gibi davranan aşağılayan Eddie’ydi. İçimde David’i gördüğüm andan beri duygular vardı. bazen birbiriyle çelişen duygular. Eddie’ye karşı hiçbir zaman bu kadar salt nefret hissetmemiştim. Açıkçası herhangi birine. Çünkü konu David’di. O farklıydı o hayatımdaki birçok şeydi. Ve onunla ilgili önüme koyulan taş o kadar büyüktü ki sanki bu engeli Eddie yaratmış gibi ona sinirlenmiştim. Bir daha Eddie ile eskisi gibi olacağımı sanmıyordum. David’e tavır almamak için elimden geleni yapmalıydım. Veya yapmamalıydım David ile bir hayatım olamazdı. Bu yıl bitince okulumda bitecekti. Ailem uzun süredir üniversite hayalleri kuruyorlardı. İyi bir üniversiteye başlayacak ve David’i bırakmak zorunda kalacaktım. Yada bu böyle olmazdı. David ile konuşmalıydım evet. Kafamı sıradan kaldırmadan zilin çalmasını bekledim. Çalınca yavaş yavaş kapağını bile açmadığım kitabımı çantama yerleştirip kapıya ilerledim. Koridorun sonunda sınıfa doğru gelen David ‘i gördüm. İçimi çekip bana doğru gelmesini bekledim. Yüzünde endişeli ve ..ve sanki özlemli bir hal vardı. bana gelirken ki görünüşünü inceledim. O farkında bile olmasa o kadar kendine güvenen, mükemmel ve güven vermenin yanından bile geçmeyen bir yürüyüşü vardı ki. Etrafındaki kızlar göz ucuyla ona bakıyorlardı. Bana geldiğini bilse bile bunu umursamayan tiplerse alık kediler gibi ona bakıyorlardı. Oysa bana geliyordu ..bana.
Yanıma geldiğinde sıkıca elimden tutup beni göğsüne bastırdı. O kadar sıkı sarılmıştı ki ayaklarım yerden kesilmişti. Onun kollarında bez bebekler gibi öylece kalmıştım. Ne ses çıkarıyor nede hareket ediyordum. Bir süre kollarını benden ayırmadı başını saçlarımın arasına koyup kokumu içine çekti. O kadar yakınındaydım ki bunun boğazını yaktığını hırıltılarından anlayabiliyordum umursamayıp saçlarıma küçük öpücükler kondurdu. Onun kollarında etrafıma bakındım. Kızlar bana ve David’e bakıyor çoğu omuz silkip yüzünü çeviriyordu. Sonunda beni bıraktı ellerimi tutup beni kenara doğu çekti.
-Seninle konuşmam gerek çıkalım lütfen buradan.
Elimi kaçmamdan korkar gibi sıkıca tutmuş beni hep oturduğumuz banka doğru sürükledi. Sesimi çıkarmıyordum. Beni yanına oturtturup gözlerime baktı.
-Dün akşam Eddie’nin söyledikleri zerrece umurumda değil. Duydun mu beni?
Gözlerine baktım.
-Sen benimsin benimlesin onun dışında bir şeyi umursuyor gibi mi duruyorum?
...
-Şu sessiz protestoyu kes artık Melanie! Bu Hiç bir şeye yardımcı olmuyor.
-Neye yardımcı olmalı? Amacımız ne? Bir hedefimiz beklentimiz olsa tamam. Her şeyi yapmaya hazırım ne kadar farklı olsakta ailenin arasına girmeye, durumunu kabullenmeye yardım etmeye varım. Ama bu...-kafamı olumsuz anlamda salladım- böyle olmuyor David.
Elimi sıktı.
-Olmayan bir şey yok. Sen kafanda neler kuruyorsun bilmiyorum ama sıkıldım
artık Melanie. Sana onlarca kez söyledim bu konuda senin ne düşündüğünü önemsemiyorum artık ‘seni asla ama asla bırakmayacağım’ bunun dışındaki herşeyi kabul ederim ama bu konuda taviz vermiyorum. Benim kan emen bir ucube olduğumu söyleyipte bırakamazsın beni bunu daha önce düşünmeliydin.
David’in bu sert konuşması karşısında omuzlarımı düşürüp olduğum yere sindim. Kazandığını anlatan bu hareketleri sessizce izledi. Bir süre ikimizde konuşmadık. Sonra elini çenemin altına koyup kafamı kaldırdı. Dudaklarıma değen dudaklarını hissedebiliyordum. Şuan David’i kalbimde, dudaklarımda ellerimi sıkıca tutan avuçlarımda hissedebiliyordum. Beni büyük bir arzu ve sevgiyle öpüyordu. Bende dudaklarımı önce ayırıp içimi çekip sonra birkaç santim ötemdeki dudaklarına karşılık verdim. Gülümseyip yüzümü ellerinin arasına aldı. Beni korkutmak için vampir dişlerini gösterince alt dudağını dişledim. Gülerek geri çekildi. Elini dudağının üstüne koydu.
-Biraz önce beni ısırdın mı?
-Hep sen mi insanları ısıracaksın onların intikamını almak içindi.
-Bu intikam hoşuma gitti.
Neredeyse David’in kucağında onu şevkle öperken bizi ne kadar kişinin izlediğini bilmiyordum bunu ne kadar umursadığımsa ayrı bir konuydu.
Eve doğru giderken David’in arabasındaki cdleri karıştırıyordum. Elime diğerleriyle tarz olarak hiç uymayan bir cd geçti. Ona doğru salladım.
-Buda arasına şekil olsun diye mi var?
-Hayır seni bu arabaya atabilmek için çok önce almıştım.
-Komik değil.
Tekrar cdyi incelemeye başladım. Benim mp3’de de vardı.
-Bu şarkıyı severim böyle şeyler dinlediğini bilmezdim.
-Dinlemiyorum zaten gerçekten seni arabaya alabilmek içindi.
Kafamı hayretle ona çevirdim. Omuz silkti.
-İlk zamanlar seni evine falan bırakırken açar konuşacak bir konu olur diye tutuyordum.
Uzanıp elimden aldı ve pencereden dışarıya attı. Bana dönüp sırıttı.
-Artık gerek kalmadığına göre o şeye ihtiyacım yok. Zaten başta da fazla aptalca gelmişti ama fırsatları değerlendirmek gerek.
Alınmıştım. Benim dinlediğim ve gayet de hoşuma giden bir şarkıydı.
-Sana gerçek anlamda dinlenecek bir şeyler vermeyelim.
Uzanıp bir cd’yi elime tutuşturdu.
-Dinlemelisin.
-Dur tahmin edeyim bu şarkıyı ilk çıktığı zamanlarda dinlemişsindir sen. Kaç sene önceydi? 100 mü? 150 mi
?
Şarkıya bakmadan çantama attım. Bir ara belki dinlerdim.
-Ama bu şarkıyı dinlerken aklıma hep sen gelmişsindir. Neden bilmiyorum anlatılan kadın senmişsin gibi. İlginç.
Ahh tamam kesinlikle dinleyecektim.
Evin önüne gelince arabadan indim. David’de gülerek dolanıp yanıma geldi.
-Bunu seviyorum.
-Neyi?
-Böyle hoplaya zıplaya arabadan inişini gideceğin olmanı bile daha az hatırlatıyor.
Güldüm bunu bilerek yapmıyordum.
-Bak istersen gelmeye bilirsin ama ben söylüyorum Liz yarın akşam yemeğine çağırıyor gelmeni çok istediğini söyledi ve bana bunları söyletmek için yarım saat yalvardı.
Bir süre düşündüm. Onu tekrar görmek istiyor muydum? Hayır pek sayılmaz.
-İstersen gelmezsin?
-Hayır istemiyorum David.
-Şey ertesi gün gidiyor.
-Gitmesem olmaz mı? Zaten hiçbir şey yemeyeceksiniz ve açıkçası onu bir daha görmek istediğimden emin değilim. Yanlış anlama David ama Liz’le aramızdaki
iletişimin iyi olduğunu veya olacağını hiç sanmıyorum.
-Anlıyorum ve tabiî ki de gitmesek olur. Bende seni onunla görüştürmeyi istemiyorum eğer bir kez daha sana o acıyan bakışlarla bakarsa boynunu koparacağımdan korkuyorum.
O günü hatırlayıp iç çektim. Elini saçlarıma dokundurdu.
-Liz benim hayatımda önemli bir yerde değil. Senden başka hiç kimse değil. Ailem olduğuna bakma. Victor ve Lillie hariç diğerleri her zaman kendini düşünmüştür. Ve bizim gibi eski vampirlerin yanında olmak ayrıcalıktır.
Biliyordum aslında tahmin ettiğim bir şeydi. Lillie Victor ve David ayrılmaz aileydi diğerleri daha sonra katılmış ve daha güçsüzdüler.
-Yarın biz bir yerlere gidelim mi? Yemek olabilir seni götürmek istediğim bir yer var.
-Olur. Yarın görüşürüz beni sabah almaya gelecek misin?
Elini çeneme koyarak
-Elbette dedi. Dudaklarını ayırdığında bakıyorlar mı diye pencereye döndüm. David sırıttı.
-Kimse bakmıyor.
Deyip dudaklarımı minik minik öpüyordu.
-Tamam yarın kapıda asker gibi dikilmene gerek yok geldiğinde kapıyı çal.
Göz kırpıp dudaklarımı zar zor ondan ayırdım. Sabah ki hallerini anladığımı görünce homurdandı. Güldüm ve eve girdim.
Annem güzel yemekler hazırlamıştı ben mutluydum ama sofradaki gerginlik hissediliyordu.
-Bir sorun mu var?
Bana döndüler
-Ne gibi?
-Bilmem fazla gergin gibisiniz?
-Sende fazla mutlu gibisin. Dünden bu gününe ne oldu böyle?
Babam homurdandı.
-Annen her zamanki gibi mutlu birini görünce onuda kendi gibi yapmaya çalışıyor aldırma.
Dedi. babamı hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Ne cevap verecek diye anneme döndüm. Hiç bir şey demeden önüne döndü. Yüzünde üzüntülü bir ifade vardı.
-Siz gerçekten iyi misiniz? Bir şey olmuş anlatmak ister misiniz belki yardımım –
-Bu evde ne zaman her şey açıkça konuşulup soruldu ki? belkide eksiğimiz bu işte hiç bir şeyi konuşmuyoruz.
Babam bana söylediği kelimeleri anneme bakarak dile getirmişti. Kaşlarımı hayretle yukarı kaldırdım. Anlaşılan annem bir şey yapmıştı babamı kızdıracak hemde çok kızdıracak bir şey. Annem dahada utanarak başını başka tarafa çevirdi ama masadan kalkmadı. Kendi kurallarına uyardı. Yemeğimi bitirdiğim sıra anneme eğilip hafifçe ‘ben yukarıdayım anlatmak istediğin zaman gelebilirsin ödev yapacağım anne’ diye fısıldadım. Bana anlatmadan yapamazdı. Bunu bildiğim için bu sefer ben söylemiş onu bu yükten kurtarmıştım. Başını tamam anlamında salladı. Odama çıkıp ödevlerimi yapmaya başladım. Aradan 34 saat geçmiş olacak ki annem kapıyı hafifçe açtığında kafamı kaldırdım. Boynum ağrıyordu.
-Yorulmadın mı? Sana bitki çayı getirdim yeter bırak artık.
-Bitirdim gibi bir şey. Kalanıda yarın yapacağım bıraktım.
Annemin elindeki bardağı alıp ona bakmaya başladım. Bir süre sonra oda anlatmaya başladı.
-Babanın hareketleri garipleşmeye başlamıştı. Önce evlilik yıl dönümünü ilk defa unuttu sonra eve geç gelmeye başlaması falan bir şeyler olduğunu anladım ama ne olduğunu sorduğumda beni geçiştirdi. Hayatında bir kadın var sandım. Aklıma başka bir şey gelmedi.
Elimdeki bardak titredi.
-Bir kadın mı? Babam mı? Bunu nasıl düşünebilirsin anne?
-Haklısın biliyorum ben sadece.... Şu sıralar kafam çok karışık Melanie öyle bir düşünce geldi aklıma. Bu sabahta onun yanına gitmek için hazırlanıp evden çıktım. Gittiğimde odada müsait olmadıklarını söylediler. Ben onun karısıyım nasıl müsait olunmadığı için içeri alınmam?
-Tamam bunu sana kim söylediyse yanlış söylemiş ama bundan mı böyle düşündün?
-Hayır hiç durur muyum odaya baskın yapar gibi daldım randevu günlerini belirleyen sekreteriyle oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı. Oraya gittim ve sinirle kadına bir tokat attım. Babana da hiç hoş olmayan şeyler söyledim. İkiside ne
olduğunu anlayamadı tabi. Meğer iki bunca zaman Arizona’da ki dedemden kalma ev var ya?
-Evet hatta sen o evi çok seversin.
-Evet o evi kurtarmak için uğraşıyormuş. Onunlada mahkeme için avukat araştırması yapılıyormuş.
-Bir dakika buna neden gerek duyuldu?
-Diğer torunu evi almak dava mı açmış ne. Steve’de evin benim için önemli olduğunu bilince bir şeyler yapmak istemiş. Yaptıklarımdan sonra suratına bakamıyorum Mel. sen bir şeyler yapmalısın. Özür diledim ama ...
Annemin yaptıklarına inanamıyordum. O bunları yapacak biri değildi.
-Babamla konuşurum peki sekreterden özür diledin mi anne? birde o dava açmasın?
-Dileyemedim ki işi bırakıp çekip gitmiş. Keşke bağırsa falan şimdi birde Steve’le onun için kavga ettik. Daha doğrusu o bağırdı ben dinledim.
Annem üzgündü. Onu böyle görmek istemiyordum büyük ihtimalle babamda böyleydi. Annemin yanına gittim. Elini tuttum.
-Ben babamla konuşurum ayrıca o seninle küs kalamaz ki. büyük ihtimalle benim konuşmama gerek kalmadan o yanına gelip bağırdığı için özür dileyecektir. Ayrıca sana o kadar bağırması gerekmezdi. Sen bir kadınsın sonuçta böyle düşünmen doğal. Dediğim gibi. Bu gün beraber yatalım mı?
Başını salladı. Annemle beraber eski günleri hatırlayıp gülerek uyuduk.
Sabah uyandığımda dışarıda kar olduğunu gördüm. Üstüme sıkı bir şeyler giysem iyi olurdu. Kahvaltıyı bitirince hızlıca odama çıkıp siyah dar pantolonumu, büzmeli krem rengi gömleğimi ve çizmelerimi giyip evden çıktım. David beni bekliyordu. Beni görünce gülümseyip arabadan indi. Yanıma geldiğinde beni süzüyordu.
-Dikkat ettim de....
Yavaş yavaş konuşuyor eliyle montumun iki yanını tutuyordu.
-Bir atkın yok. Bu soğuk günlerde üşümeni istemem.
Açık pembe, yaprak desenleri olan çok hoş bir atkıyı boynuma doladı. Atkımı görünce kocaman gülümsedim.
-Bana mı aldın? Ah harika. Çok teşekkür ederim.
Yanağına bir öpücük kondurdum. Oda gülümsedi. Anında soğuktan kızaran burnumun ucuna öpüp geri çekildi. Elimi tuttu. eli kar kadar soğuktu ama benim içimi ısıtmayı başarıyordu.
Yazar: Leonard Clever
=================
45.Bölüm | 'Müzik Odası'
45.Bölüm ‘Müzik Odası’
Kar hala ince ince yağmaya devam ediyordu. David arabanın ısısını sonuna kadar açmış iki dakikaya üşüyor musun diye soruyordu son sorduğunda kendimi tutamadım.
-Alınıyorum ama oradan bakınca soğuktan kırılacak bir vazo gibi mi duruyorum?
Cevap vermedi yalnızca gözünü yoldan ayırmayarak gülümsedi. Bu gülümseyişi biliyordum. Homurdandım. Okulun önüne gelince hiç park yeri kalmadığını gördük.
-Sen istersen in ben okulun arkada tarafında bir yer bakacağım.
-Tamam biyoloji sınıfında görüşürüz.
Arabadan inip bir yerime kar topu yemeden giriş kapısına yetişmeye çalışıyordum.
Evet 15 adım gibi bir şey. Biraz daha hızlı.
10 adımdan az kaldı birazdan kapağı okula atarım.
Son 2 adım zafer gülüşünü hak ettim.
Giriş kapısının sıcak buğusunu görmemle görememem bir oldu. Birisi tam suratıma büyük bir kar topu atmıştı. Karın etkisiyle yere yapıştım. Atanı görmek için etrafıma bakınıp dururken aslında bunun yersiz bir arayış olduğunu biliyordum. Bu kadar sert bir atışı yapsa yapsa Billy yapar. Koyuya çalan teniyle hemen ayırt ediliyordu. Diğer kar topunu yukarıya atıp tutuyor bana bakıp sırıtıyordu.
-Ne o güzelim içeriye kaçmaya mı çalışıyordun?
Ona atabildiğim en sinirli bakışı atacaktım ki bana gelenin 10 misli sert ve büyük bir karla yere düştü. O kadar komik bir surat ifadesi vardı ki düşerken gülsem mi üzülsem mi bilemedim. Sonunda kahkahalarla gülmeye başladım. Kafamı kaldırdığımda Colin’in bana doğru geldiğini gördüm. Elini bana doğru uzatmıştı beni kaldırırken Billy’e döndü.
-Bence kendi dişine göre birilerini bulmalısın Bill ne dersin?
Ayağa kalktığımda boynumdaki atkıyı gördü. Aslında özellikle oraya baktı. Gözlerini kısıp gözlerini gözlerime dikti.
-Hem Melanie çok üşüyor sanırım ısınmak için böyle hediyeler aldığına göre onu daha fazla üşütmeyelim.
Yaptığı ima gitmesi gereken yere gitmişti. Ama anlayamadığım bunu David’in aldığını nereden biliyordu?
-Şey bilirsin işte hediye. Aslında çok üşümüyorum.
-Öyle mi o halde bende bunu hediye etmek istiyorum.
Billy yerden kar alıp üstüme attı. İşte şimdi canımı sıkmaya başlamıştı. Birkaç adım geriye gidip giriş kapısının yanında ki betondan birikmiş kar alıp hızlıca top yaptım. Bir kızın düştüğünü görüp Karnını tutarak gülen Billy’nin suratına attım. Aptal olmuş bir ifadeyle bana bakarken gözleri kısıldı. Hemen ayağa kalktı.
-Tamam sen ve Colin bana karşı.
Araya tiz bir ses girdi.
-Ama bu çok adil olmaz ikiye iki bir karşılaşma öneriyorum.
Sarah sarışın saçları şapkanın altından çıkmış soğuktan morarmış dudaklarla bize gülümsüyordu.
Billy ne yapacağını bilemez gibi etrafına bakındı. Kendi sorunlarımla o kadar meşguldüm ki son durumları bende bilmiyordum. Colin’e baktım bilmiyorum der gibi omuzlarını kaldırdı.
-Şey tamam fazladan bir çift kolun yararı olabilir.
-Hey bir dakika bu yinede adil olmaz benim eldivenlerim yok.
İsyanım üzerine Sarah ve Billy gülerken Colin suratını astı. O sıra sağ belimde bir el hissettim. David gelmiş ve bana eldivenlerini uzatıyordu.
-Artık eşit.
Ona minnetle bakıyor gülümsüyordum. Kulağına uzandım ve;
-Yanında eldiven taşıdığını bilmiyordum. Vampirler üşür mü?
Acı bir şekilde gülümsedi.
-Hayır ama insan bir sevgilileri varsa her ihtimali göz önünde bulundururlar.
Eldivenleri alırken ellerini sıkıca tuttum. Kendisi de normalden daha Soğuk olduğu için bana fazla dokunmuyordu. Sıkıca kilitlediğim ellerimi kaldırıp küçük parmağımı öptü.
-İnsanları anlayabilmek çok zor. Seni ısıtmak için onca çabamdan sonra kendi isteğinle karlara bulanmak istemen.
Kafasını anlamıyorum der gibi sallayıp bana bakıyordu. Gülümsedim yanağına bir öpücük kondurup
-Vampir bir sevgilin olmasının nasıl bir his olduğunu anlatamam anlatamayacağım kadar muhteşem bir his.
Bu söylediklerimle kocaman gülümseyip giriş kapısına doğru ilerledi. Eldivenleri giydim büyüklerdi ama kesinlikle sıcaklardı. Dönmemle Sarah’ın kar topunu yüzüme yedim.
-Savaşta romantizmin yeri yoktur Melanie’cim.
Sarah gülerek söylediği sözler Colin’in yüzünün asılmasına neden oldu ama sesini çıkarmadı. Dediği gibi bu işi zamana bırakmıştı.
-Uvv bebeğim.
Billy’nin sözleriyle gözleri ışıldayarak ona döndü. Sarah’ın Keyfi iyice yerine gelmişti. Elimdeki karı suratına atarak bana dönmesini sağladım. Göz kırpıp
-Bence de.
Dedim.
Kafeteryada elimizde kahvelerle ısınmaya çalışıyorduk. Colin ile ben Sarah ile de Billy yan yana oturuyordu. Ne kadar ıslandığımıza bakılırsa savaşı biz kazanmıştık. Sarah tir tir titriyor, zayıf bedeni fazla üstüne mi gittim diye düşündürüyordu. Elindeki plastik bardak titremesi yüzünden sallanıp duruyordu. Billy yanında titreyen bu kızdan korkmuş olacak ki elindeki bardağı aldı.
-Sen çok üşüyorsun Sarah bu halde derse girme seni evine bırakmamı ister misin?
-Beenn. İyiyimmm. Billy. Derse gireceğğimm.
-Emin misin seni bırakıp geri gelirim ben sorun değil. Bir dersi kaçırmış olurum yalnızca.
Araya girdim.
-Evet Bill onun dediğine bakma sen evine götür onu. Kendimi suçlu hissediyorum.
-Saçmalama Mel. seninle ne ilgisi var. Evet kalk hadi Sarah.
Sarah’ı kolundan kaldırarak yürümeye başladılar. Colin yanımda sesini çıkarmadan duruyordu.
...
-Yarın akşam bir kutlama var. Göl kıyısında sende geleceksin değil mi?
-Kutlama mı?
Ne kutlaması olduğunu bilmiyordum. Göl kıyısı olduğuna göre tanıdık kişiler olacaktı.
Yalnızca – Evet. Dedi.
-Şey bilmem gelemem herhalde neyse benim sınıfa çıkmam gerek Colin gelirsem söylerim ben size görüşürüz.
Merdivenlerden hızlıca çıkarken bir anda durdum. Günleri parmaklarımla tekrar saydım. Yarın Colin’in doğum günüydü kutlama onun içindi ve ben aşağıda hatırlamamış gelemem demiştim. Uff bu aralar aptal gibi dolaşıyordum. Biraz önceki hızlı adımlarım yerini ağır ve kasvetli bir yürüyüşe bırakmıştı. Sınıfa girdiğimde David’de Sasha’nın yanından kalkıp bana doğru geliyordu.
-Çok ıslanmamışsın da ama ne oldu?
-Yok ıslanmadım.
-Sarah feci durumdaydı.
Güldü.
-Kar topu oynarken çok seksi oluyorsun. Yanakların kızarıyor ve yanlarından eriyen karlarda burada öylece oturmama çok yardımcı olmuyor.
Tekrar güldü. Ensemin kızardığını hissedebiliyordum. Çenemden tuttu.
-Bir şey olmuş.
-Aslında bir şey olmadı. Ama ... hiç.
-Ne oldu oldukça neşeliydin?
Ona döndüm.
-Colin’in doğum gününü unuttum ve beni çağırdığı partiye gidemeyeceğimi söyledim.
-Hımm.
Başka bir şey söylemeden önüne dönüp düşünmeye başladı.
-Ben bunda üzülecek bir şey göremiyorum sen insansın unutman çok normal değil mi?
-Evet ama o Colin.
Gözlerini kısıp daha fazla bir şey anlamaya çalışır gibi bana baktı.
-Yani Colin’in doğum günü bu zamana kadar hiç unutmamış ve ilk kutlayan ben olmuştum. Şimdi onunla bu kadar az görüşmemiz hoşuma gitmiyor. Onunla ilgili herşeyi unutmaya başladım.
Başımı öne eğdim. David sesini çıkarmadı.
-Tamam o halde yarın kutlamaya gider ve onunla konuşursun.
-Sence bunu mu yapmalıyım?
-Evet elbette.
-Ama yarın seninde doğum günün değil mi? İnsan doğum günün.
Gülümsedi. Bunu hatırlamış olmam hoşuna gitmişti.
-Evet. Ama biz insan değil dönüşüm yılımızı kutlarız. Aslında ölümsüz yaratıklar için oldukça komik ama sonsuz zaman dilimin varsa bu gibi şeylerle uğraşırsın ve Melanie.
Elini belime koyup beni kendine çekerek gözlerime baktı. Gülümsemesi dudaklarındaydı.
-Sen benimsin. Benimlesin. Her dakika. Ama Colin veya arkadaşların için bu durum geçerli değil. Hem seni onlardan çalmak istemem. Seni paylaşmayacağım gibi sadece benimde yapamam her ne kadar istesem de.
Göz kırptı. Söyledikleri doğruydu hemde fazla doğru. İçimi çekip başımı omzuna yasladım.
-Doğru.
Dedim. Mrs. Lonshut’un gelmesiyle yanımdan kalkıp kendi yerine geçti. Dersler ağrı çekimdeymiş gibi ilerliyordu. İspanyolca dersinden müzik sınıfına ilerlerken Liz’i koridorun sonunda gördüm. Bana bakıyordu. Arkama dönüp David veya herhangi bir Johnson aradım ama yoktu. Yanından geçip gidemeyeceğim için ona ilerledim.
-Merhaba Melanie.
-Selam Liz. Nasılsın?
-İyiyim ama daha iyi olabilirim.
Bir sessizlik oldu. Anlam ve istek yüklü bu sözcükler havada asılı kaldı. Mecburen sormak zorunda olduğum cümleyi de ne kadar içtenlikle sorduğumsa ayrı bir konuydu.
-Sana yardımcı olabilir miyim?
Karşımda duran simada o kadar beni iten bir şey vardı ki ayrıca benimle konuşurken bir böcekle konuşuyormuş gibi mimikler yapıyordu. Anlayamıyordum.
-Bu akşam bize tekrar gel. Kötü bir giriş yaptık. Kabul ediyorum ama izin ver yeniden konuşalım. David benim tek yakınım. Her ne kadar çok konuşmasakda birbirimizin varlığını hissediyoruz. Sana karşı fazla önyargılıydım biliyorum. Seninle konuşmak istiyorum ama burada değil. Geleceksin değil mi? Gelmeyeceğini duyunca hem üüzldüm hemde sana hak verdim bende beni bir daha görmek istemezdim. ?
Bakışlarında ilk defa normal bir şeyler görebiliyordum. Bir çocuğun istediği çikolatayı aldırmak için baktığı bakışı atıyordu. Gülümsememi tutamadım. Oda gülümsedi.
-Tamam o halde akşam istediğiniz bir zaman gelirsiniz görüşürüz.
Koluma dokunup gitti. Bende arkasından öyle bakakaldım. Bu ani değişikliğin sebebini anlayamıyordum. David’in de dediği gibi büyücü-vampir olanlar cidden garipler. Çantamı ve montumu tekrar sıkıca tutup müzik sınıfına gidiyordum. Büyük ihtimalle boştu. Kimse gitmemiştir daha. Ama üşümüştüm ısınmaya ihtiyacım vardı. Dalgın dalgın yürüyor ve düşüncelerle dolu kafamı sallıyordum. Annem ve babam, David ve ailesi, Colin’e olan tavırlarım, arkadaşlarımla olan sorunlarım derken sınav haftasıda yaklaşıyordu. David’le ders çalışmaya başlasak iyi olurdu. Muhteşem sevgilim anında disiplinli bir öğretmene dönüşebiliyordu. Gülümsedim ve müzik odasının kapısını açtım.
Açmamla elimdeki çanta ve montu düşürmem bir oldu. Dudaklarımdan hayret nidasını engelleyemedim. Bu imkansızdı olanaksızdı. Ne oluyordu burda böyle?
Yazar: Leonard Clever
=================
46.Bölüm 'Hatırlanan Dostluk'
Yasak Vampir 46.Bölüm ‘Hatırlanan Dostluklar’
İçeri girmemle ağzımın açılması bir olmuştu. Bu gördüğüm sahne imkansızı zorluyordu. Asla ama asla olmayacak dediğim iki kişi dudak dudağa öpüşüyor muydu şimdi?
-Lena sen sen ne yapıyorsun?
Billy Lena’yı koltuk altlarından arkaya doğru itti. Bu sorusu gerçekten mantıklıydı ufak bir düzeltme yapıp bende sordum.
-Siz ne yapıyorsunuz burada?
İkisi de bakışlarını bana çevirdi. Billy korku ve endişeyle Lena ise umarsız gözlerle. Billy hemen açıklamaya başladı.
-İnan ne olduğunu bende bilmiyorum Mel. Ben.. ben müzik odasındaydım Lena bir anda içeri girip dudaklarıma yapıştı o sırada da sen girdin yemin ederim ben bir şey yapmadım inan.
Ellerini sallıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Aynı benim gibi. İkimizde Lena’ya döndük. Ben hala ağzım açık robot gibi başımı oraya buraya çeviriyordum. Lena omuz silkti. Başıyla Bill’i işaret ederek
-Doğru söylüyor.
Dedi. söylediğini algılamaya çalışarak hala ona bakıyordum. Bu kadarcık bir açıklamayla kurtulamayacaktı. Bill doğruyu söylediğinin ispatlanmasıyla biraz rahatladı. Ellerini göğsünde birleştirip Lena dik dik bakmaya başladı. Lena ona döndü.
-Nee? Bunun yanında söylemem. Hem merak etme dudakların ilgi alanımın yanından bile geçmiyor.
-Ondan mı-
-Uff kes sesini Billy. Mecbur kaldım ondan. Hem alışsan iyi olur bunu birkaç kere daha yapacağım.
Billy hayretle ellerini yukarıya kaldırdı.
-Ne için? Ne oluyor ya?
Anlaşılan buradaki karmaşıklığı Billy gitmeden anlayamayacaktım.
-Bill sen dersine gitsen iyi olacak. Eminim çook mantıklı bir açıklaması vardır. Ben sana anlatırım git şimdi ama.
Billy başını hayretle sallayarak sınıftan homurdanarak çıktı. O çıkınca sessizlik odaya hakim oldu. Ellerimi birleştirip Lena’yı izliyordum. Pencereden dışarıyı seyrediyordu. Sonunda sessizlik onu da rahatsız etmiş olacak ki gözlerini devirip konuşmaya başladı.
-Billy’i öptüm evet ama bunun elbette ki bir sebebi var. O sürtük Sarah’ın ne yaptığını bil bakalım?
-Düzgün konuşur musun? Hem ne yapmışda bunu yapman gerekti.
-Sen ona harika akıl vermişsin Melanie. Billy’i Sasha asla kaptırmayacağız savaşacağız falan filan. Oda Aaron’u ele geçirmeye çalışarak Sasha kıskandırmaya çalıştı. Bu şekilde Billy ondan vazgeçecekti. Bu ucuzca şovu sabah zevkle izliyordum. Çünkü bana bakmayan Aaron’un Sarah’ı umursamayacağını da anlayabiliyordum ama öyle olmadı beraber gülüp eğlenmeye konuşmaya başladılar.
-Sende Billy ile öpüşerek bu saçma oyunu bozmaya çalıştın öyle mi?
Bağırarak söylediklerime Lena şaşırmıştı.
-Evet. Elbette. Ne yapmamı bekliyordun?
Başımı şiddetle salladım.
-Kontrolden çıkmış bir ok gibisin Lena. Nereye ve nasıl gittiğinin farkında değilsin. Sarah’ın yaptığını doğru bulduğumu söylemiyorum ama o en azından aşık olduğu için herhangi bir amaç için bunu yapıyor. Billy sessizce kendince Sasha’ı seviyor. Sarah yıllardır haykırırcasına Billy’i seviyor. Aaron ile de Sasha arasındaki çekimi de zaten görüyorsun. Hala Aaron demen gerçekten çok budalaca değil mi?
Lena söylediklerime önce sinirlendi. Sonra başını sallayarak bana baktı.
-Haklısın ama bir yere kadar. Başlarda evet dalga amacıyla başlamış bir söylentiydi. Görmemiştim onu eğlenmek için etrafta Aaron Aaron diye geziyordum. Sonra geldi ve aslında tamda istediğim şekilde bir erkek görünüşü olduğunu gördüm. Karakter olarak tanımıyordum ama görünüş başta yetiyordu yine Aaron diye gezmem için sebepti. Ama Mel şimdi onu tanıdım ve karakter olarak çok düzgün biri benim ona doğru gittikçe ciddileşen çekimimi göremiyor musun peki?
İçimi çektim.
-Görüyorum aslında bundan korkuyorum da üzüleceksin Lena. Onlar oldukça iyi
bir çiftler. Tartışsalarda.
Lena oturduğu koltuğa çöktü. Bende yanına gittim. Başını omzuma koyup hafifçe içini çekmeye başladı.
-En acısı da ne biliyor musun?
-Bu daha fazla ağlamana sebep olacaksa bilmek istemiyorum.
-Hayır söyleyeceğim. Aaron hiçbir zaman bana bakmayacak bunu bilebiliyorum. Çünkü ben yüzeysel biriyim.
Derin iç çekiş ve bir damlanın omzuma düştüğünü hissettim.
-Niçin böyle söyledin? Hiçde değil.
Güldü. Ama bu acı bir gülüştü.
-Sarah düşündüğüm şekilde Aaron’a yaklaşmadı. Kimya tezi için soru sorarak yanına gidip oldukça karmaşık bir sohbetin içine daldılar. Söyledikleri kelimeleri anlamıyordum bile.
Tekrar güldü.
- Başta aynı konuda devam ettiler sonra yine bilimle ilgili kendi anılarını anlatmaya gülmeye başladılar. Sasha onlara dikkatli ve hoş olmayan bakışlar atıyordu.
Kafamı olumsuz anlamda salladım. Lena saha çok dil dersleri ve sanatla uğraşan biriydi. Harika resim yapar, muhteşem keman çalardı. Ayrıca çoğu kişinin kaldığı İspanyolca derslerinde çan eğrisi hep onun yüzünden çok yükseklerden alınırdı. -Yanlış düşünüyorsun Lena. Hemde çok yanlış. Bir defa sen kendinin farkında değilsin. Evet bilimden hiçbir şey anlamazsın evet sporda da berbatsın ama sende bir sanatçı ruhu var. Herkesin ayrı ayrı yetenekleri var bunlara göre meslek seçimi yapmaz mıyız? Eş seçiminde de karşı tarafın zevklerine ne denli uyuyorsan ona göre birini bulursun. Aaron zeki ve sayısal düşüne bilen kızlardan hoşlanabilir ama bu demek değil ki sen yüzüysel birisin. Aaron’un zevkleri senin karakterini değiştirmez Lena. Hem Aaron’a neden bu kadar takıldığını anlamış değilim. Madem Johnson’lardan gideceksin onu atlayabilirsin.
Sinsi bir gülüşle ona bakıyordum oysa başını kaldırmış burnunu silerek aptal aptal bakınıyordu.
-Nasıl yani David’i bana ayarlamaktan falan söz etmiyorsun herhalde?
-Uff saçmalama Lena. Elbette hayır. Eddie neden saymıyorsun anlamış değilim. Hem o çok mantıklı konuşan kızlardan hoşlanmaz.
Burnunu silmeye devam ederek konuştu.
-Bu söylediklerimin aptalca olduğunu mu gösteriyor?
Gözlerimi devirdim.
-Eee?
-Ne eesi Mel? Eddie ve ben mi? Yapma lütfen. Ben onu unutmuşum bile.
-Farkındayım ama Eddie unutulacak biri gibi mi duruyor? Hem bence o senin gayet farkında.
Lena hafifçe kızardı.
-Şey sana söylemem gereken bir başka şeyde ben mi abartıyorum yoksa gerçek mi bilemiyorum ama Eddie çevremde fazla dolaşıyor gibi geldi. Geçen gün ailemle göl tarafında bir gezintiye gitmiştik. O sıra gölün yanındaki kayalıklarda takılıyordum. Bizimkilerle arayı fazla açmış olabilirim kayalıkların arasında ilgimi çeken bir taş için eğilmiştim dengemi kaybedip önüme doğru yalpaladım Eddie ne ara yanıma geldi ne ara belimden tutup çekti bilmiyorum başımı kaldırdığımda mavi gözleriyle karşılaştım. Bu gerçekten çok garipti. Ve okulda sürekli beni izliyor gibime geliyor dedim ya sanırım ben abartıyorum.
Güldüm.
-Bence abartmıyorsun bende fark ettim. Eddie’ye bir bakmanı öneririm Lena.
Lena yanımda kızarmaya devam ediyordu. İşte asıl Lena buydu. Kızarmayı bilen ve arkadaşlarıyla öpüşmeyen.
-Haa bu arada bir daha Billy’i öpmeyeceksin. Çarpılmış gibiydi.
Saçlarını savurdu.
-Salak kimi öptüğünü bilmiyor.
Güldüm. o sıra sınıfa gelmeye başlayan öğrencilerle ders başlanmış oldu. Derste hiç bir şey yapmıyor müzisyenleri ezberliyorduk. Fısıldayarak Lena’ya döndüm.
-David’in kuzeni beni görmeye geldi ve berbat bir giriş yaptık telafi için bu akşam onlara yemeğe gidiyorum.
Sesli bir şekilde beni alkışladı.
-Bravo Melanie bana bunu şimdi mi söylüyorsun?
-Hişş sussana!
-Kızlar canınız sıkıldı sanırım siizn için ne yapabiliriz çizgi film falan açalım mı?
Lena Mrs. Sokster’a döndü.
-Yok efendim Mozart’ı geçsek bize kafi.
Mrs. Sokster başını sallayıp yazmaya devam etti.
-Çok sessizce konuştun Lena. Teşekkürler. Mrs.Sokster’dan akıl alacağım artık.
-Kısa kes de anlat bakalım ne kadar kötü bir giriş oldu? Sana sürtük kuzenimi rahat bırak falan mı dedi? bu boyuttaysa yapacak bir şey yok köşeye sıkıştıralım derim.
Onunla yalnız kalmak istemezsin canım arkadaşım.
-Uff saçmalama. Ben ne giyeyim şimdi. Spor olmaz ama ciddi bir şeyde giymek istemiyorum o ilk buluşma madem öyle bir cevap aldım çokda özenmemeliydim.
-Kesinlikle bize gel hallederiz.
-Tamamdır.
Lena’nın elini tuttum.
-Sen harikasın biliyorsun değil mi? Şu sıralar konuşamadığımız için üzgünüm.
-Biliyorum harikayım şekerim.
Ders bittiğinde sonunda günde bitmiş bulunuyordu. Çıkışta David’e bakındım ama Lena kolumdan sürekli çekiştirip eve gitmek istiyordu.
-Dur bir dakika Lena David’i görmem gerek.
-Ben gördüm. Şu tarafta Eddie ile duruyor. Eddie niye öyle? Ellerimi mi titriyor onun? Bakışlarına baksana sanki David onu dışarı çıkaramaya çalışıyor. Hadi hadi gel bakalım.
Ben bir anda durdum. Eddie’yi bu duruma getirebilecek tek kişi Lena’ydı. Uzun süredir Lena’ya göremiyor dokunamıyor olabilirdi şimdi onunla gidemezdim.
-Boşver vazgeçtim size gidelim.
-Delirdin mi? Meraktan ölüyorum burada hadi.
Sürekli çekiştiriyor fırsat vermiyordu. Onlara doğru yaklaştıkça Eddie’nin gözleri büyüdü.
Tanrım!
-Melanie hiç gelmeden sen eve geç üstünü değiştir ben seni almaya gelirim.
Onlarla aramızda 10 adım vardı –tamam diyerek Lena’yı çekiştirmeye devam ettim. Ama o Eddie’ye bakıyordu. Eddie’de ona. Bir anda David’in kollarından ayrılıp yanımıza geliverdi. Elini Lena’ya uzattı.
-Lena...
Bu sorudan çok bir özlem kelimesi gibi havada asılı kalmıştı. Lena şaşaladı hatta o kadar şaşırdı ki elini nereye koyacağını bilemedi. Eddie hafifçe elini tutarak ne yapmasını gösteriyordu sanki.
-Şeyy.. e.efendim?
-Benimle biraz dışarı gelir misin?
Lena aklında olmayan birisiyle bilmediği bir konuşma için asla dışarı çıkmazdı bunu biliyordum ama bu gün konuştuklarımın ne kadar tesir ettiğini anlamaya
çalışır gibi yüzüne baktım. Oda ne yapacağını bilemez gibi bana bakıyordu. Eddie elini ayırmak istemiyor ama zaman geçtikçe gerginlik artıyordu.
-Pekala ben dışarıdayım arabamın yanında. Sana söyleyeceklerimi dinleyeceksen orada bekliyor olacağım.
Elini çekip dışarıya gitti. David hala kontrollu bir şekilde bakarak Eddie’nin eski yerindeydi. Lena put gibi Eddie’nin gidişini izliyordu onu kendime döndürdüm.
-Lena bak işte beklenen teklif.
Yüzüme de kocaman bir gülüş yerleştirdim.
-Ne? Beklenen mi?
-Tamam tahmin edilen olsun. Ne fark eder? Lena onu tersleme. Bunu yapma. Eddie ile ortak yönlerinizi görmeye çalış. Etrafında olmak isterse kesin bir şekilde reddetme.
-Ben ben.. bilmiyorum.
Onu kalçasından kapıya doğru itekledim.
-Hadi hadi bekletme fazla. Gelmeyecek sanacak.
-Belkide gitmeyeceğim dur düşünmeme fırsat ver.
-Hadi ama gitmeyecek kadar kaba birisi olamazsın.
Elindeki kitapları alıp son kez ittim. Yalpalayarak kapıya doğru yöneldi.
-Aaa dur Lena sana bir kağıt vereceğim okumadan Eddie’ye iletir misin?
Zaten şu an o kadar aptal olmuştu ki istesede okuduklarını anlayabilecek durumda olduğunu sanmıyordum. Kalemle hızlıca bir şeyler yazıp Lena’nın eline tutuşturdum.
Eddie
Tam 3 dakikadır onu bekliyordum. Gelmeme ihtimali oldukça yüksekti. Onu yalnızca geceleri görmek sinir bozucuydu. Hergün burnumun dibinde tenine uzak kalmak oldukça zordu. Sevgili olursak işim oldukça kolaylaşacaktı. Sasha hergün benim için araştırma ve çalışma yapıyordu ona güveniyordum ama bu süre zarfında durum gittikçe kötü gitmiş Lena 3 gündür kuzeninde kalmıştı. Haliyle odasına girememiş ona dokunamamıştım. Şu sıra zaten her şey berbat gidiyordu David’le mükemmel bir kavga etmiştik. Melanie söylediklerim diğerleri tarafından da hoş karşılanmadı. O an amacım kötü değildi her zamanki gibi aklımdan geçeni söylemiştim. Melanie’ninde fazlaca üzüldüğünü hissedebiliyordum. Bu yaptığım hoş olmamıştı ilk defa kabul ediyordum.
Kırmızı montunu görünce yaslandığım arabadan hemen doğruldum. Demek geliyordu. Gülümsedim. Bu duruma düşmüş olmam komikti. Ben bir kıza kendimi istetmem kendim seçerdim tabi eskiden. Düşüncelerine girmeme de izin vermiyorlardı zaten. Bana doğru çokda sağlam olmayan adımlarla geliyordu. Sanki her an yıkılabilirmiş gibi. Bana yaklaştıkça vücut ısısını ve teninin kokusunu hissedebiliyor buda beni deli ediyordu. Bakışlarım orada olmaması gereken beyaz bir kağıda çevrildi ama dikkatimi topladım. Gülümsedim ve tekrar elini tutmak için elimi uzattım. Bu konuşmayı ufak bir temas olmadan yapamazdım. Elimi tutmadı aslında yarı zorla ben aldım.
-Gelmiş olmana sevindim.
-Şey tam olarak ne yaptığımı şuan bende bilmiyorum.
-O zaman sen benimle ilgili hiç bir şeyi bilerek yapma.
Hafif.e göz kırptım ve kızlar üzerinde işe yaradığını test ettiğimi gülüşümü dudaklarıma yerleştirdim. Oda hafifçe gülümsedi.
-Benimle konuşmak istediğin konu nedir?
Diğer gözü ellerimize kaydı. tuhaf bir durumdaydık farkındaydım ama yapabileceğim kendimi durdurabileceğim en az vahşi durum buydu. Boğazıma bir şey kaçmış giib hafifçe öksürerek konuşmaya başladım.
-Seni bir süredir izliyorum Lena. İzliyorum derken bakıyorum anlamında o göl olayında tamamen tesadüf eseri oradaydım.
Kesinlikle yalandı. O insan oğlunu oraya yalnız götürüp tehlikeyi göze alamazdım sonuçta kendi hayatım söz konusu.
-Sana hayran kaldığımı söylemeliyim. Keman çalışın, müzikle ilgin ve bana bu kadar benzeyen davranışlarının sana olan ilgimi daha da arttırdığı bir gerçek. Söylemek istediğim şu ki sana yakın olmak istiyorum. Seninle kemanına piyanoyla eşlik etmek ,kendi kendine söylediğin şarkılarının dinleyicisi olmak istiyorum. Buna izin verir misin?
Onu kendi kendine bağırarak söylediği şarkılarla dinlemiş oldukçada eğlenmiştim. Evde şarkı söylemeyi severdi. Okulda da duymuştum. Hafifçe kızardı bunu görmüş olmam onu utandırmıştı.
-Şey ben..
Bir anda nefesini dışarıya abartılı bir şekilde verdi.
-Off ne çok şey dedim ya. Kendim kasıp duruyorum ve buda saçmalamama sebep oluyor. Ama benide anlamalısın böyle bir şey beklemiyordum. Ve izin konusunda da... sanırım piyanoyu iyi çalıyorsun. Seninle İl re Pastore’yi çalmayı isterim doğrusu.
Hafifçe gülümsedim. Sanırım bu iyi bir cevaptı. Sonra ellerine bakınca bana
döndü.
-Bunu Melanie biraz önce sana vermemi istedi. Söyleyeceğin başka bir şey yoksa ben eve gidiyorum.
Kağıdı aldım.
-Seni ben bırakırım.
Arabaya binmek için kapıya yürüdüğünde kağıdı açtım. Kağıtta şunlar yazıyordu.
‘Sana tek borcum olan Emily teyzemin hayatını gene kendi hayatını kurtararak sana iade ediyorum. Lena’yı ikna ettim. Şimdi hayır dese bile ısrar edersen seninle yakın olacaktır. Bütün borçlarımı kapatmış bulunuyorum Lena’ya dikkat et.’
Melanie
Yazar: Leonard Clever
=================
47.Bölüm 'Bir Colin Hediyesi'
47.Bölüm ‘Bir Colin Hediyesi’
Lena’nın evine doğru giderken David’le pek konuşmadık. Aslında konuşma çabalarımı boşa çıkardı , kısa evet hayırlarımı alıp fazla üstelemedim.
-Bu yemekle ilgili bir sorun mu var?
Kafasını bana çevirdi.
-Gitmeme konusunda bayağı kararlıydın şaşırdım. Ama soruna gelince bilmem var mı?
-Yani sen benden daha gerginsin sanki.
Tekrar yola baktı.
-Değilim.
-David?
-Değilim dedim. Bir sorun olsa oraya gidecek olmazdın Melanie.
-Tamam. Şu çöp konteynırının yanından döneceğiz beşinci ev.
Evin önünde durdu. Bana bakmadan;
-Lena’ya dikkatli olmasını söyle. Seni 7’de buradan alırım.
-Lena’nın ekstra bir dikkate ihtiyacı var mı ki?
Omzunu silkti.
-Bilmem eğer bir vampirle takılıyorsan fazladan dikkatli olmaktan zarar gelmez.
Kısa bir süre daha ona bakıp arabadan indim. David sanki .... Garipti.
Zile basmamla Lena’nın zıplayarak inen ayak seslerini duydum. Kapıyı açtı. Ciyaklayarak
-Meeel !!!
diye bağırdı.
Gözlerimi devirdim.
-Birde Eddie’yle ben saçmalama Melanie ben onu unutmuştum Melanie. Haha şu haline bak.
Güldü.
-Heyy sen nereden anladın bir şeyler olduğunu?
-Kapıyı açmadan Eddie’nin bana ilgisi var diye bağırıyordun resmen. Hem dondum burada çekilsende girsem içeri. ‘
Onu hafifçe ittirip diye içeri girdim. Montumu çıkarırken Lena’nın bağırmıyordum homurdandığını duydum ama aldırış etmedim. 36 dakika sonra David almaya gelecekti. Ona döndüm.
-Tam 36 dakikan var. Onu çok önemsemediğim ama basit giyinen biri olmadığımı gösteren kıyafetlere ihtiyacım.
Lena başını kaşıdı.
-Ama sen basit giyinirsin. Teknik olarak yalan söylüyoruz demek bu.
-Kes sesini ve kalan 35 dakika 20 saniyeni düşünmeyle geçir.
Odasına çıkıp kıyafetlerine baktım. Lena benden 3-4 santim daha kısa ama beden olarak benim diğer eşimdi.
-Ablam da siyah bir elbise var oldukça hoş ona da bir bak istersen.
-Elbise istemiyorum. Ama tam olarak ne giysem bilemiyorum.
Lena dudağını hafifçe büzdü.
-Sanki biraz fazla mı abartıyorsun?
Ona döndüm.
-Neyi fazla mı abartıyorum?
-Bu kuzen Lizzie’yi?
Bunun üzerine düşündüm.
-Bilmem öyle mi duruyor?
-Evet. Yani biraz anlıyorum David’in akrabası ve güzel bir karşılaşma olmamış ama ona bu kadar farklı bakma oda altı üstü insan. Bir insan bir kini varsa bile en fazla ne kadar taşıyabilir ki?
İçimi çektim. Bir insan için bunun cevabını verebilirdim ama konu vampir olunca yorumsuz kalmak en iyisiydi. Herşeyi akışına bırakmak şuan için en iyi şey gibi duruyordu.
-Belkide haklısın bilemiyorum sen bir ceket mi göstermiştin bak onu çok beğendim.
-Evet. Krem rengi ceket altına kahverengi dar bir pantolon ve çizmeler. Oldukça hoş ama abartısız olursun. Saçlarını alttan topuz yapıp ufak bir makyaj ve hazırsın?
Anlattıkları kulağa hoş geliyordu. Kıyafetleri hızlıca giyip saçlarımı topladım. David aradığında Lena’ya teşekkür edip evden çıktım. David arabadan çıkmış 45 adım geride arkaya bakıyordu. Elimi omzuna koydum.
-Bir şey mi oldu? Nereye bakıyorsun?
Kolumdan tutup biraz daha kendine çekti.
-David?
...
-Sana sesleniyorum.
-Bir şey yok. Arabaya bin hadi.
-Nereye bakıyordun öyle?
-Arabaya bin Melanie!
Gözlerimi devirip koltuğa oturdum. Oda biraz sonra yanıma gelip oturduğunda gözleri dalgın bir noktada aranıp duruyordu. Bu sefer sesimi çıkarmadım. Yolda ilerlerken oda sessizliğini koruyordu. Sonra birden bana döndü.
-Bu gün yakınında ilginç bir olay oldu mu?
-Ne gibi?
-Bilmem bir yerde gördüğün biriyle başka bir yerde karşılaştın mı? Bir araba bir anda önünde durup seni korkuttu mu?
-Ne biçim sorular bunlar böyle David. Neler oluyor bir gariplik var sanki ama?
-Yok bir şey tamam unut gitsin.
-Nasıl unut gitsin ben-
-Melanie sorduklarımı unut ve şu lanet olasıca yemeği yeyip seni evine bırakayım olur mu?
Yükselmiş ses tonu ve kelimeleride neydi böyle? Yüzümü öteki tarafa çevirdim ve kaşlarım istemsizce çatıldı. Gidene kadar başka tek kelime etmedik. Araba durduğunda inip eve doğru ilerledik. Lizzie ve Hector beni görünce gülümsedi Leonard ise ellerini çırpmakla yetindi. Bende gülümseyerek yanlarına gittim.
O akşam ki yemekten aklımda pek bir şey kalmadı. Yalnız sakin ve olması gereken bir şekilde bittiğini hatırlıyorum. Leonard ile oyunlar oynamış Hector ile uzunca konuşmuştum. Sohbeti çok hoş bir adam. Liz’de gözüme oldukça uysal gözüküyordu. Yalnız Sasha huzursuz gibiydi. David ise bu akşam toplantısının çabuk bitmesi taraftarıydı.
-Sanırım bu günlük bu kadar yeter Melanie’yi evine bıraksam iyi olacak. Hem annen de merak eder.
Ona döndüm.
-Pekala.
Evden ayrıldığımız zaman David’in gerginliği azalmış gibi durmuyordu. Bu sefer hiç bir şey sormayacaktım.
-Neden bu kadar sessizsin?
-Ne konuşmamı bekliyorsun ki?
-Bilmiyorum hep konuşacak bir şeyler bulurdun Melanie.
-Tamam yarın Colin’in doğum günü için göl yakınında bir parti var gelecek misin?
-Colin mi?
Dudaklarında alay mı vardı? bana mı öyle geliyor?
-Almayayım ben. kaçda biter seni almaya gelirim.
-Hiç gelmeyeceğin bir partiye sırf şoförümmüş gibi beni almaya gelme. Hem kendim gelebilirim. Sürekli bakman gereken bir çocuğun gibi davranıyorsun.
-Yarın seni almaya kesin geleceğim Melanie yada hiç gitme konu kapansın.
Söylediği ilk cümleyle sinirlerimi yükseltmeye başlamıştı şimdi ise öfkem tavan yapmıştı.
-Sen sen..
sinirden konuşamıyor kekeliyordum.
-Sen ne dediğinin farkında mısın? Senden izin almayacağım bundan önce almadım bundan sonra da almayacağım. Colin veya bir başkası istediğim kişinin yanına gidebilirim ve ‘kendim’ dönebilirim. Ben benim. 18 yaşındayım bilmem farkında mısın?
-Bana annenle kavga ederken söylediğin yaş muhabbetini hiç söyleme Melanie. Ayrıca öfkene sahip ol.
David ne dediğinin farkında mıydı? Nefesimi abartılı bir şekilde dışarı verdim.
-Sen inanılmaz bir şeysin. Hayatıma sonradan giriyorsun ama bir anda kontrolün altına almaya çalışıyorsun. O partiye gelmeyeceksin David. Gelsen bile seninle gitmeyeceğim.
Arabayı bir anda durdurdu. O şiddetle öne doğru savruldum.
-Eğer seni almaya gelirsem benimle gitmeyecek misin cidden?
-Evet.
-O zaman oraya gitmeyeceksin. Konu kesin olarak kapanmıştır.
Gözlerim kocaman açılmıştı, öfkem bile söylediklerinin karşısında tepki veremiyordu. Hırsla dişlerimi sıkıp arabanın kapısının açtım. O şiddetle kapattım. Dışarının soğuğu bir anda yüzüme çarptı. David sinirli bir ses çıkarıp bir anda önümde belirdi. Sinirden gözlerindeki lens erimiş kıpkırmızı gözleri karanlıkta tehditkârca parlıyordu. Bu beni ürpertti.
-Hemen arabaya bin Melanie!
-Git başımdan eve kadar yürüyeceğim.
Onun baskın ve kızgın sesine karşılık benim sesim cılız ve titrek çıkmıştı. Hala sinirden titriyordum. Sinirini yatıştırmaya çalışır gibi elini yavaşça bana doğru uzatmaya çalıştı. Elinden kurtulup bir adım attım. Tutup kendisine çekti. Kıpkırmızı gözleri birkaç santim ötemdeydi. Soluyan nefesi kırbaç gibi yüzüme vuruyordu. Karşımdaki kimdi böyle? Öfke çekilmiş yerini korkuya bırakmıştı.
-Sen .. hemen... arabaya.. biniyorsun. HEMEN!
Kolumu sıkıyor arabaya itekliyordu.
-Ne yapıyorsun bırak kolumu binmek istemiyorum işte.
Umursamıyor arabanın koluna uzanıyordu. Hırıltılı korkutan sesi hala devam ediyordu.
-Sende kimsin böyle? Tanımıyorum ben seni. Tanıyamıyorum. Bırak beni...
Son sözlerim biraz yatıştırmıştı onu. Kolumu hala tutmakla beraber elini yumuşattı. Onunla mücadele etmenin bir anlamı yoktu beni sürükleyerek arabaya bindirmesini izin verdim. Oturduğumda adrenalin,korku ve dehşet içinde kalmaktan nefes alamıyor ama kalbimin son sürat çarpmasına da mani olamıyordum. Hemen yanıma gelip arabayı çalıştırdı. Sinirini kontrol etme derdindeydi. Sesim titrek bir fısıltı şeklinde çıktı.
-David?
Cevap vermedi. Gözlerini kapıyordu ama arabanın gösterge i 120’yi gösteriyordu. Gergince ellerimi yüzüme kapayıp sessizce içimi çekerek büzüldüm. Araba bir süre daha devam etti. Durduğunda istesem de yüzümü ellerimden kurtaramadım. Yanımda nefes alışverişini duymaz olmuştum. Bir süre daha bekledikten sonra arabadan indi. Dolanıp benim kapımı açtı.
-Melanie.
İç çekişimi mutlaka duymuş olmalıydı, biraz önce olanları da o yapmıştı. Oysa şimdi bir nevi arabamdan in diyordu. Yada ben öyle anlıyordum. Ellerimi hışımla yüzümden çektim gözyaşlarımı hızlıca sildim ve arabadan bir anda atladım. Arkamdan
-Yarın seni akşam 10’da alırım.
Dediğini duydum. Bedenim öfkelenmek aslında herhangi bir tepkiyi veremeyecek durumdaydı. Eve girdim annemin yemek ye ısrarlarını hiçe sayıp kendimi yatağıma attım. Biraz önce gördüğüm yaratığın etkisiyle hala yatağımda titriyordum.
...
Bütün gece kırmızı gözler, korkutan bakışlar, hırıltı sesleri ile ilgili rüyalar görerek geçirdim. Arada bir kapı gıcırtısı duyup rüyamda ölesiye korktum ama bunun dün ile alakası yoktu Hollywood’un ucuz korku filmlerinden zihnimde kalanlar olsa gerek. Güne berbat başlamıştım. Saat 06:12’ydi. Kalkıp Colin’e hediye alsam iyi olacak. Okuldan sonra direk oraya geçebiliriz. Üstümü giyince beni bir düşünmedir aldı. Ben Colin’e ne alacaktım. Zaten bu işleri pek beceremem birde aklım pek başımda olmayınca iş daha da zorlaştı. Sokakta boş boş dolaşıyordum. Lake Placid daha uyanmamıştı. Bir şeyler alabileceğim yerlere yürüyerek gitmek çok mantıklı değildi. Gerçi başka seçeneğim varmış gibi. Bayağı yürümüş biraz üşümüşken gri bir araba yanımda durdu. Pencereyi açınca Colin’in kafasını gördüm.
-Heyy bu soğukta ne yapıyorsun?
-Sana hediye almaya gidiyordum. Soğuğa gelince ne yazıkki bir arabam yok. Olmasınıda istemiyorum gerçi.
-Gel beraber alalım burda donacaksın.
Ona garip bir şekilde baktım.
-Doğum günü hediyeni –sürpriz olanından- kendin mi almayı teklif ediyorsun? Ayrıca bu arabada nereden çıktı?
Colin otuz iki dişini birden gösterip sırıtıyordu.
-Nasıl ama yeni arabam. Sonunda babamı ikna edip aldırttım. Tamaaam ben bilmiyormuş gibi yaparım gel hadi.
Arabanın sıcaklığı cama vuruyor buğu yapıyordu bu o kadar cezp ediciydi ki daha fazla karşı koyamadım. Arabaya binince aslında gayet de güzel bir model olduğunu gördüm.
-Tebrik ederim gerçekten çok güzel.
-Teşekkürler. Eee nereye gidiyoruz ne alacaksın bana?
-Bir dakika sen bu saatte neden kalktın?
-Şu göl yakınındaki parti son durumu ne bakayım dedim.
-Hımm. Ne alacağım açıkçası bilmiyorum Colin artık o konu dada yardım edersin.
-Ooo.
Colin homurdanmaya devam ediyordu ama ben ne alacağımı bulmuştum. Bir yandan konuşup bir yandan ısınmaya çalışıyordum.
-Şuradan sağa dön. Vitrinin önünde kırmızı kurdele olan yer önünde dursana.
Colin tek kaşını kaldırdı.
-Bu minicik dükkanda ne alacaksın?
Arabadan indim.
-Gel benimle.
Dükkana girince tütsü ve sıcaklık kokusu oldukça yoğundu. Bir adam bizimle ilgilendi. Burası yalnızca anahtarlıkların satıldığı bir dükkandı. Buranın anahtarlıkları çok çok güzel olur bir yandan da çok pahalı olurdu. O kadar paraya kıyıp hiç almamıştım ama Colin’e alırdım. Camdan,kristal, gümüş, işlemeli anahtarlıkları Colin’in önüne doğru çektim.
-Bunlardan birini seç. Arabana ilk binen kişi olarak ona ufak bir hediye almak istiyorum.
-Yo hayır Mel bunlar gerçekten paha-
-Seç birini Colin lütfen.
Bakışlarını anahtarlıklara çevirdi.
-Tek başıma seçmem olanaksız sende yardım et.
Sırf İşleme ve cam olanları eledik. Cam olanı Colin kesin kırardı. Kristallerde Colin’e fazla parlak geldi. ( =D burda mel değil ben gülüyorum gençler) ikimizin elide aynı anda gümüş hafif işlemesi olan harika bir anahtarlığa gitti. Gülümseyerek elimi çektim. Colin elimi tutup onu içine koydu.
-Ben bunu çok beğendim. Seninde hoşuna gitti. Hem seni ilk gördüğüm zaman üstünde olan renklerden bu minik işlemeler. Kırmızı ve kahverengi.
Elimin ortasında anahtarlık kenarında da Colin’in eli vardı. gülümsedim.
-Tamam bunu alalım o zaman.
-Ama Mel-
-Aması yok bu olacak beyefendi.
Satıcıya uzattığım anahtarlığa minik bir servet ödeyip oradan çıktık. Tekrar arabaya bindiğimizde Colin siyah yeni model anahtarlığının kenarına takıverdi. Gerçekten çok hoş olmuştu. Gülümsedim. Oda bir süre bana baktı ama ben başımı cama yaslayıp dışarıyı seyrettim.
Colin’in doğum günü partisi güzeldi ama fazla soğuktu. Ortada kocaman bir ateş ve etrafında ateş dansı yapmaya çalışan komik arkadaşlarım vardı. Gülmekten karnıma ağrılar girmişti. Başımı ateşten çektiğimde David’in ilerideki siluetini gördüm. Okulda neredeyse hiç karşılaşmamıştık. Saate bakınca 10’u 3 geçtiğini gördüm. David’in rötarı bu kadar olurdu işte. İçimi çektim. Elimdekilere baktım. Gerçekten çok üşümüştüm. Sürekli yerde oturmaktan bacaklarım ağrımaya başlamıştı. Azıcık da uykum gelmişti. Diğer yandan David ile ekşın ve garip geçirdiğimiz o geceden sonra onunla konuşmalıydım sanırım. Hem ben istemesem bile David beni götürme konusunda fazla ısrarcıydı. Nedenini anlayamıyordum. Yerimden kalktım. Pantolonumu silkeleyip montuma sıkıca sarındım. Gözlerimle dans edenlere gülen Colin’i buldum. Sıkıca sarıldım.
-İyi ki doğmuşsun...
Başta kimin sarıldığını anlamayan Colin daha sonra belimden sıkıca tuttu. normal bir sarılmadan daha uzun bir sürede bırakmadı beni. Kollarını gevşettiğinde yüzünü yüzüme yaklaştırıp daha iyi duymam için;
-Bu günü asla unutmayacağım. 14 saat boyunca yalnızca benimle ve beni
düşünen Melanie. Kulağa oldukça hoş geliyor. Sıkça tekrarlayalım.
Gülümsedi. Yüzü yakınımdaydı.
-Teşekkür ederim Mel. bunu senden duymak emin ol çok daha farklı benim için...
Yakınımda duran yüzüne gülümseyip ellerimi ellerinden çektim. David’e doğru yürürken başım eğikti. Benden sakladıkları bana davranışları yüzünden onu anlayamıyordum bunun için istemsizce yanına yaklaşınca kasılıyordum. Tam karşısına gelince durdum. Yüzü ilk gördüğüm gibi değil gerginleşmişti.
-Nasıl geçti? Eğlendin mi?
Omuz silktim elimle o tarafı gösterdim. Gördüğün gibi dercesine. Arabaya bindiğimde oda yanıma geldi. Arabayı çalılıkların yanına koymuştu. Uzaktan gözükmüyordu. Ama buradan ateş ve kalabalık olduğu gibi açıktı. Yanımda sessizce ne arabayı çalıştırıyor nede bir şey söylüyordu. En sonunda sıkıldım.
-Beni almaya gelmedin mi? Hadi çalıştırsana.
Yüzüme baktı. Derin bir iç çekiş duydum.
-İyi değilim Melanie.
Buda ne demekti. O bir insan değildi nasıl iyi olamazdı? Hastalık gibi bir şey söz konusu değildi.
-Hastayım demeyeceksin herhalde.
-Senin düşündüğün şekilde değil elbette. Yalnız ben.. dünden beri kendimi pek iyi hissetmiyorum. Biliyorsun beni avlanırken gördüğün gün bile benden daha az kork diye uğraşmış kendimle ilgili çok az şey anlatmıştım oysa dün.
Başını iki yana salladı.
-O gördüğün kişi var ya Melanie. İşte o gerçek David Johnson’dı. Tanımadığın tanıyamadığın kişi bendim. İşte benim asıl benliğim bu. Doğam bu Melanie. Biraz daha kendimi kontrol edemeseydim seni yaralayacaktım. Öldürmezdim elbette ama yaralayabilirdim. Sonrada bunun vicdan azabıyla yaşarken ölürdüm.
Gözlerini kapatıp başını arkaya yasladı. Biraz ötemde duran şahesere dikkatle baktım. Şimdiki üzgün ve endişeli yüz ile dünkü yüzü karşılaştırmamak elde değildi. Şimdi hangisi David’di? Ben hangisini sevmiştim?
Yazar: Leonard Clever
=================
48.Bölüm 'Yasak Vampirimsin'
48.Bölüm ‘Yasak Vampirimsin’
Evet hangisini sevmiştim? Korkutucu , alaycı ve saldırgan David’i mi? Beni sevdiğine inandığım, benim için her şeyi yapacağından kuşkum olmayan David’i mi?
Cevabını zaten biliyordum kimden kendimden mi saklayacaktım?
Ben ikisini birden sevmiştim ikisi bir anda aynı benlikte olduğu için sevmiştim. Colin tatlıydı sevimli beni seven sadakatli birisiydi. Oysa David bununla birlikte saldırgan ve korkutucuydu. Bir anda beni bırakıp gidecek, sonsuza kadar benimle olacak gibi. Bu ikilem beni bitirse de yine çekildiğim tek kişi o oluyordu.
Başını arabanın koltuğuna yaslamış gözlerini kapatmıştı. Sessiz ve yorgun gözüküyordu.
-Yorgunsun.
Söylediğim kelime karşısında gözlerini açmadan başını salladı.
-Yorgunsun çünkü kendini benden saklamaya çalışıyorsun. Senden korkmamam için uğraşıp yanımda kendin olmayan David olmaya çalışıyorsun. Yalnızca beni
sevdiğin, gözlerinde tutamadığın aşk bakışlarını bana attığın zaman gerçek David oluyorsun o zaman kendin gibi davranıyorsun. David ben seninleyim ne olduğunu kim olduğunu biliyorum. Ben seni her şekilde kabul ediyorum. Beni korkuttun evet ama bunda bile ironik bir şekilde senden etkilendim.
Acı bir şekilde güldüm.
-Ben seni korkunç, alaycı, sevgimle dolu her anınla birlikte seviyorum. Dün akşam korktum evet ama bu sensin. Sen olan her şeye alışabilirim sevebilirim David. Sen benim olmaması gerekenimsin. Sen benim Yasak Vampirimsin David.
Söylediklerimi gözünün içine bakarak söylemiştim. Bütün konuşmam boyunca hafifçe yukarıya kıvrılan dudakları son cümlemle yerini muhteşem bir gülümsemeye bıraktı. Arabadan indi dolanıp kapımı açtı uzattığı eli tuttum beni arabadan indirdiği an ayağım yere değmeden belimden sıkıca tuttu. Yere bastığımda elleriyle yüzümü kavrayıp beni öptü. Bir eli ensemdeki saçları sıkıca tutuyordu. Öpücüğü hızlandıkça başım dönmeye başladı. Üzerimdeki etkinin farkında mıydı acaba? Dudaklarını dudaklarımdan ayırdığında derin bir nefes aldım. Dudaklarını narince alnıma dokundurdu. Bir süre öyle kaldı. Sonra yüzünü görebileceğim şekilde uzaklaştı. Yüzünde kalbimi tekleten bir gülüş vardı.
Sabah uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Ama hala aklımda sorular vardı. David’in değişen ruh halleri ve sakladığı şeyler etrafımdan yanlış bir şeylerin olduğu izlenimini veriyordu. Yataktan fırladım. Üstüme şık bir şeyler giymeye çalıştım. Aynaya baktığımda üstümde krem rengi etekli bir tulum vardı. bunu babam almıştı. Annemle araları hala açıktı. Uzun bir kırgınlıktı ve bence bu kadarı yeterdi. Bu gün çarşambaydı babamın geç gittiğini biliyordum. Aşağı indiğimde onu mutfakta buldum.
-Günaydın Mr. Winston.
-Günaydın Melanie.
-Ne arıyorsun böyle?
-Hardalı. Bulamıyorum bir türlü.
Eğilip alt dolaptan hardal kabını çıkardım sessizce önüne koydum. İçini çekti.
-Bu işi çok uzattın baba. Annemle barışman gerek. Ne kadar üzüldüğünü görmüyor musun? Bana sakın boşanmaktan falan bahsedeceğini söyleme.
Onu en zayıf noktasından vuruyordum böyle bir şeyi hiç düşünmediğinden emindim. Nitekim doğruydu da. Yüzü şaşkınlıktan donakaldı.
-Yoo yoo. Boşanmak mı? Kate’den mi? Kesinlikle hayır. Yalnızca bu sefer fazla ileri gitti.
-Sende baba. Bence yeter annemi daha fazla üzmeni istemiyorum. Hem sende üzülüyorsun farkındayım. Annemin boşanmakla ilgili bir şeyler söylediğini duymuştum. Onunla konuş baba.
Şok olmuş bir şekilde suratıma baktı annemin söylemediği şeyleri babamı teşvik etmek için söylemiştim işe yaracağından emindim 18 yıllık ailemi tanıyordum. Yanağından öptüm.
Kapıdan çıktığımda hafifçe gülümsedim.
Okul vardığımda ilk işim David’i aramak oldu. Benden ne sakladığını öğrenmem gerekiyordu. Onu bulamadım yerine Johnsonlardan da yalnızca Eddie vardı. istemesem de yanına gittim.
-David buralarda mı Eddie?
Gözlerini bana dikti.
-Hayır değil.
-Sasha Aaron falan herhangi biri.?
-Bu gün hiç biri gelmedi bende Lena için geldim zaten.
-Anlıyorum tamam. Sonra görüşürüz.
-Anlıyor musun? Hiç sanmıyorum olanlardan haberin var mı ki?
Tam arkamı dönmüştüm ki sözleriyle durdum.
-Olanlar mı? Bir şeyler olduğunu seziyorum ama bilmiyorum. Ne olduğunu anlat Eddie.
Omuz silkti.
-Bunu bana yıkma. Git ve David’i bul.
Gözlerimi yüzüne diktim.
-Bana neler olduğunu hemen anlat Eddie. Seni affetmemi istiyorsan hemen konuşmalısın.
Gözlerini devirdi.
-Meredith geldi.
Ne ! :Meredith mi yine. Lanet olsun yine ne işi vardı?
-Neden burada? Onu gördünüz mü?
-Sasha geldiğini gördü yalnızca. Görünüş olarak gören yok. Sasha pek iyi niyetlerle gelmediğini düşünüyor. Liz’i kaçırmaya gelmiş.
-Lizzie mi? Niçin?
-Eski konular.
Sıkılgan tavrı iyice belli olmuştu. Zaten bunu Eddie’ye sormamam David ile konuşmam gerekirdi.
-Ama David’i bilirsin konunun seninle bağlantılı olabileceği her yerden önlem alır.
O yüzden bu aralar böyleydi. Geçen gece arabadan inmeme izin vermemesini şimdi anlıyordum.
-Ne zaman gelir ?
-Hiçbir fikrim yok. Bu arada Lena nerede kaldı? En son o mu gelir okula?
İçimden sinsizce güldüm.
-Aaron’un olduğu zamanlar erken gelirdi şimdi bilmiyorum.
Gözlerini kısıp bana baktı. Daha fazla konuşmadım derse girdim. O gün David’i hiç göremedim. Son derste duramadım aradım. Okul çıkışına gelip gelemeyeceğini sordum. Gelmeye çalışacağını söyledi. İç çektim hiç yoktan iyidir.
Çantamın fermuarını çekip okuldan çıkıyordum. David’i kapının önünden arabasına yaslanmış halde gördüm. Hemen yanına gittim.
-Meredith buralardaymış doğru mu?
İç çekti.
-Ne yazık ki.
-Eddie Lizzie için olduğunu söyledi. Ama anlayamıyorum neden Liz? Hem zaten Lizzie’i kaçırması imkansız tek başına.
David yüzüme dikkatlice baktı.
-Yalnız değil Melanie. 10 vampir ile birlikte gelmiş.
10 vampir mi? İnanamıyordum böyle kalabalık geldiğine göre kaba kuvvet kullanmak istiyordu.
-Ben anlayamıyorum.
-Leonard’ı almak istiyor. Yada saldıracak.
-Onu vermeyeceksiniz değil mi?
-Bilmiyorum Aaron ,Lillie ve Eddie çocuğu vermekten yana. Victor’la Sasha ise hayır diyor. Ben kararsızım.
-O bir bebek David. Liz’de bir anne bunu yapmasını nasıl beklersiniz?
-Bilmiyorum Melanie. Bu bir kavga olacak demek.
‘Kavga’ kelimesini kullanmasına güldü. Oysa benim kafama şimdi dank etti.
-Ne saldıracak mı size mi?
Bunu şimdi anlamama şaşırmış gibi kafasını salladı.
-Hayır David. Bunu istemiyorum ... kavga etmenizi istemiyorum anladın mı?
-O halde Meredith’e istediğini verelim ?
-Hayır ama..
-Ama ?
Sesimi çıkaramadım. David yine içini çekti.
-Bende böyleyim işte. 10 vampir bize fazla.
David elimi tuttu.
-Sakin ol. Onunla konuşabiliriz Victor’u dinleyecektir.
Bu söylediğine kendide pek inanmasa da söylemişti. Beni eve götürdü. Ona döndüm.
-Ne yapıyorsun bu gece?
-Her zamanki yaptığımı?
Şaşırdım.
-Yani?
Omuz silkti.
-Gündüzü, seni göreceğim zamanı bekleyeceğim.
Gülümsedim.
-Çok sıkıcı bir plan benim aklıma daha iyisi geliyor.
-Uzun süreidr rutin olarak yaptığım ve sevdiğim bir plan bu. Hem aklına gelen neymiş?
-Düşündüm de bu gece beni düşünmek yerine bana sarılsan nasıl olur?
David tek kaşını kaldırdı.
-anlayamadım?
-Uff David akşam diyorum yanıma gelsen. Hem beraber vakit geçirmiş oluruz.
David öksürdü sonra gülümsedi.
-Ailen için çokda hoş karşılamaz gibi.
İnanmayan gözlerle ona baktım. Ne yani David yukarıda beraber geçireceğiz akşamı demeyeceğim herhalde.
-Eğer gelmek istemiyorsan söylesen diyorum.
Güldü.
-Ben seni istemiyorum öyle mi? Güldürme beni akşam görüşürüz Melanie’m.
Gelip kurnazca bakışlarıyla bana sarıldı. nefesini kulağıma doğru üfleyip edepsiz fikirler oluşturmama neden oldu.
Akşam yemeği sakin geçti. Annemle babam dargın sevgililer gibi kaçamak bakışlar atıyorlardı. Gözlerimi devirdim.
-Ben odamdayım anne.
-Erken değil mi?
Hafifçe kızardım.
-Bilmem. Uykum geldi biraz.
Biraz daha kızararak odama çıktım. Aslında çıkamadım. Merdivenlerden yukarıya çıkamadım. Nefesim kesik kesikti. David’i çağırırken çok kolaydı. Onunla geceyi geçirmek düşüncesi harikaydı. Ama onun iki adım uzaktaki odamda olduğu düşüncesi karnımda kelebeklerin senfoni yapmasına sebep oluyordu. Banyoya girdim. Yüzüme soğuk su çarptım dişlerimi fırçaladım. Üzerimde gayet basit Kot pantolonum ve V yakalı krem rengi bir kazak vardı. kıyafetlerde daha fazla takılmadım. Yapacak bir şeyim yoktu zaten. Banyoda çıkıp ağır adımlarla odamın kapısını açtım. David yatağıma uzanmış dergilerimi karıştırıyordu.
-Hey! Buradasın
Beni görünce gülümsedi.
-Reddedemeyeceğim bir davetti.
Yanına gittim.
-Nasılsın Liz’i yalnız bırakmasa mıydın?
-Onun bir kocası ve bakması gereken bir çocuğu var Melanie.
-Evet.
-Uyumak için bir erken değil mi?
Dişlerini göstererek sırıtıyordu. Enseme ve yanaklarıma sıcaklık aktı. Kaşlarımı çattım.
-Odama çıkmak için uykumun gelmesine ihtiyacım yok. Ayrıca sadece uyumak içinde odaya gelmem.
Güldü. Bende ders kitaplarımı çıkarıp çalışma masama oturdum. Arkada olduğunu biliyordum ama hiç ses çıkarmadı. Bende dönmedim. Ders çalışmama imkan sağladı. Ödevleri neredeyse bitiriyordum. Boynum ağrıdı yana eğip rahatlamaya çalıştım. O sırada tam yanıma gelip eğdiğim boynumdan öptü. Bedenimde bir ürperti yaşadım. Dişlerine bu kadar yakın olmakda korkutmuştu. Ona döndüm.
-İnsanlar için uyku vakti.
Dedi. elini uzatıp beni kucağına aldı. Kalbim göğüs kafesimde değil resmen dışarıda atıyormuş gibi ses çıkartıyordu. Yatağıma yatırdığı zaman saatin 12’ye geldiğini gördüm. Yanıma uzandı. Elini belime çok sıkı doladı.
-Neden hemen uyumamı istemedin anlamıyorum?
-Çünkü yapman gereken ödevler vardı. öyle demesem yanıma uzandığında herşeyi unutacaktın.
Göz kırptı. David bu kadar kendini beğenmiş olmak zorunda mıydı? İç geçirdim aynı zamanda beni düşünen. Bu ikisini aynı anda nasıl yapıyordu?
O kadar yakınımdaydı ki nefesi saçlarıma ve yüzümün sol tarafıma vuruyordu. Gözlerini kapatmış saçlarımı öpüyordu. Yüzümü yüzüne çevirdim. Biraz utanarak dudaklarımı dudaklarına değdirdim. Geri çektiğimde David gözlerini açtı ve yavaşça beni öpmeye başladı. Yavaş başlayan öpücükleri göl kıyısındaki gibi hızlandı ve nefesimi kesmeye başladı. Ellerim gömleğine gitti. İki düğmesini açtığımda David dudaklarını azıcık araladı.
-Melanie!
-Ne var tanrım ne oldu yine?
David’in ufladığını duydum. Sonra beni öpmeye devam etti. Gömleğini çıkardığımda aslında korktuğunu hissedebiliyordum. Beni yaralamaktan çok
korkuyordu. Ama aynı zamanda bana karşıda koyamıyordu. Öpüşmemiz çılgınca bir boyuta geçti. David kazağımı çıkardığında biraz utanıyordum. Ellerinin biri kalçamda diğeri ise belimdeydi. Öpücükleri dudağımdan ayrıldığında nefesim kesildi. Dudağı boynumda gezinmeye başladı. Tanrım David’le hiç bu kadar uzun süre yakınlaşmamıştık. Nefes nefese kalan bir ben değildim. David’de kesik nefesleri arasında adımı mırıldanıyordu. Karnımda hem kelebekleri hemde David’in öpücüklerini hissediyordum. Dudakları alev gibi dokunduğu yerleri yakıyordu. Vücudumda gezen dudakları tekrar dudaklarımla buluştuğu zaman anladım. İşte o zaman anladım ki beni Yasak Vampirimden bırakın Meredith’i hiç kimse ayıramazdı.
Yazar: Leonard Clever
=================
49.Bölüm 'İstenilen Büyü'
Yasak Vampir 49.Bölüm ‘İstenilen Büyü’
Eddie
Yarım saattir bekliyorum. Lena bir türlü uyumadı. Uyusa yanına girip şu lanet dürtüden kurtulacağım. Sasha hiçbir şey yapmıyor. Yapamıyor. Bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Onu ilk öldürmeye çalıştığım zaman bunu yapmalıydım. Melanie karşıma çıkıp bana engel olmamalıydı. Lanet olsun bir insana bağlı kalmak canımı sıkmaya başladı. Şu halime bakamıyorum bile. Evlerinin önünde Lena’nın odasına bakan bir ağacın üstünde kızın uyumasını bekliyorum. Bütün gün bir şekilde yanımda olmasını söylüyorum
anlayamadığım benden korkması. Yanımda olmak istediği için değil de benden korktuğu için sesini çıkarmadan yanımda duruyor gülmekten ölüyorum o zaman. Ona zarar vereceğimi düşünüyor – ki bu bazen aklıma gelmiyor değil - Aslında bunu yapardım ama ölmek için çok gencim henüz 170 yaşındayım. Beklemekten çok sıkıldım daha fazla dayanamayacağım. Lena’nın beynine uyuması gerektiğini söyleyen sinyaller vermeye başladım. Elinde kahvesi vardı harika bu kız neden bana hiç yardımcı olmuyor? Gözlerimi kapayıp ısrarla uyuması gerektiğini söyledim. Bunu yaptıktan sonra bırakın bir bardak kahveyi Arabistan’daki bütün kahveleri içse faydası olmaz. 1 dakika sonra ışığı kapandı. Biraz daha bekledim ve 5 dakika sonra aşağıya atlayıp mutfak kapısının kilidini açtım. 6 saniye dayanamayan kilit çıt sesiyle açıldı. Mükemmel bir hırsızdım çokda dikkatliydim ekstra yeteneklerimle harikalar yaratıyorum tanrım servetimi sonuna kadar hak ediyorum.
Evlerini ezberlemiştim artık. İki katlı klasik Amerikan evleriydi. Odasının kapısı hafif aralıktı tanrıya şükür bazen bir işe yarıyor. Nefes almaya ihtiyaç duymadığım için nefesimi tuttum ve yanına yaklaştım uyumuş olup olmadığına baktım boğazından gelen hırıltılarla nefesimi verdim üstündeki örtüyü kaldırıp yanına uzandım. 3. geldiğimde yanında birinin olduğunu hissetmiş ve hemen ışığı yakmıştı ama onun ‘hemen’ ışık yaktığı zaman aralığında ben buradan kendi evime kadar bile giderdim. Bedeni sıcaktı. Genel olarak Lena olması gerekenden hep yarım veya bir derece daha sıcaktı. Sebebi bu kasabanın soğuk olması ve onun sinüzit hastalığından dolayı hep biraz grip gezmesiydi. Bu çooook önemli bilgiyi (!) uzun bir keşif zamanında öğrenmiştim. Bütün geceyi Lena uyurken geçirdiğim için boş vaktim fazla oluyordu. Teni için yanan ellerimi hafifçe beline sardım. Saçları çok uzun değildi ama rahatsız ediyordu beni, bence kestirse daha çok yakışırdı. Tamam yakışması umurumda değil çok sere serpe uyuyor saçlarıda beni rahatsız ediyor haliyle. İki üç defa saçını yanlışlıkla çektiğim için uyandı. Şuan kendimi daha kontrollü hissediyordum. Bu kızın üzerimdeki etkisi bazen beni hayrete düşürüyordu. Oysa hiç bir şeyin farkında gibi durmuyordu. Aradan iki üç saat geçince kendimi çok çok daha iyi hissettim. Çok kıpırdayınca ellerimi çektim. Ama kollarım hala kollarına dokunuyordu. Oradan buradan bir şeyler düşünmeye başladım. O sırada birine seslendiğini duydum. Anında irkildim lanet olsun gördü mü beni? Ama bunu hissederdim çok mu dalmıştım?
Hızla ona döndüm hayır hala uyuyor yalnızca mırıldanıp duruyordu. Saçma sapan anlamsız şeyler söylemeye başladı. Sasha, Mel, Aaron, annesi Dane gibi birçok isim duydum. Arada kendi adımı da duydum. Gözlerimi devirdim harika biraz sessiz olamaz mıydı burada bende vardım herhalde. İşin yoksa birde Lena’yı dinle.
Melanie ;
David ellerini belime sarmış yanımda uyuduğumu zannediyordu. Gerçi düzenli nefes alışverişleriyle birazdan uyuyacaktım. Ama kendimi tutamadım ve konuşmaya başladım.
-David sana bir şey soracağım?
David irkildi uyuduğumu sanıyordu ve bir anda çıkan sesimle vampir dürtüleri hızla tepki vermişti. Kendini sakinleştirdi ve bakışlarını bana çevirdi.
-Uyuduğunu sanıyordum.
-Uyumaya çalışıyordum.
-Aklına takılan nedir?
-Bana zarar vermekten korkuyorsun değil mi?
İçini çekti.
-Bunu ne yazık ki yapabilecek güçteyim. Evet korkuyorum.
-Ama anlayamıyorum benim kanımı içmeye başladığına an duramaz mısın?
-Avlarımızda bu zahmete girmeyiz. Ama öyle bir şey yaparsam kendimi durdurabilirim.
-Peki neden bu kadar korkuyorsun?
Bana deliymişim gibi baktı.
-Çünkü senin hiçbir yerin kanasın istemiyorum. Çünkü senin kanını içmek istemiyorum.
-Nasıl yani kanım içilmeyecek kadar kötü mü?
Az daha kahkaha atacaktı.
-Sen şimdi kanını içmek için beni ikna etmeye mi çalışıyorsun?
-Hayır hayır. Ben sadece anlamıyorum.
-Anlayamayacak bir şey yok. Sana hiçbir şekilde zarar vermek istemiyorum. Kanını emersem emin ol bundan hoşlanmazsın.
-Canım yanar yani.
-Evet. Bu konuyu kapatabilir miyiz?
Esneyerek başımı salladım. Bana sarıldı.
-Sen seni öpmem sana sarılmam güzel şeyler söylemem için Tanrı’nın bana verdiği bir lütufsun Melanie. Kanını içmem sana zarar vermem için değil.
Yine başımı salladım. Saçlarımdan öpüp daha fazla bir şey söylemedi. Bende onun kollarından kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Uyandığımda elbette ki David yoktu. Büyük ihtimalle annem odaya gireceği zaman gitmişti. Yataktan kalktım. Kendimi oldukça mutlu hissediyordum ve hemen yanına gitmek için hazırlandım. Kendimle gurur duyuyordum. Sonunda bir karar vermiş o lanet kararsızlık anılarımdan kurtulmuştum. Bütün sihir ‘Yasak Vampir’ sözlerindeydi. Onları söylediğim an kiminle olmam gerektiğini anlamıştım. Gülümsedim. Üstümü değiştirip çantamı hazırladım. Hoplaya zıplaya aşağıya indim. Annem kahvaltısını yapmıştı ama bana belli etmemeye çalışıyordu. Güldüm.
-Kahvaltınızı yaptınız mı Bayan Kate? Pek iştahınız yok gibi.
Sinsi gülüşümü görmüştü. Hafifçe dudağını büzdü.
-Hayır yapıyorum ya.
Kahkaha attım.
-Hadi anne babamla yapmışsın işte. Günler sonra gelen barışma anı bunu kutlamalıyız.
Annemde güldü ama biraz utanmıştı. Beni okula postaladı. Kapının önünde Colin ve arabası duruyordu. Elindeki anahtarı sallayıp eliyle gel işareti yaptı. Güldüm. Arabaya binmeden penceresine yaklaştım.
-Üzgünüm gelemem David’i bekliyorum.
-. Pekala okulda görüşürüz o zaman.
Arabayı çalıştırınca hemen elimi çektim. Oda hızla uzaklaştı. İçimi çektim Bir süre daha bekledim ama David gelmedi. Bende yürüyerek gitmeye karar verdim. Biraz ilerlemiştim ki David arabasıyla yanımdan geçti. Duracağını sandım ama durmadı. Ve arabada sarışın bir siluet gördüm nefesimi tuttum. Biraz daha
arkasından bakınca Lizzie’nin de arabada olduğunu fark ettim. Kafam karışmıştı. David sırlarla dolu biriydi. 200 yılı geçkin bir hayat bende yaşasam benimde bir sürü anım olurdu. Okula giderken bu düşüncelerdeydim. Yürüyerek biraz yorulmuştum. Colin beni görünce kaşlarını çattı. Yanlarına gidince yalnız benim duyacağım bir şekilde;
-Yürüyerek mi geldin? Bu soğuk ta. Madem gelmeyecekti benimle neden gelmedin?
-Bir işi çıktı sanırım. Geleceğini sandım onun için.
Üşümüş ellerime dokundu. Kaşlarını çattı. Eldivenlerini çıkarıp bana verdi. Bu dejavu anını David ile de yaşamıştım.
-Gerek yok gerçekten. Isınırım şimdi.
-Okulda kantinde bir olay var. İçeri giremiyoruz. Ama sana sıcak bir şeyler bulacağım. Giy bunları.
Karşı çıkmamın bir anlamı yoktu. Giydim o da içeçek bir şeyler bulmaya gitti. Gerçekten üşümüştüm. David’e bakındım hiç Johnsonlar dan kimseyi göremedim. O sıra Lena abartılı bir nefes verişle yanıma oturdu. Ona döndüm.
-Sorun ne?
-Sorun ne? Güzel soru inan bende bilmiyorum. Eddie harika biri, sanırım iyi vakit geçiriyoruz, bana oldukça samimi geldi ama biraz garip biri Melanie korkuyorum.
Güldüm bunda şaşılacak bir şey yoktu bende ilk gördüğüm zaman Eddie’den korkmuştum.
-Korkuyor musun? O halde neden onun yanındasın?
-Sorunda bu. Korktuğum için pek sesimi çıkartamıyorum ama sanki bir yerlere gidip oturalım dediğinde hayır dersem çok kötü şeyler yapacakmış gibi bakıyor. Bende kuzu kuzu arkasından gidiyorum.
-Peki gittiğinizde nasıl davranıyor? Yani mutlu değilsen...
-Yo hayır dedim ya sempatik ve komik biri ama bazen ciddileşiyor ve karşımda oturmak yerine yanıma geliyor.
Anlamıyormuş gibi baktım.
-Yanına oturması kötü bir şey mi?
-Hayır hayır öyle de değil. Dedim ya anlamıyorum gülüyor ve bir anda kesip gözlerini dikkatle bana çeviriyor. Sanki yanıma oturmazsa savaş çıkacakmış gibi.
Gülmemek için dudaklarımı sıktım. Bilmem der gibi dudak büzdüm. İçini çekti. Gerçekten korkuyordu ama ben onun için korkmuyordum Eddie yaşamayı bu dünyada ki her şeyden fazla isterdi bunun içinde Lena’ya zarar vermezdi. David’i o sıra gördüm. Hemen yerimden fırladım.
-Gelirim şimdi.
Hızla ona doğru yürüdüm. Beni görünce yüz ifadesi değişmedi.
-David ne oluyor? Arabada Meredith ve Lizzie’yi gördüm.
Başını salladı.
-Evet. Liz Meredith ile konuşmak istedi.
-Ne için? Oğlunu mu istiyor hala? Anlaşmamı yapmak istediniz?
Başını salladı hangi dediğimin yanlış olduğunu anlayamadım.
-Oğlunu istedi evet ama Leonard bir araçtı Lizzie’nin ilgisini çekip istediğini yaptırmak için bir araç. Ve evet bir anlaşma yapmak istiyor.
David’in çökmüş gözlerine baktım. Bir şeyler istediği gibi gitmiyordu ne olduğunu anlayamıyordum.
-Nasıl bir anlaşma anlayamıyorum David açık konuşabilir misin bu yüzden mi bu sabah beni almaya gelemedin?
Üzüntüyle başını salladı. Ellerimi tuttu.
-Melanie bir bebeğin yaşamı ellerimde Leonard’ın yaşayabilmesi bana bağlı.
Hiçbirşey anlayamıyordum.
-Anlayamıyorum. Meredith’in Liz’den istediği ne?
-Büyü. Ondan büyü yeteneğini kullanmasını istiyor. Aynı büyüyü kendisine de yaptırmak istiyor.
-Hangi büyü bu?
Üzgün gözlerini bana dikti. Eğer ağlayabilse şimdi ağlayacak gibi.
-Benden çocuğu olmasını sağlayacak olan büyüyü.
Yazar: Leonard Clever
=================
50.Bölüm 'Büyülü Bir Bebek Geliyormuş?'
50.Bölüm 'Büyülü Bir Bebek Geliyormuş ?'
O an bir çok duyguyu hissettim. Acı, şaşkınlık ama en çok öfke. Sinirle ellerimi ondan çektim.
-Ne dedin ne? Bebek mi senden mi? Lanet olsun bu çok saçma. Hayır kesinlikle hayır senden bir çocuğu o-la-maz. Yemin ediyorum o çocuğu öldürürüm David.
Sinirden titremeye başladım. Ellerimle herşeyi tehdit etmek istiyordum. Hayatımın neden bu kadar boktan gittiğini neden hep mutluluğuma engel bir şey çıktığını anlamak istiyordum. Hayır hayır anlamakta değil böyle olduğu için yalnızca öldürme duygusuyla kıvranıyordum.
Ellerimi tekrar tuttu beni sakinleştirmek için çırpınıyor ama saçma sapan şeyler söylüyordu.
-Bana aptal bahaneler uydurup durma eğer bir çocuğunuz olursa ne olacak?
Benden bu kadar çabuk mu vazgeçiyorsun? Bebeğin olması gerçeği bir anda neden bu kadar cazip geldi? Belkide Meredith cazip gelmiştir Ha?
Bağırıyordum. David başını şiddetle salladı.
-Saçmalıyorsun. Senden vazgeçmek mi asla. Hem-
-Evet vazgeçmek ne sanıyorsun bir çocuğun olduğunda yanıma gelebileceğini mi? Hayır David bu kesinlikle olmaz. Aslında olmayacak şey senin o çıyandan doğacak şeytanın.
Sert konuşuyordum. Kaba kelimeler sarf ediyordum farkındaydım ama karşımda ondan bebek yapacak birinden bahsediyordu. Bahsetmesi bile hataydı. Sinirden titremeye başladım.
-Kimsenin bana cazip geldiği yok. Senden vazgeçtiğimde yok. Lütfen biraz sakin ol.
Sinirden titremeye başladım. Eğer Meredith değil bir başka kişi olsa yine böyle olacak mıydım merak ediyordum ama beynimin çok az bir kısmı bununla uğraşıyordu. Şuan kriz geçirmekle meşguldüm.
-Yaa ben anlıyorum sizi. Seni de. Lanet olsun. Anlıyor musun lanet olsun.
David'in ciddi anlamda korkmaya başladığını hissediyordum artık bana cevap
vermek değil elimi kolumu tutarak sakinleştirmeye çalışıyordu. Yüzünde endişeli bir ifade vardı.
-Bana hasta muamelesi yapma. Yakında hasta olacağım zaten. Olaylara bak.
-Bunlar çok fazla biliyorum ama lütfen kendine gel Melanie. Sende kendinde olmayacaksan yanımda kim olacak? Lütfen. Oturalım mı bir yere?
-Evet fazla. Melanie geçmişimle yüzleşmen gerek, Melanie Meredith ile yüzleşmen gerek, Melanie Liz ile yüzleşmen gerek, Melanie ailemle anlaşman gerek. Şimdide Melanie bir bebekle yüzleşmek zorunda. Ama o bebek olmayacak David Johnson duydun mu beni?
-Duydum elbette olmayacak oturalım artık lanet olsun titreyip duruyorsun korkuyorum.
O sıra kolumdan tuttu beni sandalyelerden birine çekiştirdi. Ne ara oturduğumu bilmiyorum ama karşı tarafta Meredith'in Liz'in arabasında birini beklediğini görünce David ikilem arasında kaldı. David'i bekliyorlardı. Ayağa fırladım.
-Hadi bekletmeyelim daha fazla gidelim.
-Melanie dur. Sen gelme iyi değilsin.
-Neden gelmiyor muşum söyler misin? Yoksa evet mi diyeceksin? Bunun için mi
gelmemi istemiyorsun.!
-Yeter Melanie hayır kesinlikle hayır. Bebeğim olsun falan istemiyorum.
Sinirle bağırdım.
-Bebeğim mi? Ne çabuk bir bebeği sahiplenmeye başladın.!
-Olmayan bir şey için bağırıyorsun.
-Evet olmayan ve olmayacak bir şey.
Hızla o tarafa yürüyecektim ki David kolumdan tuttu.
-Melanie ciddiyim bekle önce biz konuşalım. Bu işe bulaşman gerekmiyor.
Kolundan kurtulmaya çalıştım. Tabiî ki başaramadım.
-Eğer bende gelmezsem ondan bir bebek istediğini ve onu söylemeye gittiğini düşüneceğim.
İçini çekti. Hızlı hızlı yürümeye başladım. Arabaya doğru gittiğimde Liz'in yüzünde korku ve panik gördüm. Benden korkuyordu bu iyiydi işte. Ama Meredith dudağını hafifçe büzdü. Bunun dışında tepki vermedi. Onlara doğru gidip arabanın kapısını açtım.
-Meredith tekrar buraya gelmiş. Bunu neye borçluyuz diye sormak isterdim ama erkek arkadaşımdan çocuk peydahlamak istediğini bilince ne desem bilemedim.
David arkamda irkildi. Ve yüzünde öfkeye benzer izler gördüm. Aramızdaki tartışmalarımız neyse ama ondan başkalarının yanında bu şekilde bahsetmem hiç hoşuna gitmemişti.
Merediyh gülümsemekle umursamazlık çizgisinde bir bakış attı.
-Ergen sevgilide buradaymış. Sana selam Melanie.
Güldüm.
-Ne o üremekle ilgili becerilerim dikkatini çekmiş gibi. Ergenlikte tam olarak bununla ilgili şeyler olur. İleride Bebeğinin olması için bir başka çocuğu kaçırmak, seni istemeyen birinden bebek yapmak gibi şeylere gerek duymadığın dönem bundan sonra geliyor.
Ona göz kırptım. Söylediklerim keyfini kaçırdı ama belli etmek istemedi. Yine sinsice güldü.
-Yakın zamanda çifte bebekler olacak Melanie. Hala mı yoksa teyze mi olmak istersin?
Meredith'in yanında bir kadın daha vardı. o bir insandı. Sinirden kudurdum David'in kolumdan tutma çabalarını hızlıca geçiştirerek diğer kapıya koştum. Kadını kapıdan dışarı sürükleyip aşağıya ittim. Saçlarında tutup yüzümü yüzüne yaklaştırdım.
-Sen neden bahsediyorsun ha? Seni öldürürüm o bebeği taşımayacaksın anladın mı?
Meredith oradan kahkaha atarak gülüyor keyifle beni seyrediyordu. Bana seslendi.
-Bebek olacağını biliyorsun yani.
David sinirle yanıma gelip kadını benim ellerimden aldı. Yüzüme baktı.
-Sana gelme dedim değil mi? Git şimdi Melanie.
Kadını ellerimden bıraktım zaten hırpaladığım için biraz rahattım. David hayretlerle bana bakıyordu bende nasıl bir güçle dolduysan onun ellerinden her seferinde kurtuluyordum. Bu sefer önde oturan Liz'in yanına gittim.
-Sen buna nasıl izin verirsin? David'den çocuk isteyen bu şeytana nasıl yardım
edersin bunu yapma Lizzie.
-Üzgünüm Melanie. Ama benim bebeğim onda eğer bunun yapılması gerekiyorsa Leoanrd'a ulaşmam için gerekiyorsa yapacağım.
Ses tonu çok kötüydü. Onu anlıyordum yani en azından anlamaya çalışıyordum. Ama hayır David'den bir bebek kaldırabileceğim bir şey değildi.
-Bunu yapamazsın Lizzie. Uzun zamandır yapmadın büyüyü. Böyle bir büyü ise çok fazla değil mi sana? Geçen gün öyle anlatmıştın. Lütfen Liz yapma.
-Gerçekten üzgünüm.
Başını eğdi. Üzgündü ama ben daha fazla kötüydüm. Deli gibi etrafa saldırıyordum. En son tekrar Meredith'e döndüm. David'de beni durdurmak için uğraşıyordu.
-Senden nefret ediyorum. Bunu David asla kabul etmeyecektir.
Gülümseyip duruyordu.
-Çocuğumun teyzesi ol istiyordum ama nefret ediyorsan halası da olabilirsin. İki hala. Kulağa hoş geliyor.
Beni çıldırtıyordu. Lanet olsun diye bağırarak koluna tutmaya uzandım. Meredith'in ne olduğunu bir an unuttum. Yüzü öfkeyle kasıldı ve tam beni hızla itecekti ki David anında aramıza girdi.
-Yeter. Sakın ona dokunma Meredith. Sakın.
Beni elimden tutup saldırmaya hazırlanan Meredith'ten kurtardı arkasına aldı.
-O zaman sahip çık ona.
Meredith hırladı. Ama uyarıyı ciddiye alarak geri çekildi. Adrenalin hala damarlarımda dolanıyordu. David beni hızla uzağa çekiştirdi. Yüzünden öfke okunuyordu.
-Sana git dedim. Bunu kaldıramazsın gelme dedim. Neden dinlemiyorsun? Şimdi sorunları çözdün mü? Meredith seni dinledi mi? Ancak kendine yapıyorsun kendi sinirlerinle ve ruh halinle oynuyorsun.!
Ona döndüm. Hala öfke içimden çekilmemişti. Bu ben miydim? Bu kadar öfkeyi uzun süre nasıl içimde tutabiliyordum.
-Belki de en iyisi budur ha? Ben kafayı yemeye başladığımda beni akıl hastanesine kapatır Meredith ile çocuğunuza bakarsınız.
-Bu gün iyi değilsin. Git ve dinlen.
Oda sinirlenmişti.
-Git ve dinlen mi? Hiçbir yere gitmiyorum burası benim okulum. Ve derslerim var ben neden bir yere gidiyormuşum?
Başını iki yana salladı. Öfkelenmişti ama aynı zamanda benim için endişeliydi çaresizce yalvardı.
-Zaten dersi kaçırdın lütfen bu gün evine git ve bir yere çıkma olur mu? Lütfen Melanie. Kendine izin ver bu gün. Eve git.
İçimi çektim.
-Tamam. Ama tek başıma hiçbir yere gitmiyorum sen götür beni.
Onların yanına gitmesi gerekiyordu o tarafa baktı sonra tekrar gözlerini gözlerime dikti.
-Pekala geliyorum şimdi. Arabaya bin sen.
Sesi bezgindi. Ama ben arabaya binmedim ona benimle gideceğini söylerken Merdith'in yüzünü görmeliydim. Arabanın içine eğilip konuştu. Meredith gerildi ve bir şeyler söylemeye başladı. Ama David başını salladı ve yanıma gelmek
için ona arkasını döndü. Meredith bir onun uzaklaşan -ama bana yaklaşan- haline birde bana baktı. Gözleri kısılmıştı şoföre el işareti yaptılar ve onlarda uzaklaştı. David haydi diyerek beni arabaya doğru yönlendirdi. Yol boyunca o değil yalnızca ben konuştum.
-Bunun imkanı olamaz David. Yemin ediyorum öyle bir şey olursa o bebeğe çok kötü şeyler yaparım. Sanada çok kötü şeyler yaparım. Tanrım bunu nasıl ister? Ondan nefret ediyorsun ve konuşmuyorsun. Değil mi.?
Başını sertçe salladı. Onaylıyordu.
-Ama nasıl ister bunu. Senden intikamını aldı ya işte. Hem çokda bebek isteyen sevgi dolu biri gibi değil. Liz gibi durmuyor.
Yüzünü bana çevirdi.
-Lizzie'nin annesi garip biriydi. Elinde garip taşlarıyla etrafta gezer fal bakardı. Çoğu zaman attığını düşünsem de aslında bir şeyler gördüğüne de inanırdım. Çok tuhaf bir şekilde olmayan biriyle konuşur. Onlara bağırırdı. Liz ile ondan korkardık. Babası sakin ve çalışan birisiydi. Annesini sevse de zamanla onun uç noktalardaki yaşamına katlanamadı. Ve ayrıldılar. Annesinin daha da çıldırdığını ve bütün akşam gelmediğini söylerdi. Bir gün geldiğinde vampirdi. Liz'i babasından ayırdı ve onu dönüştürdü. Adamda vampir olduğundan annesi o kadar kendini kaptırmıştı ki Liz'i fark etmedi. Babasını öldürmeye çalıştığını sanan Lizzie'i annesine saldırdı ve vampir refleksleriyle annesini onu az daha öldürecekti. Yapabileceği seçenek kalmamıştı. İkisini birden dönüştürdü. Babası daha önce dönüşmüştü. Ve Lizzie'yi bırakıp gittiler. Annesi büyülü vampirlerin katledildiği yıl öldürüldü. Babasının da öldürüldüğünü duyduk. Ama annesi onu dönüştürürken bazı yeteneklerini ona geçirmişti.
-Ve Liz'de hem büyücü hemde vampir oldu. Bu anlaşılabilir bir şey bana bunu neden anlatıyorsun?
-Çünkü Meredith'te kendi çocuğunun böyle olmasını istiyor. Olan çocuğu Liz büyüyle yapacağı için büyük ihtimalle büyü kullanabilen bir bebek olacak. Ama bir konuda tıkanıyor annesi Liz'e yeteneklerini aktarabilmişti çünkü genleri bir yerde tutuyordu. Ama Meredith'in olacağı çocuğunda böyle olması gerek. Oda biyolojik kuzen olduğumuz için işi garantiye almak ve kanında çekimiyle çocuğun kesin büyü kullanmasını istiyor.
Her şey yavaş yavaş yerine oturuyordu. David'in Lizzie ile olan bağını kullanarak oluşan bebeğin büyülü olmasını istiyordu.
-Büyücü olmaz bu kadar önemli mi gerçekten Liz bana oldukça normal biri gibi geldi.
David eve gelmişti. Arabayı durdurdu, konuşmaya devam etti.
-Çünkü Lizzie'i yeteneğini kullanmıyor. O savaş sırasından yakalanma korkusuyla yapamadı. Daha sonrada şimdiki eşiyle tanıştı ve vaktini onunla geçirmeye başladı. Leonard için nasıl zorlandığını ve büyüye dokunabilmek için ne kadar uğraştığını hatırlıyorum.
Anlıyordum. Meredith güç ve otorite istiyordu. Ve bunun için David ve Liz'i kullanacaktı. Ama buna yinede izin veremezdim. Başımı inatla salladım.
-Yine de olmaz David. Senin bir çocuğunun olduğu gerçeğiyle baş edemem.
Elini bana uzattı. Yanağımı okşadı.
-Biliyorum. Çocuk falan umurumda değil bende senin benden uzak kalacağın gerçeğiyle baş edemem. Ama Leonard çok ufak bir çocuk. Onun çok daha ötesinde gerçekleşen onca şey yüzünden masum bir bebeğin ölümü kendimi kötü hissettiriyor Melanie.
-Beni de. Ama senin bebeğin...
Cümlemi tamamlayamadım. Başımı sanki imkânsız bir şeyden bahsediyormuş gibi salladım. David'de üzgün bakışlarla bana bakıyordu. Yalnızca;
-Senden vazgeçmeyeceğim.
Dedi. Güldüm aklıma ilginç bir benzetme gelmişti.
-Tamam seni bırakıyorum. Ama Yasak Vampirimin yasak bir ilişkiyle bir çocuk meydana getirmesini istemiyorum. Bu sıfatı bunun için koymamıştım.
Yazar: Leonard Clever
=================
51.Bölüm 'Her Şey Yavaş Yavaş Yitiriliyor'
51.Bölüm 'Her Şey Yavaş Yavaş Yitiriliyor'
Sabah güneşi gözlerime değerken huzursuzca sağa döndüm. Bu seferde sırtıma geliyor kışın ortasında çıkan bu garip güneş rahatsız ediyordu en sonunda pes edip kalktım banyoya girip duş aldım. Üstüme temiz bir kot ve V yakalı bir kazak giydim. Saçlarıma farklı bir şey yapmak isterdim ama canım hiç istemiyordu her zamanki gibi dalgalı şekilde açık bıraktım. Zaten gecede garip garip rüyalar görmüş rahat uyuyamamıştım. İçimi çekip aşağıya indim babam bu gün işe gitmemişti. Annemle kahvaltıya oturmak üzerelerdi annemi odama çıkarken yakaladım.
-Uyandım anne günaydın.
-Günaydın. Otur hadi masaya.
Yüzüm nedense gülmüyordu zoraki bir tebessüm takınıp babamın yanına gittim.
-Günaydın Mr. Winston. Bu gün kahvaltıyı sizinle yapma şerefini neye borçluyuz efendim?
-Sizede günaydın Mel Hanım.
Babamın bu alaycı kısa lakabımı ve resmiyeti aynı anda kullanmasına sıkılmaz bir inatla her seferinde gülerdim. Yine güldüm.
-Ha şöyle gerçek bir gülümse istiyorum. Yapmacık gülümsemelerini kendine sakla.
Gülümsedim kalkıp babama sıkıca sarıldım.
-Tamamdır bundan sonra öyle yaparım.
...
-Diyorum ki bu gün okula gitmen şart mı?
Kahvaltı tabağımdan başımı kaldırdım. Annemde bana bakıyordu.
-Şey anlamadım neden gitmiyorum?
-Piknik yapalım diyoruz Alter Parkında.
Güldüm.
-Orada şimdi yer bulmamız imkansız baba okula gitmesem bile plan iptal.
-Bir arkadaşım yer ayırmış ama gidemeyecekmiş. John'u biliyorsun ya. Israr etti bende gidebileceğimizi söyledim.
Bu aynı zamanda bir soruydu. Başımı olumlu anlamda salladım.
-Pekala.
Annem güldü. Neye güldüğünü anlamak için babama baktığımda benim taklidimi yaptığını gördüm. Uzun uzun ona baktım.
-Bakma öyle. Ne bu huysuzluk? Arada bir geliyorlar sana. Aynı büyükannem Marry'e benziyorsun.
İkisi birden güldü. Bu Marry'de kimdi?
-Neresi komik bu büyük büyükannenin?
Annemde babamda bir şey söylemedi. Biraz daha güldüklerinde konu hakkında konuşmayacaklarını anladım. Bende kahvaltıma dönüp bir şeyler atıştırdım.
Yemeğin sonlarına doğru telefonum çaldı. Sesi duyar duymaz yerimden fırladım ama hayır biri aramamış mesaj bırakmıştı. Mesaj Aaron'dan gelmişti.
'David'e bu gün ulaşman imkansız Melanie. Sana söylememi istedi.'
Bu kadardı. Nedeni veya ne zamana kadar belirtilmemişti. Üstelemedim. Zaten bu gün düzenlenen bir aile pikniğimiz vardı. İç çektim. Olayları Ölesiye merak ettiğimi biliyordu Aaron'dan gelen kısacık bir mesajla beni bıraktığı için ona inanamıyordum.
Uzun süredir piknik yapmamıştık. Annem telaşla bir şeyler almaya çalışıyordu ona yardım etmek istesem de bensiz daha iyi yapacağına emindim. Emily teyzemde geliyordu. Hatta onun yan komşusu da. Babamda büyük ihtimalle John ve George'la geçirecekti bu güneşli havayı. İç çektim sıkıcı bir gün olacaktı. Zaten birde bu günkü depresifliğim üzerine eklenince çekilmez bir şey olacaktım. Bir aşağıya bir yukarıya dolanırken kapı çaldı. Babam olta takımı annemle Emily bir şeyler hazırlarken kapıyı ben açtım. Karşımda Colin vardı.
-Hey ne işin var burada? Sana mesaj bırakmıştım.
- Ne için mesaj bırakmıştın?. Bakmadım telefonuma. Hadi giderken anlatırsın.
-Okula gitmeyeceğim bu gün.
-Neden?
Omuz silktim.
-Aile pikniği.
Colin güldü.
-Kulağa biraz ilginç geldi.
-Sorma çok çok ilginç geçecek. Bütün gün oturacağım. Şansım varsa babama salıncağı kurdurup annem ve Emily'nin komşularıyla yaptığı dedikoduya katılmam.
Colin yine güldü.
-İstersen seninle gelip gününü mükemmelleştirebilirim.?
Sabahtan beri gerçek anlamda ilk defa güldüm.
-Gerçekten mi?
-Yüzünün bu kadar aydınlanacağını bilseydim şimdi gidip Steve'e teşekkür ederdim.
-Ciddi misin Colin? Gelmek zorunda değilsin okulu kırmak yani.
-Boşversene. Eğer sizin için sorun olmazsa-
-Hayır hayır hiçbir sorun olmaz. Hadi çıkalım biz.
-Nasıl onlarla gitmeyecek miyiz?
-Unut. Asla. Bir arabaya binip orta yaşların arasında sıkışmak istemiyorum. Düşünsene. Hayır hayır vazgeçtim düşünme.
Colin yine güldü.
-Hayır Mel. Sen onlarla git bende oradan geçiyormuşum gibi yapıp kaynarım araya. Kimse sonradan gelen kişilere bir şey diyemez.
-Sana zaten bir şey demezler-
-Emily'nin içeride olduğuna eminim.
Colin Emily teyzemin ondan hoşlanmadığını biliyordu.
-Tamam. Orada görüşürüz.
-Tamam.
-Colin.
Colin arkasını dönüp tekrar bana baktı. Gülümsedim.
-Teşekkür ederim. Evet haklısın sen günümü mükemmelleştireceksin.
Göz kırptı.
-Ben hep haklıyım Melanie. Bunu zamanla başka konularda da anlayacaksın.
Bir süre arkasından bakıp içeri girdim.
-Gelen kimmiş Melanie?
Annem içeriden sesleniyordu.
-Hiç kimse. Ürün satmaya çalışan pazarlamacılardan biri işte.
Kapı tekrar çaldı. Açtım. Karşımda Eddie duruyordu.
-Sanada merhaba yabani şey.
Gözlerimi devirdim.
-Merhaba Eddie.
Kaşlarını kaldırdı.
-Bu bir barış çubuğu mu? Beni terslemedin.
-Seninle zaten barıştık ya. Unuttun mu? Sana kızgın değilim ben. alıştım sana.
Gülümsedi.
-Şöyle yola gel. Belki yakında temelli bize taşınırsın falan. Güzel anlaşalım değil mi ama?
-Eddie.
-Tamam tamam. Ben buraya sana bunu vermeye geldim.
-Nedir bu? Bir bilezik. David sana vermemi söyledi. Sende kalacakmış.
-Yaa. Haberim yoktu. Tamam teşekkürler. A birde Eddie?
-Evet.
-Peki sen bana kızgın mısın? Çok ağır konuşmuştum.
-Değilim. Lena ile yakınlaşmama yardım ettin. Bende unuttum hepsini.
Gülümsedim. Bütün kadınlara yaptığı gibi kaldırıp kendi etrafında döndürdü beni. Gülmeye başladım.
-Buna sevindim. Buraya kadar getirdiğin için tekrar teşekkürler.
-Önemi yok.
Dedi ve göz kırpıp arabasına döndü. Eve girdiğimde elimdeki kutuyla gülümseyerek yürüyordum. Emily teyzemin sesi duyuldu.
-Ne o pazarlamacıyla ne konuştunda seni güldürmeyi başardı.
Beni görmeden Koşarak odaya çıktım. İşleri bitince beni çağırdılar. İçeri Emily teyzem girmişti.
-Iyy şu odanın haline bak. Kate görürse seni öldürür. Biraz topla da öyle in aşağıya.
-Emily teyze yardım et biraz.
-Bananeymiş. Hayatta olmaz.
İki kız kardeşin bu denli zıt oluşu beni her defasında şaşırtıyordu.
Arabada giderken sadece babamla konuşuyordum. Emily ve annem kasabaya yeni taşınan kadının evine sürekli gelen esmer adamın kim olduğunu çözmekle meşguldüler. Oraya vardığımızda herkes bir şeyleri düzeltmekle meşguldü. Bende önceden geleceği belirlenen kaçak arkadaşımı bekliyordum. Uzun süre gelmedi. Şaşırmadım sanırım gelmekten vazgeçmişti ona bunun için kızmazdım ben olsam bende gitmezdim veya bir işi çıkmıştır? Bilemiyorum. Yemek, olta takımları ve gölün dingin görüntüsü o kadar sıkıcıydı ki. bir başkası için gerçekten güzel olan bu manzarayla her gün karşılaşınca görüntü sıradanlaşmaya başlıyordu. Tam geldiğimiz yola arkamı dönmüş elimdeki meyve suyuyla
uğraşıyordum ki arkamdan Colin'in sesini duydum.
-Aa Winston ailesi. Ne güzel tesadüf bu böyle. Emily hanımda buradaymış. Merhaba efendim. Nasılsınız efendim.?
Geldi. Colin geldi. Gelmeyeceğini nasıl düşünebilmiştim geleceğim derse mutlaka gelirdi. Şaşkınlığımı hemen atıp komedyasına bende katıldım.
-Colin. Ne işin var burada?
Gülümseyerek ona baktım. Emily'nin onu sevmediğini öğrendikten sonra küçük hediyelerle kanının ısınması için uğraşmıştı ama artık hiç uğraşmaz Emily ile dalga geçerdi nitekim yine o şekildeydi. Omuz silkti.
-Bu gün hiç de iç açıcı dersler yoktu. Bende gitmeme kararı aldım. Bu güneşli günü gezmek için ayırmıştım ama bakın kimlerle karşılaştım.
Annem gülümsedi.
-İyiki de karşılaşmışsın. Gelsene birazdan yemek yiyeceğiz. Sende bize katıl.
Hemen konuya atladım.
-Evet evet. Zaten çok sıkılmıştım. Gelsene ne bakıyorsun daha.
Colin babama baktı. Babamsa gülümsüyordu.
-Bu kadar hoş bayanları geri çevirmeyi mi düşünüyorsun?
Colin gülerek başını salladı.
-Asla.
Emily teyzem homurdandı. Ona öyle bir bakış attım ki başını başka tarafa çevirdi. Colin ise Emily'i hiç sorun etmiyordu. Gelip tam yanıma oturdu.
-Bensiz çok sıkıldın değil mi? Gelmeyeceğimi düşündün. Geldiğimdeyse nasıl böyle düşünebilirim diye kendini suçladın.
Ağzım açık ona bakıyordum. Büyük ihtimalle şaka yapıyordu ama tam 12'den vurmuştu. Bu halime bakınca kahkaha attı.
-Kabul et harika biriyim. Ve seni fazlasıyla tanıyorum.
Başımı hiçde değil der gibi salladım.
Günüm gerçekten çok güzel geçti. Uzun süredir kendimi bu kadar normal ve insan gibi hissettiğimi hatırlamıyorum. Colin ile gezip gölün etrafındaki ormanda kaybolduk. Sümüklü böcek istilasına uğradık ve annemin karşısına o halde çıkınca ufak bir kriz geçirmesine neden olduk. Babamla çok fazla vakit geçirdim. Emily Colin'i esir alıp iğnelemeye başlayınca oradan sıyrılıp saatlerce babamın yanında kaldım. Balıkları tutmasını istemiyordum. Can çekişip kovanın içine her atışında benimde canım yanıyordu sanki. Her balık yakalayışında babamın yanaklarına yapışıyor ona sarılıyordum. Balığı kaçırınca bana imalı imalı bakıyor ama bir yandan da gülümsüyordu.
-Tamam anlaşıldı bana bu gün balık tutturmayacaksın. İşte bırakıyorum mutlu musun?
Tekrar sarıldım.
-Hem de nasıl.
Yere oturduk.
-Bu ara bacaklarım çok ağrıyor. Yaşımı küçültme zamanı geliyor sanırım. Cidden yaşlanıyorum.
-Hiç de bile. Hadi ama baba hala harika görünüyorsun.
Omzuna yaslandım. Güldü.
-Elbette harika görünüyorum. Ben sadece yaş küçültmeye başlasam mı diye merak ettim. Belki 5 yaş kadar.
Alıcı gözle baktım.
-Evet küçültebilirsin 5 yaşı kaldırırsın.
Daha da güldü. Bende babama sıkıca sarıldım.
-Biliyor musun baba sanırım sen olmadan burada yaşayamazdım.
Nereden çıktığını anlayamadığım bu sözler babamın kaşlarını çatmasına neden oldu.
-Sakın böyle düşünme. Hayat bu ne olacağı belli olmaz. Hem annen var akrabalarımız var.
-Hiç biri sen olamaz ki. sakın baba sakın beni bir yere bırakıp gideyim deme.
Steve Winston'un orta yaşlı ama hala çok yakışıklı yüzüne bakıp parmağımla onu tehdit ettim. Güldü.
-Bu dünyada en çok sevdiğim kişisin Melanie'm. Kızımsın sen benim. İsteğini yerine getirip getirmemek bana bağlı olsa keşke.
-Peki annem?
-Eğer b,r 20 yıl önce gelsen annenden başka kimseyi gözüm görmezdi. Aşık olmak kelimesini her anlamıyla yaşadım annenle. Ama zamanla aşk yerini sevgi ve değere bıraktı. Sense kızımsın sana olan sevgim asla bitmez.
-Anneme söylememi istiyorsan bazı şartlarım olacak.
Homurdandı.
-Şurda anaç bir konuşma yapalım dedik anında boz kızım ortamı.
Güldüm. Gün yavaş yavaş bitiyordu. Kalkıp hazırlanmalarına yardım ettik. Eve dönüş yolunda Colin'e veda edip evime girdim. Cep telefonuma bakmak yeni aklıma gelmişti. Baktığımda şok oldum. 33 cevapsız arama ve 9 mesaj vardı. Aaron, Sasha ve Victor hep beni aramıştı. Bir sorun vardı. Kesinlikle bir sorun vardı. Bir anda elim ayağım birbirine dolandı. Hemen mesajları açtım. Aaron'dan gelen mesaj 'Hemen ara beni.' Şeklindeydi. Korktum kalbim küt küt atıyordu. Diğer mesajlara bakamadan Aaron'u aradım. Açmıyordu. Lanet olsun hiç biri açmıyordu. O anda evden fırladım. Koşarak evlerini gidiyordum. Ne kadar zamanda gittiğimi bilmiyorum. Zaman kavramını unutmuştum. Hava bayağı kararmıştı ama benim gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Nasıl bir sorun olabilir? David'e bir şey mi oldu? Meredith bebek konusunda ne yaptı? Yoksa Meredith'i öldürdüler mi? Ne olursa olsun ölmesini istemezdim. Eve vardığımda soluk soluğaydım. Lillie evde öylece oturuyordu. Başka kimse yoktu. Geldiğimi
gördü ama tepki veremedi. Hemen yanına koştum.
-Ne oluyor Lillie? Nedir bu halin?
...
-Sana söylüyorum neler oluyor?
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Onu sarsmaya başladım.
-Konuşsana! Tanrım lütfen konuş. Korkuyorum.
Lillie bana döndü. Ağlıyordu yalnızca gözlerinden gözyaşı damlamıyordu.
-Çok kötü şeyler oldu Melanie.
-Anlat ne oldu? Lillie lütfen şu halime bak. Anlat.
-Lena Melanie. Lena öldü. O ölünce Eddie'de gözlerimin önünde küle döndü. Benim gözlerimin önünde.
Elerlini yüzüne kapadı. Arkaya doğru yalpaladım. Yere düştüm. Gözlerim acımaya başladı. Ne söylüyordu? Lena öldü mü? Nasıl ölemez ki Lena? Niye ölsün? O daha çok genç? Peki ya Eddie? Bu sabah bana sıkıca sarılıp dalga geçen Eddie. Bende ellerimi yüzüme kapadım. Ağlıyordum. Sesli bir şekilde ağlıyordum. Arkadan ailenin diğer üyeleri geldi. Hepsi mahvolmuş bir haldeydi. Kasaba çanları çalmaya başladı. Bu bir ölü olduğu zaman çalardı. Evet gerçekten ölmüştü. Benim kardeşimden öte arkadaşım ve Eddie ölmüştü.
David içeri girdiğinde ona doğru yürümek istedim ama birşey durmama neden oldu. Yüz ifadesi. Onu o kadar iyi tanıyordum ki şimdi yanıma gelip bana sarılması gerekiyordu gözlerini benden kaçırması değil. Başka bir korku küçük yüreğimi sardı. Acıyla doluydum. Ona döndüm.
-Bunu yapmadın değil mi? Meredith ile birlikte olmadın. Leonard'ı kurtarmak için bunu yapmadın.
David dizlerinin üstüne yıkıldı. Bende kulakları sağır eden bir çığlık atıp öne düştüm. Onunla birlikte olmuştu. Meredith David'in çocuğunu taşıyordu. Lena ölmüştü. Eddie'yide beraberinde kötürerek. Hala hayır hayır diye bağırıyordum. Kimse bana dokunamıyordu. Herkesin yaşadığından fazlaca acı çekiyordum. Dizlerim beni taşımıyordu. Sonra bir ses. Kasabanın merkezinden gelen bir çan sesi daha duydum. Bu çan sesi ölüm değil yardım çanıydı. Kasabada biri yardım bekliyordu. Birisi ölmek üzereydi ve yardıma ihtiyacı vardı. başımı ani bir refleksle kaldırdım. Her şey o an dondu. Babamdı. Yardıma ihtiyacı olan babamdı. Nasılını nedenini bilmiyordum ama can çekişen kişi benim öz babamdı.
=================
52.BÖLÜM FİNAL
52.Bölüm ‘Final’
Babam bitkisel hayata gireli tam 50 gün oldu. Bahçemizde oturmuş boş gözlerle küçüklüğümüzden beri oynadığımız bahçede tek başıma oturuyordum. Göz pınarım kurumuş tek damla akamaz hala gelmişti. Ama hala yanaklarımdan süzülen yaşlar içimi yakıyor babamı delicesine özlüyordum. Doktorlar her hangi bir gün uyanabilir sapasağlam karşımıza çıkabilir demişti. Annemle tek ümidimiz buydu. Babam bizi bırakıp gitmezdi o yaşamayı severdi o bizi severdi. Gözlerimi elimle sildim. İstemesem de her gün her saniye 50 gün öncesinin anısı gözlerime geliyordu. O çanları duyduğum andaki yıkılmış halim, kulaklarımda bıraktığı acı ses. Babamın acısı içinde Lena’nin cenazesine katıldık. Eddie küllere dönüştüğü için onu yaktırdık dediler. Johnson’ları en son orada gördüm. Bir daha da görmedim hiç birini. Lena benim kardeşimden öte arkadaşım ölmüştü. Eddie ölmüştü. David’de zaten ölüden başka bir şey değildi benim için. Kalbim o kadar ağırdı ki sevdiklerimin ölüsünü oraya gömmüş ağırlıklarını kaldıramaz hala gelmiştim. O sıra Colin geldi. Elini belime dolayıp beni kendine çekti. Göğsüne yaklaşınca inanılmaz bir hıçkırıkla ağlamaya başladım. Sessiz çığlıklarım Colin’in beni uyandırmasıyla yok olmuş yerini şiddetli bir histeriye bırakmıştı. Göz yaşlarımı silmeye çalışıyordum ama yenisi akıyor anlamsız bir çaba oluyordu. Elimle yüzümü silerken yüzüm acıdı. Yüzüğüm gözüme batmıştı. Yüzüğüm. Nişan yüzüğüm. Herhangi bir nişan olmamıştı ama Colin takmam konusunda ısrar etmişti. Zaten şu sıra hiç kimseye itiraz etmiyor ne söyleseler yapıyordum. Yüzüğüme ve evleneceğim adama baktım. Colin bir aptal değildi ama şimdi çok aptalca bir şey yapmış evlenme teklifimi kabul etmişti. Bir yıkıntıyı eşi olarak kabul etmişti. Hiçbir şey söylemiyor oda karşıya bakıyordu. Bu durumdan, bu göz yaşlarımdan memnun olduğunu sanmıyorum babam kadar başka şeylere de ağladığımı iyi biliyordu. İçimi çektim. Elimi öpüp hiçbir şey söylemeden ayrıldı. Düşüncelerime geri daldım. Son dönem kala okulu dondurmuş eve kapanmıştım. Babamı o halde gördükten Lena yı kaybettikten sonra nasıl eski halime dönerim bilemiyorum. Lena ve babama aynı anda çarpan kırmızı aracı gözlerimin önüne getirmeye çalıştım. Önce canım arkadaşıma sonrada babama çarpmıştı. Kaldırımda durup konuşan iki masum kişiye. Düşüncelerimin yönü değişti. Peki ya ... David. İsmini söyleyince bile içimi kalbimi acıtan David ne olacak? Bir yaş daha süzüldü yanaklarımdan. Çekip gitmişti. Ona attığım tokattan sonra hiç görmedim onu. Babamın trafik
kazasından hemen önce attığım tokat. O kadınla birlikte olmuştu bu nasıl yaptı bilmiyorum ama yaptı. Ondan bir çocuğu var. Liz’de Leonard’ı ve kocasını alıp sırra kadem bastı. Her şeyi Allah bullak edip defoldu. Onu ilk gördüğüm zamanki gariplik aklıma geldi. Sanki sana kötü şeyler yapacağım Melanie diyordu ve yapmıştı da. Diğerlerini de görmedim. Sanki hiç gelmediler gibiydi. Kasaba onlar üzerende fazla durmadı. Gelmelerindeki büyük şöhret giderlerken onlarla değildi. Ama bende kocaman bir iz bırakmışlardı. Eskiden nefret duygusu onları ve özellikle ... David’i düşününce benliğimi sarardı şimdi ise kocaman bir boşluk. Etrafında özlem kırıntıları taşıyan kocaman bir boşluk. Ağlamaya başladım özlemek istemiyordum. Onu özlemek hiç istemiyordum hem de. O benden vazgeçmişti benden Melanie’sinden. Annem içeride benden daha sağlam bir iradeyle gelen konuklarıyla konuşuyor dua ediyor ve hayata devam etmeye çalışıyordu. O gözyaşlarını odasına çekildiği zamana kadar tutarken ben babamı hatırlatan herhangi bir şey gördüğümde şiddetli bir ağlama krizine tutuluyordum. David’den ayrılışım,Lena’dan ayrılışım ve babmdan ayrılışım. Tanrım lütfen babamı bana geri ver. Lütfen onu benden temelli alma. Yalnızca göz yaşları içinde dua ediyor. Yalvarıyordum. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki kasaba halkı şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuş gibi bize mi Lena’nın ailesine mi yoksa Johnsonlara mı gitsinler şaşırmışlardı. Ama Johnsonların evi terk etmeleri fazla bir etki yaratmadı. Gittiler. Beni bir yıkık bina gibi bırakıp gittiler. Gitti. Zaten karşıma çıkacak yüzünün olmadığını tahmin edebiliyorum. Ayaklarıma bakıyordum. Başımı eğmiş küçük bir kız çocuğu gibi ayaklarıma bakıyor bu acı dolu dünyaya baş kaldıramıyordum. Her şeyi verip geri alan bu koskoca tımarhane.
Neden sonra hafifçe başımı kaldırınca onu gördüm. Orada karşı ağacın hemen yanında başını ağacın kalın gövdesine yaslamış beni seyrediyordu. Kalbim anlık bir duraklama yaşadı. Şok olmuş ifademin geldiğini biliyordum. 50 gündür tek mimik göstermeyen yüzüm onu görünce her zamanki gibi istem dışı hareket ediyordu. Üstünde krem rengi gömleği ve kahverengi pantolonuyla ileride benim görebileceğim mesafede duruyordu işte. Elimi ona doğru uzattım. Gel anlamında bir işaret yaptım. Yaslandığı ağaçtan doğruldu. Yavaş adımlarla, etrafına bakınıp yürümeye başladı. David’in bana doğru attığı her adımı sayıyor yüzüne bakmamak için ayakkabılarına bakıyordum. Gelip benden uzak ama benim bankımın diğer ucuna oturdu. Sessizce havada oluşturduğu güzel kokuyu içimi çektim. Bu yeterliydi benim için. Onun içinde öyleymiş gibi hiç ses çıkarmadan yanımda oturuyordu. Aradan ne kadar zaman geçti inanın bilmiyorum tek bir
hareket yapıp yüzünü bana çevirdi. Karşıya bakıyordum. Bana doğru
-Melanie.
Diye fısıldadı. Başımı olması gerekenden daha geç ona çevirdim.
-Demek beni hatırlıyorsun hala.
Dudakları yukarıya kıvrıldı.
-Seni unutmak mı?
Omuz silktim. Tekrar önüme döndüm.
-Babana olanları duydum ne kadar üzüldüm tahmin edemezsin. Senin üzgünlüğünü düşündükçe yerimde daha fazla duramadım.
Onu dinliyordum. Sesinin tınısını konuşmasındaki hafif vurguları dinlemek ve bu saçlarımı dağıtan rüzgarda onun kokusunu duymak istiyordum. İçler acısı durumuma gülmek istedim. Yüzümü tamamen görecek şekilde ona döndüm. Bu hareketimle gözleri büyüdü. Ve nefes almadan bana bakmaya başladı.
-Ne işin var burada? Seni istemediğimi söylemiştim artık senin yüzünü dahi
görmek istemediğimi söylemiştim.
Ona dönmemle oluşan hayran bakışları söylediklerimden sonra acı bakışlara dönüştü. Bundan rahatsız oldum.
-Buna verecek adam akıllı bir cevabım yok.
-Hadi ama David. Çocuğuna ve o kadına dön.
David derken sesimin titrememesini umdum. Ne kadar başarılı olduğumu bilmiyordum. Elimi tutacak gibi oldu sonra hemen geri çekti.
-Lütfen Melanie. Yapma bana bunu.
-Sana hiç bir şey yaptığım yok. Ben hayatıma devam etmeye çalışıyorum yaralarımı Colin ile sarmaya babamı geri getirmeye çalışıyorum yaptığım tek şey bu.
Karşımda bin parçaya bölünecekmiş gibi duran yüz ifadesi daha fazla konuşmama engel oldu. -Ben... biliyorum. Colin’i ve... seni.
-Beni gerçekten sevdiğini bildiğim birilerine ihtiyacım vardı.
Benden fazlasını beklemeyecek benimle gerçekten mutlu olacak doğru ve dürüst birilerine demek isterdim ama daha sert sözler çıktı ağzımdan.
-Benden nefret etmeni hakaret etmeni hak edebilirim evet. Bunları söyleyebilirsin. Ama bana seni sevmediğimi söyleme Melanie. Ben bu dünyada kimsenin kimseyi sevemeyeceği kadar çok sevdim seni.
Biliyordum lanet olsun biliyorum ama bunu bana neden yaptın David? Neden gidip de... düşüncelerime son verip önüme döndüm. İçeriye gitmeliydim hemen şimdi ama bedenim ve aklım kesinlikle orada kalmamı emrediyordu.
-Ailen nerede?
-Sasha Eddie’yi bu kilitlenmeden kurtaramadığı için kendini suçluyor onu en son berbat bir halde gördüm. Daha fazla burada kalamayacağını söyledi. Aaron’da onu bulmaya çalışıyor. Lillie Lena Eddie ve senin için çok üzüldü. Senin yüzüne daha fazla bakamayacağını söyleyip Victor ile buradan ayrılmaya karar verdiler nerede olduklarını bilmiyorum.
-Peki sen neredeydin?
-Ben buradaydım hep seninleydim.
Ona döndüm.
-Anlayamadım Lillie neden benim yüzüme bakamayacağını söyledi?
-Leonard’ı kurtaracağımı söylediğim zaman arkamda olan tek kişi Lillie’ydi. Bir bebeğin ölümünü izlemeyeceği ile ilgili bir konuşma yaptı.
Gözlerim bir noktada takılı kaldı.
-Yakın zamanda evlenecek misin?
-Bilmiyorum.
David içini çekti.
-Seni rahat bırakmamı istiyorsun değil mi? Evlenecek ve hayatına devam edeceksin bu süre zarfında elbette beni istemezsin.
Güldüm. Beni bırakması mı? Daha şiddetli gülmeye başladım. Yanımda biraz korkarak bakıyordu.
-Melanie iyi misin? Doktora falan gidelim mi?
-Hayır istemem.
David sessizce bir süre daha oturdu. Sonra ayağa kalkıp elime yine dokunmak istedi sonra yine cesaret edemeyip çekildi.
-Kendine iyi bak Melanie’m.
Arkasını döndüğü gibi bahçemizden uzaklaşıyordu. Bu onu son görüşüm olduğunu biliyordum. Ona tokat attığım ve görmek istemediğimi söylediğim zaman sanki bir şeyleri biliyorudm. Onu yine göreceğimi biliyordum ama şimdi öyle hissetmiyordum bu gerçek bir ayrılıktı. Onun gidişini izledim içimdeki duyguları hissetmeye çalıştım. Buna daha fazla katlanamadım.
-David.
Durup bana baktı. Dudaklarında kırık bir gülümsemenin izlerini taşıyordu. Kaşlarını hafifçe yukarı kaldırdı. Gülümsedim.
-Beni beklemeden nereye gittiğini sanıyorsun?
***
Melanie o gün David’in boynuna yapışıp bir daha ayrılmadı. Bir daha Colin’in yüzüne bakamadı ama onun kendisine daha iyi birilerini bulacağına emindi. Colin normal bir kızla mutlu olabilirdi yüreği paramparça olmuş bit yıkıntıyla en fazla 5 yıl idare ederdi. Melanie David ile evlenip kasabadan ayrıldı. Annesini de elbette ki yanına almıştı. 3 yıl sonra babası iyileşmeye başladı. Sapa sağlam
ayağa kalktığını görünce hayatının en büyük ikinci mutluluğunu yaşadı. Daha sonra ne mi oldu? O halde bile çocuk doğurabilen Meredith’e karşı tam 2 tane çocuğu oldu. Üstünden ne kadar gün geçsede hala kocasına bakarken içinin titrediğini hissediyordu. Sasha’yı, Aaron’u ve diğerlerini bir daha hiç görmedi. Colin’i bile görmedi. Dünyası David ve artık minik bebeklerinden ibaretti. Melanie kendine inanamıyordu bu o olamazdı taşra kadınları gibi bunlarla nasıl mutlu olduğuna inanmıyordu. Ama mutluydu işte. Dünyanın en yakışıklı ve seksi kocasına ayak uydurmak için vampir olabilirdi belki de olmazdı. Olmayacağını söylediği her saniye vampir kocasına bir felç geçirtiyordu. Kocaman hayalleri olan küçük kız Melanie nereden nereye geldiğine hiçbir zaman inanamadı. Ama tuhaf olan neydi biliyor musunuz? Tuhaf olan bunların hiç birinin Melanie’nin kaderinde olmamasıydı. Bunlar Amanda’nın kaderindeydi. Eğer onca yıl önce Sasha Aaron ile tanışıp Rusya’da vampir olmak istemeseydi buraya 15 yıl önce geleceklerdi. O zaman Melanie değil Amanda’yla karşılaşan David onu sevecek hayatına onunla devam edecekti. Uysal ve aşık Amanda David’in ne olduğunu neler yaptığını sorgulamayıp kendini tamamen ona adayacaktı. Ama bazen kaderdeki ufak değişiklikler büyük sonuçlara neden oluyordu. Sasha o kararı vermese, beysbol sopası 10 derecelik bir sapma yapıp Amanda’nın kafasına gelmeseydi bunlar olacaktı işte. Lena ölmeyecek dolayısıyla Eddie’ye de bir şey olmayacaktı. Meredith dişli Melanie değil uysal Amanda’yla uğraşmayacaktı. Hayat bazen iki kardeş için fazla büyük olabiliyor. Bazen bir David ikisi için yeterli olamıyor. ;)